Bugün Türkiye solunda iki tane program vardır. Birincisi, içinde SP programının da bulunduğu, temel olarak aşamacıhk üzerine kurulu olan program(lar) ikincisi sosyalizm programıdır.
Aşamacılık uzlaşmacılığın Türkiye’deki eski versiyonudur. Sosyalist hareketin başlangıcından bu yana ona büyük kayıplar veren bu zararlı anlayış, ’80 sonrasında Aydınlık ekibi tarafından aslına döndürülmüş; hiç utanmadan sıkılmadan “milli konsensus” olarak açık açık formüle edilmiştir. Ancak onlar kadar kör gözüm parmağın üstüne’ci olmayanlar, benzer formü-lasyonları daha üstü kapalı ve ustalıklı yapmışlar, TİP, TKP geleneğini bu yolla likide etmişler, karşı saflarda yerlerini almışlardır.
Bu argüman artık kısa sürede işe yaramaz hale gelince, yıllarca hizmet etmiş aşamacılık daha radikal söylem içinde, Kürt devrimci demokrat hareketinden de faydalanmaya çalışarak yeniden ısıtılmış, SP programı olarak ortaya konulmuştur.
Maocu indirgeme: “En” baş çelişki…
Aşamacılığın tarihsel çıkmazı politik mücadelenin güncelliğinden çıkamamaktır. Onlara göre, “belli bir anda toplumsal ilerlemenin önüne geçen en büyük engele karşı olan herkes, o andaki somut hesaplaşmada solcudur”, ilericidir. Bu nedenle bu siyasi akım daima “en büyük” düşman, “en önemli” engel, “en baş” çelişki icat etmiş, yerine göre bunun dışındaki güçlerle, akımlarla, sınıflarla, devletlerle uzlaşma, işbirliği siyasetleri üretmiştir.
Aydınlıkçılar bir zaman baş çelişmenin Evren-Özal ittifakı ile Türkiye halkı arasında olduğunu ilan ettiler. Bu saflaşmada başarı, Özal-Evren ikilisini azami ölçüde tecrit etmeye bağlıydı ve o günün koşullarında demokratik sürece katkıda bulunmak için seçimlerde SHP’ye oy isteniyordu. Hani kendileri seçime girdiklerinde diğerlerinden farkı olmadığını “farkettikleri” SHP’ye!..
Bunlar elbette politika yapmak değil, bulunulan şartlara teslim olmak anlamına geliyor. Şimdi ne Evren-Özal ittifakı kaldı, ne de sözde SHP muhalefeti. Halk güçleri adına oy istedikleri SHP iktidarda. Ancak düzen devam ediyor. Yalnızca bunlar bile aşamacı politika yapma zihniyetinin, varolan şartlara teslim olma zorunluluğunun göstergelerinden başka birşey olmadığını gösteriyor.
Maocu aşamacılığın bu baş çelişki teorisi, ne yazık ki, onları sınıfa ihanet noktasına kadar götürmüş, keşfettikleri baş çelişkiler “çözülünce” akıl almaz itiraflarda bulunmuşlar ve bunlara muhasebe demişlerdir. SP’yi de bu muhasebe üzerine kurmuşlardır.
Muhasabe mi?
“73-83 arasında söylemediğimiz şey kalmamıştır devleti ve orduyu savunmak konusunda.”
“ABD’yi bile barış cephesinin içine katan sağcı politikalarımız…”
“TİKP dünyamız ve ülkemizde görülen önemli gelişmeleri değerlendirerek, kurulduğu 30 Ocak 1978 gününden bu yana millet olarak cephemizi dışa dönmeyi kilit mesele kabul etmiş milli birlik siyaseti izlemiştir.”
“Bugün gerçek bir devrimci, gerçek bir halkçı Türkiye devletinin yaşamasından yanadır. Hatta tarih, bugün devrimcilerin omuzlarına, devleti yaşatmak için en önde savaşmak sorumluluğunu yüklemiştir.”
“O dönemde solun diğer akımlarına karşı düşmanca tavır alışımız, sadece bazı akımların halka ve bu arada bize karşı şiddet kullanmalarına bir tepki değildir; doğrudan doğruya, devlet ve ordu konusundaki tutumumuzdan da kaynaklanmaktadır.”
