Değerli yoldaşlar,
Bugün burada toplanmamızın açık bir nedeni bulunuyor. Türkiye Komünist Partisi’ni yeniden örgütlemek ve 1920 yılından bugüne kadar gelmiş bir mücadele birikimini geleceğe taşımak. Şöyle bir soru sorulabilir: Böyle bir hedef konabilir mi? Öncelikle düşünülmesi gereken bu. Siyasal açıdan bakıldığında böylesi bir hedefin darlaştırıcı yanlar barındırabileceği pekala söylenebilir. Öncelikle tarihsel bir bakış açısının bir sonucu olarak -ve bugün komünist siyaset açısından- ülkemizin en acil ihtiyacının ne olduğunun politik olarak saptanması gerekiyor. Açıktır ki, böylesi bir saptamanın başına Türkiye işçi sınıfının politik örgütünün, temsilcisinin ve gücünün örgütlenmesini başa yazmak en doğrusudur. O yüzden bugün burada toplanmamızın özünde bu olgunun yattığını birlikte netleştirerek bu toplantıya başlamamız gerekir.
Fakat, yoldaşlar, bu ihtiyaçlar burada kesilip atılamaz. İki nedenle; Birincisi, sınıfsız ve sömürüsüz bir düzen arayışının dünden bugüne verilen mücadelesini yok sayarak bu işi yapamazsınız, ikinci olarak da, bugün bizi var eden değerlerin ve tarihsel sürecin arkasındaki gerçeği görmezden gelerek yola çıkamazsanız. Hiçbir zaman boş bir kağıda yazı yazmadığımız bilinmelidir. Bugün bizim asli mücadelemiz işte böylesi bir sürekliliğe sahiptir ve sürekliliğin ana yatağı, halkası, sonucu ve nedeni Türkiye Komünist Partisi’nden başka bir şey değildir.
İşte bu sürekliliği görerek ve aynı zamanda bir sıçramanın eşiğinde olduğumuzu bilerek bu toplantıyı gerçekleştiriyoruz. Türkiye Komünist Partisi’ni dün var eden, bugün temsil eden ve yarın işçi sınıfıyla buluşturacak biz Türkiye Komünist Partililer, işte böylesi bir zeminde bugün bir araya gelmiş bulunuyor. Türkiye Komünist Partisi’ni geleceğe taşımak demek aynı zamanda bugün gerçek anlamıyla bir komünist partinin örgütlenmesine yeniden girişmek demektir. Tam da bu nedenle bugün 29 Ocak tarihinde kurucularımızın katledilmesinin yıldönümünde böylesi bir toplantının gerçekleştirilmesi tarihsel bir önem taşımaktadır.
Değerli yoldaşlar,
Konuşmamın büyük bir bölümünü TKP tarihine ayırmayacağım. Sanırım burada yapılacak başka konuşmalarda nasıl bir mücadele geleneğinden geldiğimizi vurgulayan konuşmalar olacaktır. Ben daha çok bugünkü toplantının içinden geçtiğimiz kesit ve bu kesitte atılacak adımların gelecekte nasıl uçlar vereceğine dair bazı kestirimlerde bulunmak istiyorum. Çünkü bugün alacağımız kararlar, yarını belirleyecek. Yarın ne olmak istediğimizi şimdi net olarak ortaya koyarsak, hedeflerimizi belirlersek, odaklaşırsak, sadeleşirsek, üzerimizdeki yükleri atarsak ve hep birlikte yoğunlaşırsak bugünkü tartışmaları hem aşmış hem de bu tartışmaların yanıtını vermiş olacağız.
