Gelenek’in bu sayısı başta Sovyetler Birliği olmak üzere, reel sosyalizmle ilgili değerlendirmeleri içeriyor. Reel sosyalizm deneyimleri içerisinde, siyasi bir tercih olarak bizim “mesafeli” baktığımız bir deneyim olan Çin Halk Cumhuriyeti de yer alıyor. Önce teorik/tarihsel ve siyasal kimi hatırlatmalar yapmak gerekiyor.
Çin deneyiminin, ya da ona dair “teorilerin”, Marksist teorinin tarihinde bir katkı olmadığım iddia ediyoruz. Bunda değişen bir şey yok; çünkü bu belirleme, bir dönem siyasi konumlanışların bizi zorladığı bir “beyanat” değildi. Gelenek, kendi sosyalist hattını inşa ederken, hiçbir zaman siyasal pragmatizmin esiri olmadı. Kendi “öznel/siyasal” konumlanışını rasyonalize edecek teorik tercihler ileri sürmedi. Burada, siyasetten özerk bir teori tarihinden söz edilmediği yeterince açık olmalı. Yapmaya çalıştığım vurgu daha çok, her yeni dönemde, teoriyi yeniden ve kendi bulunduğu konuma göre inşa eden sözde-Marksistlere yönelik bir vurgudur. Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ile Çin “sosyalizmine” yeniden “bakma” ihtiyacı duyanların teoriyi algılayışlarındaki siyasal pragmatizmin dozuna dair bir önemi var.
Diğer yandan, Sovyet deneyinin marksizmin yeniden üretiminde bugün bize devrolan “en ileri” deney olduğu iddiası da, içerdiği siyasal taraflılığa rağmen öyle basit bir tercih değildir. Yazının ilerleyen bölümlerinde, Çin devrimi ve sonrası Marksist teorinin gelişimi içerisinde, resmi tezler ve tarihsel verilerle birlikte ele alınarak, hak ettiği yere oturtulacak.
Bu yazıda, Çin devriminin tarihine ilişkin bir dönemleme; bugünkü Çin’in durumu, sonrasında Çin Sovyet kamplaşması ve Çin deneyiminin değerlendirileceği bölümler yer alacak. Marksizmin gelişimi içerisinde, Sovyet deneyiminin diğerlerinden hangi noktalarda farklılaştığı ve bir “teorik katkı” niteliği taşıdığı, Çin deneyimi ile karşılaştırmalı olarak ele alınacak. Unutulmaması gereken bir nokta, bu tartışmanın aynı zamanda bir devrim stratejisi/sosyalizm anlayışı tartışması olduğudur. Yazının temel dertlerinden birisi de, devrim stratejisi ile bütünlük içerisinde geleneğin sosyalizm anlayışının teorik arka planının yeniden resmedilmesidir.
İlk bölüme geçmeden önce kısa bir “hayıflanma”. Bugün, Türkiye’de Maocu geleneği sahiplenen ekipler ve belli bir dönemden sonra Arnavutlukçuluğu bir siyasi hat olarak benimsemiş olan ekiplerin neredeyse tümü, anti-sovyetizm yaparken biraz da Çin ve Arnavutluk öyle yaptığı için resmi tezler üzerinden “hesaplaştılar”. (Resmi tez üretim merkezlerinin kendisinde ortaya çıkan sorunlarla birlikte de ciddi bocalamalar yaşadılar. Ancak, her kapıyı açan bir anahtar olan “modern revizyonizm” “eleştirisi” bu defa da RTÜM’ne yöneltildi ve ideolojik tartışma dönemi sona erdirildi). Bu son derece kısır ve sığ hesaplaşmaların bugün de aynı seviyede seyretmesi gerçekten üzücüdür. Kimilerinde hala aynı “taraftan”, kimilerinde uyanmış(!) ve “başka tarafa” geçmiş olarak yapılıyor bu hesaplaşmalar… Taşınan ve yeniden tekrarlanan tezler hep aynıdır. “Sovyet Sosyal emperyalizmi”, “Hruşçov ya da artık Alia revizyonizmi”, vb. Ancak, bu tartışmanın ilk yapıldığı dönemde de, bugün de çok ciddi bir yöntemsel hata hala sürüyor. Devrimlerin tarihi, gerçek verilerle bilinmiyor. Bugün Maocuların, ya da Arnavutlukçulara Çin ya da Arnavutluk devrimi tarihi konusunda, herkesin bildiği geleneksel “beyanat”lar; ya da siyasi konumlarını rasyonalize edecek teorik çarpıtmalar dışında özgün çalışmalarına rastlamak olanağı bulunmuyor. Bu yüzden de, Çin devriminin tarihini öncelikle siyasi temsilcilerinin üretimlerinden değerlendirmek şansına sahip değiliz.
ÇİN TARİHİ- DEVRİM ÖNCESİ KISA NOTLAR
Çin’de burjuva demokratik devrim süreci, kökleri 19. yüzyıl ortalarına uzanan bir sömürgecilik ile hesaplaşmayı içeren bir “ulusal kurtuluş mücadelesi” süreci olarak gündeme geldi. Feodalizme ve emperyalist sömürgeciliğe; ardından Japon işgaline karşı uzun süreli bir mücadeleyi burjuva demokratları ve komünistler dönem dönem birlikte omuzladılar. Bu süreçte, başlangıçta ortak bir zeminde hareket eden/etmek zorunda kalan iki ayrı projenin taşıyıcıları, Çin toplumunda sınıfsal karşıtlıklar belirginleşmeye başladığı ölçüde, karşı karşıya geldiler. Geç kapitalistleşen ülkelerde sınıf siyasetinin bir yasallığı olarak görülmesi gereken bu durumun, kimi zaman sosyalist öznenin ideolojik formasyonunda ciddi yaralar açabileceğini biliyoruz. Çin devriminin yabancı işgale karşı kazanılmış bir zafer olması, daha sonraları Çin sosyalizminin milliyetçi/ulusalcı tonların belirleyiciliğinden kurtulamamasının bir nedeni olmuştur.
“Modern milliyetçiliğin doğuşu ile radikal sosyal doktrinin yeniden doğuşu Çin’de tarihi olarak aynı zamanlara denk gelmektedir. Çin komünizmi, bu iki görüşü birleştirmiştir. Aslında birçok Çinli için komünizmin zaferi aynı zamanda nefret edilen yabancı baskısından kurtulmayı temsil etmekteydi. Komünizmin yabancı bir güce itaat anlamına geldiği Sovyet idaresi altındaki Doğu Avrupa’da durum böyle değildi. Sovyetler Birliği’nde bile komünizm ve milliyetçiliğin kısmen birleştirilmesi sadece Almanlara karşı yapılan savaşın yorucu günlerinde ortaya çıkmıştır” 1 .