“Milli Güvenlik derslerinin yeniden düzenlenmesini destekleyen biricik parti TİKP olmuştur. Partimiz bu bildiriyle yetinmemiş, Milli Güvenlik derslerini hedef alan kampanyayı kararlılıkla göğüslemiştir.”
“Orduyu parçalamak bir yana, TİKP, orduyu parçalamak amacıyla yürütülen yıkıcı faaliyetlere karşı uyanıklığı savunmaktadır.”
“Orduyu parçalamak amacı güden bir parti, hiç ordunun daha fazla silahlanmasını ve modernleşmesini ister mi? Hiç orduya yönelen saldırıları göğüsler mi? Partimiz, orduyu parçalamak bir yana, orduyu düşman ilan edenlerin adreslerini göstermiştir. Orduyu düşman ilan eden ve orduyu parçalamak şiarını ileri sürenler, nesnel olarak Moskova’nın güçleriyle aynı cephede savaşmaktadırlar.”
“Sıkı yönetimi desteklediğimizi de söylüyoruz; NATO’yu Sovyet tehdidine karşı bir barış etkeni olarak gördüğümüz ve desteklediğimizi belirtiyoruz.”
“Partimizin ayrılıkçılığa ve bölücülüğe karşı kararlı tutumu, Doğu bölgesindeki çeşitli illerimizin vali, emniyet müdürü ve sıkıyönetim komutanlarımızca da kabul ve ifade edilmiştir. Mahkemenizden kendilerinin tanık olarak dinlenmesini talep edeceğiz.”
“Yine aynı doğrultuda, ‘Bilinmeyen Sol’ dizisinde, sahte solcu terör çetelerinin halkı hedef alan cinayetlerini aydınlattığımızı, devletin teröre karşı mücadelede Aydınlık’tan yararlandığını söylüyoruz.”
“TİKP’nin Moskova’nın yıkıcı faaliyetlerini açığa çıkarma ve kamuoyunu aydınlatma çabaları övgüyle karşılanmıştır. Bu konuda bazı bakanlar bile bizden yardım istemiştir. Bizim radyoyu dinleyerek tape ettiğimiz metinleri istek üzerine Sıkıyönetim Komutanlığı yetkililerine de veriyorduk. Gerekirse yetkililerin isimlerini açıklayabiliriz.”
“Bu fikirler 1983 yılına kadar resmen ve kitle önünde, toplum önünde savunulmuştur. Bunun ciddi bir muhasebesi, önümüzde durmaktadır.”
Bunların muhasebesi nasıl tutulacak? Bu ayrı bir konu. Geçmişle uğraşmayacağız. Ancak bilmek gerekiyor ki bu itiraflar kadar açık biçimde, SP’nin oluşumunda mücadele, sınıfa karşı sınıf tavrı değil, memleketin bütün sınıflarını uzlaştırma düşüncesi “milli uzlaşma anayasası” isteği vardır. SP, TİKP’nin yolundadır.
Bu parti, düzenin yeniden yapılanmasında işçi sınıfının diğer sınıflarla uzlaşmasını temin ve tesis etmek için ve “gerçek bir milli uzlaşma hiç kuşkusuz emekçi yığınların siyasal güçlerinin katılımını da gerekli kıldığı” için kurulmuştur. Mayasında bu vardır.
Bu parti “SHP’nin kendi solunda oluşacak böyle bir ağırlığa ve eleştiriye daha büyük bir ihtiyacı var” olduğu için,”Türkiye’nin siyasal dengesini kurması” için kurulmuştur. Bu partinin oluşumunda Walessa hayranlığı vardır; kapitalizm restorasyonculuğuna alkış tutmak vardır.
Aydınlıkçı parti ne istiyor?
Sözü fazla uzatmak gerekmiyor. SP programıyla Aydınlık ekibi bir kez daha bir yandan maocu köylü sosyalizmi geleneğini, bir yandan milliyetçi sosyalizm geleneğini, diğer yandan sınıf uzlaşması geleneğini siyasal mücadele alanına çıkarmıştır. Bu mücadele işçi sınıfı ve çıkarlarına karşı bir mücadeledir. Sınıfı ve öncülerini kendi sınıf iktidarı hedefi dışında örgütleme programıyla SP, Ekim Devrimi deneyinin yaşandığı dünyada teorik olarak leninizme, pratik olarak Türkiye devrimine sırtını çevirmiştir.