Değerli yoldaşlar,
Parti ne işe yarar sorusu üzerinden birkaç noktanın altını çizmek istiyorum. Parti, siyasal mücadelemizde bir araçtır, öncelikle bu konunun bütün arkadaşlarımız tarafından net olarak bilince çıkarılması gerekiyor. Partiyi bir amaç olarak asla görmedik ve bugün de bizler açısından siyasal iktidarın fethi için partinin bir araç olacağı en temel doğrularımızın başında gelmektedir. Amacımız konusunda bir tereddüt yok ancak tartışmamız bu aracın nasıl olacağına dairdir. Bugün burada bu konuyu biraz açarak bu toplantının gayesine ulaşabileceğimizi ifade etmek istiyorum. Tıpkı Rus komünistlerinin yaptığı tartışma gibi. Rus komünistleri, önce ne yapmalı sorusunu sordular, nereden başlamalı diyerek, özellikle mücadele hattı konusunda marksist bir yol haritasının, işçi sınıfına dayanan bir mücadele pratiğinin verilmesi gerektiğini saptadılar. Yaptıkları bir kopuştu. Halkçı bir devrimcilikten, iktidarı hedeflemeyen bir radikalizmden, sosyalizme bağlanmayan bir programatik çerçeveden… Ancak bu tartışmayı yürüten Rus komünistleri bir başka olguyu daha bu tartışmaların içine gömmüşlerdi. Nasıl bir parti sorusudur bu. Bolşeviklerin örgütlü, birimli, her üyenin parti organında görev alacağı bir parti modeli önerdiklerinde, aslında yeni bir örgütsel modelin, bugün Leninizm dediğimiz öncü parti modelinin ilkelerini de gündeme getirmişlerdi.
Bugün yürüttüğümüz TKP tartışması, benzer bir biçimde tek başına bir isim meselesi değildir. Aynı zamanda nasıl bir parti sorusuna aranan yanıtlardaki farklılıktır bugün ayrı salonlarda TKP toplantıları yapmanın gerekçesi… Bu durumun net olarak anlaşılması, bugün bu salonda bulunan TKP üyelerinin bu ayrımı bütün açıklığıyla görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yoksa TKP etrafında dönen tartışmaların apolitik bir çerçeve dışına çıkamayacağı, bir inatlaşma ve rüşt gösterme dışında bir anlama gelemeyeceği bilinmelidir. Bizim bu zeminde yerimiz bulunmuyor, bizim işçi sınıfının komünist partisinin nasıl olması gerektiği üzerine esastan ve usulden itirazlarımız var ve bu itirazlarımızı hayata geçirmek için büyük bir inancımız bulunuyor.
Evet yoldaşlar, parti ne işe yarar? Soruyu ben de tersten soracağım ve parti ne olmamalı diyerek bazı başlıkları açmaya çalışacağım.
Örneğin parti, tek başına bir yaşam alanı olamaz. Elbette komünist partiler aynı zamanda parti içi bir yaşamı da beraberinde getiriyor. Ancak parti içi yaşamdan ibaret bir parti modeli ile bizim mesafemiz olmalı.
Örneğin parti, steril bir ortamda, kapitalizmin çürütmüş olduğu, gericiliğin her yeri karanlığa boğduğu bir ortamda nefes alanı olamaz. Elbette komünist bir parti, bütün üye ve dostlarının nefes aldığı bir yerdir. Ancak parti bunun için kurulmamalı, partili kimlik bununla var olmamalı.
Örneğin parti, siyasal analizlerle akıl sağlımızı koruduğumuz ve kendimizi geliştirdiğimiz bir alan olamaz. Elbette komünist bir parti, üyelerini geliştirir, akıllarını açar, tek başına göremeyeceği teorik ve ideolojik başlıkların aydınlatılmasında büyük bir okuldur. Ancak parti, tek başına bir eğitim kurumu değildir.
Örneğin parti, işleri parti merkezine havale eden bir konformizm uğrağı olamaz. Elbette komünist partilerde önderlik ve merkezi kurullar önemlidir ve çok işleri vardır. Ancak parti, parti merkezine daralmış bir yapıda kurulamaz, kurulmamalı.
