Sosyalist mücadelenin ete kemiğe büründüğü bütün dinamiklerin devrimci iktidar yürüyüşünde özgün bir yeri var. Bu özgünlük, kapitalist toplum yapısı içerisinde her alanın bir diğerine göre tanımlanmasından kaynaklanıyor. Bu görecelik, son kertede toplumu ve tarihi açıklarken üzerine bastığımız sınıf tanımından türetilir. Her dinamik, bu zemin üzerinden ortaya çıkan “bir başkasına” göre değerlendirilerek özgünlük içerisine yerleştirilir. Ama özgün tanımlama yapma isteği, kendinden menkul, tarihsel ve toplumsal bağların hiçe sayıldığı açıklamalara da kapı aralayabiliyor. Bundan uzak durmak gerekiyor.
Gençlik söz konusu olduğunda, bu özgünlük vurgusu, ciddi ideolojik ve teorik hatalara kapı aralayabiliyor. Siyasal mücadelede gençliğin tanımı, solun tarihinde ciddi sapmalarla da doludur. Bu durum, partili mücadelenin güçlü köklere sahip olamadığı ve pratik çalışmanın örgütlenme dinamiği olarak karşılığını yalnızca gençlikte bulduğu bir geçmişin ürünüdür.
Sosyalist hareket sınıfsal bakışı ve onun programatik sonuçlarını içselleştiremediği ölçüde toplumsal dinamikleri, kapitalizmin bir sonucu olarak değil, sorunu olarak gördü. Bu sorunlu görme, devrimci çıkışların yaratılmasında açıkçası düzen içi talepler etrafında kalınmasını fazlasıyla getirdi. Bu toplumsal dinamiklerden “yararlanmak” şöyle dursun, bu dinamikler tarafından belirlenen sol, aşamacılığın ve güncelliğin etkisinden hiçbir zaman kurtulamadı. Birincisi, “altı kaval üstü şişhane kapitalizm” diyenleri; yani Türkiye kapitalizmine rötuşlar üzerinden siyaseti, ikincisi, örneğin gençlikten ibaret olan hareketçileri yarattı. Kapitalist toplum yapısının çelişkileri toplumsal bir dinamiğe dönüştüğünde, varlık koşullarını dinamiğe bağlayanlar, dinamiğin sınırlarıyla kaldılar. Açıktır ki, bir toplumsal dinamiğin sosyalist siyasete bağlanmasıyla toplumsal dinamiğin sözcüsü olmak arasında temelden bir fark vardır. Bu fark, leninizmdir.
Türkiye solunun gençlik üzerine siyasal tahlillerine ve tarihsel pratiklerine baktığımızda, bu iki nokta hep savrulmayı getirdi: ekonomizm/burjuva reformizmi ve partisiz/hareket kökenli tarz. Bu olgular Türkiye sosyalist hareketinin gelişmesinde aranmalı. 1960’lara kadar ciddi bir etkisi bulunmayan solun özellikle 27 Mayıs sonrası serpildiği bir dönem var. Bu dönemin belirleyici üç olgusu olduğunu düşünmek gerekiyor. Sosyalizmin kitleler götürülmesi, TİP; işçi sınıfının devrimci mücadelede inkar edilemeyecek rolü, 15-16 Haziran ve gençliğin devrimci çıkışı, 68 gençliği. TİP ve Yön/Dev-Genç arasındaki siyasi ve ideolojik tartışmalar 70 sonrası devrimci hareketin yükseldiği zemin oldu.
1960’lara kadar kemalizmin etkisinde gelişen bir gençlik yerini, 1960 sonrası düzen dışı bir kanala akan, TİP’nin etkisinde gelişen, kitleselleşen ve sonrasında TİP karşında konumlanan bir gençlik hareketine bırakıyor. Kemalizmin etkisi ve marksizmin eklektik kavranışı değişmiyor. 1970 sonrası her siyasi hareketin kendi öğrenci örgütlenmesine girdiği bir hareketlilik, 1980 sonrasına geldiğimizde toparlanma hamleleri ile beraber örgütsel ve siyasal dağınıklık olarak karşımıza çıkıyor. Öğrenci gençliğin tarihi sosyalist hareketin tarihinde aranmalıdır. Bu tarihe baktığımızda, örneğin işçi gençliğin tarihini işçi sınıfı tarihinden koparılamayacağını, köylü gençliğin mücadele tarihinin ise olamadığını görüyoruz. Üzerinde ısrarla durulsa da işçi, öğrenci ve köylü gençliğin örgütlenme sorunu hep öğrenci gençliğin örgütlenme sorunu olarak kaldı. Bu bir yetersizlik ve başarısızlık olarak değil, nesnel bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.
Bütün bu dönemde ve bugün, öğrenci gençliğin örgütlenme tartışmalarında, kadro-kitle örgütlenmesi, gençliğin en geniş kesimlerinin kapsanması, akademik çelişkilerin bağımısızlığı, gençlik örgütlenmesinin politik örgütlenmeyi ikame etmesi, gençliğin kitlesel örgütlenmesinin nasıl olacağı, nasıl bir gençlik örgütü, akademik-demokratik- siyasi mücadele, parti-komsomol ilişkileri, dernekler vb. başlıklar fazlasıyla tüketildi. Ancak bu tartışmaların aşılmış olduğunu söylemek gerçekten de zor. Örneğin gençliğin toplumun en dinamik, en ilerici, en yeniliğe açık kesimi olduğu gibi nitelendirmeler bugün hala kabul görebilmektedir.
“Gençliğin ataklık, dinamiklik, öğrenmeye, değişime ve yeniliğe açıklık, geleneksel değer yargıları ve sömürücü egemen sınıfların değer yargılarıyla henüz köklü bir tarzda biçimlenmemiş olmasıyla vb. türdeş, özgün-ortak, göreli bağımsız özellikleri, onun bağımsız örgütlenmesinin temelini oluşturur.” [KGÖ 1. Kongre Belgeleri] 1
Gerici ve faşist hareketin gençlik içinde bulduğu taban ya da depolitizasyon sürecinin geniş gençlik yığınları içerisindeki etkisi düşünüldüğünde bu tanımlamaların ayakları yerden kesiliyor. Politizasyon ve kitleselleşme arasındaki bağlar daha sıkı kurulmalı. Artık gençlik mücadelesi dendiğinde öğrenci gençlik mücadelesi gerçeği ampirik bir doğru oluyor. Bunun dışında her türlü zorlama şablonculuğa dönüşüyor. Politik düzlem ile sosyolojik düzlem arasında birebir örtüşme yok. Gençliğin ataklığı, dinamikliği, öğrenmeye açıklığı kendiliğinden bir politik düzleme sıçramıyor. Gençliğin sosyalist siyasal mücadeleye bağlanması bir mücadele konusudur. Politize olmak, genç olmakla değil, sınıflar mücadelesinin sonuçlarıyla ilgili. Bu anlamıyla sömürücü egemen sınıfların değer yargılarıyla biçimlenen günümüz gençliğinin burjuva gericiliği tarafından belirlenmesi şaşırtıcı olmuyor. Sosyalist mücadele içerisinde gençlerin ataklığı ve dinamizmi başka, gençliğin ataklığı ve dinamizmi üzerinden sosyalist mücadeleye bağlanması başkadır. Eğer insanın birey olarak, dünyayı ve toplumu kavrama yetisini veya kişiliğini oluşturma sürecinin gençlik dönemine denk geldiği ifade ediliyorsa, kuşkusuz burada vurgulanması gereken, sosyalist ideolojinin gençlikle erken buluşma zorunluluğudur. Kaldı ki, içinde bulunduğu toplumsal yapı birey olarak bir gencin politik ve kültürel kimliğinde belirleyici bir etkide bulunur.
Öğrenci gençliğin örgütlenmesi üzerine tartışmalara bakıldığında ise belli bir tasnif yapılabilir: Parti örgütlenmesi, gençliğin komsomol örgütlenmesi, komsomolun yanında bir kitle örgütü, salt kitle örgütü. Bütün bu örgütlenme modelleri ile sosyalist hareketin bütünlüğü arasındaki ilişkilerin tarifine de gidiliyor: örgütsel bağımsızlık, ideolojik bağımlılık, tam bağımlılık, işçi sınıfının partisinin henüz oluşmadığı tezi üzerinden bütün başlıkları kapsayan bir hareketin yaratılması gerekliliği vb. Sonrasında, kurulacak örgütlerin niteliği üzerine işleyiş konusundaki ayrımlar beliriyor: Demokratik merkeziyetçilik, taban inisiyatifi, sosyalist demokrasi, doğrudan demokrasi, temsili demokrasi. Öğrenci gençliğin örgütlenme tartışmaları açıkçası yukarıda soyutlamaya çalıştığımız çerçevenin dışına çıkamıyor.
Bütün bu tartışmalar, 1970 ve 1980 sonrası sosyalist ve devrimci hareketin öğrenci gençliğe dair politikalarında ayrım noktaları oldu. Her politik tutum, programatik/politik hattın bir sonucuydu. Her siyasi hareket kendi öznel ihtiyaçları doğrultusunda tartışmaların bir yerinden tuttu. Bütün bu dönemde şablonculuk, tahrifat, siyasal mücadelenin kavranışında kısırlık, özne-nesne ilişkisinde tarifsizlik, gençliğin depolitizasyonu ve müdahalesizlik hasıl oldu; bu alanlarda yeterli bir üretim ne yazık ki gerçekleştirilemedi. Bugün yaşananlar bundan farklı değil.
Tartışmaları daha anlaşılır kılmak üzere bir iki noktayı daha da açmak gerekiyor. Gençliğin bağımsız örgütlenme önermesi kaçınılmaz bir biçimde “özgün bir alan, gençliğin bütününü kesen ortak sorunların varlığına işaret etme, toplumdan farklı bir duyarlılık, genel bir ilericilik” gibi nitelemeleri gerektirir. Kimi “gençliğin duyarlı, ilerici, atak, yeniliğe ve öğrenmeye açık bir türdeşliğinden” kimisi “bütün gençliğin ortak sorunlara sahip olduğu önermesinden” yola çıkarak bu özgünlüğe karşılık düşen bir örgütlenme modeli geliştirdi. Bu modellerden bir tanesi komsomoldur. Bunun içinde de ayrım noktaları vardı. Biri, öğrenci gençliğin “sınıf karakterinden” sapmaması için işçi-öğrenci gençliğin birarada bulunduğu tek komsomol diğeri iki ayrı alanın birbirinden bağımsız olduğu vurgusu üzerine çift komsomol modeliydi. Genel olarak komsomol, örgütsel açıdan partiden bağımsız, ideolojik ve politik açılardan bağımlı ayrı bir örgüttür. Bu modellerden bir tanesi de bağımsız, devrimci bir gençlik hareketi yaratmak üzerine kurulan kitlesel gençlik örgütlenmesi modeliydi. Gençliğin sosyalist örgütlenmesi dışında bir de gençliğin kitlesel örgütlenme araçları tartışması vardır. Genel olarak tüm öğrencileri kapsayacak bir demokratik kitle örgütü (örneğin dernek, meclis v.s. ) hemen hemen bütün solun gençlik politikasında belirleyiciydi. Gerek bu modelleri gerekse bu modellere kaynaklık eden gençlik tanımlamalarını bir kez daha tartışmak gerekiyor.
Gençlik olarak tarif ettiğimiz toplumsal kesim, bölünmez bir alan olarak özgün bir kategori midir?
Enternasyonal tarihine bakarken
Tek başına Türkiye’de değil hemen hemen dünyanın bütün ülkelerinde devrimci mücadele içerisinde gençlik politik mücadelelenin önemli bileşeni oldu. Özellikle üniversite öğrencilerinin ülke sorunlarına dönük duyarlılığı, örneğin sosyalist hareketlerin kuruluş dönemlerinde, genel bir aydınlanma sürecinin bileşenleri arasında yer aldı. Sosyalist hareket ve işçi sınıfı hareketi ayrı kanallardan gelişiyor. Politik mücadelenin bu nesnelliği, sosyalist hareketin özellikle genç aydınlar arasında yayılmasının bir gençlik özelliği değil, bir yarı aydın duyarlılığının sonucu olduğunu gösteriyor. Özellikle Latin Amerika’da üniversite kökenli bir çok devrimci-demokrat hareketin ortaya çıkışı tam da buradan, bu siyaset kuralından anlaşılmalı. Gençliğin politik mücadelede oynadığı rol, biyolojik veya sosyolojik tanımı ile değil, sınııf mücadelesi zemininin olgunlaşması ile ilgili. Bu zeminin yaşlısı genci değil, sınıfı ve politik örgütlülüğü vardır.
Özellikle Türkiye’de gençliğin bağımsız bir örgütlenme aracılığiyle kapsanacağı tezinin dayandığı iki nokta oldu. Bunlardan bir tanesi Avrupa işçi sınıfı hareketinin ve sosyalist partilerin deneyimleriyle ortaya çıkan gençlik çalışmasının sonuçlarıdır. İkinci Enternasyonalci partiler, devrimci sol-kanata karşı, gençliğin bağımsız bir örgütlenme içerisinde yer almasına her zaman karşı çıktılar. Diğeri ise Sovyetler Birliğin’de kurulan komsomol ve Gençlik Enternasyonali çalışmalarıdır. Örneğin Bulgaristan İşçi Partisi bile 1917 devriminden sonra güçlü bir komsomol örgütlenmesine gitti.
Yukarıdaki uluslararası sosyalist hareketin deneyimleriyle birlikte gençliğin bağımsız örgütlenmesi savunusunun başvurduğu bir kaynak da Lenin oldu. Lenin’in “Gençlik Enternasyonali” adlı makalesinde gençliğin bağımsız örgütlenmesine dönük tavrı, ayrı örgütlenme modelinin gerekçesi olarak sıkça sunulan bir başka “haklılık” noktasıydı.
Uluslararası sosyalist hareketin deneyimine daha yakından baktığımızda gerek Avrupa sosyalistlerinin tercihleri gerekse Lenin’in Avrupada’ki sosyalist sürece dair yazdıkları bu dayanakların ilkesel sonuçlara ulaştırılamayacağını söylüyor: Her şeyden önce devrimci krizlerin ve kitleselleşmenin yaşandığı bir dönemde, Avrupa reformistlerinin ve devrimcilerinin önemli dönemeçlerdeki zıtlığından, örneğin savaşa karşı nasıl bir politik tutum izleneceği konusunda tartışmaların yaşandığı ve bunun mücadelesinin belirleyici olduğu bir süreçten bahsetmek gerekecek. Kitlesel genç işçi birliklerinin, güçlü bir sosyalist hareketin varlığında ve kapitalizmin kriz koşullarında ortaya çıkışı ile birlikte, nasıl bir politik hedefe yönlendirileceği ciddi bir mücadele konusu haline geliyor. Reformizm, gençlik birliklerinin bağımsız örgütlenmesinin karşısında yer alırken, devrimci kanat, reformizmin etkisini kıracak bir güç olarak genç işçi birliklerini görüyor. Gençliğin ayrı örgütlenmesi tezi, dönemin Avrupası’nda bu kez devrimci bir politika oluyor. Gençliğin nasıl bir politik araçla kapsanacağı tartışmasından ziyade, kitleselleşmiş genç işçi birliklerinin parti ile olan ilişkileri tartışma konusudur. Bugün ayrı mı birleşik mi sorununa yanıt aranacaksa, bu yanıt da, kuşkusuz siyasi mücadelenin ihtiyaçlarına göre şekillenecektir.
Bu bağımsızlık tartışmasında Bulgaristan örneği ise başka bir açıdan şaşırtıcı gelecektir. Özellikle Avrupa’da genç işçi birliklerinin parti ile olan ilişkilerinde bağımsız bir örgütlenme modeli ciddi bir tartışma konusu iken Bulgaristan’da komsomol örgütlenmesinin yönetim organı bile Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından atanıyordu.
Gençliğin bağımsız örgütlenmesi üzerine tartışmalar, sosyalist ve işçi sınıfı hareketinin doğup geliştiği Avrupa’da görüldü ilk önce. Sınıf mücadelesinin doğup geliştiği, işçi sınıfı partilerinin ve sendikaların bütün Avrupa’yı sardığı bir dönemde genç işçilerin örgütlenme sorunu, yeni kurulan işçi partilerinin gündemi haline geldi.
Genç işçilerin partili mücadelede nerede duracağı sorusunun yanıtları, Avrupa’daki sosyalist partilerin ve sendikaların siyasal mücadelesi içerisinde şekillendi. II. Enternasyonal partilerinin bağımsız bir gençlik örgütlenmesi önerisine karşı çıktıkları biliniyor. Ancak aynı zamanda örneğin Belçika İşçi Partisi tam tersi bir tutumla ayrı örgütlenmeyi savnunacak bir çizgi izlemiştir. Ayrı-birleşik örgütlenme tartışması bir ilkesel tutum olarak değil, siyasal mücadelenin ihtiyaçları tarafından belirlendi. İlk gençlik örgütü, Genç Muhafızlar, 1886’da Belçika’nın Chent kasabasında kuruldu. Kısa bir süre sonra İsviçre’de (1900), İtalya’da (1901), Norveç’te (1902), Avusturya’da (1904), Macaristan’da (1905), Danimarka’da (1905), Almanya’da (1906), İspanya’da (1906), ve Finlandiya’da (1906) gençlik örgütleri kuruldu 2 . 21 yaşını doldurmuş gençlerin yerel parti örgütlerine girebileceğini, bunun altında kalan gençlerin Genç Muhafızlar Örgütü üyesi olabileceğini söyleyen Belçika İşçi Partisi, ayrı örgütlenme modelini savunurken daha devrimci bir tavır almıyordu.
“Birçok sosyal demokrat parti ve reformist sendikaların liderleri, büyük ölçüde eğitilmemiş, başarısız ve uzlaşıcı taktikleri reddeden genç işçilerde ciddi bir tehlike gördüler. Ve diğer önlemlerin arasında, genç işçilerin sosyalist partilere, sendikalara kayıtlarına sınırlamalar konuldu ve ‘kültürel’ çalışmalarla sınırlı, politik olmayan gençlik örgütleri kurdular. Bunun çarpıcı bir örneği 1885’de kurulan Belçika İşçi Partisidir.” [PRIVAZOV, Victor] 3
Gençliği sportif, kültürel ve eğitsel çalışma içerisinde sınırlamaya çalışan BİP, ayrı örgütlenme kararını, devrimcileşen genç işçilere karşı bir sigorta olarak değerlendirdi. İsviçre, İsveç ve Norveç’te olduğu gibi Belçika İşçi Partisi liderleri de yaklaşan savaşta ortaya çıkan askeri ittifaklara karşı tarafsız konumlanışı politik bir tercih haline getirmişlerdi. Gençliğin ayrı örgütlenmesini savunmak, Belçika İşçi Partisi’nin amacına uygun bir tercih oluyordu. Kitleselleşme ve radikalleşme döneminde, uzlaşıcı taktikleri reddeden genç işçilerin parti içerisinde bulunması sakıncalı görüldü. Ayrı örgütlenme bu kez hareketsiz kılmanın bir aracı oldu. Ancak siyasi kontrol ve yönetebilme bir kez daha devreye giriyor; bu tarihsel örnekte olduğu gibi gençliğin ayrı örgütlenmesi savunulsa da, Genç Muhafızlar örgütünün ulusal kongresi bile Belçika İşçi Partisi Genel merkezinin izniyle toplanabiliyordu.