Öncülük, örgütlenme ve iktidar bilinci içerilmesi gereken sınıf hareketinin önüne konulan milliyetçi, uzlaşmacı ve tam anlamıyla aşamacı programıyla Aydınlıkçı Parti, dolaylı olarak sınıfa karşı mücadele içindedir. Program bazında ideolojik, bunun hayata geçirilmesi sürecinde siyasal ve örgütsel bir mücadele içindedir. Aşamacı SP programı ve SP bugün ideolojik ve siyasal mücadelenin tarafıdır. İşçi sınıfı iktidarına ve işçi sınıfına karşı nihayetinde kapitalist dünyanın içinden seslenmektedir.
Kapitalizm mi, sosyalizm mi? “Sorulması gereken soru bu değil” diyerek parti kurmaya, program yazmaya başladı Aydınlıkçılar. Osmanlı döneminin kalıntılarını sosyo-ekonomik temelde ve üstyapısında taşıyan Türkiye’de, öncelikle bunlar ortadan kaldırılmalıydı. Bu aynı zamanda emperyalizmle köklü bir kopuşu içerecekti. SP programının öngördüğü devrimci atılım da, sıkça belirttikleri gibi bu yüzyılın başında ortaya çıkan burjuva demokratik devrim sürecini tamamlamaktır. Oysa biliyoruz ki, bu devrimci atılımın bir atımlık barutu bile yoktur. Bugün Türkiye’de dünya kapitalizminden köklü bir kopuş ile sözünü ettikleri Osmanlı kalıntılarının tasfiyesi arasında bir ilişki kurmak da mümkün değildir. Osmanlı feodal kalıntılarını bir yana bırakalım, kapitalizmin gelişme sürecindeki evrelere ait kalıntılar bile yine kapitalizmin dinamiği ile bir bir yıkılabiliyor bu memlekette. Bunlar için sosyalist etiketlere hiç gerek yok. Sosyalist etiketlere niçin gerek duyulduğunu biliyoruz, ileride daha da açık olarak göreceğiz.
SP ve programının istediği daha iyi bir kapitalizmdir. Artık Türkiye’de daha iyi kapitalizm yalnız burjuvazi içindir. Düzenin takviyesi, istikrar, sınıflararası uzlaşma, sömürünün daha dolaylı ve üstü kapalı olmasıdır. Sosyalist Parti programında ise kapitalizm üstü kapalı olmaktan bile uzaktır. Program iktisadi argümanlarıyla da kapitalist-emperyalist dünyanın içindedir: Özel girişim, yani ücretli emek sömürüsü bir hak olarak öngörülmüştür. Parti önüne karma ekonomiyi inşa etmeyi bir görev olarak koymuştur!..
Artık işçi sınıfı ve emekçiler için kapitalizmin daha iyisinin ancak sosyalizm olduğu da biliniyor.
Aydınlıkçı uzlaşma partisinin istediği daha iyi bir burjuva demokrasisidir. Oysa yine biliniyor ki, sosyalizm herşeyden önce burjuva demokrasisinin reddi olarak ele alınmalıdır. Sosyalist demokrasi SP programının hazırlayıcılarının düşündükleri gibi burjuva demokrasisinin daha gelişkin bir biçimi değil, tam tersine onun reddi anlamına gelir ve ancak onun tasfiyesi ile mümkündür.
SP ve programının işçi sınıfına bakışı eksiklidir; bunun da ötesinde çarpıktır.
Üretim sürecindeki ve mülkiyet ilişkilerindeki konumunda ortaya çıkan sonuçlar nedeniyle toplumun diğer ara sınıf ve katmanlarından köklü olarak farklı olan işçi sınıfı sömürüyü ortadan kaldırabilecek tek sınıftır. Oysa SP programında, işçi sınıfını toplumun diğer tüm sınıf ve katmanlarından ayıran, onu tüm bunlardan farklı ve özgün kılan niteliklerine ait hiçbir saptama bulunmuyor. Programda iki büyük grup var:
(a) İşbirlikçi burjuvazi ve toprak ağaları,
(b) İşçiler, yoksul köylüler, esnaf ve zanaatkarlar, küçük burjuvazi ve milli burjuvazi.