Örneğin parti, tek başına ideolojik bir çerçevenin korunaklı duvarlarında solculuk olamaz. Elbette komünist bir parti sağlam bir ideolojik üretim merkezidir, sürekli ideolojik çalışmalar ve üretimlerde bulunması gerekir. Olmazsa olmaz bir konudur bu. Ancak ideolojik üretimle yetinmek ve doğru yerde durmak için partiye gerek yok. Akademik bir alan ya da dergi çevresi de aynı şeyi yapabilir.
Örneğin parti, küçük burjuva aydın elitizminin kendini var edebileceği bir yer olamaz. Elbette her sınıfsal kökenden insanlar komünist partisi üyesi olabilir ve komünist partiler deklase sayılmalıdır. Ancak parti kendisini akademik bir alan üzerine inşa edemez. Başlı başına siyasal kavga aracı olarak görülmeli parti.
Örneğin parti, bir arkadaş çevresi, dayanışma platformu olamaz. Elbette bir komünist partisinde arkadaşlık, yoldaşlık, dostluk ve dayanışma olmazsa olmaz. Ancak iyi arkadaşlarımızın olduğu ve yaşamımızı birlikte sürdürdüğümüz bir alan olarak partinin görülmesi büyük bir hatadır. Parti, kesinlikle tarikat ya da kulüp değildir, olmamalıdır.
Örneğin parti, yalnızca ve bundan ibaret olarak gazete dağıtmak, bildiri dağıtmak, nöbet tutmak, toplantılara katılmak ve aidat vermekten oluşan bir tekdüzelikle oluşamaz. Elbette gazete dağıtmak, bildiri dağıtmak, toplantılara katılmak, nöbet tutmak ve aidat vermek olmazsa olmazdır, ancak bunlardan ibaret bir parti kültürü, parti içi yaşam ve partililik normlarında sorunlar aranmalıdır. Mesele siyasal bir parti içi yaşamın oluşturulmasıdır. Bu da kavga eden, yüzünü dışarıya dönen bir parti yapılanması ile mümkündür.
Parti bütün yukarıda saydığım olguları, pozitif anlamda bir sonuç olarak ortaya çıkaran ancak onlardan temelden ayrılan başka bir anlama gelir. Parti mücadele aracıdır, parti bir silahtır, parti emekçi sınıfların mücadele örgütüdür, parti işçi sınıfına ait bir örgütlenmedir, parti öncüdür, parti siyasal kavga aracıdır, parti burjuva sınıfının merkeziyetçi silahlı gücüne karşı emekçilerin merkezi örgütlü gücüdür.
Öncelikle partinin hedefi vardır. Bu hedef doğrultusunda bütün çalışmalarımız yeniden ama yeniden organize edilir ve kurulur. Bugün Türkiye Komünist Partisi tartışmalarını yürütürken şu noktaların altını kalınca çizmek durumundayız.
Bir, parti, sosyalist devrim hedefinde yol alacaktır. İki, bunun için işçi sınıfının örgütlü gücünü arkasına alacak bir modelde gelişmelidir. Üç, işçi sınıfının tarihsel çıkarlarını savunacak bir ideolojik yapılanma içinde olacaktır. Amacımız belli, bir kez daha ifade etmek gerekirse, burjuva diktatörlüğüne karşı siyasal iktidarın, işçi sınıfı tarafından fethidir. Bu fetih doğrultusunda partinin şekillenmesi gerekmektedir. Demek ki, önce bu hedefin ortaya konması lazım.
Sosyalist devrim, bir strateji haline getirilecektir. Türkiye Komünist Hareketi, sosyalist devrimi bir ideolojik kimlik olmaktan çıkartacak siyasal bir partiye dönüşme kavgası içinde olacaktır.
Sonra, bu hedefin gerçekleşmesi için işçi sınıfının örgütlenmesi, işçi sınıfı içinde örgütlenmek ve işçilerin parti örgütlerinde ve yönetiminde bulunması gerekmektedir.