Belçika’da, devrimci bir yönelim içerisine girebilecek gençliğin önünün kesilmesi için kültürel çalışmalarla sınırlı ayrı bir gençlik örgütlenmesi formüle edilirken başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde ise gençliğin örgütlenme sorunu aynı gerekçeyle fakat başka bir biçimle çözülmüştü.
“Diğer çeşitli Avrupa ülkelerinde sosyalist parti liderleri, ayrı gençlik örgütü kurulmasına karşı çıktılar. Genç işçi örgütlerinin ilk defa 1906’da kurulduğu Almanya böyle bir ülkeydi. Alman Sosyal-Demokrat liderleri, ayrı gençlik örgütü kurulmasına kesinlikle karşıydılar. Alman işçiler göze çarpacak kadar sıkı sıkıya birleşmişler ve iyi örgütlenmişlerdi. Bu, Alman işçi sınıfını reformist çizgiler boyunca yönetmek için ellerinden geleni yapan Sağ- kanat parti liderlerini korkutuyordu. Bu, onların genç işçi örgütlerinin kurulmasına neden karşı olduklarını açıklar.” 4
1905-1907 yıllarında ve sonrasında Avrupa’da sosyalist hareket ciddi bir tartışma yaşamaktadır. Savaşın beklenmesi, savaşa karşı nasıl bir politik tutumun sergileneceği sorunu, Rusya’da yenilen devrimin etkileri, ciddi bir siyasal bunalım arifesi, kitleselleşen sol ve politize olan bir toplumsal yapı canlı bir siyasal ortam yaratıyor. Bu ortam içerisinde II. Enternasyonal 1907’de Stuttgart’ta sağ-kanat partilerin ve reformist sendikaların ciddi etkisi altında toplanır. İçerisinde sol-kanat devrimcilerin de olduğu bu toplantılarda, anti-militarizm bir siyasal tavır olarak gündeme gelirken, 1907’de ilk Uluslararası Gençlik Konferansı’nın toplanması üzerine bir karar alınır. Reformistlere karşı ciddi bir konumlanışı olan Liebknecht, uluslarası gençlik örgütü kurulması sorununa fazla ihtiyatla yaklaşan II.Enternasyonal liderlerini şiddetle eleştirdi. Sosyal-şovenizmin yani II. Enternasyonalcilerin ulusal burjuvazinin savaş çığırtkanlıklarını destekleme politikalarına karşı ciddi sesler çıkartan sol-kanat komünistler, reformizmin etkisini kırmanın bir yolunu da gençliğin devrimci siyasete çekilmesinde gördüler. “Gençliğe sahip olan orduya sahiptir”. Gençlik birliklerinin sağ ve şovenist politikalardan uzaklaştırmanın ve devrimci bir çizgiye çekmenin aracı olarak ayrı örgütlenme, Liebknecht gibi birçok devrimcinin ısrarla savunduğu bir politika oldu.
“Gençlik içinde eğitimsel çalışma sorunu, konferansın gündemindeki ikinci maddeydi. Bu sorunun tartışılması gençlik örgütlerinin bütün faaliyetlerini eğitimsel çalışmayla sınırlamaya uğraşan sosyal-demokrat partilerin reformist liderlerinin etkisini gösterdi. Konferans tarafından kabul edilen karar, ekonomik ve politik mücadelenin yetişkin işçilerin ve sendika örgütlerinin ana görevi olmasından ötürü, gençlik örgütlerinin ana görevinin eğitim için mücadele olduğunu vurguladı.” 5
Sağ-kanat güçlerin itirazlarına karşın, konferans uluslararası gençlik örgütlerinin birliğini sağlayacak bir Sosyalist Gençlik Enternasyonali kurulması kararını aldı.
Almanya’da burjuva gericilik, 18 yaş altına siyaseti ve örgütlülüğü yasaklayarak genç işçi birliklerinin burjuva iktidarını sarsacak devrimci yönelimler içerisine, yani sol-kanatın etkisi altına girmesini engelliyor; bunu 1908’de sendikaların ve sosyal-demokrat partilerin gençlik örgütlerini dağıtma kararı izliyor.
“1905-1907 Rus devriminin yenilgiye uğramasından sonra, sosyalist partilerde reformizm gelişti. Gençlik örgütlerinin, burjuva hükümetlerinin muazzam zulmüne ve bazen sosyalist partilerin reformist etkilerine karşı başarıyla savaş vermelerine olanak sağlayan tek şey örgütsel bağımsızlıktı.” [PRIVAZOV, Victor] 6
Gerçekten de reformizmin burjuva siyasetiyle uyumlu politikalarına karşı devrimci güçlerin politik mücadelesi, savaş karşıtı tutumlarıyla kitlesel bir güce dayanma noktasındadır. Gençliğin siyasal mücadelede oynayacağı rol tam da buraya oturuyor. Gençliğin bağımsız örgütlenmesi II. Enternasyonalciler için bir tehlike, devrimci kanat için ise olanak oluyordu.
Bugünden bakıldığında tarihsel bilgiden ne tür sonuçlar çıkarılabileceği daha açık hale geliyor. Gençliğin nasıl bir örgütsel modelle kapsanacağı veya siyasal mücadeleye bağlanacağı sorununda, Avrupa sosyalist hareketinin deneyimine baktığımzda ilkeler demetinin tam aksine ihtiyaçların belirleyici olduğu görülüyor. Gençliğin hele hele işçi gençliğin ayrı mı birleşik mi örgütleneceği bu tarihsel örnekte olduğu gibi siyasi dengelerden ve konjonktürden bağımsız nasıl düşünülebilir? İkinci Enternasyonalci partiler içerisindeki devrimci kanadın, bir siyasal hattın, yani tabir-i caizse devrimci bir hizbin, kendisini örgütsel olarak varedebileceği bir taban olarak gençliğe yönelmesini ya da gençliğin devrimci bir yönelim içerisine çekilmesi için devrimci kanadın verdiği mücadeleyi nasıl değerlendireceğiz? Burjuva iktidarının zorlandığı ve sosyalist hareketin, çizgisi ne olursa olsun, gelişkinliğini veri alacağımız bir ortamda gençlik örgütlenmesine dair model üretiminde temel dayanak noktası mücadelenin belirleyiciliğidir. Almanya’da sağ kanat, kendisi için tehlike gördüğü gençlik örgütlenmesini dağıtıp birleştirmeyi, sol kanat ayrı örgütlenmeyi savunarak gençliğin örgütlenmesine dair politik bir tutum aldı. Dünya savaşı öncesi sosyalist hareketin siyasal mücadelesi, gençliğin örgütlenme sorunuyla sıkı sıkıya bağlı bir iç mücadele örneğidir. Bu örnek, bağımsız bir gençlik örgütlenmesinin ne kadar ilke ne kadar siyasi gereksinimler üzerinden belirlendiğini fazlasıyla gösteriyor. 1910’larda Avrupa’da bölünen sol, gençliğin ayrı-birleşik örgütlenmesi başlığında da bölünüyor. Bu bölünme, görüleceği üzere gençlik nasıl örgütlenir tartışmasından ziyade siyasal mücadelenin etkisinde gelişen bir sürecin ta kendisidir.
Buradan baktığımızda, 1907’de 60 bin üyeye sahip olan gençlik örgütleri, 1914’de üye sayılarını 170 bine çıkarıyor, siyasal mücadelenin ve krizlerin bütün Avrupa’yı sardırdığı bir dönemde büyüme kaçınılmaz oluyor. 1910 yılında yapılan gençlik konferansında II. Enternasyonalcilerin etkisi devam ediyor.
Ancak II. Enternasyonal liderlerinin ihanetini teşhir edileceği ve devrimci, komünist güçlerin ve Bolşeviklerin başını çektiği ayrı bir konferans Zimmerwald’da 1915 Eylülü’nde toplandı. Bu, III. Enternasyonal’in temeli olan konferanstır. Zimmerwald sol grubunun kurulmasından sonra ortaya çıkan bölünme kısa bir zaman içerisinde meyvesini vermiş, özellikle gençlikte yankısını bulmuştu: “1916 Ocak’ı gibi erken bir zamanda Lenin, Paris’ten basının, Fransız gençliğinin Zimmerwald sol grubu tarafına kaydığını yazdığını haber aldı. Kısa zaman sonra bunu, diğer ülkelerdeki gençlik örgütlerinin Zimmerwald sol grubunu desteklediklerini ilan eden haberler izledi” 7 . 1916 yılında Batı Avrupa ülkelerinde sol sosyal demokratların birliğini sağlamak için Zimmerwald’da toplanan uluslarası konferansa katılan gençlik birliklerinin katılımıyla Sosyalist Gençlik Enternasyonali kuruluyor, sol grubun denetimi altında Jugend Internationale (Gençlik Enternasyonali) adlı bir dergi çıkartılmaya başlanıyor. Örneğin Lenin’in III. Enternasyonal’i kurma çağrısı yaptığı bu dergi, Avrupa’da sosyalist gençlerin yönetim organı haline gelirken, kısa bir zaman içerisinde 50 bin satışıyla Avrupa gençliği üzerinde ciddi bir etki sağlayacaktı. Avrupa’nın siyasal haritasına 1915 sonlarında yapılan bu sol müdahalenin ürünü olan Gençlik Enternasyonali dergisi, özellikle gençlik örgütlerinin savaş sırasında nasıl bir politik hat izlenmesi gereği üzerine bir dizi sayı çıkardı.
“Dergi, uluslarası gençlik hareketinin hatalarını, kazanımlarını, başarısızlıklarını yansıttı. Gençlerin merak ettiği güncel sorunlara yanıt vermek için derginin Mart 1916 sayısı, ‘Halk ordusu ve silahsızlanma’ konusunda bir tartışma açtı ve ‘Bütün savaşlara hayır’ sloganını geliştiren, ‘Silahsızlanma! Militarizme ve Onu doğruna kapitalizme Karşı amansız Savaş!’ makalesini yayınladı. Bu tartışma, Gençlik Enternasyonali’nin, emperyalist savaşa karşı dövüşüldüğü bir sırada doğru olmayan silahsızlanma çağrısını reddetmesine yardım etti.” [PRIVAZOV, Victor] 8
Reformizmin etkisinde gelişen siyasal sürecin içinden çıkarak devrimci bir konumlanış alan gençlik dergisinin açtığı bazı başlıklar, Lenin tarafından dikkatle incelenmiş ve içeriden eleştirilerle, Lenin, bu başlıklara yanıtlar yazmıştı. Lenin’in yukarıdaki tartışmalara dönük olarak kaleme aldığı bir dizi makale vardır. “Silahsızlanma sloganı” ve “Gençlik Enternasyonali” başlıklı makaleleri, derginin bazı hatalarını işaret ettiği yazılarından ikisidir. Özellikle son makale, “Gençlik Enternasyonali” makalesi, Türkiye’de bir amentü gibi kabul edilen gençliğin bağımsız örgütlenmesi tezinin dayanağı haline getirildi. Bu makaleden yapılan alıntılar, bağımsız gençlik örgütlenmesinin “meşru” dayanağı olarak Türkiye’de çok sık kullanıldı:
“Son söz olarak sözü Lenin’e bırakalım;
‘…biz kesinlikle gençlik birliğinin örgütsel bağımsızlığından yanayız.Yalnızca oportünistler böyle, bağımsızlıktan korktukları için değil, konunun yapısının ta kendisi nedeniyle.
Çünkü onların kesin bağımsızlığı olmazsa, aralarından iyi sosyalistler yetiştirmeyi ya da kendilerini, sosyalizmi ileri götürmeye hazırlamayı başaramayacaklardır.’ “ [SİNANOĞLU, S.O.] 9
Yukarıdaki alıntı, gençliğin örgütlenmesinde Dev-Genç modelini önerenlerden alındı. Öneriyi yapanların alıntısı, “son sözü Lenin’e bırakarak”, gençliğin ayrı örgütlenmesini düşünmeyenlerin, Lenin’in de dediği gibi, “oportünistler” olduğunu duyuruyordu. Türkiye solunun alıntı kültürü ya cımbızlamaya ya da tahrifatlara açık özensizliklerle dolu. Ayrı örgütlenme tanımı içsel olarak “partinin” varlığını kapsasa da partisiz mücadelenin bel kemiğini oluştaran Dev-Genç modelleri, bu alıntıdan yola çıkarak iki kere takla atıyorlar; cımbızlama ve “olmayan partiden” bağımsızlık! Türkiye’de gençliğin bağımsız örgütlenmesinin gerekçelerini dile getirme işinin Lenin’e havale edilmesi, pek tabii ki sosyalist tarihin deneyimlerini bugüne taşıyacak bir bütünlüklü teorinin ve programatik hattın eksikliğinden kaynaklanıyor.
Lenin, “Gençlik Enternasyoneli” adlı makalesini parti üyelerini bilgilendirmek için kaleme aldığını giriş cümlelerinde belirtiyor. Kurulan uluslarası gençlik örgütünün çalışmalarını parti örgütlerine duyurmak, bu derginin bazı politik hatalarının içerden eleştirilerle düzeltilebileceğini vurgulamak, yıllardır II. Enternasyonalcilere karşı devrimci kanadın savunduğu ayrı örgütlenme tutumunun önemini belirtmek için 1916 yılında kaleme alınan, silahsızlanma, devlet karşısında konum gibi başlıklara dair notların düşüldüğü bu yazı, “Tüm gücümüzle gençlik örgütleriyle bir ilişki ve bir yakınlaşma sağlamaya çalışarak, her yoldan onlara yardım ederek, bu yanlışları düzeltmek ve açıklamak gerektiğini yineliyorum, ama bu örgütlere anlayışla yaklaşmasını bilmek gerekiyor” paragrafıyla son buluyor. Bu kaygıların belirtilmesinin önemli nedenleri var. Yıllardır Rus gençliğine Bolşevik Partisi içerisinde sıkı örgütlenmeyi vaaz eden bolşeviklere, Avrupa gençlik birlikleriyle kurulacak ilişkilerde dikkatli davranın uyarısı boşuna değildir. Kaldı ki, Avrupa’da, “Gençlerin, Gençlik Enternasyonalinin örgütsel bağımsızlığını istediklerini vurgulayarak Lenin şöyle yazıyordu: “10
“Hiç kuşku yok ki bu gençlik organında henüz ne teorik açıklık, ne de teorik sağlamlık var ve kaynayan, coşkulu, araştırmaya susamış bir gençliğin organı olduğu için de belki hiç olmayacak. Ama bu kişilerin teorik yetersizliği bizde, okistlerimizin, sosyalist-devrimcilerimizin, tolstoycuların, anarşistlerin, tüm Avrupa’daki kautskicilerin (merkezciler) vb. beyinlerindeki teorik karışıklık ve yüreklerindeki tutarlı devrimci inançlar yokluğu karşısında duyduğumuz -ve duymamızda gereken- tepkiden farklı bir tepkiye yol açmalıdır. Birinde proletaryayı yanlış yola saptıran, başkalarını yönetmek ve eğitmek iddiasında bulunan ve kendilerine karşı amansız bir savaşım yürütmek gereken yetişkinlerle karşı karşıyayız. Ötekindeyse açıkça henüz öğrenmek ve temel görevlerinin sosyalist partiler için militanlar yetiştirmek olduğunu söyleyen gençlik örgütleriyle. Öyleyse yanlışlıkları karşısında çok sabırlı davranarak, onları savaşım yoluyla değil özellikle inandırma yoluyla yavaş yavaş düzeltmeye çalışarak, bu örgütlere her türlü yardımı göstermeliyiz. Olgun ya da yaşlı kuşaklar temsilcilerinin, olayların zoruyla sosyalizme babalarından başka türlü, başka yollardan, başka biçimler ve başka koşullar altında gelmek zorunda kalan bu gençliğe gerektiği gibi yaklaşmasını bilmemeleri ender görülen bir şey değildir. Bu nedenle biz, örgütlenme alanında gençlik birliğinin tam bağımsızlığından yana olmalıyız; yalnızca oportünistler bu bağımsızlıktan korktukları için değil, ama doğru olduğu için de böyle davranmalıyız. Çünkü tam bir bağımsızlık olmadıkça gençlik, ne iyi sosyalistlik eğitimi yapabilir, ne de sosyalizmi geliştirmeye hazırlanabilir.
Öyleyse gençlik birliğinin en tam bağımsızlığı için, ama yanılgılarını yoldaşca eleştirme eksiksiz özgürlüğü için de! Gençliği pohpohlamamalıyız.” [LENIN, V.I.] 11
Gençlik Enternasyonali adlı makalede Lenin’in ifade ettikleri bir kez daha vurgulanmalı. Bu makale Lenin’in Komünist Enternasyonal’e paralel kurulan Gençlik Enternasyonali’nin bazı yanlışlıklarına içeriden eleştirileri olarak kavranmalı. Aynı zamanda Lenin, bu birliğin resmi sosyal demokrat partilere, sosyal-şovenistlere karşı giriştiği mücadelenin önemini belirtirken, teorik ve siyasi üretiminde bir dizi hatanın varolabileceğinin de altını çizerek, bu birliğin sabırlı bir biçimde ve inandırarak düzeltilebileceğini vurguladı. Anlaşılması açısından açık yazmakta sorun yok; Avrupa’da reformist partilerin etkisinden çıkarak devrimci bir çizgi içerisine çekilen, Zimmerwald Konferansı’yla kurulan Sosyalist Gençlik Enternasyonali’nin henüz yeteri kadar teorik açıklık ve sağlamlık gösterememesini “hoş karşılamak” gerektiğini bildiriyordu. Bu makale tam da buradan anlaşılmalı. Merkeziyetçiliği şiar edinmiş bir hareketin üyesinin, Lenin’in yazdıkları bu anlamıyla “özgündür”.
Gençliğin bağımsız örgütlenmesi tartışması II. Enternasyonalcilere karşı yürütülen mücadelenin bileşeni değil tek başına. Gençlik örgütlerinin parti ile ilişkisi üzerine yeni bir süreç bu kez tersinden işleyerek komünist partilerin gündemine geliyor. Yıllardır reformistlerin etkisinden gençleri çıkarmak için ayrı örgütlenmeyi savunan Alman komünistleri bu sefer, gençlik örgütlerinin politik bağımsız yapılanmasının karşısında yer alıyorlar. Açıkçası yıllardır özerk bir konumlanış içerisinde yer alan gençlik örgütlerinin partiyle bağlantı sorununun bu kez tersinden işlemesi, bağımsızlık tartışmasına yeni bir boyut getiriyor. Ayrı durma veya bağımsız örgütlenme ayrı durulacak özneye dair bir nitelemeyi gerektiriyor. 26-27 Ekim 1918’de 4000 birlik üyesini temsilen konferansla Almanya Hür Sosyalist Gençliği adını alan birlik, 1918 Aralık ayında Alman Komünist Partisi’nin politik platformuna bağlanmayı reddeder. Aslında yıllardır reformist partilerin gençlik örgütleri üzerindeki etkisi, gençliğin bağımsızlıklarını kaybetme refleksini de doğuruyordu. 1919 Ocağı’nda partinin basımevini ve stratejik noktaları savunmak için görev alan gençlik örgütü, 1918 yılında Alman Komünist Partisi’nin politik platformuna bağlanmayı reddettiğinde aslında yeni başlıkları da beraberinde getiriyordu. Örneğin karşı-devrime karşı mücadelede gençlik örgütleri içerisinden sınıfın öncüsü olma eğilimi de çıkmıştı. Devrimin yenilmesinden sonra Alman Hür Sosyalist Gençlik Örgütü (AHSGÖ) Komünist Parti’ye karşı tavrını değiştirecekti. Aslında Almanya’da sosyalist hareketin siyasi tablosu gençlik örgütleri içerisinde de yansımasını buluyordu. 1919 Ekimi’nde 33 bin kişiye ulaşan AHSGÖ, tarafsızlık ve politik bağımsızlık destekçilerinden kendisini kurtararak III. Enternasyonal’e katılma kararı alır, Alman Komünist Partisi’nin programını desteklediğini açıklar ve ismini Alman Komünist Gençliği (AKG) olarak değiştirir. Bağımsız Alman Sosyal Demokrat Partisi ise bu duruma karşı çıkmış ve başaramayınca Genç Sosyalist İşçiler adıyla kendi gençlik örgütünü kurmuş, hatta bu örgütün sol kanadı bir süre sonra AKG’ye katılmıştır. Politik taraflaşmanın ister burjuva siyasetinde isterse solun bütünü içerisinde kaçınılmaz olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bu anlamıyla gençlik-parti ilişkisinin normunun hem siyasal kutuplaşmayla hem de bunun mücadelesiyle belirlendiğini vurgulamak gerekiyor.
