Küba Dostluk Girişimi tarafından düzenlenen “Küba Günleri” sırasında Sosyalist İktidar Partisi’nin konuğu olarak Türkiye’de bulunan Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Balkan Ülkeleri Sorumlusu Teresita Trujillo 26 Şubat günü Sosyalist İktidar Partisi Ümraniye İlçe Örgütü’nde bir söyleşiye katıldı. Küba’da partililerin yaşantısı ile ilgili olan bu söyleşiden sonra Trujillo SİP üyelerinin sorularını cevapladı. KKP içerisinde genç kuşak kadrolar içerisinde önemli bir yere sahip olan Trujillo’nun bu dostça ve dürüst konuşmasının ilgi çekeceğini düşünüyor
PARTİNİN KURULUŞU ve ÇALIŞMASI
1917 Ekim Devrimi’nden sonra bolşevik düşünce Küba’ya da girdi. 1925’te Komünist Parti kuruldu. Parti, 1959 Devrimi’nin zaferinden önce, kimi zaman legal kimi zaman illegal alanda çalıştı. Parti bu dönemde uluslararası komünist harekette aktif bir rol de oynadı. Ancak parti, bir parçası olduğu bağımsızlıkçı hareketler içerisinde çeşitli hatalar nedeniyle öncü bir rol oynayamadı. Yükselen silahlı mücadelede belirleyici güç olamadı.
1950 yılına kadar Küba’da anti-komünist propaganda son derece güçlüydü. Castro silahlı mücadeleyi ancak genç insanlarla yürütebileceğinin bilincindeydi. O yıllarda komünist kimlikli bir siyasal mücadelenin başarılı olacağını düşünmüyordu. Bu anlamda Komünist Parti ve 26 Temmuz Hareketi aynı amaca yönelik çalışsalar bile, farklı taktikler geliştirmekteydiler. Fidel Küba halkının somut problemlerine dayanarak kendi programını oluşturdu. Programda ırk ayrımı, işsizlik, yoksulluk benzeri problemler öne çıkmaktaydı. O dönemde var olan problemlere (örneğin toprak sorunu) gerçek anlamda çözüm getiren program 26 Temmuz Hareketi’nin programıydı. Castro ve yoldaşları komünizme uzak düşmemekle birlikte, özgün bir program geliştirmişlerdi.
O dönem Küba’da devrimci hareket içerisinde üç örgütlenme ön plana çıkmaktaydı. Ana örgüt, önderliği Fidel Castro tarafından yapılan 26 Temmuz Hareketi’ydi. İkincisi, Komünist Parti-Sosyalist Halk Partisi (yasal nedenlerden dolayı adını değiştirmek zorunda kalmıştı). Üçüncüsü ise, Öğrenci Koordinasyonu idi. 1958’de devrimden bir yıl önce bu üç örgüt biraraya gelerek işbirliği için bir anlaşma imzaladılar. Küba devriminde bu üç örgütün de önemli işlevleri oldu.
Devrimin hemen ertesinde burjuva partiler silindiler. Liderleri, kadroları Amerika’ya kaçtılar. Başka bir popüler parti de Ortodoks Parti idi. Bu parti mücadelesini çürümeye, yozlaşmaya karşı sürdürdüğü için popülerdi. Devrimin öncesinde partide liderlik krizi yaşandı çünkü geleneksel lideri intihar etmişti. Partinin lideri, radyoda yaptığı bir konuşmada yolsuzluk ve yozlaşmalar üzerinde durmaktaydı. Bir skandalı açıklayacağını söylemişti ancak dokümanlar çalındı. Bu kişi radyoda mikrofonun başında intihar etti. Parti burjuvaların eline geçti. Yeni liderleri ABD’ye kaçtılar. Alt kadroları Fidel’e destek verdiler ve parti kendisini tasfiye etmiş oldu.
Devrimin ertesinde az önce değindiğim üç örgüt iki aşamada birleşti. 1965’te ortak merkez komitesi oluşturdular ve Küba Komünist Partisi adını aldılar. İki aşamadan sonra tek bir homojen partiden söz etmek mümkün oldu.