Diğer bir alıntı: Aralık 1936’dan sonra “ÇKP direniş savaşına başladı. Büyük toprak sahiplerinin mülksüzleştirilmelerine dair tüm sloganlardan vazgeçildi ve mücadelenin amacı “yabancı saldırganlığına karşı tüm yurtsever Çinlileri birleştirmek” haline geldi” 2
Alıntıların sahipleri farklı ideolojik konumlanışlara sahip ancak tespitlerin ortaklığı açıkça görülüyor.
Çin devrimi tarihinde, ÇKP-SBKP ilişkileri ve Komintern politikaları ise ayrı bir başlık oluşturuyor! Bu dönemde, Komintern aracılığıyla Sovyetler Birliği, Çin’deki anti feodal anti emperyalist burjuva milliyetçilerinin mücadelesini uluslararası alanda emperyalizmi zayıflatmak açısından önemli gördüğü için, ÇKP’nin politikalarının Komuntang’a paralel olarak oluşturulmasını öneriyor. Bir dönem için anlamlı olan bu öneriler, bir süre sonra Çin devriminin önünün açılması ve dünya devrim sürecinde Sovyet iktidarının korunması ikileminde Çin devriminin alehine bir durum ortaya çıkarıyor ve ÇKP’nin Komuntang’ı desteklemesinin SSCB ve Çin komünistleri açısından gerekçeleri farklılaşıyor. Sonuçta, Çin devriminin gerekleri doğrultusunda ÇKP Komuntang’ı desteklemeyi bırakıyor ve onunla karşı karşıya geliyor.
ÇİN HALK CUMHURİYETİ TARİHİ DÖNEMLER
Çin Halk Cumhuriyeti’nin tarihini belli eğilimlerin damgasını vurduğu dönemlere ayrıştıracak olursak:
1. 1949’dan 1952 yılına kadar süren yeniden kuruluş dönemi
2. 1953’ten 1957’ye kadar olan birinci 5 yıllık plan dönemi
3. 1938-60 “ileriye doğru büyük sıçrama”; çelişik olaylarla karakterize edilen “geçiş dönemi”
4. 1961-65 yeniden ayarlama sağlamlaştırma ve tamamlama dönemi. 3 5. 1966-69 Kültür Devrimi dönemi
6. 1969-76 dış politikanın ön plana çıktığı iç kargaşa ve belirsizlik dönemi
7. 1976-78 Deng’in iktidarım konsolidasyon dönemi
8. 1978 sonrası “reform” dönemi
9. 1989 dönemeci
10. ’89 sonrası dönem ve bugünkü Çin.
1. 1949-52 dönemi:
1 Ekim 1949 günü Çin Halk Cumhuriyeti resmi olarak ilan ediliyor. Sonrasında 1953-57 arası dönemi kaplayacak olan birinci beş yıllık kalkınma planına kadar olan bu süre, bir “yeniden kuruluş” dönemi olarak geçiyor.
Bu döneminin iktisadi verilerini değerlendirdiğimizde, Çin ekonomisinin savaş öncesi koşullarına ulaştırılmasının gerçekleştirildiğini görebiliyoruz. Zaten son derece zayıf olan Çin sanayinin Japon işgali döneminde gördüğü zararın giderilmesi ve sınaî altyapının restorasyonu sağlandı. Sosyalizmin altyapısını oluşturmak hedefiyle bir sınaî hamlenin gerçekleştirilmesi hedefi ise, bir sonraki döneme devroldu. Yine de 49-52 arasındaki dönemde, sınai üretim %44’den %67’ye çıktı.
Devralınan iktisadi yapı, 3 ana sektörden oluşuyordu: 1. kendi kendine yeterli, devasa bir tarımsal sektör, 2. büyük ölçüde dış ticarete, tekstil ve diğer hafif sanayi ürünleri üretimine dayanan, daha çok sahil bölgelerinde yeralan sektör ve 3. asıl olarak 1930’larda Japon işgali altında inşa edilmiş ve 1949’a kadar Çin ekonomisinin diğer bölümleriyle bağlantısı kurulmamış olan Mançurya’daki ağır sanayi sektörü.
Çin’de devrim sonrası ilk uygulama, köylülüğe toprak dağıtılması oluyor. Bu uygulama, daha çok “mülkiyelin eşitlenmesi” temelinde gerçekleştiriliyor. Yabancı işgaline karşı kazanılmış bir zafer olarak Çin devriminin ideolojik temellerinde “mülkiyet karşıtlığı”nın içerilebileceğini düşünmemek gerekiyor.
49-52 arasında Çin komünistlerinin kapitalistlere karşı izlediği taktik, vergi baskısı, ortak kamu ve özel sektör yatırımları, devlet rekabeti, vb. önlemlerle kapitalistleri devlet içindeki bir bürokratın işlevleri ile sınırlama biçiminde oluyor. Ekim 52’ye gelindiğinde ise, demiryollarının tümü, ağır sanayinin %80’i, hafif sanayinin %60’ı, devlet kontrolünde. Kredi ve mevduatların %90’ı Halk Bankası (People’s Bank) aracılığıyla kontrol ediliyor. Devletin ticari şirketleri dış ticaretin %90’ını toptan ticaretin yarısını perakende ticaretin de %30’unu kontrol ediyor 4
İktidarın alınması sonrasındaki dönemde gerçekleştirilen çok sayıda kampanya ve siyasal eğitim uygulamalarının, geri bir toplumsal formasyon için “ilerletici” olarak nitelenebilecek bir kişilik kazandırma bağlamı içerisinde değerlendirilmesi mümkün ancak, anti-kapitalist bir ideolojik içeriğin çok zayıf kaldığının altını çizmek gerekiyor. Devrimin hemen sonrasındaki dönemin toplumsal dönüşümlerin gerçekleştirilmesi bakımından öneminin Çin önderliği tarafından kavrandığı ve buna ilişkin fırsatların yaratıldığı teslim edilmeli; ancak bu dönem gerçekten sosyalist ideolojinin Çin toplumunda kendisine bir zemin bulabilmesinin tohumlarının atılacağı bir dönem olarak düşünüldüğünde uygulamaların içeriğinin son derece geri temalarla doldurulduğunu belirtmek gerekir.
Bu dönem kampanyalar daha çok kimi toplumsal “sorun”ların giderilmesine ve Islahata dönük kampanyalar olarak gerçekleştiriliyor: alkolizmle, rüşvetle, karaborsacılıkla, vb. mücadele kampanyaları… gibi. Siyasal olarak en ileri kampanyaların, “karşı devrimcilerle mücadele” için gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz.
2. Birinci Beş Yıllık Plan Dönemi:
1953 ve 1957 yıllarını da içine alan, birinci 5 yıllık kalkınma planının uygulandığı bu dönem, uluslararası sosyalizmin tarihinde, Çin Halk Cumhuriyeti’nin sosyalist sistemle en “uyumlu” olarak görülebileceği dönem olmuştur.
