– “Bunları da görecekmişiz” yazısı –
Ülke gündemine bir türlü giremeyen Türkiye solu ciddi tehlike işaretleri veriyor. Gündem dışılıkla perspektifsizlik birleşince yozlaşma sürecine girmenin önünü almak zorlaşıyor. Dün söylediklerini ve yaptıklarını bugün unutanla, hiç bir şey olmamış gibi, aynı yüzsüz iddialılıkla piyasaya çıkabiliyorlarsa, kayda değer herhangi bir tepkiyle karşılaşmayabiliyorlarsa, Türkiye soluna toptan reddiye ve küfürler düzülebiliyor ve kimse bunları üstüne alınmıyorsa, kişiliksizleşmenin giderek tüm sola egemen olmaya başladığını düşünmek kaçınılmaz.
Reformist kanalda yaşanan kişiliksizleşme bile bugünkü kimi örneklerin yanında saygıyı hak ediyor. “Çağın gereklerine ayak uydurmaya çalışanla”, hiç olmazsa, devrimcilik ve marksizmi bir etiket haline getirerek yanlarında götürmeye çalışmadılar.
Kimileri bugün Türkiye’de “devrimci” olmayı son derece kolay zannediyor… Teorik yaratıcılık zaten hiç bir dönemde çok önemsenmemişti. Buna tutarlılık, ilkesellik, söylenenlerle bağdaşan bir pratik vb. gereksinimlerinin de gündemden kalkması eklendi. Bir dergi çıkarıp içinde bolca mücadele, kavga, direniş, başına devrimci sıfatı getirilmiş şiddet, görev, tavır vb. sözcüklerinden kullanmak yeterlidir. Buna Kürt ulusal önderliğinin tezlerine en yakın değerlendirmeleri ekleyerek, diğer herkesi “sağda” bırakmak da mümkündür. Yapılacak en büyük hata ise, mütevazi davranmak ve eldeki güç ile hedefleri uyumlu kılmaya çalışmaktır. Hiçbir şey yapılamıyorsa, Kürt hareketinin yaptıkları üzerinden mümkünse tüm sola birden küfredilir ve Kürt önderliğinin Türkiye soluna sunduğu projeler içinde bir yer edinmeye çalışılır.
Hedef dergisi tüm bunları yapmadı belki; ama bu yazıya böyle bir giriş yazmak da fayda vardı. Hedef’e gelirsek, son birkaç yılda çizdiği zigzaglarla şaşırtıcı bir performans sergilediği ile sürdürebiliriz. Geleneksel soldan gelip BTDK sürecinde yeni sola yönelen, birleşme, yeniden ayrışma ve bölünme süreçleri sonrasında bir buçuk yıllık aradan sonra yeniden çıkan Hedef dergisinde herhangi bir “yılgınlık” işaretine rastlamak mümkün değil. Aslında derginin temsil ettiği siyasal hareketin” (…) kadrolarının bir bölümünün de devrimci bir çıkışa uygun olmadığı ya da henüz hazır olmadığı açıktır. Dolayısıyla böyle bir çıkışta herkesin, hatta çoğunluğun aktif yer alması beklenmeyebilir.” 1 Ama diyalektiğin şaşmaz kuralı işlemeye devam etmektedir ve “tasfiyenin eşiğine gelmiş bir solun tasfiyeye uğrayan sıradan bir yapısı”, tasfiyenin öncülüğünü yapması sayesinde Türkiye solunun kendi içinde yapması gereken devrimin öncülüğüne ilk adaydır.