Devrimciler açısından bir mücadele konusu olarak gençlik örgütlerini devrimci bir siyasal yörüngede tutma uğraşı, tartışmaların eksenine oturuyor. Hemen hemen bütün tarihsel pratikler buradan şekilleniyor. Siyasal mücadelede etkileme, taraflılaştırma ve harekete geçirme, devrimci nesnellik içerisinde oluşan kitlesel örgütlenmelere dönük politikanın bir başka adıdır. Bu politika hiç bir zaman belli örgütlenme şablonlarına feda edilemeyecek bir yeniden üretim konusudur. Gençliğin örgütlenmesine bu açıdan bakılmalıdır.
III. Enternasyonal’in kurulması ertesinde 20 Kasım 1919’da Berlin’de ilk kurucu kongresini açan Komünist Gençlik Enternasyonali (KGE), gençlik örgütlerinin parti ile ilişkileri konusunu tartışmakta pek tabii ki gecikmedi. Yapılan ilk KGE büro toplantısında açığa çıkan bu farklı yaklaşımlar özellikle Batı Avrupa ülkelerinden geldi. “Özellikle ateşli bir tartışma KGE’nin, 3. Enternasyonal’e girmesi sorunu üzerine patlak verdi. Birçok delege, Komünist Gençlik Enternasyonali’nin, Komünist Enternasyonal’e dahil edilmesinin en büyük değer için, ulusal örgütlerin bağımsızlığı için bir tehlike olacağını ileri sürdüler ve KGE’nin, devrimci hareketin taktiksel sorunlarının çözümünde Komünist Enternasyonal ile eşitliğini savundular.” 12 Gençlik örgütlerinin partilerden tam bağımsızlık istekleri ve partilerin aldıkları kararlara uymayı reddetme tutumları ciddi bir ayrım noktasıydı. Hatta bazı gençlik birlikleri “İdeolojik bağımsızlık olmaksızın örgütsel bağımsızlık hiçbir şeydir.” tezini öne sürerek Enternasyonal’den ve partilerinden kopmak gerektiğini bildiriyorlardı.
Siyasal mücadeleden koparıldığında bütün bu süreç bir değerlendirme konusu olarak hiç bir anlam ifade etmiyor. Özellikle Batı Avrupa solunun ve yeni kurulan genç komünist partilerin Lenin’in sol komünizm dediği bir süreci zorlamaları bu siyasal mücadele bağlantısını ortaya koyuyor. Enternasyonal’den ve partilerinden bağımsızlık aslında farklı bir siyasi mücadele hattı için bir tercih oluyor. Bu anlamıyla gençlik örgütlenmesinin tarihi bir model dayatmasının değil, politik mücadelenin mührünü taşıyor. Örneğin Enternasyonal içerisindeki bağımsızlık isteklerine karşı, Lenin hayattayken, Haziran 1921’de toplanan Komünist Enternasyonal’in 3. Kongresi, KGE’nin ayrılma girişimlerinin püskürtüldüğü söyleyecek kadar “bağımsızlık karşıtıdır”.
Tarihsel süreci anlamak, ciddi bir deneyim birikiminden faydalanmak dışında, gelenekselleşmiş görüşleri sarsan sonuçlar çıkarmaya da yarıyor. Bağımsızlık-bağımlılık tartışmalarında doğru, siyasal gücün, örgütsel ihtiyaçların, iktidar-özerklik salınımların mantığında yatıyor. Bu mantık devrimci politikanın meşruluğunda, örgütsel kapsama yetisinde aranmalıdır. Türkiye’de gençliğin bağımsız örgütlenme tezi tarihi dayanakları açısından zayıftır. Zira partiden ve onun siyasal hattından bağımsızlık yeni bir siyasal hattın oluşumuna karşılık düştüğünden, bu tür tarihsel dayanaklar kesinlikle aranmamalıdır. Örgütsel bağımsızlık, ideolojik ve siyasal bağımlılık ise yukarıda saydığımız koşullar içerisinde değerlendirilmelidir. Kaldı ki, tavırda bağımlılığın eşgüdümü tarihsel olarak hep örgütsel bağımlılık olmuştur.
Kastedilen bir gençlik çalışmasıysa, bu partinin gençlik içinde çalışmasından başka bir şey değildir.
Rusya’da Parti’ye bağlı gençlik
Bolşevik Parti’nin ayrı bir gençlik örgütlenmesi devrime kadar hiç olmadı. Ciddi bir devrimci sürecin içinden gelerek şekillenen bolşevikler 15 yaşındaki genç bir işçiyi bile üye kaydetmekte tereddüt etmediler. Bu komplekssiz yaklaşım, bütün toplumsal dinamiklere işçi sınıfı adına devrimci siyaset taşınabileceğinin de göstergesi oldu. 1905 devriminin arifesinde RSDİP içerisinde farklılaşarak siyasal mücadelede çıkışlara imza atan bolşevikler, işçi sınıfının maddi kaynaklarını ve insan rezervini yoğunlaştırmayı tercih ettiler. Politik mücadelede deneyim yokluğu ve yeraltı çalışması, kaçınılmaz bir biçimde kaynakları heba etmeyen bir tarzı da getirdi.
Gençliğin bağımsız örgütlenmesini neredeyse yasallık olarak belirleyenler, siyasi mücadelenin dayattığı öznel tercihleri bu yüzden hiç anlayamadılar. Kapitalizmin görece gelişkin olduğu Avrupa’da yıllardır var olan işçi sınıfı hareketi ve sosyalist partilerin deneyimleri doğrusal bir gelişim izlerken Rusya, eşitsiz gelişimin bütün zenginliklerini bağrında taşıyan sıçramalı bir çizgi izledi. Rusya’da bolşevikler, mücadele ettikleri zeminden kopmadan kendisini tarif edebilen bir öznellik yarattılar. Bolşevik partisinin tarihi bu anlamıyla farklı okunmalıdır.
Bolşevik partisi, toplumsal dinamikleri devrimci mücadeleye bağlayacak siyaseti tercih etti. Yükselen suların başka kanallara akmaması için, suların yükseldiği dönemlerde partinin kapılarını açtılar. Özellikle işçi sınıfı ve genç işçiler söz konusu olduğunda partinin bu kesimleri kapsamaya dönük politikası, başka araçlar yaratmak olmadı. Ancak sınıf hareketinin ve Rusya özgünlüğünün yarattığı işçi sovyetlerine rakip olmadan onları kapsamaya dönük ve ele geçirmeyi hedefleyen bir çalışma yaptılar. “Bütün iktidar sovyetlere” sloganı bir süre sonra sovyetlerin bolşeviklerin etkisi altına girdiği dönemde sosyalist bir iktidarın talep edilmesi anlamına geldi. Rusya nesnelliğinin yarattığı bütün toplumsal dinamiklere dönük tutarlı bir dünya görüşü yani sosyalist siyaset gerektiği zaman ayrıştırıcı işlev de gördü. Nesnelliğin yarattığı dinamiklerin liberal hareketin belirleniminde olmasındansa, genel birliği parçalamak pahasına ayrıştırmayı devrimci bir politika saydılar. Parti etiketi yapıştırmakla, bölücü fanatikler olarak suçlanmak, bolşeviklerin tutarlı bir dünya görüşünü savunmasına engel olamadı. İşçilerin partiye örgütlenmesinde ne genç ne de yaşlı kategorileri yarattılar. Öğrenciler söz konusu olduğunda bir yandan devrimci kriz koşullarında ortaya çıkan öğrenci eylemliliklerini desteklediler, daha ileriye taşınması mücadelesi verdiler, bir yandan da öğrencilerin partili mücadelesinde ısrarcı ve istekli oldular. Bolşevik öğrenciler, üniversitelere verilen kısmi özerkliği, kampüslerde işçilerin katıldığı toplantılar düzenleyerek karşıladılar. Üniversitelerin açılması devrimci çalışma için önemli bir araç oluyordu. Üniversitelerin işçi ve halk toplantılarının yapıldığı mekanlar haline getirilmesi aslında siyasal mücadelenin bütünlüğü açısından güzel bir örnek teşkil ediyor. Öğrencilerin, toplumun siyasal gruplaşmasına paralel politize olduğunu düşünen bolşevik hareket, üniversitelere dönük politikasında sosyalist örgütlenmeyi başat çalışma yaptı. Bir yandan öğrencilerin partiye örgütlenmesi, sosyalist propagandanın yaygınlaştırılması, diğer yandan var olan öğrenci hareketinin sosyalist siyasete yönlendirilmesi için, genel öğrenci birliğinin toplumun siyasi gruplaşmasını yansıttığından hareketle, genel öğrenci birliği içerisinde sosyalist örgütlenmeye dönük çalışmalara gidilmesi tercih edildi. Devrimci krizlerde, bolşevikler, partinin yeni güçleri kapsayarak genişlemesinde hiç de dışlayıcı değil tam tersine başarılı oldular.
Bolşevikler, 1903’de toplanan ikinci kongrede, yaklaşan devrimin arifesinde, öğrenci hereketinde yaşanan yükselişi sevinçle karşılamış, “tüm parti örgütlerini, mümkün olan her yolla, bu gençlere çabalarında yardım etmeye” çağırmıştı. Kongre tarafından alınan karar genç öğrenci grupları için iki ana görev belirlemişti: sürekli ve tam bir sosyalist dünya görüşünün işlenmesi ve ilk aşamalarda ciddi hatalar yapılmasını önlemek için, sosyal demokrat örgütlerle bağların kurulması. 1905-1907 devrimci süreci öncesinde öğrenciler arasında sosyalist dünya görüşünün işlenmesini konge kararı haline getiren bolşevikler, öğrencilerin partiye örgütlenmesi konusunda hiçbir tereddüt göstermediler.
Gençliğin, özelde öğrenci gençliğin, devrimci mücadele içerisinde hata yapma riskine karşı eğitici bir okul olacağı gerekçesiyle komsomol örgütlenmesine gitmesi gereğini bolşevikler devrim öncesi hiç hissetmedi. Komsomol modeli için sunulan bu gerekçe, bolşevikler için tam tersine, öğrencilerin parti örgütleriyle bağlarının daha sıkı kurulması anlamına gelmişti.
1905’te parti örgütlerinin yeni insanlara kapılarını açmasındaki titrekliğe karşı Lenin’in sert direktiflerini görüyoruz. “İnsandan yoksun olduğumuzu söylemekte sakınca görmeyen kimseleri işi fazla uzatmadan kurşuna dizmeyi tavsiye ederim” diyecek kadar sert analojiler kuran Lenin:
“Rusya’da istendiği kadar insan var. Yalnızca gençleri, gençlikten korkmadan, daha geniş ve daha yürekli bir biçimde, daha da geniş ve daha da yürekli bir biçimde, durmadan daha da geniş ve daha da yürekli bir biçimde partiye kazanmak gerekiyor. Savaş zamanındayız. Savaşımın sonucunu gençlik, öğrenci gençlik ve daha da çok işçi gençlik belirleyecek. Bütün eski devinimisizlik, hiyerarşik saygı, vb. alışkanlıklardan kurtulun! Vperyod yandaşı gençlerden yüzlerce çevre oluşturun ve onları durmaksızın çalışmaya özendirin. Gençleri sokarak komiteyi üç katına çıkarın, beş ya da on alt komite kurun, gözüpek ve dürüst herkesi ‘kooptasyon’ yoluyla içinize alın.” [LENIN, V.I.] 13
Devrimin yükselişe geçtiği bir dönemde partinin bu devrimci sürece müdahalesi büyümek oluyor. Kendiliğinden harekete geçen toplumsal kesimleri başka araçlar yaratmadan partinin tekleştirici hattına sokmak gayretine giren bolşevikler, gençleri başka araçlara mahkum etmeden direkt parti çatısı altında örgütlemeyi tercih ettiler. Bu tercih, keyfiliğe değil devrimci bir partinin sıçramalı gelişme mantığına dayanıyor. Bu anlamıyla partinin genişlemesinde gerek öğrencilere gerekse genç işçilere dönük bu dikeyine tarz, daha güçlü vuruşları gerçekleştirmede etkili oldu. Gençleri ayrı-birleşik tartışmasına hiç sokmadan genç işçileri partili mücadelenin asli bileşeni haline getirdiler. Bir broşürde menşevik parti lideri Y. Larin, partinin sahip olduğu gençlerin daha az, evli ve mücadelede yorulmuş insanların daha çok olacağı umudunu taşıdığını söylüyordu. Lenin alay ederek “Sizin istediğiniz bir öncü parti değil, fakat oldukça ağır yürüyecek olan bir artçı partidir.” diyerek yanıtlamıştı.
“Öte yandan, siyasette yönetici bir öncünün bileşimi, her sınıf için olduğu gibi proletarya için de, hem ilgili sınıfın durumuna ve hem de özellikle kullandığı savaşım biçimine bağlıdır. Örneğin Larin, bizim partimizde işçi gençliğin ağır bastığından, aileden sorumlu az işçimiz olduğundan ve bunların da genellikle bizi bırakıp gittiklerinden yakınıyor. Bir Rus oportünistinin bu yakınmaları bana Engels’in bir parçasını hatırlattı. Burjuva bir profesörün, bir Alman kadetinin yavanlıklarını yanıtlayan Engels, aşağı yukarı şöyle yazıyordu: Bizim devrim partimizde ağır basanın gençlik olması çok doğal değil mi? Biz geleceğin partisiyiz ve gelecek de gençliğindir. Biz bir yenilikçiler partisiyiz ve gençlik her zaman yenilikçileri izler.” [LENIN, V.I.] 14
Gençlere dönük bu komplekssiz tutum ne gençliğin türdeş alanı üzerinden ayrı bir örgütlenmeyi ne de politik mücadele aracının yerine bir gençlik örgütlenmesini getirdi. Tam tersine politikleşen gençlerin devrimci parti için önemli bir kadro kaynağı olduğunun ve devrimci bir parti için yorulmuş kadroların yerine gençliğin dinamizminin daha elverişli olduğunun altı çiziliyor. Gençliğin, genç olmaktan kaynaklanan özellikleri işte tam da burada politik mücadele açısından değerlendirilmelidir. Toplumsal yapının ideolojik ve siyasal olarak taraflaştığı gerçeğini bilmek, sosyalist siyasetin ve hareketin çekim merkezini yaratarak gençliği örgütlenmek ile genç olmaktan kaynaklanan özellikler üzerinden siyaset bambaşkadır. Gençliğin özelliklerini heba edecek bir tarzın yerine bu özellikleri politik mücadelenin merkezinde değerlendirerek, gençliğin partiye örgütlenmesi bir kazanımdır. Zaten tarihin hangi döneminde olursa olsun devrimci atılımları gerçekleştiren kadrolara ve örgütlere baktığımızda, gençlerin oranı hiç de düşük değildir. Gençliği bu politik mücadele aracı dışında tanımlamak genç parti, yaşlı parti gibi ayrımlar yapmamız anlamına da gelecektir ki, bu doğru bir analiz yöntemi olmayacaktır. Gerçekten de, Lenin’in gençliğin devrimci mücadele içerisinde, “ateşleyici” yanına yaptığı vurgu başka noktalara çekilemez. Buradan gençliğin ayrı örgütlenme modelinin çıkarılabileceğini hiç düşünmüyorum. Genç bir devrimci işçinin sınıfından koparılması devrimci mücadele olanaklarının heba edilmesi anlamına gelecektir.Tam tersine bu olanakları bolşevikler fazlasıyla kullandı. “Örneğin Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) ikinci kongresinde delegelerin yaş ortalaması 30 idi. Dördüncü kongrede delegelerin yüzde 22’si 24 yaşında, yüzde 60’tan çoğu 30 yaşından küçüktü. Ekim Devrimi’nin arifesinde, altıncı kongrede, her biri ortalama on senedir Parti üyesi olan delegelerin yaş ortalaması 29’du” 15 . Gençliğin dinamizmi, devrim yapan bir partinin, bolşeviklerin mücadelesinde öksüz kalmadı.
Bolşeviklerin Rusya topraklarında hayata geçirdikleri, Avrupa komünist partilerinin pratiklerinden farklı. İktidar perspektifi bütün siyasi ve örgütsel kültürün merkezine otururken, gençliğin devrimci mücadele içerisine nasıl çekileceği sorusuna da, güçlü bir partinin yaratılmasıyla cevap veriliyor. Örneğin Lenin, gençlik ve öğrenciler üzerine yazdığı veya onlara da değindiği hiçbir metinde bolşevik partiden ve siyasi mücadelesinden bağımsızlaşmış sonuçlara ulaşmıyor, bunlardan bağımsız analojiler kurmuyor. Avrupa’daki sol-kanat sosyalist partilerin sosyal-şovenizme karşı giriştikleri mücadele, gençliğe dönük ayrı örgütlenme programıyla karşılık bulurken, Rusya’da ise menşevizme ve halkçı demokratizme karşı mücadele birleşik örgütlenmeyi yaratıyor. Türkiye’de, uluslararası sosyalist hareketin bu mücadele tarihi, yeniden üretilecek bir kazanım değil, kitabına uydurma aracı oluyor.
Bolşeviklerin devrim öncesi kitlesel gençlik örgütlerine dönük belirleyici siyaseti 1917 yazında başlıyor. Nisan’da kendi inisiyatifleriyle kurulan ilk gençlik örgütleri genç işçiler arasında yaygınlık kazanırken devrimci siyasetin toplumsallaşmasına da örnek oluyor. Şubat 1917 sonrası ortaya çıkan bu kitle örgütlenmeleri, kendiliğinden örgütlenmeler olarak görülse de, yıllarca parti çatısı içerisinde mücadele etmiş genç işçilerin içeriden müdahalelerini fazlasıyla taşıyor. Örneğin Ağustos 1917’de Putilov işletmesindeki genç işçiler düzenledikleri mitingde Lenin’e selam mesajı gönderiyorlar. 50 binlere yaklaşan kitle gücüyle kurulan bu ilk gençlik örgütleri, bir yandan devrimci kitle bir yandan da devrimin kitlesi olarak harekete geçiriliyor. Sınıf hareketinden ve politizasyondan kesinlikle koparamayacağımız kitlesel gençlik örgütlenmeleri devrimci durumun da göstergesi oluyor.