1.beş yıllık plan uygulaması, Çin-Sovyet ilişkilerinin her düzeyde “iyi” olduğu bir dönemde gerçekleştirildi. Çin yönetimi, planı gerçekleştirmeye karar verirken, “kendine özgü yol” argümanlarından da feragat ederek, her düzeyde Sovyet “modelini” örnek aldı. Bu dönemin sloganı “Sovyetler Birliği’nden öğrenmeli!” olmuştu. Üretim sürecinin örgütlenmesi yatırım planlaması, plan yöntemleri, parça başı ücret, yöneticileri için prim sistemi uygulamaları, … vb. tüm uygulamalar Sovyet deneyinden ödünç alındı. Yine bu dönemde ÇHC, Sovyetler Birliği’nden pek çok alanda maddi destek aldı.
1.Beş yıllık plan Çin halkına resmi olarak Ocak 1954’te, MK’nın 16 Aralık 1953 tarihli bir kararı olarak açıklanıyor. Planlama döneminin adı olan Yeni Genel Hat’tın hedefi ise, “askeri güçlerin modernleştirilmesi ve böylelikle askeri savunmanın güvenliğinin ve Çin’in bağımsızlığının sağlanması için “sosyalist sanayileşmeye geçiş” olarak formüle ediliyor.
1954’te Çin kendi önüne sosyalizme “geçiş” hedefini koyuyor. Ve hep öyle kalıyor.
Kuşkusuz ki, planın dikkate alması gerekenler yalnızca bu “resmi” açıklamaya göre belirlenmeyecekti. Plan, Çin ve sosyalist sistem arasındaki diğer tarafta öncelikle buna tabi olarak belirlenecek olan kapitalist sistem ile ticaretin ölçeğini; kaynakların askeri ve iktisadi önceliklere göre kullanımını; üretime dönük sanayi ile tüketime dönük sanayi arasındaki öncelikleri; tarımda kollektifleştirmenin teknik ve oranlarını; sanayi ve ticaretin tamamen kamulaştırılmasının yöntemlerini; yeni ekonomik ve sosyal politikalara uygun bir anayasanın hazırlanmasını dikkate alacaktı.
Plan uygulaması döneminde sanayiye öncelik verildi. Sanayi alanında modernleşme ve kapasite artışı sağlandı. 1957’ye kadar sanayi sektörü % 12 büyüdü. Bu dönem içerisinde yıllık büyüme hızı % 7 olarak gerçekleşti.
Bu dönemde, küçük köylü üretiminin toprak reformu sonrasında sayıları hızla artan kapitalizmi beslediği yönündeki iddiaları sonucu, 1955-56’da yoğun bir kolektifleştirme hamlesi gerçekleştiriliyor.
Nihayet, 1957’de Parti Kongresi’nde Mao “10 büyük ilişki” başlıklı konuşmasında ve “Halk arasında çelişkilerin doğru ele alınması” adlı makalesinde uygulamaları eleştirmeye başlıyor: Hafif sanayi ve tarıma daha fazla önem verilmesinin gerektiğini; bunun ağır sanayinin gelişmesinin önkoşulu olduğunu söylüyor. Mao’nun bu kaygısının gerekçesi ise, köylülüğün sömürüldüğünü hissedeceği ve işçi-köylü ittifakına zarar geleceği düşüncesidir. Kısaca Mao, “köylü sosyalizminin” toplumsal desteğini kaybetmek istemiyor. Bu durum, Çin toplumunun nesnel kısıtlılıklarına teslimiyet ve sosyalist inşanın bir başka yüzyıla ertelenmesi ile sonuçlanacak.
3. İleriye Doğru Büyük Sıçrama Dönemi:
İkinci beş yıllık plan projesi, ustaca hasıraltı edildikten sonra “ileriye doğru büyük sıçrama” olarak adlandırılan, yine geri koşullara teslimiyetin hayali hedeflerle üzerinin örtüleceği bir hamle gündeme getiriliyor. 1958-60 arasındaki bu dönemde, kooperatifler halk komünlerine dönüştürülüyor ve halk komünleri kampanyası yapılıyor. Üretimi artırma yönünde ileri hedeflerin, artan nüfus ve komünlerin yaratacağı fazla ürünle gerçekleştirileceği varsayılıyor. Az sayıda büyük işletme yerine, çok sayıda emek yoğun teknolojiye sahip bölgesel işletmelere dayalı olarak gerçekleştirilecek bu atılım, kırda da kentte de başarısız oluyor. Zaten sınırlı sayıda olan teknik ve donanımlı işgücünün doğru ve planlı istihdamım beceremeyen Çin yönetimi, 1960’da Sovyetler Birliği’nin teknik elemanlarını da çekmesi ile birlikte, bu dönemi çok ciddi bir başarısızlıkla kapatıyor. ’61’de ülkeyi etkileyen olumsuz doğal koşulların sonucu ortaya çıkan kıtlık ile birlikte İleriye Doğru Büyük Sıçrama, tam bir hüsranla sonuçlanıyor.
4. 1961-65 Konsolidasyon Dönemi:
’61 ‘den sonra, İleriye Doğru Büyük Sıçramanın olumsuz çıktılarını ve devrettiği zararlı yöntemleri “düzeltme” politikaları dönemi gündeme geliyor. Kırsal alanda komünler dağıtılmasa da, etkinlikleri azaltılıyor. Bu dönemin ekonomi politikası “tarımı temel, sanayii yönetici faktör olarak almak” olarak belirleniyor. Büyük ölçüde köylülüğü ve tarımı veri alan ve aslında Sovyet “modelinden” sapma teşkil eden İleri Doğru Büyük Sıçramanın olumsuzlukları, planlamaya mal edilerek iktisadi büyümenin daha esnek bir planlama ile gerçekleştirilmesinin uygun olacağı görüşü öne sürülüyor. (ÇKP 8.Kongre, 9.Plenum, Ocak 1961) Aşırı hızın işçi-köylü ittifakına zarar verdiği, kitleleri yabancılaştırdığı tespiti yapılıyor.
Parti içerisinde sağcıların önünü açan bu saptamalarla birlikte, Çin önderliği, geri bir ekonominin sosyalist inşa yoluna sokulması yönündeki tüm olasılıkların ortadan kalkacağı bir döneme girmiş oluyordu.
Lui-Chao-Chi’nin adıyla anılan bu yeni dönem, “ileriye doğru büyük atılım” karşıtlarının dönemi olarak kendini ifade etti. Çin liberalizminin mimarı Deng Xiaoping ilk kez bu dönemde boy göstermeye başladı. Bu dönemin ilk elden uygulamaları, piyasanın yüceltilmesi ve şehirlerde liberalizasyon uygulamaları; parça başı ve verimliliğe göre ücret uygulamaları; fabrika yöneticilerinin yetkilerinin artırılması; özel pazarların kurulması ve dış ticaretin miktarının artırılması oldu.
5. Kültür Devrimi Dönemi:
“1960’ların ortalarından itibaren Mao, kanun tanımayan bir karışıklık programı yaratma işine girişmiş ve hüsnü tabirle bunu Kültürel Devrim olarak isimlendirmiştir”5 .
