Her Küba ziyaretinden sonra yazılan izlenimleri okumak için eskisi kadar istekli değilim. Yoksul ama mutlu insanlar, sağlıktaki başarılar, insanların güzelliği… Bunlar tamam. Küba çok özgün koşullarda sosyalist devrimi sürdürmek, başlangıcından bu yana gevşeyip derinleştiği dönemler de olsa, ABD emperyalizminin başını çektiği uluslararası bir kuşatma altında sosyalizmi kurmak zorunda kaldı. Bu nedenle Küba birçok cephede yoksullukla, kısıtlarla boğuştu, ama öte yandan sosyalizmin üstünlükleri ile farklı alanlarda parlak başarılar elde etti. Bu süreçteki bütün özgün yanlarına rağmen Küba’da sosyalizmi kuranların insanlık adına göğüslediği evrensel sorunlar var. TKP delegasyonu olarak yaptığımız resmi ziyaret sonrası yakalayabildiğim bazı Küba’ya özgü, fakat evrensel yanlar taşıyan noktaları tartışmak istiyorum.
Üretici Güçlerin Gelişimi ve Kent
Feodalizmden kapitalizme geçişte kentlerin oluşumu bir kaosa dayanır. Köyden kopan aileler yoksulluk ve işsizlik ile boğuştukları kentlere sığınırlar. Buldukları işle yaşadıkları yer arasında mantıksız bir ilişki kurulur. Zengin ve yoksul mahalleleri, ibadethane ve kapitalist pazar etrafında gelişen meydanları, kâr tutkusuyla çirkinleştirilen ve tüketime dayanan mantığıyla büyüyen devasa kentlerin dönüştürülmesi her sosyalist iktidarın başlıca sorunu haline gelecektir. Türkiye’de eşitsiz ve plansız gelişim İstanbul gibi dünyanın birçok ülkesinden daha kalabalık ve felaketlere gebe bir şehri yaratmıştır. Yobaz tüccarların elinde Ankara inanılmaz çirkinlikte bir kente dönüşmüştür.
Sosyalist iktidarlar, kucaklarında buldukları feodal-kapitalist kenti, insancıl bir ehlileştirmeye tabi tutmuşlardır. Bir yandan büyüyen kentlerde laik ve kolektif bir yaşama dayanan meydanlar inşa etmişler, bir yandan da yeni kentler kurmuşlardır. Daha önce Bulgaristan’da Dimitrovgrad kentinin nasıl sıfırdan inşa edildiğini not düşmüştük.1 Dimitrovgrad entegre ve büyük bir sanayi kompleksi ile birlikte inşa edilmişti. Öncesinde tarıma dayanan üretici güçler sosyalist Bulgaristan’da gelişirken kendi yaşam alanını yaratıyordu. Dimitrovgrad’ı kuran gönüllü tugayların sloganı unutulacak gibi değildir: “Biz bir kent yaratıyoruz, kent de bizi yaratıyor”. Gerçekten sosyalist kent, üretici güçlerin gelişmesi ve yeni insanın yetişmesi sorunundan ayrı düşünülemez. İleri yöntemlerle sürdürülen üretim, bu üretimi sürdürecek ve geliştirecek donanımda insanların varlığı ve kolektif yaşamın gelişkinliği kendi mekânını karşılıklı bir etki içinde yaratacaktır.