Sonra, mutlaka tarihsel öncülük… Leninizm’in abc’si sayacağımız tarihsel çıkarların savunusu. Bugün TKP tartışmalarında bu başlıkların ne ilgisi var derseniz, bam teli de işçi sınıfı partisi haline gelemeyen bir komünist partinin yukarıda saydığım çukurlara düşme tehlikesi barındırdığını ifade etmek içindir. Biz, yeni bir partili mücadeleyi başa yazarken tam da bu boşluğu işaret ederek yola çıkıyoruz.
Sonra bazı hastalıklardan kurtulmak zorundayız. Bunları arkadaşlar temel noktalar itibariyle açmak istiyorum.
Arayışçılık adına denemecilik, projecilik ya da yap boz tahtasına dönen bir siyaset yapma tarzı. Siyasal mücadelede birikim önemlidir. Herhangi bir birikim elde etmeden, taş üstüne taş koymadan neredeyse hareketçi bir tarzı çağrıştıran bir yaklaşımdan kurtulmak durumundayız. Her zaman bir dinamik yaratabilirsiniz, her zaman parti kadroları bir şekilde hareketli kılınabilir, siyaset yaptığınızı zannedebilirsiniz, ancak bir birikim oluşmadan bir projenin bitip diğerinin başladığı bir tablo aslında parti içindeki sirkülasyonunun da temel nedenidir.
Keyfi yönetim anlayışı yine bertaraf etmemiz gereken kusurlarımızdan bir tanesidir. Merkeziyetçilik, siyasal bir yaklaşımın zorunlu ve gerekli sonucudur ve örgütsel bir karşılığa tekabül eder. Ancak merkeziyetçilik adına kuralsız ve kurulsuz bir çalışma tarzı nasıl meşru görülebilir? Parti örgütlerine, birimlerine ve üyelerine görev ve yetki dağılımını güven esası üzerine şekillenen bir işleyişin ortaya çıkması çok zor olmasa gerek.
Apolitik bir parti içi yaşamın bütün zeminlerini ortadan kaldıracak bir işleyiş kurmak durumundayız. Yukarıdan talimatlarla şekillenen bir parti içi yaşamın yerine yüzünü dışa dönmüş, alanda sosyalist siyaseti örgütleyecek parti birimlerine yaslanılmadığı zaman emin olunuz böylesi bir örgütsel yapı yük olmak dışında bir karşılık oluşturmaz. Doğaldır ki böylesi bir yapı, kendini yürütmeye o kadar çok emek harcar ki, içe kapanmanın bir nedeni de örneğin budur.
Kurgusal siyaset, devrimci siyasetin en tehlikeli başlıklarından bir tanesidir. Yüksek siyaset adına, Türkiye siyasetinin gerçekliğinden kopuk, bir kurgu üzerine oturan ve bu anlamıyla sübjektif ve spekülatif yanlar taşıyan bir siyaset algısı komünist partilerin halktan kopukluğunun en önemli nedenlerinden birisidir. Bunun öncülük teorisinin çubuğu bükülerek kırıldığı bir anlayışa denk geldiğini de düşünebilirsiniz. Ancak Türkiye siyasetini zemininden kopartıp, teorik soyutlamalara yaklaştırmaya çalışmak yerine, marksist yöntemin somuttan soyuta, soyutun tekrardan somuta döndürüleceği bir metot sorunu olduğunu ifade etmek gerek. Örneğin geçmiş dönemde günlük gazetenin tiraj rakamları ya da yerel seçimlerde aşırı beklenti halinin bu tür bir kurgusal siyaset tarzıyla doğrudan ilgisi olduğunun altını çizmek isterim. Mesele ülke topraklarından kopukluktan başka bir şey değildir. Bu da yukarıda ifade ettiğim emekçilerin içine girmediği bir partinin, yaşaması kaçınılmaz küçük burjuva dünyanın yeniden tezahürünün siyasal sonucudur.