Kültür Devrimi’nin Mao’nun “ileriye doğru büyük sıçrama” döneminden sonra yiten itibarını yeniden inşa etme hamlesi olarak görülmesi mümkündür. Çünkü, Liu Shaoqi ismi, başarısız bir “ileriye doğru büyük sıçrama” döneminin ardından fazla sivrilmiş ve Mao’nun ismi nerdeyse geri plana itilmişti. Kültür Devrimi, bir yanıyla Mao’nun kontrolden çıkmış yerel bürokratlara karşı savaşımı olarak da görülebilir. Öyle ya da böyle, Kültür Devrimi Mao’nun kendi iktidarını konsolide etmek için gündeme getirdiği bir kaos programıdır.
Diğer yandan, Kültür Devrimi, iktisadi olarak sorunlu bir dönemin aşırı politizasyonla “atlatılması”nı sağlıyor. Yine, bir önceki dönemde öne çıkan temaların “karalanması” yöntemi kullanılarak. Kültür Devrimi kendisinden önceki dönemi “karaladığı” oranda, “Sol”dur. Ancak, kendi içerisinde üretilen süzme radikal söylem ve göz kamaştıran kimi uygulamalarına rağmen Kültür Devrimi dönemini reel sosyalizm adına bir kazanım olarak görmemize yol açabilecek bir sonuç yoktur. Kültür Devrimi döneminde Çin ekonomisi mahvoluyor. Bilim ve teknoloji geriliyor. Özel sektöre ciddi darbeler vurulurken, modernleşme duruyor.
Bu dönemde Çin, tam bir içe kapanma ve “izolasyon” yaşıyor. Tüm kurumsallıklar olduğu gibi, Çin’in diplomatik ve ekonomik bağlantıları da sekteye uğruyor. Dış ticaret 1966’da 4.2 milyar dolardan, 1968’de 3.8 milyar dolara düşüyor 6 .
Çin Kültür Devrimi, aşırı politize, içe kapalı ve “sol” bir dönem olarak tarihe geçerken, dönemin sonlarına doğru, dışa açılmacı ılımlıların -Çu En Lay gibi- yükselişi gündeme geliyor.
6. Dışa Açılma Dönemi:
Kültür Devrimi’nden sonraki dönemde, hem Mao’nun hem de Deng’in itibarı düşmüş durumdadır. 1970’lerin başında Çu En Lay, dış tehdit meselesinin altını çiziyor ve ekonominin gelişmesinin zorunluluğu buna bağlanıyor. Gerekli teknoloji ve tesis transferi için, başta ABD ve Japonya olmak üzere “hür dünya”ya açılma hedefi konuluyor. “Tarımsal artığın artırılması için”(!), köylü denetimine bırakılmış olan serbest piyasa yeniden oluşturuluyor.
Çin’in uluslararası kapitalizme entegrasyon yolunda ciddi adımlar attığı bu dönem, içeride bir siyasal kargaşa dönemi olarak yaşanıyor. Uluslararası alanda ise Çin, “üç dünya teorisi” ile dünya komünist hareketi ile de köprülerini atıyor.
Siyasi ve iktisadi kriz, ciddi boyutlara ulaşıyor. Nitekim 1976 yılında Çin’de muhalefetin tepkilerini dile getirmeye başladığını görüyoruz.
7. Geçiş Dönemi:
1976-78 arası Deng’in siyasal kargaşaya son verip kendi iktidarını konsolide ettiği dönem olarak görülebilir. Deng Xiaoping, ulusal bir proje olarak görüldüğü oranda, yerini başka “yollara” da bırakabilecek olan sosyalizm projesine, Çin’in bir daha geri dönmemecesine veda ettiği dönemin mimarıdır. Deng Xiaoping’in projesinin önünü açan, kuşkusuz ki Çin “sosyalizminin” ve önderliğinin zaaflarıdır. Çin’de sosyalist kuruluştan “vazgeçme” yukarıda da değindiğimiz gibi, Deng’in projesinin öncesine dayanıyor. Ancak 1978’den sonraki uygulamalar Çin’in geri döndürülemez bir yola girmesini sağlamıştır.
Deng Dört Modernleşme programını 1976’dan sonra ortaya attı: Kapitalist kredi, dünya pazarına açılma, komünlerin dağıtılması, maddi dürtülerin rehabilitasyonu programın temel bileşenlerini oluşturuyordu.
“Bu politikanın öngörüsü dış yardım yoluyla modern sanayiin ivme kazanan büyümesi ile özel ya da kooperatif sektörünün bu sektör üretkenliği düşük de olsa hiç değilse bir kesim işsizi istihdam edecekti gelişmesini birleştirmekti” 7 .
8. ’78 Sonrası Dönem:
Aralık ’78 ÇKP 11.MK 3.Genel Toplantısı’nda sağ diye bir tehlikenin olmadığı açıklanıyor. “Dörtlü Çete” eleştirilerinin yanı sıra Mao ve Kültür Devrimi eleştirileri gerçekleştiriliyor. Artık ÇHC, komünist olduğunu iddia etmekte devam eden, ki liderlik bunu siyasal iktidarın meşru zemini olduğu ve çeşitli manevra olanakları sağladığı için sürdürüyor, bir iktidar altında “doludizgin” kapitalizmi yaşayan bir ülke haline gelecektir. Çin’deki orijinallikler ile ilgili yazıda kısa bir bölüm yer alacak; ancak liderliğin yukarıdaki iddiayı sürdürmesinin nedenini gerçekten de bir siyasal meşruiyetin sürekliliği sorunu olarak görmek gerekiyor.
Deng, baştan aşağı liberal/kapitalist programını uygularken, Ağustos 1980’de, “Parti ve Devlet önderliğinin yeniden şekillendirilmesi hakkında” raporunda Çin’in kabullenmek zorunda olduğu 4 ana ilkeyi şöyle sıralıyordu:
1. sosyalizm
2. MLMZ düşüncesi
3. proletarya diktatörlüğü
4. KP’nin yönetimi 8 .
Yine, Başkan Jiang Zemin Ocak’92’de şu sözleriyle konumunu deklare etmişti: “Reformu ve açık kapı politikasını ilerlettikçe, proletarya diktatörlüğünü yükseltmeliyiz. Artık hiç zayıflamaması gerekiyor”9 .
Yine son dönemden başka bir örnek, Çin’de, son 3 yılda reformların gidişinin sosyalizmle bağdaşmadığım söyleyen 2.5 mil yon üye partiden atılmış (Partinin bugünkü üye sayısı 60 milyon dolayında) 10 .
1-11 Eylül 82 ÇKP 12. Milli Kongre’de artık Deng’in programının önü resmi olarak da açılmış oluyor. Zaten 5 yıldır uygulanmakta olan program artık kurumsallaşacak ve hızlandırılacaktır.
78 “modernleşme”cilerin programının temelleri:
1. büyük ölçekli teknoloji ve tesis ithalatı
2. devletin üretim ve yatırım üzerindeki kontrolünü azaltmak ve yerine “piyasa güçleri”ni geçirmek olarak belirleniyor.