“Bolşeviklerin dönemi bundan sonra başlamıştır. Arada yukarıda değindiğim temkinliliğe de dikkat ederek hızlı bir örgütlenme sürecine girmişlerdir. Tam anlamıyla “burnunun doğrultusuna gitmek” türünden bir çalışmadır bu. Gerek kadro, gerekse kitlesel anlamda bir genişleme, hem de sıçrayarak genişleme sürecidir. Nereye kadar?
Bir ülkede devrimin arkasına alabileceği kalabalıkların matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Bu işin istatistik formülleri yoktur. Ama bir eğilim olarak kimi ilke ve kuralları vardır.
1917 yılında sosyalizmi arzulamayan ama devrimci bir ruhla hareketlenen geniş bir kitle vardı. Nüfusun önemli bir bölümü, hatta çoğunluğu bu hareketlenmenin içerisindeydi. Bolşevikler için hedef kitle işte bu önemli bölümdü. Devrimci nesnellikte, bizzat sosyalist program ve örgütlenmenin etkisi olmadan hareketlenen kitlelerin genel nüfusa oranı veya miktarı aynı zamanda, sosyalist hareketin hedef kitlesinin oran ve miktarını gösterir. Bu kitle sosyalist hareketin potansiyel alıcısıdır.
1917 yılında bolşevikler, Nisan’dan itibaren, Şubat devriminin siyaset sahnesine itelediği kitlelerin çoğunluğunu kazanmaya çalışmışlardır. Ancak devrim, bu çoğunluğun elde edildiği an değil gerektiği an gerçekleşmiştir.” [HEKİMOĞLU, Cemal] 16
Kitleselleşme siyaseti ya da devrimci öncünün kitlesini yaratma siyaseti ile kitlecilik ayrıdır. Özellikle öğrenci gençliğin “akademik-demokratik alanı” tanımlama ve bunun üzerine bir kitle örgütü inşa etme çabası çoğu kez ikincisine denk düşer. Konjonktürün uygun olmadığı ve devrimci nesnelliğin bulunmadığı koşullarda bu tür bir kitle örgütü “fetişizmi”, gençliğin bütününü kapsama siyaseti adına ya geri mevzilere teslimiyeti ya da kapsanmaya “isteksiz” bir kesimin örgütü olarak kalmayı getiriyor. Örneğin bugün geniş öğrencileri kapsamak için kurulan “akademik alana özgü kitle örgütleri”nin çıkışsızlığı işte bu noktadan kavranmalıdır. Aynı zamanda ortada akademik alanın “bağımsızlığına” ve kitle örgütü modellerine dair koca bir külliyat birikiyor, düzen içi siyaset ve reformist mücadele programları, akademik ve demokratik mücadele başlıklarının içerisine yerleştirilerek meşrulaştırılıyor.
Bolşevik partisinin mücadele deneyimi, devrimci bir partinin iktidar mücadelesinde, politizasyonun arttığı ve kitleselliğin oluştuğu koşullarda bütün gençliği kapsayacak araçların çerçevesini çiziyor. Avrupa’da kitlesel gençlik örgütlenmelerinin ortaya çıkışı, kriz koşullarının fazlasıyla yaşandığı bir döneme denk düşüyor. Pek tabii ki gençliğin gündemi, kitleleri taraflaştıran ülke gündeminin yansımasından başka bir şey olmuyor.
Tarihsel veriler, konjonktürden ve siyasetin güçler yasasından bağımsız bir ayrı ve bağımsız gençlik örgütlenmesinin ilke olamayacağını söylüyor. Gençlik-parti ilişkileri, ayrı bir gençlik örgütlenmesinin kurulması üzerine soyut ilke tartışmalarıyla değil, devrimin olanakları ve ihtiyaçları temel alınarak belirleniyor. Ayrı bir gençlik örgütlenmesinin ilke olup olmadığını değil, gençlik içerisinde komünist örgütlenmenin, parti çalışmasının nasıl olacağını tartışmak daha doğru bir yaklaşımdır.
1917’den sonra devrimin daha geniş yığınlara ve alanlara taşınması için bir dizi adım atan bolşevik partisi, 1918’de 29 Ekim-4 Kasım tarihleri arasında Moskova’da Genç İşçi ve Köylü Birlikleri Birinci Tüm-Rusya Kongresi’ni toplar. 22100 genci temsil eden 176 delegenin, hemen hemen yüzde sekseni işçi ve köylüydü. 88 delege bolşeviki, 38’i sempatizan, 45’i politik olarak bağımsız, biri anarşist, 3’ü enternasyonalist sosyal-demokratlardan ve biri de Sol-kanat sosyalist devrimcilerdendi 17 . Devrimden sonra kurulan RKGB Rusya’da toplumun karşı-devrime karşı politik mücadelesinde etkin görev alır. RKP, parti kontrolünde bir gençlik örgütlenmesinin, kitlesel bir örgüt olması üzerine bir karar alır ve yerel parti örgütlerinin gençlerin bağımsızlıklarını gözeterek, birliğin yerel örgütlerine her türlü desteği vermesine dair genelgeler yayınlar.
Devrim sonrasında bağımsız bir gençlik örgütü olarak yani komsomol olarak kurulan RKGB iç savaşta, NEP döneminde, yeni neslin yetiştirilmesinde önemli görevler aldı. Bütün bu dönem ve gençliğin geleceğe dair tasarımlarında oynayacağı rol bir tarafa, devrim sonrası sosyalist kuruluşun toplumsal ağının örülmesi için 20 yaş altı gençlerin komsomol üyesi olması karar altına alındı. Dönemin siyasi sorunlarına bakıldığında bazı temel başlıklardan bir tanesinin 20 yaş altındaki genç partililerin, komsomolun komünist propoganda ve örgütleyici yeteneklerinin geliştirilmesi açısından komsomol çalışmasına alınmasıdır. Komsomolün bağımsız bir gençlik örgütü kitlesel bir örgüt olduğu vurgusu bir dizi kararla tekrar ediliyor. Dönemin tartışmalarında bir başka başlık ise komsomolün parti ile ilişkisidir. Bolşeviklerin aldığı karar yine nettir: “RGKB MK doğrudan RKP MK’ya bağlıdır” 18 .
Gençliğin bağımsız örgütlenmesi tartışmalarında bolşeviklerin deneyimi öğreticidir. Rus toplumunun devrime kazanılması için komünist gençlerin ve partililerin merkezinde durduğu ve direkt parti tarafından yönetilen bir kitle örgütlenmesi, partinin bir örgütlenme aracı olarak karşımızda duruyor.
Gençliği tanımlarken
Türkiye’nin egemen üretim biçimine ilişkin tartışma artık kapanmıştır. Emek-sermaye çelişkisinin kesmediği alanlar, bu çelişkiden bağımsız dinamikler aranmıyor artık. Kapitalizmin maddi altyapısı, gerek güncel gerekse tarihsel gelişimi içerisinde bütün dinamikler üzerinde belirleyici bir etkiye sahip. İdeolojik, kültürel, siyasi bütün alanlara dönük bakışımız kapitalist üretim ilişkilerini temel almalı. Bu ilişkilerin tek tek bireyler veya siyasetin kitleleri açısından belirleyici öge olduğu bir kez daha vurgulanmalı.
Egemen üretim biçiminin kapitalizm olduğu gerçeğinin genel kabul görmesi, tam bir netleşme anlamına gelmiyor. Artık genel bir deyimle “işçi, köylü gençlik sınıfsal bir yön çizerken, öğrenci gençlik tek bir sınıfa ait olmadığından farklılık arzeder” yaklaşımı, sınıfsal bir bakışın olumluluklarını taşısa da, özellikle öğrenci gençliğin siyasal mücadeledeki rolüne dair tasavvurlar geri tezlerin kurbanı haline gelebiliyor. Ekonomik mücadele başlığı, öğrenciler söz konusu olduğunda akademik mücadeleye dönüşüyor, akademik alanın kendi özgün sorunları üzerinden örgütlenme modelleri tartışılıyor.
Kapitalizmin her kurumu bir başkasına göre özgündür. Devrimci mücadelenin her aracı bir başka mücadele aracına göre farklılık arzedebilir. Örneğin, deri işkolunda yapılacak örgütlenmeninin büro emekçileri arasında yapılan çalışmalardan farkı vardır. Bu fark gençliğin bir toplumsal kesim olarak görülmesindeki farktan çok da ayrıksı değildir. Bir toplumsal kesimi kültürüyle, yaşam biçimiyle, coğrafi özellikleriyle, alışkanlıklarıyla, gelir durumuyla vs. birlikte değerlendirerek parti çalışmasının veya sosyalist örgütlenmenin somut gereklerini tartışmak ile gençliğin ayrı örgütlenmesi gerektiğini savunmak kökten farklıdır. Gençliğin yabancılaşmaya sebebiyle içinde yaşadığı isyan üzerine kurulacak bir siyasal mücadele tarihsel ve somut durumun koşullarından kopmayı getirir. Türkiye işçi sınıfı hareketinden ayrı bir genç işçi sınıfı hareketi çıkmamıştır. Bu özellikle köylü gençlik söz konusu olduğunda daha da açıktır. Mücadele eden kamu emekçilerinin yaş ortalaması düşünüldüğünde genç-yaşlı ayrımı nereye oturacaktır? Türkiye’de genç işçilerin yeri sınıf mücadelesinin merkezinde duran örgütlenmedir. Bu anlamıyla yıllardır gençlik mücadelesi olarak anılan olgu öğrenci gençliğin hareketi olarak kavranmalıdır. Biz de bundan sonra öğrenci gençliğin kapitalist toplumda işgal ettiği toplumsal alan ve mücadele araçları üzerine konuşacağız.
Marksistlerin zemini politiktir. Örneğin sosyolojik veya biyolojik tanımlamalar gençliğe dönük olarak aşırı nesnelci değerlendirmeler yapılmasına sebep oluyor. İki yanı var diye düşünüyorum. Özellikle siyasal mücadelenin belirleyiciliği, gençliğin örgütlenme alanına dönük ideolojik bakışı da üretiyor. Türkiye’de 27 Mayıs sonrası kemalizme ve zinde güçlere dayanan milli demokratik devrim tezleri, gençliğe kendinden menkul bir ilericilik atfına sebep oluyor.
“Yanılıyor. Aydın genç Antika çağın ezik, cahil köylüsü değildir. Aydın genç hiçbir zulmün sindiremeyeceği Modern İşçi Sınıfı gibi yenilmez devrimci özgücün müttefiğidir. Üstelik gençliğimiz tükenmez ‘Genç Türkler’ Devrimci geleneği vardır. Yıldırılamaz gençlik.” [KIVILCIMLI, Hikmet] 19
Kapitalizmin eksikli olduğu ve devrimci sınıf olarak işçi sınıfının henüz oluşmadığı tespitinden yola çıkan milli demokratik devrim tezleri, “ordu-gençlik elele” sloganları atılırken elbette yukarıdaki tarihsel verilerin sunumunu ve kavranışını da belirliyor. Gençlik tarihin her döneminde ilerici ve devrimci bir rol oynar tezi, dinci ve faşist hareketin gençlik içerisinde edindiği yer düşünüldüğünde ampirik bir geçersizleşmeye uğruyor. Depolitizasyonun devlet politikası olduğu 12 Eylül sonrası dönemde bile gençlik bu cendereyi kıracak bir dinamizm gösterememiştir. Gençliğin devrimci bir gelenek taşıdığı iddiası toptan reddedilmelidir.
Gençliğe her dönem ilericilik atfının bir diğer nedeni ise çok pratiktir. Devrimci pratiğin dayandığı kesim gençlik olduğunda gençlere dair bu tür “içinde yaşadığı isyanın devrimci politikada eritilme” tezleri gündeme geliyor. Hiç şüphe yok dinginliği ve mistisizmi öneren dinci gericiliğin gençlikten taban bulabiliyor olması boşuna değildir.
Çoğu genç bu süreci kendi iç dünyasında, kendi yalnızlığı içerisinde yaşar. İsyan kimi zaman aile otoritesine başkaldırı, dünyaya ilgisizlik, boşvermişlik, kimi kez çetecilik, fanatizm ya da başka bir marjinal biçime bürünerek yaşanır. Bu başkaldırı kendisini ne şekilde hissettirirse hissettirsin, özünde gencin yabancılaşmaya karşı isyanından başka bir şey değildir. Gencin toplum içinde ayrı bir kategori olarak şekillenmesine yol açan öz, biyolojik temellerin dışında işte bu özdür” [SİNANOĞLU S.O., TURAN R.] 20
Biyolojik tanımlar dışında gençliğin erken politize olması ve siyasal bağlanma tercihlerinde yaşlılara göre aktivizmi bu sefer pedagojik bir yaklaşımla açıklanmaya çalışılıyor. Politik bir düzlem kayması tam da burada ortaya çıkıyor. Siyasal ve örgütsel varlıklarını gençlik üzerine, devrimci bir gençlik hareketi yaratarak politik birliği sağlamayı hedefleyen bu hareketçi bakış tam da yaslandığı pratikten besleniyor. Marksizm bu tür yaklaşımlara kadro sorunlarında, birebir örgütlenmede kısmi bir yer verse de sınıf mücadelesinin yasallıklarına daha doğru tanımlamalar getirir. Burjuva iktidarı, egemenliği için ikna ve zor araçlarını iktidarının idamesi için her zaman kullanır. Bu araçların yetersiz kaldığı dönemler kitlelerin bu ideolojik hegemonyayı kırmalarının zeminini de hazırlar. İşte bu yüzden dünyayı ve toplumu öğrenmeye açık öğrencilerin erken politize olmaları nesnel bir olanak olarak karşımıza çıkıyor. Gençliğin mücadeleye bağlanmasında, yaşadığı iç isyan ya da başka özsel nitelikler değil, bilinç ve siyasallaşma gençliğin mücadeleye bağlanmasında belirleyici oluyor. İfade edilmelidir ki, milyonlarca işsizin, yüz binlerce tekstil işçisinin, on binlerce düzen uyumlu kariyer hayali kuran öğrencinin yaşadığı iç isyan bu kadar iyi manüple edilemezdi burjuvazi tarafından. Yani gençliğin yaşadığı isyanın marjinal kanallara aktığı tezi, burjuva düzenine ve ideolojisine bağlanan geniş gençlik kesimleri düşünüldüğünde gerçekten marjinaldir. Diğer yandan, fanatizmi, ırkçılığı, uyuşturucu kullanımını bir gençlik sorunu olarak görmek açıkçası bize, marksistlere değil burjuva ideologlarına yakışır. Düzenin suçunu gençliğe neden atalım? Tam da buradan gençliğin politik mücadeleye bağlanmasında yapacağımız gençlik tanımı toplumsal, siyasal, ideolojik bağından kesinlikle koparılamaz. Toplumun ideolojik ve siyasal belirlenim altında taraflaşması, bu taraflaşmanın tarihsel birikimi, kültürü, yaşam biçimi pek tabii ki gençliği de belirleyecek bir nesnelliktir. Gençler yaşadıkları iç isyandan memleket meselelerine veya kendi sorunlarına sahip çıkacak bir örgütlülüğe sıçramıyorlar. Ancak öğrencilerin erken politize olması, bir aydın duyarlılığının geliştiği olanaklardan kaynaklanıyor. Eğer söylenmeye çalışan politik mücadele içerisinde hele hele devrimci mücadele içerisinde gençlerin daha fazla bulunması ve aktif rolüyse, bu iç isyandan falan değil, kapitalist toplumda daha “yeni” olmalarındandır. Bu gerek ideolojik gerekse günlük yaşam içerisindeki ayak bağlarının daha az oluşundan kaynaklanıyor. Ancak bunun bütün gençliği kapsadığını hiç düşünmüyorum. Belirtilmesi gereken başka bir nokta da şudur; gençlerin politik mücadelede daha “aktif rolü” düşünüldüğünde, buradan çıkarılması gereken sonuç gençliğin özgünlüklerine yapılacak olan vurgular değil, gençliği sosyalist mücadele içerisine çekecek araçların nasıl üretileceğidir.
Gençliğin devrimci mücadeledeki rolü komünistler açısından önemlidir. Önemsizlik tanımlaması için tarihsel veri yok. Her politik hareket gençliği kazanmaya dönük çalışmalar yürütür. Türkiye’ye ve gençliğin örgütlenme deneyimlerine baktığımızda çok net ve rahat olmak gerekiyor. İşçi sınıfının sömürü çarklarından bağımsız bir genç işçi kategorisi yok. Genç nüfusun çok olduğu bir ülkede gençlerin toplumsal konumu tarif edilirken işsizlerin, öğrencilerin ve çalışanların dışında ilginç sonuçlara ulaşılamıyor. Özellikle işsizlik söz konusu olduğunda bu alanın kendiliğinden bir dinamizmi bulunmuyor. Ancak kriz nesnellikleri ile devrimci çalışmanın buluştuğu noktalarda bir siyasal hareketin yaratılması mümkün hale gelebilir. İşsizliğin politik bir olgu olarak genel işçi sınıfının bir parçası olmanın ötesinde bir anlamı yok. Bu kesimin örgütlenmesinde yeni kavramlara hiç gerek yok, zaten kapitalizm karşıtı mücadele yoksulluk karşıtı ideolojiyi ve siyaseti dayatır. Çalışanların harekete geçirilmesi, sınıf hareketinin yaratılması ile aynı şeydir; genç işçilerin bu kategori dışına çıkarılması yerine devrimci genç işçileri sınıf hareketinin içerisine göndermek daha devrimci bir tutum olacaktır. Öğrenci gençlik yüksek öğrenim gençliği ve liseli gençlik olarak sosyalist mücadelede belli olanaklara sahiptir.
Gençliğin ayrı-birleşik örgütlenmesi tartışmasında açıkçası hangi yaş diliminin kastedildiği çok net değildir. Özellikle geleneksel sol yapılar için bu sınır 20-21 yaş altı gençlik içindir. 20-21 yaşın altındaki gençlerin ayrı bir örgütlenme modeli içerisinde düşünülmesi, bugün Türkiye’de bu tartışmalara ve öğrenci gençliğin örgütlenme sorununa baktığımızda şaşırtıcı geliyor. Bireyin gelişmesi ve politikleşmesini, belirli yaş dilimlerindeki insanların genel ve ortak özelliklerini göz önüne alarak tanımlama imkanı olsa bile, yaşadığı ortam, eğitimi, maddi durumu, aile yapısı, yetenekleri vs. gibi özellikler böylesi bir tanımlamanın oldukça yetersiz kalmasına yol açacak olan farklılaşmalar üretir. Türkiye’de liseyi bitiren gençlerin önünde büyük oranda işsizlik ve ucuz emek gücü kategorileri vardır. Çok küçük bir bölümünün yüksek öğrenime atladığı bu kesime baktığımızda bir türdeş alan olarak gençliği değil, maddi üretimin belirlediği bir toplumsal yapı görüyoruz. Gençliğin sosyalist mücadeleye bağlanması bu toplumsal yapıyı gözeten siyasal müdahaleleri gerektirir. Örneğin bir lise hareketi Türkiye tarihinde hep güçlü devrimci yapıların bir çekim merkezi olduğu dönemlerde var olmuştur. Bunun dışında parça parça, yayılmış ve küçük ölçekli lise örgütlenme ve hareketlilikleri aslında sosyalist örgütlenmeden başka bir şey değildir.