Küba’da bugün tek parti sistemi var. Biz kendi ülkemizdeki durum sözkonusu olduğunda bu modelin doğru bir model olduğunu söylüyoruz ancak bunun evrenselliği iddiasını taşımıyoruz. Şu anda tek parti var, çünkü devrimden sonra kendisini yaşatabilmiş tek parti Küba Komünist Partisi’dir. Ve tek parti sistemimiz haklı gerekçelere dayanmaktadır:
1-Tarihi nedenler: Geçen yüzyılda Jose Marti ilk partiyi kurduğunda bu parti bağımsızlık ilkesini savunan insanların tek partisi idi.
2-1902’den 1957’ye kadar çok partili burjuva sistemi ve demokrasinin ne anlama geldiğini biliyoruz. En güçlü olanlar seçimleri manipüle eder, halk hiçbir zaman gerçek anlamda iktidara gelemez.
3-Şu anki koşullarda ABD’ye bu kadar yakınken solu, devrim güçlerini bölemeyiz. Bütün devrimciler birlik olmalı.
Küba’da tek bir projemiz var, sosyalizm. Nüfusun çoğunluğu sosyalizmden yanadır. Çok büyük ve güçlü bir düşman olan ABD tehlikesinden küçük ve yoksul olan Küba’yı korumak zorundayız. Ne zaman ki ufak bir grup bir siyasi parti kurmak istiyorsa, bu grubun ABD’yi temsil ettiğini görüyoruz. Bunlar karşı devrimci gruplardır. Ancak eğer tek parti sistemini savunuyorsak, bu partinin belli sınırlar içerisinde geniş bir parti olmasını da savunmalıyız. Bugün Küba’da Komünist Partisi devrimin partisi haline gelmiştir. Parti, siyasi programı ile uyumlu olan herkese açıktır ve demokratik bir partidir. Partide bir problemi tartıştığımızda kararın ortak bir karar olması gerekmiyor. Bu nedenle insanlara düşüncelerini ifade edebilecekleri koşulları sağlamak durumundayız. Tartışmalar sırasında istediğinizi söyleyebilirsiniz.
Üç yıl önceki parti kongresinde partide bu anlamdaki genişliği arttırmak için değişiklikler oldu. Önemli olan konu şuydu: Daha önce dini inaçları olanlar partiye kabul edilmiyordu. Parti ateistti. Küba’da din denince diğer ülkelerdeki ile aynı değildir. Küba’da dinin siyasetle hiçbir ilgisi yoktur. Latin Amerika’da geniş bir dindar kesim var ve katolik kilise içinde çok iyimser eğilimler var. Bunlar kurtuluş teolojisi diye adlandırılan ekolün öncüsü ve bu insanlar problemlerin çözümü konusunda aktif görev almaktadırlar. Küba’da protestan ve katolikler arasında bu teolojiyi savunanlar vardır. Bu insanlar arasında çok militan ve anti-emperyalist olanlar vardır. Bazen bu insanlarla ve parti üyeleri arasında siyasi tavır açısından ayrım yapmak mümkün değildir. Tek fark felsefidir. Bazıları tapınma ile uğraşırlar, bazıları yalnızca tanrıya inanırlar. Partimiz bu insanlara karşı bir ayrımcılık yapıyordu. Oysa bu kişiler parti çalışmasına doğrudan katkı yapabilecek insanlardı.
Bu günlerde partide teorik çalışma pek yapılmıyor. Yaptığımız daha çok ve zorunlu olarak pratik çalışmadır. Tartıştıklarımız son derece somut sorunlardır (tanrının olup olmadığı değil). Bu nedenle dini inançları olanlara ayrımcılık yapmak için somut bir neden de yoktu. Bu dindar olan herkesin partiye gelebileceği anlamında değil. Bir eleme süreci var. Yalnızca öncü niteliğe haiz olanlar üye olabilir.
Burada bir konuyu hatırlatmak isterim. Partimiz bir kitle partisi değildir. Partiye kabul edebilmek için son derece ciddi bir seçim sürecinden geçmek gerekir. Aynı zamanda kişinin yaşamı, çalışması hakkındaki bilgiler de göz önünde tutulur. Bu sürecin nedeni partinin çok büyük bir devrimci kitleye öncülük etmesidir. Militanlar öncü ve örnek olmalılar (yaşamlarında, çalışmalarında, ilişkilerinde).