Piyasa güçleri işlemeye başladıktan kısa bir süre sonra, fiyatlar kontrolden çıkıyor. Aşırı yükselen fiyatlar ve enflasyon nedeniyle devlet ücret artışı yapmaya zorlanıyor. 1978 reformunun toplumsal sonuçları çok kısa süre içerisinde belirginleşmeye başlıyor:
1. Kentlerde genç nüfusta işsizliğin artması.
2. Kırsal alanda artan farklılaşma
3. Artan kentsel eşitsizlikler.
82 Aralık’ta, yeni anayasal düzenleme ile artık kapitalist uygulamalar hukuken de güvence altına alınıyor. Hukuki düzenlemelerin, kapitalist uygulamaların önünü açma ve kurumsallıklarını oluşturma yönündeki katkısı diğer restorasyon örneklerinden de biliyoruz, azımsanamayacak düzeyde. Özel ekonomik bölgeler (SEZSpecial Economic Zoneş) oluşturulması, Devlet Girişim Kanunu yabancı sermaye ile ortak Çin yatırımlarına izin veren yasa (Equity Joint Venture Law) ve piyasanın güvenliğini gözeten çok sayıda düzenlemeyi içeriyor 11 .
Uluslararası ticareti teşvik edebilmek, Çin’i ekonomik bakımdan cazip hale getirmek için kurulan Özel Ekonomik Bölgeler, 1980’lerin ortalarından itibaren Çin’in sahil bölgelerinde hızlı bir “ekonomik gelişme” ve üretim artışı sağlıyor.
78 sonrası muhalefet hareketi (talepleri; “daha çok demokrasi”; “Kültür Devrimi tutuklularının bırakılması”; “1976 ayaklanmasında baskı uygulayanların kovulması”; “sansürün kaldırılması” olan Demokrasi Duvarı Hareketi), baskı ve sindirme politikaları ile geriletiliyor. 83’te “temizlik” tamamlanmış oluyor. Artık, duvar posterleri yayını ve dağıtımı yasaktır. Muhalefet yeraltına itiliyor. Deng, Yeltsin’in isminin duyulmadığı bir dönemde “liberal bir despot” olarak karşımıza çıkıyor.
Reformların kırda ve kentte olumsuz sonuçları üzerine 1986 Ocak’ta “partinin stilini düzeltme” kampanyası yapılıyor. Yine de 86 Aralık’ta öğrenci eylemleri artıyor. 87’de Hu Yaobang görevden alınıyor, yerine Zhao Ziyang geliyor. 1988 Baharında öğrenciler yeniden hareketleniyor ve eylemlilikler 89’daki katliama kadar sürüyor.
9. ’89 Dönemeci:
1989 Tianenmen olaylarının Çin “demokrasisi” açısından ne ifade ettiğinin tartışılması başka bir bağlam ve başka bir siyasal tercihin dolayısıyla başka bir dergi ve yazının konusu olabilir. Liberalizmle burjuva demokrasisi arasındaki ilişki bir zorunlu birliktelik olamaz, ikisi de kapitalizmle akrabalıkları ölçüsünde birbirlerine yakındırlar. Her liberal söylemin “demokrasi”yi zorunlu olarak beraberinde getireceği inancı, şapşal ya da satılmış burjuva akademisyenlere özgü bir inanç türüdür. İçinden geçtiğimiz dönemde birçok uygulamasına tanık olduk, daha “beterlerine” de tanık olacağız kapitalizmin neo-liberalizminin yeni “tarzı” despotizm ve barbarlıktır. Hatta bu dünya kapitalizminin verili durumunda zorunlu olarak böyledir. Bu olaylar sonrasında, Çin’deki doğrudan yabancı yatırımları (Direct Foreign Investment-DFI) bir süre için geri çekildiğini görüyoruz. Tianenmen olayları Çin’in kapitalistleşme sürecinde, yabancı sermayeyi tedirgin eden gelişmeler oldu 12 . Tianenmen olayları, ülkede bir ideolojik kriz olduğuna işaret ediyordu. Zengin olma isteği (ki bu Çin “sosyalizminin” ideolojik temalarından biri olarak formüle edilmişti) ve milliyetçilik Çin toplumunda temel ideolojik motiflerdi. Bunlardan ilkinin toplumun geniş kesimleri açısından gerçekçiliğini yitirdiği bir dönemde, ikinciye sahip çıkan bir toplumsal muhalefetin ciddi oranda kitleselleşebildiği açığa çıktı. Ancak, bu muğlâk ideolojik çerçevenin içeriğinin de ilginç biçimlerde doldurulduğunu belirtmek gerekiyor. Örneğin, olaylara katılan öğrencilerin büyük bir bölümü işçilerin bu eylemliliklerde yer almasını yalnızca sayıyı artırdığı için önemsiyor; hatta bir kesim insan ise işçilerin bu doğal “grev” halinin ekonomiye zarar vermesinden kaygılanıyordu. Toplumsal hoşnutsuzluğun yansıması olan bu kendiliğinden hareket ve sonuçları Çin yönetimi tarafından kısa sürede bertaraf edildi. Tianenmen sonrası, Zhao Ziyang tüm görevlerinden alınıyor ve olaylara hiç bulaşmamış olan Jiang Zemin ÇKP GS oluyor.
10. ’89’dan Bugüne Çin:
1989’dan itibaren Çin ekonomisi sorunlarına rağmen, hızlı bir kapitalistleşme ve büyüme temposuna girdi. 1990 yılı itibariyle Çin ekonomisinin yalnızca %30’u devletin planlamasına alınabilir hale gelmişti. Nüfusu 1.2 milyar olan Çin’in önceki yılki (1993) büyüme hızı % 13. 1980’den bu yana ekonominin ortalama büyüme hızı ise: % 9.5 13 .
Ticaret hacmi, 1977’de 15 milyar dolar iken 1992’de 165 milyar dolara (dünya ticaretinin % 0.6’sı) çıkıyor. İhracat hacmi bu dönemde yıllık % 12’nin üzerinde gelişiyor. 1990’da ihracatın % 20’si yabancı yatırımlardan ve diğer % 20’si desantralize, yarı özel kasaba ve köy girişimlerinden geliyor. Çin ihracatında emek yoğun imalatın payı 70’lerin sonundaki % 35’lik değerden 1992’de 80’e çıkıyor. Çin’in dış borcu 1990’da 52 milyar dolardan 1994’de 80 milyar dolar civarına çıkıyor 14 .
Reform sürecinin başında askeri amaçlı üretim, sivil tüketim amaçlı üretime dönüşmüş durumda. Uydu, uzay teknolojisi ürünleri gemi ve uçak yapımı ve nükleer güç santralleri alanında ABD yatırım ve işbirliğini görüyoruz. “ABD’nin arzusu, Doğu Asya’daki rekabette hitech üretiminde Çin’in ucuz işgücünden daha fazla yararlanmaya da yöneliktir’15 .
ABD, Çin ihracatının 38’ini alıyor 16 .