Gençliğin, toplumsal yapının içerisine yerleştirilmeden ele alınması başka hatalara da kapı aralıyor. Politik mücadeleyi gençlik örgütlenmesine havale eden siyasal hattın, gençliği tanımlarken başvurduğu abartılı vurgulara başka bir örnek daha verilebilir:
“Genç; diğer tüm yönleri çıkartılırsa toplumsal olarak kimlik edinme sürecini yaşayan ve henüz toplumsal rolü belirlenme aşamasındaki bireydir. Edineceği rol ulusal, cinsel, mesleki vb. henüz düzen tarafından adapte edilmemiş, belirlenmemiştir.
Gencin kişiliğini çok yönlü geliştirme ve kendini özgür, yaratıcı bir varlık olarak oluşturma talebiyle, egemenin ona biçtiği rol arasındaki çelişki, kimlik arayışı sürecindeki gencin temel çelişkisini oluşturur” [SİNANOGLU S.O., TURAN R.] 21
Genç bir bireyi tanımlarken yukarıdaki açıklama yadırgatıcı gelmeyebilir. Ama politik mücadele ile gençlik arasında bu kadar doğrudan bağlantı kurulduğunda ve kitlesel gençlik hareketleri söz konusu olduğunda iş karışıyor. Açıkçası hangi yaş diliminden bahsediliyor, bilemiyorum. İnsanın politikleşmesi değer yargılarıyla ilgili. Bugün politik tercihi olmayan birey yok. Bu tercihin nasıl hayata geçirildiği başka bir şey. Kimlik, kişilik, dünya görüşü kazanma süreci soyut ve bağımsız bir düzlemde yaşanmaz. Düzenin hem güncel hem tarihsel kurumlarının ister doğrudan ister dolaylı bütün etkisi, bireyin kimliğini oluşturduğu nesnelliğin ta kendisidir. Böyle bir nesnellik dışında kimlik edinme süreci tahayyül edilemez. Bir bağımsız kimlik edinme süreci ile buna dışarıdan düzenin müdahalesi arasındaki çelişki gençlerin politikleşme dinamiği olarak tarif edilemez. Kastedilen şudur; gencin kimlik edinme süreciyle düzenin ona dayattığı kimlik arasında bir çelişki vardır. Bu çelişki, bağımsız bir örgütlenmeyle genci muhalif hale getirir, düzen tarafından aşıldığında ise düzen içi bir konumlanışa iter; bu çelişkinin yarattığı isyan örneğin fanatizm veya faşizm ile buluştuğu gibi devrimci bir kanal ile de buluşulabilir; işte bu kimlik edinme sürecinde gençliğin yaşadığı çelişki siyasal mücadelede veri alacağımız nesnelliktir; gençlerin toplumsal rolü belirlenmediğinden devrimcilerin burada devreye girmesi kolay olur; gençlik işte bu yüzden daha radikal ve erken politize olur; gençliğin bu özelliği onu her zaman belli bir dönem muhalifliğe iter; gençlik örgütlenmesi bu yüzden başat örgütlenmedir; işçi, öğrenci olsun gençlerin bu tür bir ortak çelişkisi vardır; bu çelişki hangi üretim sürecinde bulunursa bulunsun farklılıklarıyla beraber vardır vs. Kısacası iddia edilen, gençlerin kişilik mücadelesi onu her zaman farkında olmasa da düzene muhalif kılmasıdır: “Gencin yabancılaşmaya karşı isyanı, farkına varsın veya varmasın onu sistemle karşı karşıya getirir” 22 . Sonrasında her ne kadar bu süreci kapitalizm koşullarının yarattığı ve sistemin bütünüyle mücadele etmemenin kendiliğindenliğe kapı aralayacağı söylense de işin özcesi, gencin kendisim özgür kılma isteği ile düzenin ona vermek istediği rol arasındaki çelişki bir örgütlenme dinamiğidir, gençlik her zaman muhaliftir.
Marksizm, çelişkinin olmadığı yer göstermez. İşi fazla uzatmadan söylemeli, çelişki eğer hareketin varlığına içkinse çelişki taşımayan bir madde, canlı, olay vs. bulunabilir mi? Ancak konumuz siyasal düzlemin hangi çelişkilerden beslendiği ise ne murat edildiği daha iyi kavranmalı.
“Feuerbach, dinsel özü, insan özüne indirger. Ama insan özü tek tek bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Bu öz aslında, toplumsal ilişkiler bütünüdür” [MARX Karl] 23
Tam da buradan kalkarak, örneğin “gencin kişiliğim çok yönlü geliştirme ve kendini özgür, yaratıcı bir varlık olarak oluşturma talebi”, toplumsal ilişkilerin getirdiği bir öz değildir. Böyle görmek kapitalist toplum ilişkilerine farklı bakmak demek. İnsan yaşamının her dönemi bu toplumsal ilişkilerin etkisi altında bir sürekliliğe sahip. Yani gençken bile, kişiliğinin farkına varırken, çocukluktan çıkarken bile bu süreç kesikli değil veya yeni doğmuyor. Geçmişin ve içinde bulunulan dönemin bütün değerleriyle belirlenen bir süreç var. Bu süreç siyasal ve ideolojik mücadelenin etkilerine açıktır. Gençliğin bir bütün olarak, isyanın getirdiği sistem karşıtlığı üzerinden bir dinamik olmasını beklememiz isteniyor. Ancak bu beklenti, burjuva gericiliğine bağlanan gençliğin büyük niceliği düşünüldüğünde tepe taklak oluyor. Denecek ki, işte bu dinamiği düzen dışına çıkarmamak için sistem, gençliğe futbol, fuhuş, fanatizm gibi bataklıklar yaratıyor veya burjuva siyaseti içerisine çekiyor. Öyleyse, altı çizilerek söylenmesi gereken şudur; bu çelişki bir “dinamik” yaratmıyor. Siyasal ve ideolojik mücadelenin dışına çıkaracağımız bir alan yoktur. Bir örgütlenme dinamiği olarak bakılan gençliğin “özünden” kaynaklanan bir türdeşlik, onu politik mücadeleye sıçratacak bir gerçeklik değildir. Gerçek olan, hayatın her alanında var olan çelişkilerden hangisinin ideolojik ve siyasal mücadeleye dayanak olabileceğinin İ saptanması gereğidir. “Gençlik” tanımı, işte bu yüzden siyasal, ideolojik ve sınıfsal çelişki tanımı dışında tanımlanabilecek başka bir kavramdır 24 .
Ancak kesinlikle, buradan, gençlerin “yeniliğini”, öğrenmeye açık olmalarını, l fiziksel özelliklerini, “delikanlılıklarını”, toyluklarını devrimci mücadelenin zenginliğine katmayı ihmal etmek gibi bir sonuç çıkarılmasın.
“Gençlik”, sözcük anlamıyla bir biyolojik dönemi anlatır elbette. Gençlik tanımı, tam da buradan ister pedagojik ister sosyolojik özelliklerinden kalkarak, bir kavram olarak ortak sonuçlara vardırılabilir. Ama bu sonuçlar üzerinden siyaset inşa edilemez. Toplumsal bir kesime dönük parti çalışması yani siyasal çalışma ile birey olarak bir gencin iç dünyası üzerine kurulacak çalışma tamamen ayrı düzlemlerdedir. Örneğin aile baskısının, gençlerin düzene isyanına yol açması gibi bir yasallık, genel bir doğru yoktur. Siyasallaşma tam da bu noktada anahtar kelime oluyor. Tek tek bireylerin nasıl siyasallaştıklarından çok, kitlelerin siyasete ısınması üzerinde daha fazla durulmalıdır.
İşçi gençliğin yeri kendi sınıfıdır. Öğrenci gençlik ise, üretim sürecinin belli bir kesitinde dışarıda kalıyor. Sınıfsal köken olarak bütün sınıfları kesen öğrenciler, kapitalist toplumun sınıflı yapısının bütün karakteristiklerini gösteriyorlar. Öğrenciler bir sınıfı değil bir toplumsal kesimi ifade ediyorlar.
“Sınıfsal kökeni nedeniyle küçük burjuva karakteri gösteren öğrenci gençlik, tekelci kapitalizmin .kendisi için hazırladığı bu belirsiz gelecekten dolayı düzene tepki duymakta, muhalefet etmektedir” (25) .
Toplumun en ileri, en dinamik, en devrimci… tekerlemesiyle devam eden çarpıklık kendiliğindenliğe kapı aralıyor. Sınıfsal bir karakter taşımayan ancak ailelerinin sınıfsal özelliklerini içinde barındıran, bütün sınıfları kesen öğrenci gençlik, okulun, eğitimin ve en genel anlamıyla düzenin ideolojik ve siyasal tercihlerinin hegemonyası altındadır. Bu ideolojik kuşatma, burjuva ideolojisinin ikna kabiliyetini yitirdiği dönemlerde kırılma noktaları da yaratır. Küçük burjuva karakteristiği eğer siyaseten, siyasi gücün çekim alanına veya kaygan zemine işaret etmek için vurgulanıyorsa sosyalist ideolojinin prestijine yapılacak vurgu daha doğru olacaktır. “Toplumda egemen sınıf politikaları kitlelerin çıkarlarıyla çeliştiği oranda kitlelerde sağlanan ‘ikna’da da çözülmeler oluşur. Bunun, en geneli ideolojik çöküntü ve arayıştır, öğrenci gençlik saflarına yansıması da kaçınılmazdır. Toplumun farklı sınıflarından gelen ve doğrudan ideoloji alanında etkinlik gösteren öğrenciler bu çöküntüyü hızlı bir arayışa dönüştürürler. Çünkü onların etkinliğinin temel bir karakteristiği de zihinsel etkinliktir. Bu nedenle toplumun tüm kesimlerinden daha hızlı ve daha köklü sorular sorma şansına sahiptirler ve genellikle bu şansı da kullanırlar. Yanıtları da doğrudan içinde yer almaya başladıkları ‘entellektüel üretim alanından’ edinirler. Böylece öğrenci gençlik hızla ideolojik yanıtlara ve tavırlara yönelebilir. Giderek de ideolojik sonuçlan ‘tavrını’ tüm politik sonuçlarına ulaştırabilir” 25 . Okumak, sadece bir meslek sahibi olmanın ötesinde düzeni ve tarihi anlamak açısından bilinç öğesinin gelişmesinde etkin. Bu imtiyaza sahiplik, okullu Jakobenlerin yaratılmasında nesnel bir olanaktır.
Kitlesellik siyaseti, koşullara bağlı. Öğrenci gençliğin siyasal mücadelede tutanacağı nokta belirlenirken açıkçası ülkenin siyasal haritasının net olarak çizilmesi gerekiyor. Sosyalist örgütlenmenin yaygınlığı, gücü, ideolojik etkisi, siyasal hedefleri, prestiji ve karşı-devrimin konumlanışı gençliğin siyasal mücadeleye bağlanmasında önemli veriler. Bütün bu veriler, mücadele konusu olarak kavranmalı. Öğrenci gençliğin kendinden dinamizmi değil, sosyalist mücadeleye bağlanacağı halka bir sorgulama ve bilinçlenme sürecidir. İdeolojik kopuş, öğrenci gençliğin siyasal mücadeledeki yerini tayin edecek temel “çelişkidir”.
Kitlesellik Siyaseti
Öğrenci gençliğin yükselişi, sosyalizmin bir toplumsal güç olarak gelişmesiyle ilgili. 1968 Fransası’nda gençliğin hareketlenmesinden önce yaşanan büyük işçi grevinin etkisi göz ardı edilemez. Türkiye’ye baktığımızda 27 Mayıs sonrasında Türkiye İşçi Partisi ve aydın hareketinin siyasal ve ideolojik alana müdahalesi, üniversitelerde karşılığını yaratacak bir etki sağlamıştır. ’68 gençliğinin ortaya çıkışı, fikir kulüplerinin öncüsü olduğu bir parti çalışmasının, sosyalist çalışmanın ve genel olarak ülke nesnelliğinin sonuçlarıdır. 12 Mart sonrası kitlesel siyasal akımlara dönüşen sol, gençlik içerisinde kendi kollarıyla vücut buldu. 1980 ve 1990 sonrasında yaşanan hareketliliğin altı kazındığında devrimci kadroların bilinçli çalışmaları fazlasıyla gözükecektir. Birincisi bu. İkinci olarak söylenebilecek olan, koşulların toplumsal dinamikler yaratacak kadar “kırılgan” olmasıdır. Sosyalizmin toplumsal güç kazandığı dönemler aynı zamanda Türkiye’de, burjuva iktidarının ideolojik ve siyasal kriz dönemlerine denk düşüyor. Bu tür nesnellikler politizasyona ve kitleselleşmeye açık dinamikler barındırıyor. Üçüncüsü, öğrenci gençliğin yükseliş dönemleri, aynı zamanda ülke siyasetinde merkeze yerleşen başlıklara yaslanıyor. NATO karşıtı kampanya, 6. Filo eylemleri, milli petrol kampanyası, “onlar ortak biz pazar” eylemleri saf akademik taleplere dayanmanın ötesinde ülke gündeminin merkezine oturuyor. Hatta solun etkisinin çok cılız olduğu 27 Mayıs öncesinde bile Kıbrıs konulu eylemler ve Menderes karşıtı gösteriler öğrenci gençliğin ortak sorunları haline geliyor. 1990 sonrası türban ve gericilik gündemi, eğitimin özelleştirilmesi karşıtı eylemler akademik-demokratik talepler sonucunda değil memleket meseleleri üzerinden çıkıyor. Kriz koşulları siyasallaşmanın ve kitlesel hareketlerin nesnelliğini yaratırken, siyasal talepleri ortaklaştırıyor. Kitlesel mücadele ortaklaşmış başlıkları gerektiriyor.
Öğrenciler sosyalist mücadelenin neresindedir? Geniş öğrenci yığınlarım siyasal mücadele içerisine çekebilen araçlar, Türkiye sosyalist hareketinin zengin tarihi içinde çok çeşitli oldu. Geniş öğrenci yığınlarını siyasal mücadeleye çekecek örgütlenmenin niteliği, hedefleri ve yapısı solun siyasal hattının şekillenmesinde belirleyici oldu. Bu konudaki tartışmalarda pek çok ilginç tez ileri sürüldü; öğrencilerin yığılmış ortak sorunları olduğu, bu sorunların çözümünün hedef gösterildiği bir kitle örgütlenmesinin gerektiği, bu örgütlenmenin yaratacağı hareketliliğin ve çözeceği sorunların kısmi olacağı, ancak bunun siyasal mücadeleye bağlanma basamağı olduğu; ya da öğrencilerin en geniş kesimine ulaşmak için kendi sorunları üzerinden kalkmak gerektiği, bunun da saf akademik talepler üzerinden gerçeklenebileceği, bu sorunların bir öz öğrenci örgütlenmesini yaratabileceği… Siyasal mücadele sıçramalı gelişiminden bağımsız olarak kavrandığında yukarıdaki tezlere ulaşmak zor değil.
Genel olarak kavram karmaşasının dışında bugüne kadar yaratılan bu çeşitlilik içerisinde gençliğin siyasal mücadeledeki görevi, burjuva demokratizminin sınır dışına hiç çıkamadı. Kitlesel öğrenci dernekleri modelinden komsomol denmelerine kadar bu tablo, ya en geniş öğrenci kesimlerini örgütlemek ya demokratik devrimin arta kalan görevlerini tamamlamak ya da siyasal mücadelenin yerine ekonomik-demokratik hakların mücadelesini vermek adına sosyalist mücadele kaçkınlığım getirdi. Örneğin sanki sosyalist örgütlenme suniymiş gibi grencilerin öz örgütlülüğü gibi ne idüğü belirsiz tanımlamalar hiç de yadırgatıcı gelmiyordu bu geri tezleri savunanlara. İkamecilik ve kaçkınlık kendini öz örgütlenme olarak niteledi. Aslında, üvey evlat muamelesi gören sosyalist siyasetin dışlanması, burjuva demokratizm sınırları içerisinde’ kalan taleplerin ve [modellerin öz olarak kabul edilmesinden başka bir şey değildi. Öğrenci gençliğe dair, hem örgütlenme modelleri hem de siyasal tezler, geleneksel solun ve devrimci demokrasinin burjuva reformizmi sınırları içerisindeki ortaklık noktalarıydı.
Gençliğin örgütlenme modelleri, sosyalist hareketin tarihinde farklılıkları olmakla beraber siyasi mücadelenin belirleyiciliği altında şekillendi. Bulgaristan’da partiye tam bağımlı bir komsomol yaratılırken Rusya’da devrime kadar ayrı bir örgütlenme hiç olmadı. Türkiye’de ise örgütsel bağımsızlık, tavırda bağımlılık formülü neredeyse tüm siyasal pratiklerin amentüsü haline geldi. Sosyalist hareketin tarihine gönderme yapan bu gelenekselleşmiş tutum, hiçbir zaman gerek teorik gerekse tarihsel deneyimlerin gerçek koşulları gözetilerek yeniden üretilmedi. Bu açıdan Dev-Genç örneğine, Türkiye’de hemen hemen solun bütün bölmelerinin tarihinde etkisi bulunan harekete ayrıca bakılmalıdır. Kitlesel bir örgütlenme olarak sunulan Dev-Genç’in, bugün onu model olarak önerenler tarafından bile hep örgütsel bağımsızlığı öne çıkarıldı. ’68 gençliğinin yarattığı Dev-Genç’in, meşru, kitlesel, militan ve bağımsız bir karakter taşıdığı formüle edilerek bugünkü gençlik örgütlenmesinin niteliği bu başlıklarla tarif edildi. ’68’lerde devrimci bir hareket olarak yükselen ve sonrasında Türkiye’de milli demokratik devrimcilikten demokratik devrimin tüm versiyonlarına kadar siyasal-ideolojik ayrışma yaşayan Dev-Genç hareketi yukarıdaki niteliklerinin dışında Türkiye sosyalist hareketinin bütünlüğünde kavranmalı. TİP’li öğrencilerin fikir kulüpleriyle başlattığı çalışmanın Yön/TİP ayrışmasında saflaşması, gençliğin Yön çizgisi etrafında yığınsallık kazanması, gençlik hareketinin sosyalist ideolojinin etkisinin arttığı bir ortamda şekillenmesi, Dev-Genç’in oluşumu ve sürekliliğinde önemli bir etken. Bu olgunun öylesine es geçilmesi, aslında Türkiye’de gençlik hareketinin, kendinden menkul bir gelişim çizgisi izleyebileceği sonucunu da vardırıyor. Siyasal mücadelede toplumsal dinamiklerin yönlendirilmesi ile birlikte hayat damarları açısından da sosyalist örgütlenmenin ve siyasetin rolü, bu örnekte de olduğu gibi daha fazla vurgulanmalı. Burada siyasal saflaşmanın, politik ve programatik ayrımların ötesinde Dev-Genç’in oluşum sürecinin anlaşılması gerekiyor. Dev-Genç örneği Türkiye’de en büyük ideolojik tahrifatlardan birisini; partisiz mücadelenin olabileceği noktasında yarattı. TİP’in gençliğin radikalizmini kapsayamaması, bir sınıf partisi olarak leninizmden uzaklığı, bu sürecin nedenlerinden bazıları olmakla beraber sonuç olarak devrimci demokrasinin hareket belirlenimli çıkışı, ciddi bir ideolojik ve politik ayrışmaya denk düşmüş, partisiz mücadele kültürü teorik kavramsallaştırmalarına kadar gitmiştir.