Partimize dair bir başka gerçek ise, KKP’nin bir seçim partisi olmadığıdır. Ne parti, ne de gençlik örgütü seçimlerde aday öneriyorlar. Bir mahallenin 28 kadar aday gösterme şansı var, oylama açık yapılıyor. Adaylar seçildikten sonra biyografilerini ve
planlarını kamu yerlerine asıyorlar. Asıl oylama kapalı usulde oluyor. Üç düzey var: Beldeler, bölgeler ve ulusal düzey. Altı kitle örgütünün seçimleri sonucu altıya kadar aday öneriliyor. Aday önermek serbest. Liste bölge meclisine götürülüyor. Bölge meclisinde gerçek adaylar seçiliyor. Daha sonra ulusal meclis içinde aynısı tekrarlanıyor. Parti komitelerde yer almıyor. Ama siyasi çalışma yapıyor. Meclise ikiyüz kişi seçilecekse iki-yüz aday oluyor ve parti onlar için siyasi çalışma yapıyor. Onların seçilmesini istiyor. Küba’da seçilebilmek için oyların yüzde ellisinden fazlasını almak zorundasınız. Diğer ülkeler gibi değil. Seçimlerde adaylara karar veren kitle örgütleri şunlar:
1-Küba Kadınları Federasyonu
2-Devrimi Koruma Komiteleri: Bu komiteler her blokta örgütlüler, Ana amaçları blokları savunmak, çünkü sabotaj yapmaya niyetlenenler oluyor. Temizlik, aşı kampanyaları gibi başka toplumsal hizmetler de yapıyorlar. Küba’da hastaysanız ve kana ihtiyacınız varsa bu komitelere başvuruyorsunuz. İhtiyaç olan kan üyelerden karşılanıyor.
3-Köylüler örgütü: Bu, tarım işçileri örgütü değil, toprak sahibi köylüler örgütü
4-İşçi sendikaları
5-Lise öğrencileri örgütü
6-Üniversite öğrencileri örgütü
PARTİNİN YAPISI
Parti tabandan tavana örgütlenir. Üye sayısı üç ile elli arasında değişen hücreler, belde komiteleri, bölge komiteleri ve merkez komite. Merkez komite beş yılda bir kongre tarafından seçilir ve siyasi büroyu seçer. Profesyonel kadrolarımız partiden maaş alırlar, hücreler hariç her düzeyde bulunurlar. Bazen çok büyük bir fabrikada birden fazla profesyonel kadroya ihtiyaç olabiliyor. Çünkü bazen fabrikalarda altıyüz, sekizyüz militan olabiliyor. Partinin fonksiyonu her ne kadar siyasi olsa da tek parti ve iktidarda olduğumuz için her konudan sorumluyuz. Dolayısı ile beldenin özelliklerine göre profesyonel kadroların sorumlu olmaları gerekiyor. Profesyonel kadroların görevi militanlarla çalışmak, onlara kılavuzluk etmek. Hücreler ayda bir toplanır, olağan toplantılarda yukarıdan gelen enformasyonu tartıştıkları gibi yapılması gerekenleri de tartışıyorlar. Militanları değerlendiriyorlar. Her militanın yıllık değerlendirmesi yapılır. Devrimin ilk yirmi yılında teorik eğitim için bazı materyaller vardı. O dönemde pek çok militan Marksizmi henüz yeni öğrenmekteydi. Şimdi partide böyle bir eğitime gerek yok, okulda zaten görüyorlar. Siyasi tartışmalarda Fidel ya da başka bir önderin konuşmasının tartışması ve analizi yapılıyor. Ulusal düzeyde söz konusu olanlar tartışılıyor (örneğin ekonomik önlemler). Yılda bir uluslararası düzeydeki olayların değerlendirilmesi yapılıyor.
SÖYLEŞİ
SORU: Siyasi ve teorik olarak günün ihtiyaçlarına yönelik nasıl kurumsallaşmalar var?