ABD’nin “sınırlı askeri işbirliği” kararı var. “… 1989 Tiananmen katliamı sonrası askeri ilişkileri donduran ABD, silah ve teknoloji satışını henüz açılmayı düşünmemekle birlikte, Çin ile olan ticaret açığını kapatmanın geniş kulvarının silah sanayi olduğunu biliyor. Belki de bu nedenle Çin’in BM Barış Gücü operasyonlarına katılmasını destekliyor” 17 .
Dünyanın önde gelen uluslararası sermaye kuruluşları, özellikle teknoloji liderleri Apple Computer Inc., IBM, ATT, Çin’in MFN- Most Favoured Nation ticari statüsünün yenilenmesi ile birlikte (26.mayıs. 1994), Çin’e yöneliyorlar 18 .
Artık dünyanın en gelişkin ekonomileri listesinde yer alan Çin kapitalizminin bundan sonrasının değerlendirilmesi, bizim ele aldığımız konu bağlamında çok özel bir önem taşımıyor. Ancak, sorunlar ve öngörüler başlığı altında, diğerleri bir yana, Çin kapitalizminin açığa çıkarttığı işsizler ordusunun önemli bir sorun olduğunu belirtelim. Çin’deki devlet işletmelerinde çalışan ve daha fazla sosyal hak sahibi olan bir dizi işçinin daha kapı dışarı edilmesi “gerekliliği” de bu sorunu dallanıp budaklandıracak.
ÇİN SOVYET İLİŞKİLERİ
Yazının giriş bölümünde Çin-Sovyet kamplaşmasının aynı zamanda iki farklı devrim stratejisi/sosyalizm anlayışı arasındaki bir kamplaşma olduğunu belirtmiştim.
Dolayısıyla, Çin ve SB arasında 60’ların sonunda belirginleşen ihtilafın, belli bir evreden sonra iki farklı toplumsal projenin dünya devrimine damga vurma çabaları, komünist hareketin uluslararası liderliği için bir hegemonya kavgası olduğunu söyleyebiliriz.
Yalnız, bu hegemonya kavgasının başlangıcında farklı projelerin karşı karşıya getirilmesi değil, çok somut maddi çıkar uyuşmazlıkları belirleyici olmuş; olayların gelişimi ile giderek ideolojik bir kamplaşmanın çerçevesi belirginlik kazanmıştır. Bunun en açık kanıtı, Çin liderliğinin bu çıkar çatışmaları öncesinde SB ve Sovyet modeline ilişkin eleştirel bir çerçevesinin bulunmayışı ve birinci beş yıllık plan döneminde de Çin’deki kuruluşu tamamen Sovyet modeline uygun bir inşa süreci olarak görmeleridir. Çin devrimi öncesinde Çin liderliği ve SBKP önderliği arasında, devrim stratejisine ilişkin ciddi ayrılıklar olmasına; Çin devrimi gerçekleştikten sonraki ilk dönemde Çin’in “Sovyet modeli”nden farklı bir yol izleyeceğini gösteren uygulamalara rağmen, 1952’den sonra Çin Halk Cumhuriyeti Sovyet modelini gündemine almış ve Sovyetler Birliği ile son derece yakın ilişkiler kurarak, “sosyalizm hedefini” Sovyet modeline dayanarak önüne koymuştur. Bu dönem yukarıda ayrıntılı olarak incelenmişti.
Çin Halk Cumhuriyeti için, Sovyetler Birliği ile mesafe, reel sosyalizm deneyimi ve uygulamaları ile de mesafe anlamına geldi ve Çin bundan sonra “Marksist teoriye bir katkı olamayacak”, en fazla siyasal bir zenginlik sayılabilecek olan -izm’ini üretti. Bu -izm zaman içerisinde teorik tahribatlara da yol açmıştır. Buna, son bölümde değineceğiz. Şimdi iki ülke arasındaki gerilimlerin başlangıcını oluşturan somut uyuşmazlıklara değinelim.
ÇHC, 1957’de SB ile nükleer işbirliği anlaşması imzalıyor. Sovyetler Birliği bu anlaşma ile Çin’e, atom bombasının bir örneğini ve imalatı için gerekli teknik bilgileri vermeyi vaadediyor 19 .
Ancak, bundan 2 yıl sonra Hruşçov ve Eisenhower arasında Camp David görüşmelerinin yapılmasıyla, SB anlaşmayı tek taraflı olarak feshediyor 20 .
Yine Çin açısından uluslararası politika başlığında “SB’nin emperyalizmle uzlaşması” olarak değerlendirilen, SB-İngiltere ve ABD arasındaki nükleer denemeleri kısmi olarak yasaklayan 25.Temmuz.l963’teki anlaşma da bir uyuşmazlık başlığı oluyor 21 .
SB’nin bu tutumunun arkasında yatan 20. kongrede formüle edilen ve uluslararası alanda da deklare edilen, “barış içinde bir arada yaşama” tezlerinin üzerine oturduğu siyasi rasyonalitedir. SB’nin “barış içinde bir arada yaşama” politikaları, 60’lı yıllardaki uluslararası ortamda sosyalizm yararına bir “yumuşama”yı, kapitalist-emperyalist kampa dayatma amacıyla tercih edilmiş olan politikalardı. Nitekim, dünya tarihine detant dönemi olarak geçen bu dönem, uluslararası alanda sosyalist sistem lehine bir dizi kazanımın kaydedildiği yıllar olmuştur. SB, 20. Kongre tezlerine ve yeni uluslararası politikalarına dönük olarak, Çinli yoldaşlarının “çekingen” eleştirileri bulunduğunu biliyordu ve bu politikayı tüm rasyonalitesiyle paylaşmayacak olan bir ortak ile askeri üstünlüklerini paylaşma riskini göze almamayı tercih etmiştir. Bunlar, sosyalizm tarihinde reel politikanın/diplomasinin “cilveleri” olarak görebileceğimiz olumsuzluklar. “Kader mi” sorusunun yanıtını aramayı, bu sorunun doğru olup olmadığını tartışmayı bu yazının sınırları dışında bırakmayı tercih ediyorum.
Sovyetler Birliği’nin Çin’deki sosyalist inşa sürecindeki rolünün bitimi ile birlikte, Çin-Sovyet ekonomik ilişkileri çözülmeye başlıyor ve 1960 yazında SB, Çin’e tüm teknik yardım vaatlerini durduruyor ve 1400 Sovyet danışmanını geri çekiyor 22 . Bu hamle Çin’in içinde bulunduğu ekonomik krizin derinleşmesinde çok ciddi etkiler yapıyor.