“Bugün gençlik mücadelesinin önündeki temel hedef bağımsız, kitlesel-demokratik bir gençlik hareketinin yaratılmasıdır. Gençliğin kitlesel-demokratik hareketi, hiçbir parti ve siyasal odağa organik anlamda bağlı olmamalıdır. Örgütsel bağımsızlık, gençliğin yaratıcı, devrimci inisiyatifinin yapıya egemen kılınabilmesi açısından gereklidir. Kuşkusuz, devrimci gençler gençlik hareketinin en ileri, en militan unsurlarını oluşturmalı ve
harekete önderlik etmelidirler” 26 .
Kitlesel-demokratik bir gençlik örgütlenmesinin yaratılması için bağımsızlığın altı çiziliyor. Bu bağımsızlık herhangi bir parti ve siyasal odağa karşı formüle edilirken, başlangıçta özel olarak TİP kastediliyor olsa da genel bir siyasal hatta dönüşüyor. Bir siyasal odaktan bağımsızlık üzerine kurulan siyasal mücadele hattı, aslında kendisini bir siyasal odak haline getiriyor. Zira devrimci hareketin yaratılması için bütün platformalarda gelişen eylem birliklerinin sonucu devrimci hareketin birliğini yaratacağı iddiası, bir siyasal odağın oluşumundan başka bir şeye işaret etmez. Bu anlamıyla bir siyasal odaktan bağımsız gençlik örgütlenmesi formülasyonu, bir siyasal odağın kendini ifade ettiği siyasetidir. Bağımsızlığın propagandif değeri düşünüldüğünde, bu siyasal odaktan bağımsızlık tezi, açıkçası başka bir siyasal hattın kendini tanımlama ve var etme aracı olarak karşımıza çıktığından, sol içi mücadele alanından tamamen koparılamaz. Bu “hareket” perspektifi, toplumsal dinamikler içerisinde kendini var eden bir tarzın örgütlenmesidir. Şüphesiz ki, bu tarz, bu toplumsal dinamikleri sosyalist kanala yönlendirmek için müdahaleci olmak bir yana, toplumsal dinamikler tarafından belirlenir. Tersini düşündüğümüzde, zaten, bir siyasal odak olarak dışarıdan müdahalenin kabulü anlamına gelir. Kapitalizmin her kabuk değiştirmesi toplumsal dinamiklerin altüst oluşuyla sonuçlanıyor. Partileşme sürecinin bu kadar uzun sürmesi ve kesikli yapısı da buradan kaynaklanıyor. Böylece kriz dönemlerinde kitlecilik, durgun dönemlerde marjinallik nesnel bir olgu haline geliyor.
Demokratik-kitlesel gençlik örgütlenmesinin bağımsızlığı, Türkiye’de tarihsel örneklerin hiçe sayıldığı değerlendirmelere dayandırılıyor. Düzenden kopmak, bağımsız gençlik örgütlenmesinin dayanağı olurken, düzenden kopuşun siyasal ve teorik çerçevesi, gençlik örgütlenmesinin niteliği olarak muğlak bırakılıyor.
“Gençlerin kişiliklerini çok yönlü geliştirmelerinin, nitelikli sosyalistler olarak yetiştirmelerinin ve düzenin gençlere dayattığı tek tip insan basıncını parçalayabilmelerinin yegane koşulu bağımsız gençlik örgütlenmesidir.
Bağımsız gençlik örgütlenmesi, gençlerin karar alma ve yönetme yeteneklerini geliştirir. Devrim diye bir iddiası olan siyasi örgütlenmelerin, statükoya, dinginliğe ve sağa savrulmaya karşı sigortasını oluşturur bağımsız gençlik örgütleri.” [SİNANOĞLU S.O., TURAN R.] 27 .
Neresinden tutulmalı? Düzenin tek tip insan basıncım parçalayabilmek ve “kendisi için benimsemeye çalıştığı kimlik ile düzenin ona vermeye çalıştığı kimligin yarattığı çelişkinin” aşılabilmesi için bağımsız gençlik örgütlenmesinin şart olduğu söyleniyor. Bağımsızlık tanımı gereği esir alana karşıdır; yazılanlardan görüleceği üzere bağımsızlık düzenden bir kopuş olarak sunuluyor. Gerçekten de düzenin yarattığı sömürü ilişkilerinden ve onu kutsayan ideolojisinden hızlıca kurtulmak gerekiyor; kurtuluşun yolu düzenin devrimci eleştirisinden geçiyor, sosyalist toplumun sınıfsız ve sömürüşüz dünya görüşünün tercih edilmesiyle mümkün oluyor. Nasıl bir nitelik sorusunu boşlukta bırakan, ideolojik açıdan muğlak bir “bağımsız gençlik örgütlenmesi” düzenden kopmanın yegane koşulu olamaz. Her sosyalist örgütlenme özü gereği düzenden bağımsızdır. Ancak bu yazıda bağımsızlıktan kastedilen başkadır:
“Tüm bu saydıklarımızın garantisi, kendi kararını alan, kendi pratiğini özgürce gerçekleştirebilen, örgütsel bağımsız, ideolojik-politik bağımlı gençlik örgütlenmesidir. Tam tersine, örgütsel olarak da bağlı olan gençlik örgütleri, gençliğin kendisini özgür ve yaratıcı bir şekilde geliştirmesine olanak tanımaz. Gençler aldıkları her karan “ağabeylerinin-ablalarının” denetiminden geçirmek zorundadırlar. Bu denetim ve sansür anlayışı gençlerin, farklılıklarının üstünü örtme çabasından başka bir şey değildir. Böylesi örgütlenmelerde gençlik faaliyeti, aslen gençleri genç olmayanlara uyumlu kılma faaliyeti şekline dönüşür. Gençlik süreç içerisinde, genotokratik anlayışın da etkisiyle, sıradan rutin getir götür işleriyle memur edilmeye başlanır. Böylece gençler siyasal faaliyeti bütünlüklü olarak kavrayamazlar, yabancılaşmaya ve uyumluluşmaya başlarlar. Bu, egemenlerin yaptığına sol bir kisve giydirmekten başka bir anlama gelmez. Her iki koşulda da yaratılanlar tek emir erleridir, devrimci militanlar değil…” 28
Kitlesel bir gençlik örgütlenmesi ihtiyacını Dev-Genç modeliyle karşılayan yukarıdaki bakış, düzenden bağımsızlık üzerine tanımladığı gençlik örgütlenme modelini, aslında, partiden bağımsız bir modele dönüştürüyor. Sömürücü bir sistemden ayrıksılığı vurgulamak adına kullandığı bağımsızlık kelimesini başka bir düzleme çekerek, ciddi bir tahrifat yapıyor. Eğer mücadelemiz açısından devrimci siyasetin niteliği tartışılacaksa açık açık programatik hat ortaya konmalıdır. Gençliğin örgütlenme modelleri ve siyasal mücadeledeki yeri üzerine yapılacak bir tartışmada bu hatalı tanımlama satır aralarına sıkıştırılmamalıdır. Partisiz mücadele geleneğinin, parti düşmanlığının anlaşılır yanı bir tarafa, bağımsızlık ilişkisi Enternasyonalde ve Rusya topraklarındaki parti-gençlik ilişkisi içerisinde anlam kazandı. İşçi sınıfı partilerinin mücadele deneyimlerini ve marksizmi bu kadar eklektik algılayış, siyasal ve pratik duruşun rasyonalitesini bir hoku pokus-la sağlama anlamına geliyor. Getir götürcü memur zihniyeti, sansür anlayışı, yabancılaşma gibi suçlamaların, partili gelenekle mücadelede kullanılmasının demagojik yanı bir tarafa, devrimci bir partinin siyasal mücadele içerisinde yarattığı kadrolaşma açıkçası bu “suçlamaları” anlamsızlaştıran bir deneyimi hızla biriktirir. Örneğin bütün bu suçlamalar, Lenin’in “…üçüncü olarak sosyal-demokrat örgütlerin bilgilerinden yararlanmak ve başlangıçta büyük yanlışlıklara düşmekten olanak ölçüsünde kaçınmak için sosyal-demokrat örgütlerle ilişkiler kurma eylemine öncelik kazandırma yolunda çaba göstermeye çağırır” [Bolşeviklerin öğrenci gençlik karşısındaki tutum üzerine karar tasarısı, 1903] sözleriyle ifade ettiği bolşevik tutuma ve tarihsel deneyime yöneltiliyor mu? Gerçekten merak ediyorum. Aynı zamanda başka bir yerde geçen “İktidar erki ezici çoğunlukla yaşlıların elindedir” 29 cümlesi dehşet bir garabet örneğidir. Gençliğin sosyalizmi öğrenmesi, analarından, babalarından farklı yollarla olacağından, bu öğrenme süreci, yönetimi ele geçirme/elde etme süreci olarak kavranıyor, iktidarın, bilgi ve deneyime sahip olan “yaşlıların” elinde olmasının otorite yaratacağı ve bunun gençlerin iyi bir komünist olarak gelişmesini engelleyici olacağı iddia ediliyor. Gelsin bağımsız gençlik örgütlenmesi… Ya bilgi ve deneyimden yoksun gençliğin hata yapma lüksü ya da yapmama garantisi, ya iktidar yürüyüşünün bütünlüğü, ya merkezileşmiş burjuva iktidarına karşı merkezi bir politik gücün yaratılması… Yanıt çok nettir:
Gelişkin bir komünist, partili komünisttir!
“‘Sosyalist devrimciler’imiz, devrimci öğrencilere örnek olarak, ‘devrimci kampta varolan bölüntü anlaşmazlıklarını tamamen bir yana bırakarak genel siyasal hareketle dayanışmalarını ilan eden eski öğrenci kongrelerini gösteriyorlar. Nedir ‘genel siyasal’ hareket? Sosyalist hareket artı liberal hareket. Bu ayrımı bir yana bırakmak demek; doğrudan ve dolaysıza, yani liberal hareketin ta kendine katılmak demektir. Ve ‘sosyalist devrimciler’ sizi işte buna uygun görüyorlar! Bambaşka bir parti olduklarını ileri süren kimseler, parti savaşımından vazgeçmeye çağırıyorlar! Böyle bir partinin kendi siyasal metaını kendi bayrağı altında geçirtecek durumda olmadığını ve kaçakçılığa başvurmak zorunda olduğunu göstermiyor mu bu? Bu partinin kendi temelinde belirli bir programı olmadığı sonucu çıkmıyor mu bundan?” [LENİN V.İ.] 30
Lenin, gençlik üzerine yazılarında, 1917 Devrimi sonrası, iktidarın güçlendirilmesi başta olmak üzere sosyalist kuruluşun ihtiyaçlarını merkeze koydu. Devrim öncesi bütün yazılarında ise iktidara yönelmiş bir siyasetin merkeze oturduğu değerlendirmeler mevcut. Genç işçilerin siyasal mücadeledeki önemi, devrimci krizlerde partinin siyasallaşan gençlere yüzünü dönmesi, devrimci sıçramalarda bolşevik partisinin büyüme hamleleri gibi vurgular, Lenin’in gençlik üzerine yazılarında iktidar perspektifinin merkeze oturmasının sonuçlarıydı. Bolşevikler, öğrenci hareketi söz konusu olduğunda, darlıkla, birliğin engelleyicileri olmakla, bölünme ve parçalanmalara düşkünlükle, incelikten yoksunlukla, etiket yapıştırmakla, entelektüel vicdanları zorlamakla suçlandılar. Tüm bu suçlamaların, “genel öğrenci hareketinin” dışında işler kotaran Bolşeviklere yöneltilmesi şaşırtıcı gelmiyor bizim için.
Lenin’in 1903 Eylülü’nde “Student” gazetesi yazı kurulunun isteği üzerine kaleme aldığı ve 2-3. sayılarda basılan “Devrimci Gençliğin Görevleri Birinci Mektup” başlıklı makalesi, şaşırtıcı ve aynı zamanda önemli saptamalar içeriyor. Şaşırtıcı yanı bugün Türkiye topraklarında öğrenci gençliğin toplumsal mücadelelerdeki konumuyla ilgili olarak yürütülen tartışmaların o dönemde de yaşandığım göstermesi. Bugünkü en geniş öğrenci kitlesinin kapsanması veya öğrencilerin ortak sorunları üzerinden bir birlik tartışmaları farklı kavramlarla olsa da dönemin Rusyası’nda da yürütülüyor. Örneğin sözü edilen makalede Lenin, “öğrenciler arasındaki ideolojik birliğin” sağlanması için tutarlı bir dünya görüşünün gerekmediği, hatta böyle bir birliğin sağlanması için sosyalist siyasetin bölücü olacağı tezini şiddetle eleştiriyordu. Yani öğrencilerin birliğinin sağlanması için “tutarlı bir dünya görüşünün reddedilmesi” tezine Lenin karşı çıkıyordu. Böyle bir birliğin (genel öğrenci birliğinin) aslında ideolojisizliğin ideolojik birliği olduğunu anlatırken, Lenin, alaycı bir üslupla bu bakış açısının getirdiği suçlamaları şöyle sıralıyordu: “Öğrenci gençlikte -politik ve sosyal görüşleri dolayısıyla- çok farklı grupların var olduğu ve var olmaları gerektiği ve bu nedenle dünya görüşünde birlik ve kesinlik talebinin 31 kaçınılmaz olarak bu gruplardan bazılarını dıştalayacağı, herkesçe bilinen tartışmasız gerçeğe -sonuçta birliği engelleyeceği, sonuçta ortak çalışma yerine anlaşmazlıklara neden olacağı, sonuçta politik saldırının gücünü düşüreceği vs.-sonu yok- parmak basmak bu tür bir tartışmada oldukça etkileyici ve ilk bakışta ikna edici bir dayanak noktası olarak hizmet eder” 32 . Yani, öğrenciler arasında farklı grupların varlığı nedeniyle, sosyalist dünya görüşünde ısrarcılığın, dıştalayıcı ve birliği engelleyici olacağı, politik mücadelenin gücünü azaltacağı suçlamalarıyla, karşı karşıya kalıyor Bolşevikler. Genel öğrenci birliği yaratılması hedefinin karşısına konan tutarlı ve kesin dünya görüş, yani sosyalist tavrın, “bozucu ve engelleyici olduğu” suçlamalarına Lenin, “Student” dergisine gönderdiği yazıda, öğrencilerin siyasal kümelenmesinin, tüm toplumun siyasal kümelenmesini yansıttığını; gericiler, ilgisizler, akademistler, liberaller, sosyalist-devrimciler ve sosyal demokratlar olmak üzere öğrencilerin altı siyasal gruba ayrıldığını belirterek karşılık veriyordu. İşte buradan kalkarak siyasal bir görüşe sahip olmanın ve bunu yaymanın “zararlı” olmadığını, tam tersine, öğrenci gençliğin gruplaşmasının gerekli ve kaçınılmaz olduğu gerçeğinin, siyasal bir görüşe sahip olma zorunluluğunu yarattığını bildiriyordu. Lenin, “öğrenci gençliğin ideolojik birliğinden” ve onun “devrimcileştirilmesinden” neyin anlaşılması gerektiği sorusuna yine net bir yanıt üretiyordu:
“Öğrenci gençliğin politik gruplaşması toplumun politik gruplaşmasına denk düştüğüne göre, bu, başlı başına öğrenci gençliğin ‘ideolojik birliğinden ‘ aslında ancak ikisinden birinin anlaşılabileceği anlamına gelmez mi: Ya tamamıyla belirli sosyal ve politik düşünce çevresine olabildiğince büyük sayıda üniversitelilerin kazanılması ya da belirli bir politik gruptan üniversitelilerin aralarındaki ve bu grubun öğrenci gençlik dışındaki temsilcileriyle olabildiğince yakın bağ kurmak. Aslında öğrenci gençliğin devrimcileştirilmesinden söz ederken, sadece tamamen belirli bir anlayışın hareket noktasından bu devrimcileştirmenin içeriği ve karakterinden bahsedileceği açık değil midir? Bir sosyal demokrat için örneğin bunun anlamı, ilkin sosyal-demokrat inanışın öğrenci gençlik içerisinde ve kendine ‘sosyalist devrimci’ diyen fakat devrimci sosyalizm ile alakası olmayan anlayışa karşı mücadelenin yaygınlaştırılmasıdır. Ve ikinci olarak her bir demokratik, akademik hareketi öğrenci gençlik arasında genişletmek, daha bilinçli ve kararlı kılmaya çalışmaktır.”33 34
Bolşevikleri “bölücü ve ayrılıkçı fanatikler” olarak politik olgunluktan yoksunlukla suçlamanın, sınıfsız bir bakış açısının ve öğrenci kesiminin toplumdan bağımsız bir kategori oluşturduğuna dair inancın sonucu olduğu bir kez daha görülüyor. Bağımsız gençlik örgütlenmesi tezinin Türkiye topraklarında da bu kadar krediye sahip olması tarihsel gelişimiyle ilgili. Yön/TİP ayrışması gençliğin bütününü kapsadığı ve TİP’e karşı bir bakışın geliştiği, hatta TİP binalarının bazı devrimci gençlik grupları tarafından basıldığı hatırlanırsa, bağımsız gençlik örgütlenmesine verilen prim anlaşılır olacaktır. Ancak dönemin siyasal olguları ya da TİP’in pratiği gibi döneme ait koşullar bağımsız gençlik örgütlenmesinin siyasal gerekçesi olarak sunulamaz.
Sosyalist siyasetin karşısına konan akademik alanın üzerinden gelişecek hareketin ve öz öğrenci örgütlenmesinin politik mücadeleye sıçrayacağı iddiası yeni değildir. Ancak böylesi bir sürecin politik mücadeleye kendiliğinden bir sıçramaya yol açacak bir nesnelliği bulunuluyor. Lenin, politik mücadeleden mesleki bir düzleme nasıl tehlikeli sıçrama yapılabileceğini ve bunun mantıki sürecini şu sözlerle ifade ediyor:
“Öğrenci gençliğin şu ya da bu politik rolü söz konusudur. Ve bu böyleyken, öğrenci gençliğin, arda kalan toplumdan koparılmış olmadığı, bu nedenle toplumun bütün gruplaşmalarını daima ve kaçınılmaz olarak yansıttığına öncelikle gözler kapatılmalı. Sonra kapalı gözlerle, öğrenci gençlik olarak öğrenci gençlik üzerine veya genel öğrenci gençlik üzerine büyük konuşmalar yapılmaya başlanır. Ve bunun sonucu olarak… şu ya da bu politik partiye bağlanmayla sözüm ona alakalı olan bölünmeler ve ayrılmalar. Bu tuhaf kanıt yürütmeyi sonuna kadar vardırabilmek için politik zeminden, mesleki ya da akademik zemine bir sıçramayı gerektirdiği gün gibi ortadadır. Ve ‘Revolusiyonaya Rossiya’ şu anda ‘Öğrenci Gençlik ve Devrim’ makalesiyle birincisi genel çıkarlara, öğrenci gençliğin genel mücadelesine ve ikincisi öğrencilerin eğitim hedeflerine, gelecekte toplumsal faaliyetlerine hazırlık, amaç bilinçli militanların eğitimlerindeki sorumluluklarına işaret ederek böyle bir tehlikeli sıçrama yapmaktadır.” [LENİN V.I, STALİN Y.V.] 35
Toplumun siyasal ve ideolojik yapısının öğrenci gençlik içerisindeki yansımasına gözleri kapatmanın sonuçlarının politik zeminden kaymaya yol açtığını bildiren Lenin, politik mücadelenin ciddi bir hazırlanma ve sağlam inanç gerektirdiğini, en geniş kesimlere ulaşmak adına politik kimliğin ve örgütsel yapılanmanın silikleştirilemeyeceğini, bu hazırlanmanın ve sağlam sosyalist inancın heba edilemeyeceğini söylüyordu. Aynı zamanda geniş kesimlere siyaset yapmak ve kapsamak için de sağlam bir politik çizginin gerektiğinin altını çiziyordu.