Hedef dergisini çıkaran kadro, ne tür temel tespitlerle yola çıkıyor? İlk tespit, Türkiye solunun iflas etmiş olmasıdır. Aslında Türkiye solu eskiden de pek matah değildir. Örneğin 60’lardaki sol, “Biraz alevi, biraz kürt, biraz aydındır ama kesinlikle sünni, türk ve çalışan olmayı kendine yediremez. Başörtüsüne karşıdır, arabeskin düşmanıdır, hem emperyalist kültüre hem de sıradan Türk adet ve geleneklerine karşıdır…” 2 Genel olarak halktan kopukluğu ile karakterize olan geçmiş solun, kısaca ifade edilirse, “mayası bozuktur”. Bugün de hala bir “halk solu” olamamış Türkiye solu, gerçek bir devrim istememektedir. “Türkiye solu da bir cumhuriyet çocuğudur. TC’nin bütün kurum kural ve ideolojileri gibi o da ikibinli yılların eşiğinde artık iflas etmiştir. Bu sol tasfiye edilmelidir.” 3
Bu temel tespitlerden hareket eden Hedef dergisinde, tevazu gösterilerek adı konmamış olmakla birlikte, marksizmin tasfiyesi yolunda da ciddi adımlar atılıyor. Ne de olsa, 2000’li yıllara giriyoruz. “2000’li yılların solu ise halk sınıflarının solu olacaktır.” 4 Biraz daha derinleştirmek gerekirse, “en yoksulların” solu olacaktır.
Önümüzdeki dönemdeki görevlerimize, yine aynı dergide gereken netlik kazandırılıyor. Birincisi, “PKK’ya tabi olmak”, “ulusal mücadelenin kuyruğuna tabi takılmak” vb. kaygıları defterden silmek gerekiyor. Daha genel olarak, Kürt önderliğine herhangi bir eleştiriden elhak sakınmanın ve neredeyse her yazıda Kürt hareketinden ve önderliğinden övgüyle söz etmenin sağlam bir mevziiyi garantileyeceği söylenebilir herhalde. Diğer yandan, Türkiye solunun ötesini beceremeyeceği son derece açık olduğuna göre, HEP platformu etrafında bir birlik yaratılması gerektiğini aslında söylemek bile gereksiz.
İkincisi, devrimci hareketimiz, kendisini “Toplumumuza asıl rengini veren geleneksel değerlerin etkisindeki ezilen milyonların vicdanında yer etmek temelinde” 5 yeniden şekillendirmelidir. Bunun için yaşama tarzından insan ilişkilerine, politika yapma tarzından ahlak anlayışına kadar gerçekleştirilmesi gerekenlerin bir bölümü zaten zikredilmişti: Sünni müslümanlar olmamız, kadınsak başörtüsü takmamız, arabesk dinlemeye başlamamız vb. bizi halka epeyce yaklaştıracaktır.
Üçüncü görevimiz, yeni tipte devrimci bir savaş örgütünün inşası… Çok basit olarak, “yeni tip örgüt devrimci şiddeti esas mücadele biçimi olarak alan, şehirleri ve işçi yataklarını temel çalışma alanları olarak tespit eden, bunu kırlardaki faaliyetleriyle devrimci birleşik savaş esasına göre bütünleştiren, Türkiye’de giderek derinleşen savaşın gerektirdiği görevlere göre biçimlenmiş, devrimci bir iç savaşı yönlendirebilecek yeteneklere sahip, merkezi ve disiplinli, bütün bunlara uygun yeni kadro anlayışını netleştirmiş, yeni bir devrimci militan kişiliği ortaya çıkarabilecek bir örgütlenme olacaktır.” 6
Bu “yok yok” listesi kimsenin gözünü korkutmasın; bütün bunların belirli bir zamana ihtiyaç duyması söz konusuysa da, süreç yeni başlamamış ve son yıllarda yürütülen yoğun tartışmalara paralel olarak başlayan bu süreç günümüzde “komple bir hazırlık faaliyetine dönüştürülmüş” ve tamamlanmaktaymış. Kadroların küçük bir bölümüyle bile bunlar başarılmış olduğuna göre, varın siz çoğunluk da harekete geçtiğinde yerin göğün nasıl inleyeceğini hesap edin.
Acele etmemiz gerekiyor. Türkiye’de sosyalizme, sosyalizm mücadelesine hak ettiği değeri yeniden kazandırmak yolunda hızlı hareket etmek zorundayız. Kişiliksizleşme ve yozlaşmanın giderek güç kazanmasının önüne geçmek, sosyalizme yönelen genç insanları umut kırıcılara teslim etmemek ve kurtarabileceklerimizi geri almak için zaman bizleri sıkıştırıyor.
Daha fazla “yeni şey” görmek istemiyorsak şayet!