Gerilimi artıran olaylar dizisine, Çin ve Hindistan arasındaki sınır çatışması ve bunun ortaya çıkardığı bunalım da eklenebilir. Özetle Çin-Sovyet ilişkilerinin kopmaya yüz tuttuğu dönemi, 50’li yılların sonu ve 60’ların başlarında, örtük “eleştiriler” ve ikili anlaşmaların tek taraflı feshi belirliyor. Bunun arka planında Sovyetler Birliği’nin içeriye ve dışarıya dönük politik tercihlerinin Çin tarafından “kuşkuyla” karşılanması Sovyet tarafında buna dönük bir güvensizlik ve tehdit ifade edecek kimi adımların atılması var. Bir noktadan sonra da bunun karşılıklı olarak birbirini tanımama ve ideolojik ayrılıkların sistemlileştirilmesine dönüştüğünü görüyoruz.
Uluslararası komünist harekette Çin-Sovyet gerilimi, 50’lerin sonundan başlayarak 10 yıl kadar bir süre damga vuruyor. Sonrasında Çin’in tamamen kamp dışına düşüşü gerçekleşiyor 23 .
Çin’in uluslararası alanda SB’ne rakip bir ideolojik/siyasal perspektifle sahneye çıkışı 60’lı yıllara tekabül ediyor. 1965 Eylül: Renmin Ribao’da (Partinin resmi gazetesi), Lin Piao imzalı “Yaşasın Halk Savaşının Zaferi” başlıklı makale yayınlanıyor. Bu makale, Çin ve Sovyet devrim stratejilerinin farklılığına ilişkin bir belgedir. Daha öncesinde bu farklılıklar iki ülke önderliği tarafından bilinir ve özel bir tartışma konusu yapılmazken, bu makale ile birlikte Çin, uluslararası komünist harekete kendi perspektifini “doğru” strateji olarak sunmuş oluyordu. Kırlık bölgelerde devrimci üsler kurma ve şehirleri kırlık bölgelerden kuşatma.
Çin tam da bu dönemde içeride, iktisadi yapının sosyalist yeniden inşasında ciddi başarısızlıkları üst üste yaşamakta iken, uluslararası komünist harekete “kendi” perspektifini ve sosyalizm anlayışını taşıması ciddi bir sorundur. Ancak, böyle olmuştur. Kültür Devrimi dönemi, içerideki ciddi zaaflarına ve yıkıcı sonuçlarına rağmen, uluslararası alanda ortalığı kasıp kavuran bir “devrimci dalga” olarak algılanmıştır.
70’lerle birlikte Çin’in uluslararası alanda “açılma”sı ve bunun zorunlu sonucu olarak dünya devrimci sürecine ilişkin iddialarını fiilen geri çekmek zorunda kalması sonrasında, revize edilen resmi Çin tezleri, uluslararası komünist hareket açısından artık çok fazla önem taşımamaktadır. 1974 Şubatı’nda Mao tarafından formüle edilen “üç dünya teorisi”, iki ay sonra Deng Xiaoping tarafından bir konuşmasında resmi olarak sunuldu. Buna göre, uluslararası durumun temel özellikleri: doğu ve batı Avrupa’nın daha gelişkin ülkeleri ve Japonya (ikinci dünya) tarafından desteklenen, gelişmekte olan ülkelerin (üçüncü dünya) artan direnişi ve bunun karşısında iki süper gücün (birinci dünya) siyasi ve iktisadi hegemonyacılığı. Siyasi ve sosyal sistemleri ne olursa olsun, Pekin bu iki süper güce karşı birleşik bir cephede, tüm ikinci dünya ülkeleri ile birlikte hareket etmeye hazırdır. Hegemonyacılığa karşı halk savaşı ya da silahlı mücadele değil “ilerlemeci” bir dış politika. Bununla birlikte, Çin açısından içeride tohumlarının daha önceden atıldığı kapitalizme entegrasyon döneminin dış dinamikler ile de uyumlu hale geldiğini saptayabiliriz. Bugün, Sovyetler Birliği’nin çözülüşüne ilişkin açıklama isteyenler, Çin’deki “sosyalizmin kurulmaması” pratiğinin değerlendirmesini pek fazla önemsememektedirler. İçeride, kof bir söylem dışında kapitalizme teslim olmuş bir önderliğin nasıl olup da dünya komünist hareketine akıl öğretmesinin “meşru” bulunduğu çok tartışmalıdır.
ÇİN “SOSYALİZMİ” DERSLERİ
Yeni Demokrasi… Çin devriminin çerçevesini çizen bu teori, Mao tarafından devrim öncesi dönemde formüle edilmişti ve “azgelişmiş” ülkelerde, sosyalizme geçiş sürecine ilişkin temel belirlemeleri içeriyordu. Yeni Demokrasi’ye göre toplumlar 3’e ayrılıyordu. 1. Burjuva diktatörlükleri 2. Proletarya diktatörlükleri 3. Proletaryanın önderliğinde tüm halkın ortak diktatörlükleri. Mao’ya göre Çin, bu üçüncü kategorideki ülkelerden birisiydi ve dünya devrim sürecinin bir parçasıydı. Ancak, geri bir toplumsal formasyon olan Çin için “sosyalizm” uzak bir hedefti ve gerçekleştirilmesi uzun döneme yayılacaktı. İşte, Çin’in Marksist-Leninist olduğunu iddia eden önderliğe rağmen bir türlü gerçekleşmeyen “sosyalizme geçiş” sürecinin düşünsel arka planındaki temel zaafların kaynağı bu teorileştirme yönteminde yatmaktadır. Geri bir toplumsal formasyonda iktidarı alan Çin önderliği, toplumun bu “özgün” yapısını fazla önemsemiş, hedefi ile aradaki mesafeyi kısaltacak iradi müdahaleleri zorlamak yerine, hedefi yeniden tarif etmeyi, çarpıtmayı tercih etmiştir. Nesnelliğe teslimiyet, önderliğin körleşmesine; sosyalizm hedefinin görülemez hale gelmesine yol açmıştır Çin önderliğinin bu konudaki sayısız “katkılarından” yalnızca bir kaç örnek:
Deng’in ünlü sözü: “Fare yakaladığı sürece bir kedinin siyah ya da beyaz olması önemli değildir” 24 .
“Çin’in birleşik ekonomiye dayalı uzun vadeli bir gelişme programına ve parti üyelerinin yönetime fazla karışmadığı bir ortam bulma çabasında kararlı olduğunu meşru hale getirmek için Çinli liderler özel bir ideolojik kavram oluşturdular: “sosyalizmin birinci safhası”.
Marksist-Leninist fikirlerden uzaklaşma, üretimin gücünün gelişmemişliğine ve Çin’in tarihi durumunun özelliğine bakılarak doğrulanmıştır. Zhao bu “birinci safhanın” tahmin edilen müddetini şu şekilde açıkladı:
Biz Marksizmin kurucularının tasavvur ettiği durumda değiliz… Bu sebeple, kitapların söylediğini körü körüne takip edemeyiz veya diğer ülkeleri taklit edemeyiz. Aksine, Çin’in mevcut durumundan hareket ederek ve Marksizmin prensipleri ile bu durumları birleştirerek, Çin’in özellikleri doğrultusunda bir sosyalizm kurma yolunu bulmak zorundayız… 1950’den sonraki 100 yıl sosyalizmin birinci safhasına ait olacaktır” 25 .