“Sadece şöyle böyle gelişmiş politik koşulları düşünecek ve ‘tartışmalı sorun’umuzun pratikte nasıl göründüğüne bakacak olursak. Düşünelim ki önümüzde ruhbanların, liberallerin ve sosyal-demokratların partileri var. Çeşitli yerlerde, öğrenci gençliğin değişik tabakalarında ve istenirse işçi sınıfında da çalışmaları var. Birinin ve de öteki tabakanın etkili temsilcilerini olabildiğince büyük sayıda kendilerine kazanmaya çalışmaktadırlar. Bu temsilciler yoluyla herhangi bir partiyi seçme işine yüksek öğrenimin belli ortak çıkarları ve tüm işçi sınıfının ortak mesleki çıkarları olduğu gerekçesiyle karşı çıkacakları düşünülebilir mi? Bu, tüm partiler için aynı derecede yararlı olan basım sanatına işaret ederek partilerin mücadelesinin gerekirliğini yadsımaya çalışmakla aynı şey olurdu. Uygar ülkelerde olabildiğince kitlesel ve iyi örgütlenmiş öğrenci -ve meslek- birliklerinin ne kadar büyük yararlan olduğunu anlamayacak hiçbir parti yoktur, ancak her parti bu birlikte özellikle kendi etkilerinin ağırlıkta olması için çaba harcar. Şu ya da bu kuruluşun partisizliğine işaret etmenin genellikle, var olan kuruluşların 100’ünden 99’unun, bugünden, belirli bir özel politik ruhu emmiş olduğu gerçeğini örtbas etmeye çalışan egemen sınıfların ağzındaki iki yüzlü, boş bir gevezelikten başka bir şey olmadığını kim bilmez? Bizim sosyal devrimci baylar ise, övgü türkülerini de tam bu ‘partisizliğin’ şerefine söylüyorlar” [LENİN V.I, STALİN Y.V.] 36
Partisizlik ve siyasal bir dünya görüşünün gereksizliği tezine karşı çıkan Lenin, tam tersine politik bir tercihin zorunluluğuna ve mücadelenin önemine vurgu yapıyordu. Kendilerini dar üniversite sorunlarıyla sınırlayan kişilerle bu sınırları genişletenler arasındaki mücadelenin meşru olduğunu, devrimci bir örgüt ile saf bir öğrenci örgütü arasında rekabetin olamayacağım, tam tersine iki siyasi grup arasında bir rekabetin mümkün olabileceğini büyük bir açık sözlülükle belirtiyordu. Belirli bir parti etiketinin zorla kabul ettirilmesinin, öğrencilerin entellektüel vicdanlarına tecavüz olacağı suçlamalarını ise dürüst öğrencilerin gereği gibi değerlendireceğinden kuşku duymuyor Lenin.
“Öğrenciler arasında savaşım görevini üstlenen sosyal-demokrat, kuşkusuz olduğunca çok sayıda ve olduğunca geniş ‘salt öğrenci’ ya da otodidakt çevrelere ya kendi başına ya da sözcüleri aracılığıyla girmeye çalışacaktır; yalnızca üniversite özgürlüklerini isteyen kimsenin görüş alanını genişletmeye, henüz bir program arayan kimseler arasında sosyal demokrat programı yaymaya çalışacaktır” 37 .
Yapılacaklar çok sarih. Sosyalist ideolojinin ve programın en geniş kesimler içerisinde yaygınlaştırılması ve sosyalizmin güçlü örgütsel zeminlere dayandığı devrimci bir çalışma temeldir. Bolşevik partisi deneyimi en geniş öğrencilerin birliği sorunsalına karşı, toplumun siyasi bölünmüşlüğünün, bir toplumsal kesim olarak öğrencilere kaçınılmaz olarak ve doğrudan yansıdığını ileri sürmüş, sosyalist bir öğrenci hareketinin yaratılması ve geniş öğrenci yığınları içerisinde sosyalist propagandanın yayılması ile yanıt oluşturmuştu. Öğrenci gençliğin aydın dinamizmine sahip olması, dünyayı tanıma ve kavramada politik bir “imtiyaza” sahip olması, sosyalist örgütlenmenin önünü açan bir dinamiktir. Kitlesel bir öğrenci hareketinin sosyalist devrim perspektifine bağlanmasında herhangi bir engel bulunmuyor. Bolşeviklerin burjuva reformizmi sınırları içinde kalan SR’larla polemiği tam da bu noktadan hareketle değerlendirilmeli. Türkiye özelinde geniş öğrenci yığınlarının tutarlı bir siyasal tavır olmaksızın, okul sorunları ve eylem birliği üzerinden merkezileştireceği politikası, açıkçası siyasal kaçkınlıktan başka bir anlama gelmiyor.
Siyasi mücadelenin kapı dışarı edilmesine neden olan (ister genişlemek için ister alan üzerinden hareketin daha kolay olacağı için) saf öğrenci politikası ve öz öğrenci örgütlenmesi modelleri, ne amaçlarına ulaşabiliyor ne de bir kalıcılık sağlayabiliyor.
Öğrencileri siyasal mücadele içerisine çekmek amacıyla akademik ve demokratik görevler için ortaya konan emek, ifade edilmelidir ki, gerçek anlamıyla siyasal mücadelede kahredici, dolambaçlı, tüketici bir çalışma tarzına dönüşüyor. Bu tüketici ve dolambaçlı çalışma sosyalist kadroları yeniden üretecek bir zemin de sağlayamıyor.
Siyasal mücadele dendiğinde, bu mücadeleyi bütünlüklü kavrayamayanların anladıkları yalnızca “saf sosyalist talepler” oluyor. Siyasal mücadeleyi akademik, demokratik, sosyalist gibi alanlara bölerek her ayrı alanın niteliğini ve biçimini farklılaştıran bu tarz, “saf sosyalist talepler” mantığıyla örneğin “kurtuluş sosyalizmde” sloganını kitlelerden kopuk siyasetin göstergesi olarak sürekli tukaka etti. Ancak siyasal mücadele dendiğinde akla gelen saf sosyalist taleplerin çok uzakta olduğu ve soyut kaldığı düşüncesi gerçekten düzeltilmelidir. Sosyalist siyaset, özne-nesrıe arasındaki etkileşim alanında, programatik hatla verili nesnellik arasındaki köprüdür, öznenin nesnelliğe müdahale aracı, nesnelliğin yarattığı dinamikleri kapsamanın aracıdır. Konjonktüreldir, nesnelliği takmadan siyaset olur mu? Sosyalist siyaset, programın çıplak haliyle sunumu değildir. Kaldı ki bazı dönemlerde sosyalist programın bazı başlıkları bile doğrudan siyasetin konusu haline gelebilir ve kitlelere sunulabilir. Bu anlamıyla, örneğin, özelleştirme karşıtı politika sosyalist programın çerçevesini çizdiği bir tavır olarak nesnellikle buluştuğunda ekonomik bir alanın değil sosyalist siyasetin kendisidir. Burada tartışılması gereken siyasi taleplerin niteliğidir; ki o da programın belirleyiciliği altındadır.
Aşamacılık veya demokratizm, sosyalist mücadelenin önüne akademik-demokratik alanları çıkarıyor; geniş öğrencilere bu temelden daha rahat ulaşılacağını iddia ediyor. Buradan öğrencilerin toplumun bütün siyasi gruplaşmalarından bağımsız bir politik tablo arz ettiği değil, bağımsız ve özerk bir akademik alan ve özgün bir öğrenci gündeminin bulunduğu vaaz ediliyor. Bu da kendisini kah en ilerici, en devrimci kah bütün öğrencilerin ortak sorunlarının tecelli ettiği kitle örgütlenmeleri tanımlarında gösteriyor. Açıkçası akademik-demokratik mücadele diye özerk bir alan yoktur. Akademik mücadele ve bu alandaki demokratik hedefleri de içeren sosyalist siyasi mücadele vardır 38 .
“Söz konusu öğrenim birimindeki öğrencinin şu ya da bu politik eğilime sahip olması ya da hiçbir politik görüşü olmaması çok önemli değildir. Öğrencilerin politik eğilimleri ne olursa olsun sayısız ortak sorunları ve istemleri vardır. Ortak sorunların çözümü ve istemlerinin gerçekleşmesi için verdikleri mücadelede tüm öğrencilerin ortak hareket etmesi zorunluğu olduğundan politik eğilimler ikinci planda gelmektedir” 39 .
TİP’in gençlik üzerine çıkardığı broşürden yapılan alıntı istisnai değil. Hemen hemen bütün siyasi oluşumlarda gençliğin siyasal görevleri başlığında yukarıdaki ana fikir belirleyici oldu. ’80 öncesinde yaşanan kitleselleşme ve sosyalizmin hitap alanın genişliği geniş öğrenci yığınlarının harekete çekilmesi başlığını pragmatik açıdan anlaşılır kılsa da, öğrenci gençliğin özerk bir alan mücadelesi verebileceği düşüncesi hem tarihsel gerçeklikten uzaktır hem de politik mücadele alanından kaymadır. Kitleselleşme, gündemleri sadeleştirici ve ortaklaştırıcı nesnellik arar. Böyle dönemlerde, tekleşmiş ve bütün öğrencilere hitap eden ortak başlıklar belirir. Kaldı ki böyle dönemler siyasal mücadele çıtasının yükseldiği, ülke gündemi ve öğrenci gündemi arasındaki ayrımların tamamen silikleştiği dönemlere denk düşer. Öğrenci yığınlarını böylesi dönemlerde akademik alanlara mahkum etmek ile durağan dönemlerin az sayıda politikleşmiş kadrolarının apolitik başlıklara hapsedilmesi arasında fark yoktur. Saf bir akademik alan var mıdır? Ders geçme ve sınav yönetmeliği, akademik kadro normları, bilimin gelişmesi, bunun altyapısı, laboratuar vs. eksiklerinin giderilmesi, ders içerikleri, üniversite yönetiminin niteliği gibi başlıklar saf akademik alan içerisine girer mi? Bütün bu saf akademik alan başlıkları, bir sorun olarak görülecekse, nasıl çözüme ulaştırılacaktır? Eğer düzen ve kapitalist ideolojinin bilimsel gelişmeye müdahalesi görmezden gelinecekse, bilimin gelişmesi ve burjuvazinin ona vermek istediği içerik karşılaştırılmayacaksa, kapitalist ekonomi ye üniversitenin mali kaynakları arasındaki ilişki analiz edilmeyecekse, bu alan, mesleki bir alan olarak kalacaktır. Hiç şüphesiz buradan çıkacak örgütlenme devrimci politik bir örgütlenme alanına giremeyecektir. Ancak parça-bütün ilişkisi, burjuva sınıf egemenliği ve eğitimin işlevi gibi başlıklara materyalist bakış sağlandığı ölçüde devrimci bir politik zemine ulaşılabilecektir. Akademik alanın sorunları kapitalist sistemin içerisine yerleştirilecekse kuşkusuz sağlam bir inancın, tutarlı bir dünya görüşünün, sosyalist siyasetin tarafı olmak doğal bir sonuç olacaktır. İki nokta daha kalıyor. Bir; tüm alanlarda burjuva kurumlarına karşı politika ya ele geçirmeye ya da etkisizleştirmeye dönük olacaktır. İkinci olarak, “saf akademik sorunlarına” duyarlı “akademist” öğrencilerin düzen içi sorunlardan kalkarak siyasallaşması tezi ise ancak bir mücadele konusudur. Her ikisi de net devrimci politik müdahaleleri gerektirir.
“Dindar gençliğe ilişkin tutumu sorgularken, bu genel gerçekleri hep göz önünde tutmak gerekiyor. Türkiye gençliği ilericisiyle, dindarıyla dev gibi yığılmış sorunlarla karşı karşıyadır. Sorunlar, bütün gençlerin ortak sorunlarıdır. Örneğin üniversitede, YÖK sisteminin bîr sonucu olarak ortaya çıkan öğrenci kıyımı dindar gençleri, ilerici gençlerden ayırmamaktadır. Kışlalaştırılmış yurtlar ve barınma sorunu, kötü yemekler ve beslenme sorunu, vizeler ve ağırlaştırılmış akademik düzenlemeler, öğretimdeki kalite düşüklüğü vb. sorunlar dindar-ilerici ayrımı yapmaksızın bütün öğrenci kitlesinin ortak sorunudur” [GÜL İsmail] 40 .
Ortada dev gibi bir saçmalık duruyor. Türkiye solunun öğrenci hareketine bakışı ister faşizme karşı cephe, ister 12 Eylül’den kurtuluş için pragmatizm ister demokratik mücadele olarak değerlendirilsin en geniş kesimlere ulaşmak adına gericiliğin sözcüsü bile olunabiliyor. Sosyalist programın ve siyasetin bu kadar belirsizleştiği ve terk edildiği bir tarz ancak bu kadar olabilir. Burjuva reformizmi veya liberalizm sosyalistlerden ırak olsun. Akademik alanın saf başlıkları ve demokratik alanın görevleri tarihin hiçbir döneminde kitleleri kendiliğinden harekete geçirmedi. Sınıf mücadelesinin seyri kitleleri harekete geçirecek siyasal taleplerin gücünü de gösteriyor. Bugüne kadar öğrenci hareketi “kendi yaşam koşullarından” hiç kalkmamıştır. Verili toplumsal, siyasal ve ideolojik yapılanma öğrencilerin politik gruplaşmasında etkilidir. Aslında öğrencileri toplumsal yapıdan bu kadar özerk ve ayrı tanımlama isteği şablonculuğa dönüşüyor. Toplumsal yapıyı analiz ederken kullanılan çelişki tarifleri, bir sınıf olmayan ve üretim sürecinden belli bir süre kopuk, aydınlanma “imtiyazına” sahip bir toplumsal kategoriye, öğrencilere taşınarak sınıfsal çelişkilerin yerine başka çelişkiler konuyor. Toplumdan koparılmış öğrencilerin çelişkisi, akademik alandan yaratılmış suni çelişki ile yukarıdaki mantıktan da anlaşılacağı üzere, siyasi ve ideolojik mücadeleden arındırılmış, sabun sorununa indirgenmiştir. Kapitalist sistemin her özgün kurumuna sınıflar üstü mücadele alanı nitelemesi getirmek tam anlamıyla marksizm dışıdır. Bu, “…Gençlik mücadelesi, özellikleri olan bir sınıf mücadelesidir. Bu özellikler onun içinde bulunduğu özel varoluş koşullarından, yaşama koşullarından doğmaktadır. Bu yüzden onun yaşama koşulları benzer kaldığı sürece mücadelesi devam edecektir” 41 beyanından hiç farklı değildir. Tekrar etmekte sakınca yok. Bir sınıf olmayan öğrenci gençlik, ideolojik ve siyasal mücadele alanı içerisindedir. Öğrenciler, burjuvazinin ideolojik etkisinin kırıldığı, “ikna” gücünün kaybedildiği ve sosyalist hareketin etkisini artırdığı “özel” dönemlerde toplumsal düzenin gerçeklerini görmelerini sağlayacak bir etkilenim ve siyasallaşma içerisine girebilirler. Pek tabii ki toplumsal dokunun siyasal haritası gençliğin politik tavrında belirleyici öğe olacaktır. Gençliğin yaşam koşullarının üretim biçimi ve ilişkileri tarafından belirlendiği gerçeği eğer propaganda edilmeyecekse, bu koşulların kötülüğünün bir sömürü düzeninin suçu olduğu bildirilmeyecekse, o politik tutum gericidir. Öğrencilerin “saf ortak sorunları üzerine kurulacak örgütlenme, bu bağlantıyı sağlamadığı ölçüde, yararlanılabilecek bir zemin olmanın ötesinde marksistler için bir anlam ifade etmeyecektir.
Öğrenci gençlikle sürekli temas halinde bulunmak, bağları güçlendirmek, örgütlenme çalışmasında köprü kurmak, yani akademik alanın özgünlüklerini “kullanmak” başka, temel çelişkinin akademik alanda aranması ve bunun üzerine tek, devrimci, politik bir kitlesel hareket yaratma hedefi başka bir şeydir. Şüphesiz devrimci pratik ilkini reddetmez. Sosyalist hedeflerin ve iktidar perspektifinin gereği, yükselen suların sosyalist kanallara yönlendirilmesidir. Aşamacılık ve demokratizm, burjuva muhalefetinin ve iktidar perspektifsizliğinin başka bir adıdır. İktidar perspektifinden yoksun olanlar, yalnızca toplumsal muhalefetin bileşimini genişletme kaygısını taşıdıklarından kapitalist sistem içerisindeki her kurumun, her alanın ve her dinamiğin bağımsızlaşmasında sorun görmez. Toplumu dikeyine örgütleyerek merkezi çıkışlar gerçekleştirmek yerine, kapitalist örgütlenme ve kurumlar üzerinden siyaset yapmak, mantiki sonuçlarına vardırılırsa, toplumun kapitalist örgütlenme biçimine bitişik yatayına bir örgütlenme perspektifidir. Bu, leninizmin merkeziyetçiliğinin, sadece örgüt içi yaşam noktalarını didikleyen “özgürlükçü bireycilerimizin” göremediği siyasal ihtiyaçların tam karşıtıdır. Odalarda mühendis hareketi, hastanelerde doktor ya da hemşire hareketi, belediyelerde zabıta hareketi, üniversitelerde öğrenci hareketi örgütlenme çalışmalarının ne kadar merkezine konursa leninizmden bir o kadar uzaklaşılıyor. Toplumun dikeyine örgütlenmesi, öğrenci gençliğin sosyalist siyasal mücadelesinin bağlanacağı noktayı da belirginleştiriyor.
Partili mücadele tam da bunun için Var. Gençliğin siyasal mücadelesi, bu bağlanmaya tereddütsüz ve komplekssiz yaklaşımla mümkün. Ayrı örgütlenmemodeli, ister siyasal kaygılar ister öğrenci gençliğin “özerk” alanı isterse gençliğin devrimci ateşinin daha harlı yanacağı gerekçe gösterilsin bir ilke değildir. Ayrı örgütlenme Türkiye’de ayrı bir siyasal hattın oluşması için gündeme getirildiğinde partili mücadelenin önemi açığa çıkarılmalıdır.