SP programındaki bu sınıfsal mevzilenme, düzen içinde muhalif ittifak arayışının ürünüdür. Bu haliyle de bir iktidar değil muhalefet programıdır. Daha kötüsü düzen içi muhalefet programıdır.
Türkiye’de işçi sınıfının ve işçi sınıfı hareketinin tarihsel gelişimi bir burjuva demokratik devrim tamamlayıcılığına deyim yerindeyse, layık değildir. Eğer devrim sorununa devrimi yapacak olan özne ekseninden bakacak olursak -ki temel olarak böyle bakmak gerekir- gerek sınıfın maddi varlığı ve gerekse tüm tarihsel birikimi, onun önüne kendi iktidarı için mücadeleyi koyuyor.
Bunun daha gerisinde bir görev (bırakalım devrimci -ve muktedir- bir başka sınıfın gerekliliğini) herşeyden önce Türkiye işçi sınıfının kendi iktidarı için mücadele ve iktidar yeteneğinde henüz olmadığını öne sürmek anlamına gelecektir. 1 Daha önce çokça yazdık, yazmaya devam etmek zorundayız. Bir burjuva demokratik devrimin burjuvazi tarafından tamamlanması gerekip de tamamlanamadığı ve tamamlanmasına gerek kalmayan ve dahası eksik bırakılmak zorunda kalınan misyonları vardır. Türkiye’de fazlasıyla vardır. Bu tamamlanmamış misyonun yarattığı siyasal alan bir yanıyla sosyalist hareketin eline geçirdiği koz anlamına gelirken, diğer yandan önemli bir tuzak haline de gelebiliyor. Bu misyonlar sosyalist siyasal hareketin burjuvaziyle ve özellikle sosyalist demokrasi ile içinde kaldıkları bir alan olduğu ölçüde bu tehlike büyüyor. Sosyalist hareket bu alanın dışından kendi özgün kimliği ile bu alanı kendi asli mücadelesinin bir fonksiyonu olarak doldurabildiği ölçüde ise bir koz olmaya devam ediyor. Yalnız Türkiye’de de değil, Batıda da, yani burjuva demokratik devrimin maddi güçleri arasında ve en başında işçi sınıfının yeraldığı devrimlerde de devrimin yerine oturması işçi sınıfına rağmen ve işçi sınıfı dinamizminin dışında gerçekleşmiştir. Tüm burjuva devrim süreçleri ilerledikleri mesafenin daha gerisinde stabilize olmuşlardır. Bu stabilizasyon süreci, işçi sınıfı dinamizminin en aza indirildiği zamanlarda gerçekleşmiştir.
Aydınlıkçıların temel argümanları, sınıfa ihanetle ütopizm arasında dolaşan sınıf uzlaşması tezlerini temel alıyor. İşçi sınıfı hareketinin, dinamizmi köreltilerek burjuva demokratik devrimin dışına düşürüldüğü süreç bu uzlaşma tezlerinin maddi kaynaklarını oluşturur. Emekçi sınıfların hakim sınıflar konsensüsünden düşmemeleri gerekmektedir; ancak bu misyonun yerine getirilmesi için burjuvazinin klasik temsilcilerinin dışında öznelere ihtiyaç duyulmaktadır. Sosyal demokrasinin Türkiye’de doldurmaya bir türlü beceremediği bu boşluğa gözünü diken Aydınlık geleneği oldu. Türkiye’de burjuvazinin gücü yetmediği halde, işçi sınıfı düzene tam boy entegre edilmek istenmiştir. Aşamacı SP programı ve PDA çizgisinin süreç içindeki birçok dokümanı bu entegrasyon çabasının önemli belgeleridir.
SP’yi kadrolarının gelenekselleşmiş çirkin imajı, malum performansları, liderliğinin sosyalistlerin önüne çıkardığı güvensizlik duvarıyla bir yana bırakmak gerekiyor. Ama bunların, ötesinde SP’yi esas olarak işçi sınıfı ve sosyalizm mücadelesi açısından adaylığını koymuş olduğu misyon açısından bir yana bırakmak gerekiyor…