Hegemonya yerine parti içinde korku salınamaz. Partide hegemonya şart. Bu hegemonya ideolojik bir hegemonyadır, siyasal bir hegemonyadır, örgütsel disiplinden kaynaklanan bir hegemonyadır. Ancak bu hegemonyanın kurulması yerine korkutularak bir parti inşa edilemez. Görüş ve düşüncelerini parti kurullarında söyleyemeyen, ancak arkadaş çevrelerinde “ya aslında kafama pek yatmadı” diye söyleniliyorsa işte burada disiplin değil tersine bir korkunun hakim olduğunu bilmek gerek. İşte bu durumda, kadroların ve üyelerin inanarak bir işi başarma şansının olamayacağı bilinmelidir.
Kişiler partinin önünde olamaz. Partimizde de öne çıkan kadrolar elbette olacaktır ve olmalıdır. Her alanda, kadın alanında, işçi alanında, gençlik alanında, ideolojik alanda öne çıkmış kadrolarımızın olması gereklidir ve bu örgütlenmelerde içe dönük öncülüğün de önemli bir yer tuttuğu kabul edilmelidir. Ancak kimse partiden büyük değildir. Partinin herkese ihtiyacı vardır ancak kimseye mahkum değildir. Bu açıdan partinin karşısına kişiliğini, varlığını, “bu olursa varım yoksa ben yokum” şeklinde ortaya çıkan bir tarzın bizimle uzaktan yakından ilgisi olmamalıdır. Parti kolektif bir anlayışla yönetilmeli, görev, yetki ve sorumluluklar bu bağlamda ele alınmalı, kolektif bir önderlik tarzı partinin bütün dokusuna işlemelidir. Bilelim ki, komünist hareket, burjuva siyasetin önder siyaset anlayışından ileri daha modern bir harekettir.
Teorik, ideolojik, siyasal ve örgütsel bütünlük yerine ideolojik tutumla yetinen bir parti olamaz. Bu olguların hiçbiri aynı şey değildir ancak hepsi birbirleriyle ilgilidir. Parti sadece ideolojik referans noktaları üzerinden kurulamaz. Bununla birlikte, altını kalınca çizerek, aynı zamanda parti siyasal kavganın bir aracı olarak tanımlanmak durumundadır. Ama bütün bunlardan daha önemlisi ise, parti bir güç olmalıdır. Bu gücü oluşturmadan ideolojik olarak çok sağlam olmak ile siyaset yapmanın sınırları olduğu görülmelidir. Güç olmanın yolunun ise emekçi sınıflara yönelmek dışında bir seçeneği bulunmuyor.
Üstten bakış, kibir, beğenmeme, elitizm gibi olgulara da değinmeden sanırım olmayacak. Komünistler, emekçilerin tarihsel çıkarlarını savunarak dışarıdan bilinç taşırlar. Bu bilinç taşıma siyasetle mümkündür. Bu leninist ilkenin, emekçileri aydınlatma mücadelesinin gereklerini yerine getirmek işimiz olmalı. Ancak bu işi unutursanız ortaya emekçilere, emekçilerin değerlerine üstten bir bakış, kibir ve beğenmeme hali ortaya çıkar. Bu tarzın Türkiye devrim mücadelesinde başarı şansı asla olmayacaktır.
Değerli yoldaşlar,
İzninizle iki noktaya daha değinmem gerekiyor. Türkiye Komünist Partisi içindeki tartışmalarda, örneğin bizim tasfiye çukurunda olduğumuz ve birilerinin elimizden tutarak bu çukurdan çıkartmak istediklerini duyduk, işittik. Zannedilen, devrimcilik, komünistlik, lenincilik, marksçılık sadece birilerinin tekelinde… Eğer bu tekelin kanatlarının altında değilseniz, savrulup giderseniz… Doğru kelime tasfiyecilik yerine likidasyondur ve tasfiyeciliğin aslında parti örgütünde kadroların tasfiyesi ile tanımlanabileceği açıktır. Bugün bu salonda bulunan kadroların bırakın likidasyonu yeni bir Bolşevik damarı oluşturma sürecinde olduğunu bir kez daha görelim. Yıllardır TKP kadrolarının tasfiyesi, partiden düşmesi ve son iki yıldır binlerce üyenin mücadele dışında bırakılması asıl büyük bir tasfiyeciliktir. Bu tasfiyeciliğin sorumluları yukarıda ifade ettiğim anlayışın ve tarzın temsilcileri olarak komünist harekette büyük bir günahı omuzlarında taşımaktadırlar. Kimse kimseye maval okumamalıdır.