Geleneksel sol hareket içinde gençlik örgütlenmesi ihtiyacı, komsomollarla karşılandı. Devrim sonrası Rusya’da toplumsallaşma, devrimin hemen öncesinde ise geniş yığınların devrimci hareket içerisine çekilmesi, bağımsız örgütlenme tartışmalarında elbette dikkate alınan etkenlerdi. Bağımsız örgütlenme için bir çok gerekçe sunuldu: Gençlik için komsomolun partiden önce bir okul olacağı, gençlerin komsomol içerisinde kendi inisiyatiflerini daha geliştirebileceği, parti üyesi olamayacak ancak komsomol içerisinde hıtulabilecek öğrencilerin bulunabileceği, zorlu parti çalışmasında deneyimsizliğin ciddi .zararlarını önlemek için komsomolun yetiştirici özelliği, öğrencilerin veya gençliğin özgün durumu, bunun da başka çalışma biçimleri gerektirdiği gibi bir dizi başlık sayılabilir. Açıkçası gençliğin inisiyatifini köreltecek, onları yetiştiremeyecek, gençliğe uzanamayacak bir partinin işi zaten bitmiştir. Komsomol önerisinden önce içe dönük bir değerlendirme yapılması daha anlamlı değil midir? Özellikle öğrenci gençliğin politik mücadeleyle ve örgütlülükle tanışması, genç olmasından dolayı yenidir. Bu yenilik örneğin parti kültürünün ve sosyalist ideolojinin içselleştirilmesi için ayrı bir süreci gerektirebilir. Ancak deneyimli kadroların dışında yeni partilenmiş hangi kadronun böyle bir sorunu yok? Partinin toplumsal alanlara dönük çalışması elbette o toplumsal alana hitap edecek kadronun, gerek bilinç gerekse toplumsal kimliği anlamında bir formasyonunu da gerektirir. Partinin toplumsal dinamiklere dönük çalışması, toplumsal bir dinamiğin duyarlılıklarını hesaba katacak bir çalışma olarak hayata geçirilir. Gençler, iddia edilenin tam tersine, parti örgütlenmesi içinde, parti çalışmalarında ve kurullarında yaratıcı başarılara imza atmanın olanaklarına sahiptir. Bu anlamıyla gençliğin partiye örgütlenmesi ve partili kimliği, gençliğin özgünlüklerine “rağmen” iddia edilen sorunlara yol açmaz. Tam tersine bugün daha yaşlı ve çalışma koşulları ağır olan partililerin, parti çalışmasındaki görece “esnek’likleri pratik bir sonuç iken, gençlerin partiye kazanılması doğal ve gereklidir.
Partinin tukaka edildiği, bağımsız gençlik örgütlenmesinin amentü kabul edildiği topraklarımızda, artık gençlik yedek bir güç olarak değil, devrimci bir sınıf partisinin her yönüyle asli bileşeni olarak görülmelidir.
Gençliğin Sosyalist Mücadelesi Üzerine
1. Gençlik, tanım olarak biyolojik bir dönemi ifade etse de, politik mücadelede ayrı bir kategorik alanın değil sınıflar mücadelesinin bir bileşenidir.
2. Türkiye kapitalizminin tarihsel gelişimi ve nesnel durumu, zaten bir sınıf olarak adlandıramayacağımız köylülüğün uzunca bir süredir bir çözülüş süreci içinde bulunmasına yol açmaktadır. Bu anlamıyla köylü gençliğin bir politik mücadele hattı içerisinde hem örgütsel kimlik hem de bir dinamik olarak ortaya çıkması pek mümkün değildir. Köylülüğün Türkiye topraklarında siyasal bir temsiliyet yaratması beklentisi zaten pek gerçekçi değildir.
3. İşçi sınıfının devrimci bir sınıf olarak hareketi en genel anlamıyla devrimci mücadelenin ana gündemidir. Genç işçilerin, işçi hareketinden bağımsız bir özgünlüğü, yaşam koşulları ve siyasi bilinçliliği bulunmamaktadır. Genç işçi ayrımı, sınıfın bütünlüklü mücadelesinde bölücüdür ve sosyalist genç işçilerin sınıfla bağının kesilmesi anlamına gelecektir. Kapitalizmin sömürü çarkları içinde emek güçlerini satan genç işçiler, tıpkı diğer sınıf kardeşleri gibi aynı sömürü mekanizmalarının boyunduruğu altındadırlar. Genç işçilerin örgütlenmesi ile işçi sınıfının örgütlenmesi ayrı iki başlık değildir. İşçi sınıfının iki temel örgütü vardır; parti ve sendika. Bunun dışındaki her türlü örgütlenme biçimi ya suni ya da yalnızca destekleyicidir.
4. Öğrenci gençlik bir sınıf değildir. Kapitalist üretim sürecinden geçici olarak uzak kalan bir toplumsal kesimdir. Öğrenci, okulu bittiğinde, üretim süreci içerisindeki yerini alacaktır. Üretim sürecindeki yeri, mesleki bilgileri, yetenek leri ve kapitalizmin ihtiyaçları tarafından belirlenecektir. Üretim sürecinin neresinde olursa olsun, sömürücü bir sistemin belirleyiciliği bakidir. Gerek kafa gerekse kol emekçisi olarak üretim sürecinde yer alacak olan öğrenci gençlik için ideolojik mücadelenin önemi işte bu yüzden artmaktadır.
5. Öğrenci gençlik, toplumun siyasi odaklaşması ve gruplaşmasına paralel bir siyasal bölünmüşlük yaşar. Toplumdan, onun ideolojik ve siyasi yapısından bağımsız herhangi bir özerk alandan bahsedilemez. Kapitalizmin her alanı -ideolojik, ekonomik, siyasal, kültürel, sanatsal, bütün alt ve üst yapı kurumları emek-sermaye çelişkisi arafından belirlenir.
6. Bu çelişkinin yarattığı demokratik, ekonomik, akademik sorunlar ancak ve ancak bu çelişkinin çözülmesiyle ortadan kalkacaktır. Bu anlamıyla akademik-demokratik diye bir özerk olan yoktur. Akademik mücâdeleyi ve bu alandaki demokratik ilerlemeyi içeren bir sosyalist siyasi mücadele vardır. Emek-sermaye çelişkisinin çözüldüğü tek toplumsal sistem sosyalizmdir.
7. “Toplumun en ileri, en dinamik, en radikal kesimi gençliktir” içerikli tanımlama yanlıştır. Bu aynı zamanda ilericiliğe açık kesimin gençlik olduğu tanımlamasıyla beraber devrimci hareketlere gençliğin doğal bir yönelişinin nesnelliği olarak sunulmaktadır. Faşist ve gerici örgütlenmelerin gençlik içinde bulduğu taban ve burjuva ideolojisinin gençlikte kolayca kök salması düşünüldüğünde, bu tanımlama, ampirik olarak geçersizleşiyor. Toplumun siyasallaşması ve politik tercihleri sınıfsal mücadelenin politik zeminidir. Bu zemin devrimci öznelerin üzerinde durduğu bir mücadele alanıdır.
8. Bu mücadele zemininden belirlenmeyen bir toplumsal kategori yoktur. Bütün sınıflan kesen tanımıyla gençlik, bu mücadele tarafından belirlenir; belli dönemlerde dışarda, belli dönemlerde kitlesel olarak içerisindedir. Gençliğin, toplumun siyasi dalgalanmasından bağımsız olarak harekete geçmesi söz konusu değildir. Başka bir deyişle, böyle bir özellik gençliğin tanımına içkin olamaz.
9. Öğrenci gençliğin, gençlik içerisinde ve toplumda erken politize olduğu dönemler sıklıkla görülmüştür. “Çünkü onlar aydınların en canlı tepkide bulunan bölümüdür ve aydınlar da aydın adlarını tüm toplumdaki sınıf çıkarlarının ve siyasal gruplaşmaların gelişimini en bilinçli, en kararlı ve en sadık bir biçimde yansıtıp dile getirmelerinden başka bir şeye borçlu değildir” 42 . Öğrenci gençliğin düzen dışılığında ideolojik mücadele alam önemli rol oynar. Özellikle bilimin gelişmesi ile kullanımı arasındaki çelişkinin ve toplumsal dokunun sorgulanması aracılığıyla “aydınlanma” olanağı, bilinçlenmenin kapısını aralaya bilmektedir. Ancak bu süreç tüm öğrenciler tarafından aynı şekilde yaşanmaz; içinden geldikleri sınıfların karakteristiklerini de taşır.
10. Öğrenci gençliğin bu özelliği onu politik mücadeleye yakınlaştıran bir etkendir. Öğrenci gençliğin politizasyonu, toplumsal yapıdaki siyasi altüst oluşlarda ve ideolojik kriz dönemlerinde gelişen bir çizgi izler. Bu politizasyon, sosyalist bir siyasal mücadelenin etkisiz veya yetersiz kaldığı durumlarda kendiliğinden sola açılmayacaktır.
11. Gençlik bağımsız ve kendiliğinden devrimci bir toplumsal kesim değildir.
12. Öğrenci gençlik hiçbir zaman kendi yaşam koşullarından kalkarak harekete geçmemiştir. Gerek Türkiye tarihine gerekse dünya gençlik tarihine bakıldığında bütün büyük kitlesel hareketler bir siyasal belirlenim altındadır. Türkiye tarihine bakıldığında, meşrutiyetin ilanından faşizm ve gericiliğe kadar ülke gündemini belirleyen siyasal başlıklar öğrenci gençlik hareketlerini de belirlemiştir. 12 Eylül sonrasında kurulan öğrenci derneklerinin, hem örgütleyicileri devrimci kadro lardır hem de hareket alanları hiç şüphe yoktur ki solun “soluklanma” ihtiyacıdır. Üniversitelerde kurulan TMTF ve MTTB gibi öğrenci birlikleri Menderes karşıtı eylemlerde etkin rol oynamış, ’60 sonrasında gelişen siyasi hareket kendisini FKF’de ifade ettiğinden bu öğrenci örgütlülükleri silikleşmiştir. 1968 Avrupası’nda gelişen öğrenci eylemlerine bakıldığında, “Mayıs olaylarında mutlak belirleyici rolü, son analizde, dokuz milyon işçinin genel grevi oynamıştır” 43 .
13. Her türlü akademik ve demokratik sorun ve zaafların, kapitalist üretim biçiminin ve burjuva gericiliğinin bir sonucu olduğu propaganda edilmelidir. İlgili bütün başlıklar, sosyalist devrim perspektifine bağlanmalıdır. Hiç şüphe yok, tersi düzen içi bir talebin politik tercümesidir.
14. Öğrenci gençlik için, biyolojik ve pedagojik yaklaşımlarla üretilen, “kendi içinde yaşadığı isyanın getirdiği, her türlü baskı ve tektipleştirmeye karşı duruş” formülasyonunun ayakları yerden kesiktir. Burjuva ideologların kuşak çatışması gibi tanımlamalarını hatırlatan bu formülasyonla depolitizasyon -süreci açıklanamaz.
15. Öğrencilerin siyasal mücadelede “devrimci kadrolar” olarak yetişmeleri önemlidir. Öğrenci gençliğin geniş yığınlarının sosyalist mücadele içerisine çekilmesi devrimci bir görevdir. Bir sosyalist, sosyalist siyasetin taşınması ve programın yaygınlaştırması için öğrenci gençlik içerisinde mücadele ederken, kendisi dışında bulunan kesimi kapsamaya yönelik araçlar üretmelidir.
16. Ancak bu araçlar genel öğrenci birliği adına sosyalist siyasetin etki alanı dışına çıkarılamaz. Sosyalist siyasetin darlaştırıcılığı, eğer birlik kendi başına bir amaçsa, başkaları için “zararlı” olacaktır. Tersi ise oluşturulacak birliğin sosyalist siyasi harekete dönüştürülmesi için mücadeleyi gerektirir. Her yerde “parti etiketi” yapıştırmakla suçlanmak, aslında genel öğrenci birliğinden burjuva sınırlarını zorlayacak bir hattı istemektir. Zira böyle bir hattı yalnızca marksistler isteyebilir.
17. Sosyalistler, kendi dışında gelişen her türlü dinamiğe rakip değil, dönüştürülecek bir olgu olarak bakarlar.
18. En geniş öğrenci kesimlerini devrimci mücadele içerisine çekmek ne geri tezlere yani siyasi mücadeleden arındırılmış, salt akademik, demokratik veya burjuva reformizmini temsil eden taleplere sığınmakla ne de “tutarlı ve kesin bir dünya görüşü, siyasi inanç” olmadan -ki bunlar bölücü olarak gözükür- ideolojisiz bir yapı kurmakla mümkündür. Bu mantık üzerine kurulan öğrenci örgütlenmeleri siyasi mücadeleden kaçınılmaz olarak ayrı dururlar. Bu zemin mesleki ya da akademiktir. Eğer örgütlenme çalışmasının “araçları” tarif edilmeye çalışılıyorsa bu başka bir düzlemdir. En geniş öğrenci kesiminin sosyalist siyasal mücadeleye bağlanma sorunu değildir. Bu sorun sosyalist mücadeleyle aşılır.
19. Ne yazık ki geri tezler ve bunun üzerine kurulan öğrenci örgütlülükleri hiçbir zaman kitleselleşememiştir. Durağan dönemlerde, bu, bir avuç öğrencinin kulüp, topluluk, okuma grubu gibi geçici örgütlenmesine hareketli dönemlerde ise farklı bir politik temsiliyete dönüşür: Ortaya çıkan bu politik temsiliyet, akademik taleplere veya geri tezlere dayandığından ya yükselen hareketin gerisinde kalmalarına ya da akademik taleplerin sınırlarının sonucu olarak liberal bir hareket haline gelmelerine neden olur.
Ama asla sosyalist değil.
20. Bu yüzden en geniş öğrenci kesimlerini örgütleme başlığı konjonktüreldir. Bu somut durum gözetilmeden gençliğin örgütlenmesi için ortaya atılan her merkezi öğrenci örgütlülük modeli yukarıdaki paradoksu yaşar.
21. Gençliğin bağımsız örgütlenmesi, sosyalist hareketin tarihi ve gelenekleri düşünüldüğünde, siyasal mücadelede bir ilke değildir.
22. Öğrenci gençliğin partiye örgütlenmesi, geniş öğrenci kesimlerine yönelik siyaset ve perspektif üretilemeyeceği gibi sonuçlara asla ulaşmaz. Toplumun siyasi gruplaşmasını yansıtan öğrenci gençliğin belirli dönemlerde kitlesel olarak partinin siyasal hattına sokulması mümkün ve partili öğrencilerin görevidir.
23. Öğrencilerin siyasi mücadeleye kitlesel olarak örgütlenmesi için partiden bağımsız olmaları gerektiği iddiası yanlıştır. Devrimci durumda, bu durumun bir bileşeni olan özne, aynı zamanda geniş öğrenci yığınlarını etkileyebilecek siyasete ve onları yönlendirebilecek kadrosal güce sahiptir. Devrimci durumda bu siyasetin geliştirilememesi öznenin devrimci duruma müdahalesizliği ile eşdeğerdir.
24. Öğrenci gençlik, uzun soluklu mücadelesini ancak ve ancak parti çatısı altında yarattığı kurumsallaşmayla sağlayabilir. Geri kalan her türlü örgütlenme dönemsel dalgalanmalara tabidir.
Dipnotlar ve Kaynak
- KGÖ 1. Kongre Belgeleri Kasim 1996 Sun Yayincilik s.112
- Victor Privalov; Dünya Komünist Gençlik Örgütleri Kisa Tarihi Ekim 1992 Tarihsel Yayincilik s.15
- a.g.e. s.16
- a.g.e. s.18
- a.g.e. s.25
- a.g.e. s.26
- a.g.e. s.40
- a.g.e. s.42
- S.O. Sinanoglu R. Turan Bilim Ideoloji ve Gençlik; Nisan 1997 Kasem Ltd. St s.127-
- Victor Privalov; Dünya Komünist Gençlik Örgütleri Kisa Tarihi Ekim 1992 Tarihsel Yayincilik s.43
- Lenin Gençlik Üzerine Sol Yayinlari s.84-85
- Victor Privalov; Dünya Komünist Gençlik Örgütleri Kisa Tarihi Ekim 1992 Tarihsel Yayincilik s.97
- Lenin Gençlik Üzerine Sol Yayinlari s.64; [11.02.1905 A.A. Bogdanov ve S.I. Gusev’e mektup
- a.g.e. s.76; [1906 Mensevizmin Bunalimi]
- Gençlik Örgütlenmesinin Ilkeleri ve Türkiye Genç Öncü Yayinlari Subat 1978 s.8
- Cemal Hekimoglu; Gelenek Seçki: Sosyalist DevrimYazilari Gelenek Yayinevi s.61
- Victor Privalov; Dünya Komünist Gençlik Örgütleri Kisa Tarihi Ekim 1992 Tarihsel Yayincilik s.71
- a.g.e. s.74
- Hikmet Kıvılcımlı; Gençliğin Üç Alın Yazısı; aktaran Devrimci Mücadele dergisi eki Kasım-aralık 1990 Gençlik ve Gençlik Örgütlenmesi Üzerine s.19
- SİNANOĞLU S.O., TURAN R., Bilim, İdeoloji ve Gençlik; Nisan 1997, Kasem Ltd. Şt, s.25
- a.g.e., s.27
- a.g.e., s.26
- MARX K., Feuerbach Üzerine Tezler, 6. Madde; [Alman İdeolojisi]; Sol Yayınları; s.25
- ZEKİ H., URAL A., Gençliğin Akademik ve Siyasal Mücadelesi; Ekim 1987, Yeni Aşama Dergisi Yayınları, s.26
- ZEKİ H., URAL A., Gençliğin Akademik ve Siyasal Mücadelesi; Ekim 1987, Yeni Aşama Dergisi Yayınları, s.38
- Emperyalizme ve Faşizme karşı Devrimci Gençlik Seçme Yazılar, Okyanus Yayınları, Devrimci Gençlik Mücadelesi Üzerine (Kırmızı Broşür), s.35-36
- SİNANOĞLU S.O., TURAN R., Bilim, İdeoloji ve Gençlik; Nisan 1997, Kasem Ltd. Şt., s.125
- a.g.e, s.125
- a.g.e, s. 126
- LENİN, Gençlik Üzerine, Sol Yayınları, Kasım 1993 baskı, s.133-134; [Devrimci Öğrencilerin Görevleri Birinci Mektup, 1903]
- Bir siyasal tavır olarak sosyalizm, dönemin deyimi ile sosyal-demokrasi.
- LENIN-STALIN, Gençlik Üzerine, Evrensel Basım Yayın, Eylül 1993, s.8
- Sol Yayınlan’ndan çıkan Gençlik Üzerine adlı kitapta bu bölüm “…akademisi hareket dahil her türlü demokratik hareketi genişletmek…” biçimindedir.
- a.g.e., s. 12
- a.g.e., s. 13
- a.g.e., s. 14-15
- LENİN, Gençlik Üzerine, Sol Yayınları, Kasım 1993 baskı,s.136-137 [Devrimci Öğrencilerin Görevleri Birinci Mektup, 1903]
- UYGUR Cengiz, Gelenek 22; Gençliğin siyasal ve akademik mücadelesi üzerine, s.46
- Gençlik Örgütlenmesinin İlkeleri ve Türkiye, Genç Öncü Yayınları, Şubat 1978, s.14
- GÜL İsmail, Yarın Aylık Sanat Edebiyat Dergisi, Ocak 1986, sayı 53, s.17
- 1980 öncesinde dağıtılan bir bildiri, aktaran Ömer Laçiner, Birikim Dergisi, sayı 6, s.50
- LENİN, Gençlik Üzerine, Sol Yayınları, Kasım 1993, s.126
- ALTHUSSER Louis, 1968 Mayıs olayları üzerine bir mektup; Birikim Dergisi, sayı 1, s.39