TERESİTA:
Süreçlerde herzaman sabitlik olmuyor. Duruma göre farklı tarzlar olabiliyor. Bazen merkez komite üç beş sayfalık sorunu tartışan ve yaklaşımı açıklayan dokümanlar çıkarıyor. Örneğin geçenlerde katolik kilisesinin yaklaşımı ile ilgili sorunlar yaşandı. Yaklaşık onyedi sayfalık bir doküman yayınladılar. Hükümeti ciddi ölçülerde eleştiriyorlardı. Bu eleştirideki çizgi ABD yönetiminin Küba hakkındaki propagandalarını çağrıştırıyordu. Dokümanı kiliselerde dağıttılar, bir kopya da Dışişleri Bakanlı’ğına yolladılar. Bu doküman bir mektup şeklindeydi. Biz de parti ve sendika yayınında yanıtlar verdik. Bunun bir provokasyon olduğunu düşünüyorduk, dolayısıyla cevapların hiçbirisi resmi cevaplar değildi. Radyoda, telefonla açık bir tartışma yapıldı. Aynı zamanda diplomatik bir süreç yürümekteydi. Papa ve Vatikan’ın temsilcileri de olaya karışmıştı. Daha sonra tartışma bittikten sonra merkez komite bir doküman yayınladı ve perde gerisini anlattı. Bu doküman parti hücrelerinde tartışıldı. Mali dengesizlik ve önlemler konusunda bir başka tartışma da oldu. Bunun için herhangi bir dokümana ihtiyacımız yok. Çünkü Aralık ayında ulusal meclis tüm olasılıkları tartıştı ve tüm tartışmalar radyo ve televizyonda yayınlandı. Başka bir yöntem de Castro’nun ya da başkasının önemli açıklamasında gazetelerin okunup tartışılması şeklinde…
SORU:
Sendika parti ilişkileri nasıl oluşturulmuş durumda?
TERESİTA:
Siyasi açıdan aynı program ve aynı çizgi takip ediliyor fakat organik bağlantı yok. Kendi tesisleri, imkanları, kongreleri var. Sadece çok önemli bazı kararlar söz konusu olduğunda danışıyorlar. Bazı durumlarda bazı eylemler için tartışmalar yapılıyor. Son dönemde kitle örgütleri partiyle ilişkilerinde daha özerk hale getirildiler.
SORU:
Toplumsal örgütlenmelerde belli kesimlere yönelik kota uygulaması var mı? Kadınlar işçiler gibi.
TERESİTA:
Hayır. Bir sabit kota yok, ancak bazı durumlarda bazı yerlerde belirli dengeler gözetiliyor. İşçiler, profesyoneller, öğrenciler arasında dengeler, kadın erkek sayısının eşit olması gibi. Yöreden yöreye değişiyor. Nüfusun çoğunluğu üretim işçileri ise, belli bir organda çoğunluğun işçilerden olması gerekiyor. Ancak bu konuda herhangi bir zorlama, bağlayıcı hüküm yok. Örneğin Havana’da daha çok devlet kuruluşlarının olduğu bölgelerde çoğunluk bürokratlarda oluyor, ancak bir kotadan sözedemezsiniz.
SORU:
Daha önceki bir konuşmanızda Küba erkeğinin maçoist olduğu ve buna karşı şavaşıldığını belirttiniz. Bundan ne kastediyorsunuz?
TERESİTA:
Erkek şovenizminin Latin Amerika’da politika ile bir ilgisi yok. Hem sosyalist hem de maço olabilirler! Devrimciler veya karşı-devrimciler bu konuda eşittirler. Şu anda çoğunlukla erkek şovenizmi kişinin kültürel durumu ile ilgili. Genel olarak eğitilmiş nüfusta erkek şovenizminin etkisi altında olanlar daha az. Ancak bu belirli bir patern değil. Hem kadınlar hem erkekler için, onların cepheden karşı karşıya gelmeleri için değil, analiz etmek için televizyon ve radyodaki reklamlarla, konuşmalarla savaşıyoruz. Yasal açıdan yapılacak fazla birşey yok. Bu bir zihniyet problemi.
SORU:
Küba Devrimi’nden bu yana geldiğiniz süreçte dünya sol kamuoyundan beklediğiniz davranış biçimi nedir?
TERESİTA:
Küba halkı söz konusu ise, uluslararası planda geniş bir dayanışma var. Parti içinde dayanışma var. Bugün başka ülke sosyalistlerinden anlayış ve güven bekliyoruz. Zorlukları aşmak için paraya ihtiyacımız var. Parti deneyimlidir. Hem yönetim hem kadro deneyimlidir. Her adımı çok düşünerek atıyoruz. Eski, geleneksel komünist partilerde olmayan tartışma bizde var. Halkımız partimize güveniyor. Bugünkü koşullarda bazen sevmediğimiz işleri mecburen yapıyoruz. Aksi taktirde yaşayamayız. Dışarıdan yiyecek alamıyoruz. Az miktarda yakıtı alabilmek için yeni düzenlemeler yapıyoruz. Hem ekonomik hem de siyasi olarak paraya ihtiyacımız var. ABD sadece doksan mil uzakta değil. Guantanama Deniz Üssü ile de topraklarımızdadır. ABD’nin manipülasyon gücü çok güçlü ve yasal olarak Küba’yı işgal kararı alması mümkün. O yüzden çok dikkatli olmak gerekiyor.