Tarım özelleştirilip, sanayiden devlet kontrolü çekilirken, özel girişim desteklenip, işgücü satılırken planlamanın çoğu piyasa tarafından şekillendirilirken Çin nasıl Marksist ve sosyalist sorusuna Zhao’nun yanıtı: “Çin, tüm yapılanları ekonomik gelişmeye hizmet edip etmediği temel kriteri ile yargılandığı, sosyalizmin “ilk aşamasında”dır. Bu aşama 21. yüzyılın ortalarına kadar sürecektir” 26 .
Yine reform tartışmaları sırasında parti okulundan bir profesör kapitalizmin yeni bir aşamaya girdiğini keşfediyor: “sosyal kapitalizm” 27 .
ÇKP l4.Kongre’de Genel Serketer Jiang Zemin: “Ekonomik büyümeyi hızlandırmak için her şeyden önce kafamızı özgürleştirmeli, reform ve dışa açılmaya hız vermeli, neyin sosyalist neyin kapitalist olduğuna ilişkin soyut tartışmalardan kurtulmalıyız Ancak parti iktidarından kuşku duymak kesinlikle yanlış ve zararlıdır. Bu reformların hedefi Çin’in koşullarına uygun ve kesinlikle Batı tipi çok partili parlamenter sistemden farklı bir sosyalist demokrasi inşa etmektir” 28 .
Çinli bir girişimci şöyle düşünebiliyor: “Yeryüzünde gerçek sosyalizm henüz yok. Biz bugün Hong Kong’tan işadamları ile ortak binalar yapıyoruz. Bu sosyalist bir yenilik. Temel amacımız halkın zenginleşmesi. Marks, Lenin, Mao, sosyalizmin kitabını yazdılar. Biz kitapta yazılanları hayatla birleştiriyoruz” 29 .
Çin toplumunun 1949’dan itibaren “hedefi sosyalizm olan bir toplum” olarak yaşamış olması hatta bugün garip kavramlaştırmalarla ifade edilse de hala hedefi sosyalizm olan bir toplum olması, Çin ülkesinin kapitalist bir ülke olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çin önderliği, çok kısıtlı bir dönem haricinde, ki bu dönem kabaca ÇHC’nin ilanından sonra Kültür Devrimi öncesine kadar uzatılabilir, sosyalist kuruluşu gerçekleştirme yönünde toplumsal yapıyı zorlayıcı bir iradeye sahip olmamış bir önderliktir; Çin de devlet eliyle kalkınma girişimlerinde bulunmuş olan geç ve sancılı kapitalistleşen bir ülkedir.
Çin toplumunun toplumsal dönüşümlere duyarsız ve hedeflerini sahiplenmekten aciz hale getiren de, yine ÇKP’nin çok sık uyguladığı; nesnelliği değerlendirmeyen ve hedefleri belirsiz olan, bu haliyle eğitici ya da sahiplendirici olmayan ve bir süre sonra laçkalaşan katılım ve politizasyon mekanizmalarıdır. Çin önderliğinin zaaflarının sınırlarını öznel ve nesnel olarak Çin toplumunun geri yapısı çiziyor. Bununla beraber, reel sosyalizmin güçlü dönemlerinden birisinde, kısıtlı bir deney yaşamış olan Çin önderliği farklı yönde geliştireceği bir irade ile eşitsiz gelişimin olanaklarından yararlanarak, kendi nesnelliğinin sınırlarına mahkûm olmaktan kurtulabilirdi. Ancak Çin önderliği bir tür köylü inatçılığı ile buna sırtım dönmüştür, son tahlilde bu da bir nesnelliktir.
Dipnotlar ve Kaynak
- Büyük Çöküş, Zbigniev Brzejzinski, s.130
- Charlie Hore, Çin, Mao’dan Tiaamen men Meydanına, s. 21.
- Buraya kadarki bölüm Bettelheim’ın 1960’ların ortalarında yaptığı bir dönemleştirmeden alınmıştır. Bkz. Charles Bettelheim, Jacques Charriere Çin’de Sosyalizmin Kuruluşu: İzlem yayınları, Bettelheim’dan: s.35
- The Prospects for Communist China, W.W.Rostow, Copyright 1984 by the Massachusetts Institute of Technology, p.229
- Büyük Çöküş, Z. B., s. 134
- PoC, March-April 1983, Change and Continuity in Chinese Foreign Policy, by Harry Harding p.5
- Çin: Ekonomik. Kriz, E. Mandel, DS/205, S.209
- Chinese Communist Contradictions, Political Science Quarterly, Spring ’90.
- Foareign Policy, no: 94, Spring ’94, Human Rights First, by Robert L.Bernstein and Richard Dicker.
- 4.mart.95 Cumhuriyet, M.Balbay.
- Studies in Comperative Communism, VOL. XXII, No:2/3, summer/autumn 1989, “Economic Reform and Democratisation in Communist System: The Case of China by NINA P. HALPERN, 139-152, p.142.
- PoC, March-April 1990, A decade of direct foreign investment in China, Shen Xiaofang, p.73.
- AVRASYA DOSYASI, Cilt 1, Sayı 1 İlkbahar 1994 Uyanan Ejderha: Çin Erhan Yarar (TRT Dış Haberler Dairesi Uzmanı), 123.
- International Affairs 70, 2 (1994) 243-261; April 1994 China as an Economic Giant: Threat or Opportunity? Vincent Cable and Peter Ferdinand.
- AVRASYA DOSYASI, Cilt 1, Sayı 1 İlkbahar 1994 Uyanan Ejderha: Çin ErhanYarar (TRT Dış Haberler Dairesi Uzmanı), s. 125.
- Foreign Policy, no: 94, Spring ’94, Human Rights First, by Robert L.Bernstein and Richard Dicker.
- AVRASYA DOSYASI, Cilt 1, Sayı 1 İlkbahar 1994, s. 127.
- Business Week, June 13, 1994; p.14 “China’s Gate Swing Open”
- Problems of Communism, March-April 1983, Change and Continuity in Chinese Foreign Policy, by Harry Harding, p.2.
- ÖMER MADRA, AÜSBFİ, V.26, 1971 KRUSÇEF’TEN SONRA ÇİN SOVYETİLİŞKİLERİ( 96570)
- a.g.e.
- Problems of Communism, Sept-Dec. 1979, Outlook for Sino Soviet Relations, by Harry Gelman p.6O.
- Bu dönemki toplantı ve tartısmalar için bkz. Çin Rus Çatısmasının İç Yüzü, Jean Baby, Gün Yayınları, İstanbul 1967
- TIME, April 30, 1984
- Büyük Çöküş, ZB.
- Chinese Communist Contradictions, Political Science Quarterly, Spring ’90.
- Chinese Communist Contradictions, Political Science Quarterly, Spring ’90.
- AVRASYA DOSYASI, Cilt 1, Sayı 1 İlkbahar 1994
- 10 Şubat 95, Cumhuriyet Gazetesi