Değerli yoldaşlar,
Türkiye Komünist Partisi, 1920’den bugüne kadar vardır ve bundan sonrada var olacaktır. Bu salon Türkiye Komünist Partisi’nin ta kendisidir. Türkiye Komünist Partisi’nin örgütsel sürekliliği buradadır, siyasal sürekliliği buradadır, ideolojik sürekliliği buradadır. 97 yıllık tarihimizin bütün birikim ve değerleriyle yoğrularak bugünlere geldik. Bu değerlerimizi inkar edecek bir reddiyecilikle TKP olunamaz. Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Şefik Hüsnü, Fuat Baraner, Zeki Baştımar, İsmail Bilenler tarihimizin parçası olduğu kadar Behice Boran da, Nazım Hikmet de bizim tarihimizin köşe taşlarını oluşturmaktadır. Aynı zamanda TKP ve TİP likidasyonlarından sonra ortaya çıkan devrimci bir damar olarak gördüğümüz ve örgütsel kökenimiz olan Gelenek Hareketi de köklerimizi oluşturmaktadır. Kimse bunları birbirinden ayırma işine girişmesin. 2017 yılında TKP, işte bu gelenek ve tarih üzerinden kurulacaktır.
1925 yılında Şeyh Sait ayaklanması olduğunda bu gerici ayaklanmanın karşısında duran TKP aynı zamanda Kemalist iktidarın toprak ağalarıyla işbirliği yaptığını da yazacak kadar sınıf siyasetiyle yoğrulmuştu. İşte biz bu gelenekten geliyoruz. Bu geleneğin tarihiyle gurur duyuyoruz ve bu gelenek siyasal, ideolojik ve örgütsel bir sürekliliği temsil eder.
Bugün bu süreklilikten kopan anlayışların TKP hattıyla uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır. Diyarbakır Dağ Kapı Meydanının ismini Şeyh Sait meydanı olarak değiştiren milliyetçi-liberal Kürt siyasetinin peşine takılarak Türkiye Komünist Partisi olunamaz. Bu tarihsel değerlerimize ihanet ve inkarcılıktan başka bir şey değildir. Biliniz ki, bugün TKP üzerine birileri hesap yapmaktadır. TKP’yi Kürt siyasetinin kuyruğuna takma derdindedirler ve belki de başkanlık sonrası ortaya çıkacak İkinci Cumhuriyet rejimine Kürt sorununu entegre etme projesinin önündeki engelleri ortadan kaldırmanın adımları olarak düşünülmektedir. Türkiye Komünist Partisi, bağımsız bir siyasal hareket olarak anti-emperyalist, gericilik ve sermaye karşıtı konumundan asla ödün vermeyecektir.
Tam da bu yüzden bir sermaye partisi olarak gördüğümüz CHP ile komünist siyasetin yakınlaşması kabul bile edilemez. CHP, HDP ile kol kola girerek komünistlik olmaz. Komünistlik bu lanet düzenin bütün temsilcilerini karşısına alacak devrimci bir siyasettir.
Bu siyasetin dışında olan kesimlere TKP ismini yar etmeyeceğimiz, izin vermeyeceğimiz ve bu durumu olağan görmeyeceğimiz herkes için net olmalıdır. TKP, dün likidatörlere karşı yeniden nasıl ayağa kalktıysa bugün liberalizmin kolları altında komünistlik oynayanlara da izin vermeyecektir! Kimse kimseyi kandırmasın, ortadaki fotoğraf tam olarak budur. Liberalizm batağına batmış bir çırpınışın TKP ismini kirletmesini hep birlikte izliyoruz. Bu duruma son vermek için Türkiye Komünist Partililer büyük bir güç olmak durumundadırlar.