Ancak bugün istemediğimiz halde gerçekleştirdiğimiz değişikliklere ilişkin kararları kendimiz aldık. Kimsenin tehdit veya dayatmasıyla değil. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz: Teslim olmayacağız. Bizim yaptıklarımıza uluslararası hareketin güven duymasını istiyoruz. Güçlü endüstriyel ülkelerdeki çöküşe rağmen bizim küçük adamızın ayakta kalması bize güvenilmesi için yeterli bir kanıt değil mi?
SORU:
Dine inananlar partiye alındıktan sonra onları nasıl mas edeceksiniz? Kitle partisi değilseniz neden böyle bir yol tercih ettiniz?
TERESİTA:
Temel gerekçe; partimizin iktidarda olması ve tek parti olmasıdır. İktidarda ve sosyalizm projesini gerçekleştirmekle yükümlü bir partiyiz. Bu durumda bu türden sorunlara pratik bir biçimde yaklaşmalıyız. Bir çok pratik problemimiz var ancak zamanımız yok. Teorik tartışmalarla zaman kaybedemeyiz. Tartışmalarda saf ideolojik içerikten çok, siyasal bir içerik oluyor. Partide hiçbir zaman tanrının varlığını tartışmıyoruz, bu bizden çok uzak. Somut sorunları tartışmalıyız ve bu siyasi bir tartışmadır, ideolojik değil. Temel tartışmalar söz konusu olduğunda hattımız Marksist-Leninisttir. Dini olanlar ve olmayanlar için bir elenme sürecinden geçmek gerekiyor. Dindar olanlar arasında da partiye üye olabilecekler var. Diğer ülkelerle Latin Amerika arasında fark vardır. Örneğin, demin tartıştığımız erkek şovenizmi. İnanan insanlar arasında bu konuda daha tutarlı ve gelişkin insanlarla karşılaşıyorsunuz. Öyle durumlar oldu ki inananlar ülkelerini dindar olmayan militanlardan daha iyi savunuyorlardı. Ayrıca Kurtuluş Teolojisi içinde çok şaşırtıcı ögeler var. Mesela herşeyden önce Kurtuluş Teolojisi hem katolikler hem protestanlar tarafından savunuluyor. Bazıları bizim anlamamız güç olan bir biçimde, materyalist olduklarını söylüyorlar. İdeolojileri siyasal aktivitelerini etkilemiyor.
SORU:
Küba’da parti üyelerini Küba halkından ayrı tutan motifler nelerdir?
TERESİTA:
Herhangi bir ayrım yok. Küba’da parti üyesi olmayan pek çok insan var, pek çok komünist var. Komünist olduğunu düşünmek ile parti üyesi kalifikasyonuna sahip olmak ayrı şeyler. Parti üyeleri en seçkin en iyi komünistlerdir.
Neden ben bir komünistim? Devrimden sonra doğdum. Siyasi, ekonomik yapısında önemli değişiklikler olan bir ülkede büyüdüm, şanslıydım. Parasız eğitim, sağlık, devlet tarafından yetiştirilmek… Zorluk ve olanakları hepimiz paylaşıyoruz. Ayrımcılık yok. Bir üniversite mezunu ve toprakta çalışan arasında toplumsal statü anlamında bir fark yok. Belki üretim işçisi daha fazla değer görüyor bile olabilir. Irk ayrımcılığı olmayan bir toplumda doğdum. Çocukların dilenmek ve çalışmak zorunda olmadığı bir toplumda doğdum. Bu toplumda insanların ulusal onur duyguları çok gelişmiş. Tüm bunlar ancak sosyalist bir toplumda olabilirdi. Böyle bir toplumda, bütün bu olanakları ve gelişkinlikleri sağlayan dünya görüşüne sahip çıkmaya karar verdim ve komünist oldum.