Ekim Sosyalist Devrimi’nin 70. yıldönümü geride kaldı. Gorbaçov, bu yıldönümünde ülkesinde yaşanan sürece ilişkin önemli bir konuşma yapacağını daha önce çeşitli yollarla “ima etmişti”. Batının falcı kalemleri hemen harekete geçti. Akla ilk gelen, Hruşçov’un 1956 yılında SBKP Merkez Komitesi’nin gizli oturumunda yaptığı konuşma oldu. Gorbaçov da, benzer ölçülerde çarpıcı bir konuşma yapacaktı. Senaryolar bunun üzerine kuruldu.
Batılı mass media, bizde kitle iletişim araçları, açıkçası yalan üretim merkezleri, yüzlerce yöneticinin birbirinden bağımsız demeç verdiği, yazı yazdığı, binlerce yayın organının çıktığı bir ülkede, pertavsız ile hafiyelik yapmaya başladılar.
Aradıklarını bulmuşlardı! Stalin tukaka edilecek , Trotskiy ve Buharin’in itibarları iade edilecekti. Sovyet lideri, Stalin’in II. Savaş sırasındaki beceriksizliklerini sıralayacak, kollektivizasyon hareketinin, hatta endüstrileşmenin öneminin abartıldığını ilân ediverecekti.
Gorbaçov, konuştu… Öyle tek bir gün değil, arka arkaya bir dizi konuşma yaptı. Konuşmalar uydu aracılığıyla dünyanın dört bir yanına ulaştı.
Türkiye basını, kesinlikle amatörce bir performans gösterdi. Amatörlükleri hizmet ettikleri ideolojiye olan ilkelce bağlılıktan kaynaklandı. Batılıların “işte Gorbaçov’un açıklığı buraya kadar” dedikleri konuşma(lar)dan “Stalin afaroz edildi” sonucunu çıkardılar. Komplekslerini dışa vurdular… Bütün Türkiye, dış gelişmeleri kaynağında izleyebilen bazıları hariç ve solcularımız dahil, Gorbaçov’un Stalin olayına noktayı koyduğunu sandı. Stalin, bir simge haline getirildi. Stalin’e yönelik eleştiriler, sosyalizme yönelik eleştirilerdi. Stalin’e nokta kondu demekle, sosyalizmin de işini bitiriyorlardı. Akıllarınca…
Halbuki, ne biten bir şey vardı, ne de bir yerlere nokta konuyordu…
Aynı anda, başta ABD olmak üzere, bütün batılı yalan üretim merkezlerinde bir kampanya başlatıldı. İki sonuç çıkarıyorlardı. Birincisi Gorbaçov, tutucular nedeniyle daha fazla ileri gidemiyordu. İkincisi; Gorbaçov’un gerçek yüzü ortaya çıkmıştı…
Sovyetler Birliği’ndeki tutucular konusuna burada girmek istemiyorum. Birincisi, çok ciddi bir abartma olduğu için, ikincisi, bu konuyu daha önce arkadaşlarımla beraber çok işlediğimiz için. Üçüncüsü ise kısaca vurgulanmalı, bugün SBKP içerisinde son derece uygarca yürüyen bir tartışma olduğu için…
Peki neydi Gorbaçov’un son konuşmalarının önemi?
Tek bir nokta önemli: SÜREKLİLİK…
Sovyet lideri, 70 yılın hesabını çıkarırken, bütün eleştirilerine rağmen, çeşitli dönemler arasındaki sürekliliğin hep altını çizdi, çizme ihtiyacını hissetti. Kanımca, bu içeriye olduğu kadar, dışarıya da yönelik bir mesajdı. Sovyetler’deki glasnost ve prestroyka açılımlarının bir inkarcılığa ve deformasyona yol açmasına izin verilmeyeceği belirtiliyordu. Belki tam anlamadılar. Ama yine de, bazı şeyler etkili oldu. Örneğin Batılı gözlemciler, Gorbaçov’un, kendi ülkesinde ve uluslararası sosyalist harekette, mutlak bir prestij ve otoriteye sahip olduğunu vurgulamak zorunda kaldılar. Örneğin, Castro’nun küskünlüğü veya protestosu türünden iddialarını çabucak geri aldılar.
Sovyet yöneticileri, daha iyi anlaşılması için, yeni politbüro üyesi Yakovlev’ e bazı şeyleri daha açık telaffuz ettirdiler. Uyarılar daha açık yapıldı ve en sonunda yeni politbüro üyesine “Stalin döneminin doğru olduğunu düşündüğüm için herhangi bir utanç duymuyorum” dedirtildi. Türk basını işi sahtekârlığa döktüğü için kılını kıpırdatmadı. “Sosyalizm kendi tarihini inkâr ediyor” imajını değiştirmek, işlerine gelmedi.
Ama Türkiye’de sınıfa bağlılıktaki ilkelliğin yarattığı amatörlük, başka şeylere yol açtı. Bu amatörlük kendi kendisine yarattığı kimi “realiteler” ile kendisine bazı avantajlar sağladı. Realiteler yalan, avantaj kazandıkları ise doğruydu. Bu avantajı, ideolojik olarak kullandılar. Açın bütün gazeteleri, mevcut bütün köşe yazarlarının “bilgi çağı” denen fantazyaya nasıl sarıldıklarını görürsünüz.
“Bilgi çağı”, bütün ideolojileri törpüleyen, ekonomik sistemleri birbirine yaklaştıran yeni bir sistemdir. Bu yeni sistemde rasyonalite ve kâr hesapları her şeyin üstündedir. Kısacası, bir soytarılıktır.
Türkiye’de bu sözü edilen köşe yazarları “Gorbaçov bile” deyip sosyalizmin kapitalizmin kimi üstünlüklerini kabul ettiğini iddia ettiler. Bilgi çağı teknokratların, idarecilerin ve bilim adamlarının “tiranlığı” anlamına geliyordu! Bu yeni yönetici sınıfın gözü tek bir şey görürdü: Kâr ve rasyonalite. Sonuç basittir, kapitalizm ve sosyalizm aynı potanın içerisinde yoğrulmaya başlamaktadır…
Biz burada Türkiye için yazıyoruz. Sosyalist ideolojinin tıkanma noktasına geldiğini ve “içerden mayınlandığı”nı yazanlara veya düşünenlere iyi bir cevap verelim, bizleri “müzelik” diye nitelendirenlere, “bunlar fosilleşiyor” diyenlere kimin can çekiştiğini gösterelim. Ne kadar yanıldıklarını “şimal cephesinde” görüyorlar, görecekler; buradaki ise bizim işimiz, işimizi iyi yapalım…