Değerli yoldaşlar,
TKP bu değerler üzerine kurulur. Aynı zamanda TKP bir örgütsel ve tarihsel meşruiyete dayanır. Ne yazık ki bugün, TKP konusunda ortaya çıkan tartışmalarda meşruiyet ayaklar altına alınmıştır. 2014 yılında TKP ismini teslim ettiğimiz heyetin meşruiyeti ortadan kalkmış, düzenlenen protokol çiğnenmiştir. TKP tarihiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bazı isimlerin yaptığı çağrıyla TKP toplantısı yapmanın hiç ama hiçbir karşılığı yoktur. Türkiye Komünist Partisi’nin meşruiyeti tarihinden, kadrolarından, siyasetinden ve yapacaklarından oluşur. Bu meşruiyet bugün bu salondadır. Kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Sevgili yoldaşlar, Değerli Türkiye Komünist Partililer,
Türkiye Komünist Partisi, bugünkü tabloda ben yaptım oldu anlayışla kurulamaz. Yaşanmış iki yıllık sürecin üzerinin örtülmesi anlamına gelecek ve gerçek bir muhasebenin yapılmadığı bir tablodan bir sınıf partisi çıkmaz, komünist bir örgütlenme çıkmaz, Türkiye Komünist Partisi’nin tarihsel değeri maddi güç haline gelmez. Tablo bellidir, dükkanlar kurulmuştur ve dükkancılık oynanmaktadır. Biz bu apolitik zeminin bir parçası olmayacağımızı duyurmuştuk.
Türkiye Komünist Partisi, asıl şimdi kurulmalı, yeniden ayağa kalkmalı, işçi sınıfıyla buluşmalı, siyasal bir güç haline gelmeli ve emekçi sınıflarda bir umut yaratmalı. Bu misyon ve hedefle Türkiye Komünist Hareketi olarak yolumuza devam ediyoruz. Bu yolun biraz zaman alacağı açık olmalı. Bu yolun emekle oluşacağını bilmek durumundayız. Bu yolun alınmasında inat ve kararlılık gerektiği konusunda netlik sağlanmalı… Türkiye Komünist Hareketi olarak, kolay yolu değil, zor yolu seçtiğimizi kabul ediyoruz. Ancak bu zorluğu başaramadan TKP adının arkasına saklanarak komünistlik yapmanın da bize yakışmayacağını ilan etmek isterim.
Büyük bir tarihsel değer olan TKP isminin arkasına saklanmayacağız, ancak TKP isminin her zaman arkamızda olduğunu bilerek yolumuza devam edeceğiz!
Derdimiz siyasal iktidarın fethidir. Bu fethin, sosyalist devrimin yolunu döşemek için büyük, güçlü, örgütlü ve disiplinli bir işçi sınıfının komünist partisine ihtiyacımız var. Bugün burada yaptığımız toplantı, işte bu partinin kuruluş toplantısıdır!
Bu hedeflerimizi başaracağız ve TKP ismini duvarlara, caddelere, dağa taşa değil, burjuva sınıfının yönetim odalarının duvarlarına yazacağız!
Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ölüm yıldönümünde, 15’leri bir kez daha anarken, 15’lerin manevi anısı önünde söz veriyoruz: TKP’nin bayrağı bize teslim edilmiştir, bu bayrağı asla yere düşürmeyeceğiz!
Geleceğin Türkiye Komünist Partisi’ni selamlarım!
Türkiye Komünist Partisi’nin devamı, mirasçısı, bizatihi kendisi olan Türkiye Komünist Hareketi’ni selamlarım!
Yaşasın Türkiye Komünist Partisi!
Yaşasın partimiz Türkiye Komünist Hareketi!