Küba’da iktidarı alan devrimci önderlik de karşısında eşitsizliğin ve yoksulluğun çarpıcı olduğu, yer yer emperyalistlerin batakhanesine dönüşmüş kentleri buldu. Küba Devrimi’nin en çarpıcı yanı olan, önderliğin özgün sorunlar karşısında bir klişeye bağlı kalmaksızın özgün çözümler üretmesi bu sorunda da kendini göstermiştir. 1960’da kabul edilen Kentsel Reform Yasası ile ailelerin kendi evlerinin sahibi olması sağlanmış ve kiradan elde edilen ranta büyük ölçüde son verilmiş, halkın kendi evinde oturması sağlanmıştır.2 Başta sağlık kurumları olmak üzere kamu kurumlarına yatırım yapılmıştır. Kent nüfusu oran olarak büyümüş ve sosyalizm kentlere rengini çalmaya başlamıştır. Ancak Küba’da sosyalist kuruluşun iki kısıtı kentsel dönüşümün hızını kesmiş gözükmektedir. Ekonomik abluka ve izolasyon konut üretim hızının düşüklüğüne yol açmıştır. Yine aynı nedenle sanayinin gelişimindeki engeller sosyalist yaşam ile üretici güçlerin gelişiminin yeni bir kent dokusu yaratmasını büyük ölçüde engellemiştir. Küba devrimin güçlü ve özgün yanı olan aile hekimliği ve devrimi koruma komitelerinin mahallelere dayanmasının aynı zamanda bu kısıtların sonucu olduğu söylenebilir. Devrim sürecinde üretici güçler en büyük gelişmeyi bilim alanında yapmıştır. Üniversitelerin planlı şekilde ülke kentlerine dağılması, bilimsel ve teknik donanımı yüksek bir emekçi kitlenin doğması çok önemlidir; ama bu donanımın üretime dönüşememesi mekânı da etkilemiştir. Küba’nın dünya çapında öncülük yaptığı ve gelişkin olduğu biyoteknoloji alanı bu konuda bir istisna sayılmalıdır. Havana’nın batısında bulunan, 12 binden fazla işçiyi, 7 binden fazla bilim insanını istihdam eden, kırktan fazla kurumu içeren kompleks “Bilimsel Bölge” olarak anılmaktadır. 3
Bu ziyaret esnasında gezme fırsatı bulduğumuz İletişim Bilimleri Üniversitesi’nin üretici güçlerin gelişimi, sosyalist yaşam ve mekân arasındaki ilişkide öncü bir rol oynadığını ve Küba için de bazı ilkleri barındırdığını fark ettik. Havana’ya yakın geniş bir arazide 2002 yılında kurulan üniversite-kent 11 bin öğrenciyi ve 1.500 öğretim üyesini barındırıyor. Öğrenciler tüm Küba’dan seçiliyor ve yarısının kız yarısının erkek öğrenci olmasına dikkat ediliyor. Dersliklerin ve laboratuarların yanı sıra tüm öğrencilerin ve tüm öğretim üyelerinin barınması için uygun şekilde planlanmış. Bunun Küba’da bir ilk olduğu söylendi. Bu kentte yaşayanların spor yapabilecekleri mekândan kültür kompleksine, sağlık kuruluşlarından kreşlere kadar her şey planlanmış. Özellikle yazılım alanındaki üretimi ile hem Küba’daki hizmet ve sanayi kuruluşlarını destekliyor, hem de uluslararası kurumlara ürünlerini ihraç edebiliyor.
Daha önce sosyalist merkezi planlamanın teknik bir mesele olmadığı siyasi öncülüğün ürünü olduğu yazılmıştı. “Geçiş toplumunda planlama, uzun erimli toplumsal hedeflerle üretici güçlerin verili düzeyi arasındaki boşluğu dolduran mekanizmanın adıdır.” 4 İletişim Bilimleri Üniversitesi de Fidel Castro’nun telkini ile kurulmuş ve belli ki ulusal bilim politikasındaki önemli bir sıçramaya karşılık geliyor. Örneğin üniversiteye yabancı uyruklu öğrenci kabul etmiyorlar. İletişim teknolojileri ve yazılım alanındaki gelişmeler ve buluşların stratejik önemi gizliliği de gerektiriyor. Bizim gibi ulusal bilim politikası, hiçbir şey üretmeyen, ama ülke kaynakları kullanılarak elde edilen bilimsel bulguların doğrudan emperyalistlere teslim edilmesi üzerine kurulu olan bir ülke insanları için ne kadar hazin.
Sonuçta son altı yılın ürünü olan, üretici güçlerde önemli bir gelişmenin göstergesi ve daha ileri atılımlar için zemin oluşturan üniversite kampüsü, Küba’nın klasik mahalle yapısından bir kopma anlamına da geliyor. Parti örgütü, Komünist Gençlik Örgütü ve değişik düzeyde çalışanların ve öğrencilerin örgütleriyle, Küba sosyalizminde ve sosyalist kuruluşta yeni bir deneyim.
Son dönemde Küba’da elektrikli cihazların tüketimindeki artıştan bahsediliyor. Bu sevindirici… Ancak sosyalizmin verili bir ülkedeki gelişiminin ölçüsü hanelere tıkılan elektrikli araçlar olamaz. Sosyalizmde planlama ve tüketim arasındaki ilişki daha önce Alper Birdal tarafından incelenmişti.5 Sosyalist gelişimin ölçüsü, üretimle birlikte kolektif yaşamın zenginleşip ileri biçimlere doğru ilerlemesi olabilir. Bireylerin kendi hanelerine hapsolmuş bir tüketimi sürdürmeleri değil, bilimin, sanatın, kültürün, sporun, dinlenmenin, yaşamın birlikte üretilmesi ve bunun niteliğindeki sıçramaların ölçüt olarak alınması gerekir. Bize İletişim Bilimleri Üniversitesi’nin dev maketi üzerinde yapılan açıklamalar, kolektif yaşamda niteliksel bir sıçramaya işaret ediyordu. Sonuçlarını izlememiz gerekiyor: Küba’da bu tip mekânların sayısında bir artış olacak mı ve üretici güçlerin gelişimine nasıl bir katkısı olacak? Aklımızdan çıkarmamız gereken diğer önemli bir nokta, ileri bilimsel-teknolojik üretime dayalı yeni kolektif yaşam ile devrimi koruma iradesi ve dünya sosyalist devrim sürecine karşı sorumluluk arasında nasıl bir ilişkinin kurulduğu olmalıdır.
Kalkınma ve Entegrasyon
Küba’da iktisadi yapının nitelikçe farklı olduğu, hemen bütün dünyada büyüme unutulurken Küba’nın son yıllarda yüksek bir büyüme oranı tutturmasından anlaşılıyor. 1990’da Sovyet desteğinin çekilmesi ile büyük bir yıkım yaşayan Küba “Özel Dönem”de alınan önlemlerle 1994’ten itibaren büyümeye başlamış. Özellikle 2005 ve 2006’da gayri safi yurtiçi hasılada sırasıyla yüzde 11,8 ve yüzde 12,5’lik büyüme hızları, Latin Amerika ve dünya ortalamalarının oldukça üstündeydi.6 2007’de ise petrol ve gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle büyüme oranı yüzde 7,5’te kalmış, ama bu haliyle de Latin Amerika ortalamasını aşmıştı.7 Bu makalede söz konusu büyümenin altında yatan dinamikleri incelemeye kalkmayacağız, fakat en azından nedenlerinden biri olan Latin Amerika’daki entegrasyon sürecine kısaca değineceğiz.
Latin Amerika’da Venezuela’nın başını çektiği ABD emperyalizmine ve neoliberal politikalara karşı, yurtsever ve halkçı başkaldırı, hem Küba’ya uygulanan ambargonun gevşemesine yol açtı hem de ülkeler arasında iktisadi ve kültürel entegrasyonun önünü açtı. Özellikle Venezuela ve Küba arasındaki entegrasyon süreci, Sovyet deneyiminden sonra sosyalist entegrasyonun en ileri örneği olarak karşımıza çıkıyor. Küba’lı sağlıkçı ve eğitimciler, Venezuela’nın yoksul mahallelerine hem hizmet hem de sosyalist bir insan modeli sunarlarken, Küba, Venezuela’nın doğal kaynaklarından ve mali olanaklarından yararlanıyor. Uzaktan bize bu iki ülke çok yakınmış gibi gözükmesine karşın Havana ile Karakas arasında binlerce kilometre olduğunu da hatırlatalım.
Bu ziyaret sırasında entegrasyonun somut bir örneğini görme ve bilgi alma fırsatı bulduk. Küba’nın güneyinde Küba Devriminin gerilla önderlerinden olan Camilo Cienfuegos’un adını taşıyan rafineriyi ziyaret ettik. Sovyetler Birliği ile işbirliği içinde 1970’lerin sonundan itibaren kurulmaya başlanan rafineri, kaynakların kesilmesi ve ambargo nedeniyle kapanmış. Ancak ALBA projesi kapsamında 2006 yılında Venezuela ve Küba ortak girişimi ile tekrar faaliyete başlamış. Yüksek kapasiteli ve son derece çağdaş yöntemlerle çalışan rafineriye petrol, Venezuela’dan gemilerle taşınıyor ve işlendikten sonra dünya ülkelerine ihraç ediliyor. Petrolün Küba’da işlenmesi ise geride petrokimya endüstrisi ve bu konuda deneyimli kadrolar bırakıyor. Örneğin bu ziyarette bu işbirliğinin çok sayıdaki ürününden biri olan plastikten üretilmiş evlerden yapılmış bir deneme mahallesini görme fırsatımız oldu. Bir su basman ve çelik konstrüksiyonun üzerine plastik levhalarla kolaylıkla kurulan evler son derece hijyenik ve konforlu gözüküyordu. Karşılıklı dayanışma ve eksik gidermeye dayanan sosyalist entegrasyonun bu örneği dünya halklarına ışık tutuyor.
Sosyalist Kuruculuğun Nüfus Özelliklerine Etkisi
Raul Castro birkaç ay önce mecliste yaptığı konuşmada Fidel’in 2005’te bir konferans sırasında söylediği bir cümleye atıfta bulunmuş. Fidel şöyle diyor: “Yıllar sonra vardığım bir sonuç, yaptığımız çok sayıda hatanın arasında en önemli olanı, birisinin sosyalizm hakkında bir şeyler bildiğini veya sosyalizmin nasıl kurulacağını bildiğini düşünmek oldu.” 8 Bu sözü temkinlilikle karşılamakta yarar var, çünkü sosyalist kuruluşa adanan son 90 yılda az deneyim birikmedi. Ama Fidel de haklı, çünkü sosyalizmin kuruluşunda öncülük eden halklar ve öncü özneleri, bir yandan emperyalizmin akıl almaz düşmanlığı ile boğuşurken diğer yandan da daha önce kimsenin karşılaşmadığı sorunları kendi yaratıcılıkları ile çözmek, en azından çözmeye uğraşmak zorunda kaldılar.
Bugün Küba’nın dünyada sosyalizmi savunan ve kuran bir ülke olarak karşılaştığı özgün ama evrensel sorunların başında nüfus özelliklerindeki değişiklikler geliyor. Küba yöntemsel olarak hatalı olan ve üretim ilişkilerini gözetmeksizin sanayinin büyüklüğüne bakılarak yapılan gelişmiş/gelişmekte olan/gelişmemiş ülke sınıflandırmasında, gelişmemiş (undeveloped country) ülke kategorisine sokulmasına karşın, nüfus özellikleri açısından gelişmiş ülkelere benziyor.9 Seksen yıla uzanan yüksek yaşam beklentisi ve düşük doğum oranıyla Küba en gelişmiş ülkeler arasında bulunuyor. Nüfus dağılımının diğer önemli özelliği ise yüksek kentleşme oranı. Raul Castro’nun verdiği rakama göre toplumun yüzde 75’i kentlerde oturuyor, ama bu yüzde 25’inin kırsal kesimde olduğu anlamına gelmiyor.10 Kübalı iktisatçı Osvaldo Martinez ise toplumun ancak yüzde 10’unun kırsal kesimde yaşadığını bildiriyor.11
Nerden nereye geldik? Paris Komüncüleri, köylülerle ancak karşı devrimci ordunun üniformaları içinde, kurşuna dizilirlerken temas edebilmişlerdi. Toplumun yüzde 90’ının kırsal kesimde yaşadığı Rusya’da,12 Ekim Devrimi köylülük ve devrim arasındaki ilişki üzerine kurulan inanılmaz bir taktik beceriye dayanıyordu. Çözülüşte ise hâlâ, çoğu kolektif çiftlik üyesi olmak üzere, önemli bir köylü nüfus vardı. Küba devrimi de şeker kamışı üretimine dayalı bir tarım ülkesinde gerçekleşmişti, ama tarım işçilerinin yoğunluğu, tarım işçileri arasındaki sendikalaşma ve siyasi mücadelenin görece yüksekliği tarım meselesinin Ekim Devrimi’nde olduğu gibi devasa bir ideolojik/siyasi sorun olmasını engellemişti.13 Bugünse Küba tarımında devlet çiftlikleri, kooperatif çiftçiliği ve özel çiftçiliğe dayalı bir karma mekanizma sürüyor. Köylülüğün bir karşı devrim potansiyeli olması şöyle dursun, bir toplumsal kategori olmaktan çıkmak üzere olduğu anlaşılıyor. Hatta Özel Dönem’de beliren beslenme sorunu, kentlerin içindeki ve kent yakınlarındaki bahçelerde yapılan meyve ve sebze yetiştirmeyle aşılmaya çalışılıyor.14
Gerçekten neolitik dönemde oluşan köy ve köylülük kategorilerinin tarihten silinmeye yüz tutmuş olması sosyalizmin Küba’daki başarısı olarak kabul edilmelidir. Fakat yaşam ve tarihin ilerleyişi bu kadar basit değil ve Küba bambaşka bir sorunla karşı karşıya. Raul Castro’nun belirttiğine göre, 1998’den bu yana ekilebilir arazinin tarım için işlenen kısmı, üzerinde çalışan olmadığı için üçte bir oranında azalmış ve kapitalizmin yapısal krizinin ürünü olan dünya piyasalarındaki gıda fiyat artışının katlanarak yükselmesi nedeniyle bu durum yaşamsal bir soruna dönüşmüş durumda.15 Ekilebilir tarım alanlarının üzerinde çalışacak bir emek gücü bulma güçlüğü var. Bu nedenle kısa bir süre önce özel çiftçiliği özendiren bir yasa kabul edildi. Bunu dünyada bazı akılsızlar nihayet bekledikleri liberal dönüşümün bir işareti sayadursunlar, bize yaptığımız ziyaret sırasında söylendiğine göre bu yasa ile ilgilenen pek fazla çiftçi çıkmamış. Yüksek eğitim düzeyi ve kentli özellikleri ile Küba halkı kırlara dönüp toprakla uğraşmak istemiyor. Daha önce adını andığımız Kübalı iktisatçı Martinez’e, “tarımla ilgili sorunları teknolojiyle mi çözeceksiniz?” diye soruyorlar, o da “Bu tam da bizim yapmaya çalıştığımız şey.” diye yanıt veriyor.16 Gerçekten Özel Dönem’de traktör gibi tarım araçlarının dahi kullanımında sorun olduğu düşünülürse bu yanıtın önemi anlaşılır. Öte yandan üretici güçlerin, salt teknoloji anlamına gelmediğini, teknolojiyi yaratan ve kullanan emekçileri de kapsadığını hatırlamalıyız. Aslında bir vadede sorunu çözecek olanın, topluma ait geniş arazilerde yeni bir tarımsal emek gücünün; ziraat, makine, bilgisayar mühendisleri, genetikçiler, veterinerler, biyologlar, sağlıkçılar, eğitimciler vb. yüksek donanımlı bir kadrodan oluşacak tarım birimlerinin, yeni bir toplumsal doku yaratarak devreye girmesi olduğunu tahmin edebiliriz.
Raul Castro buna benzer başka bir soruna, kentlerde inşaat sektöründe işçi bulmanın zorluğuna değiniyor.17 Yüksek eğitimli Küba halkı tarımda olduğu gibi inşaat alanında da çalışmak istemiyor. Hâlâ önemli oranda konut açığı olan Küba’da bu da bir sorun haline gelmiş. Bu konu bir yandan sıkıntılı bir reel soruna, öte yandan kol ve kafa emeği arasındaki çelişkide sosyalizmin ulaştığı yeni bir eşiğe işaret ediyor. Raul Castro mecliste yaptığı konuşmada, şaka yaptığını söyleyerek, “bu gidişle her mikro eyaletin kendi inşaat işçileri olmalı.” diyor. Şaka bir yana, inşaat gibi kol emeği isteyen işlerde amatörleşme, teknolojik gelişmelerle birlikte, zaman içinde bir çözüm yolu olabilir. Küba’da sosyalizm kendi özgün sorunlarıyla uğraşırken, bir yandan da köy/ kent ayrımı, kafa/kol emeği gibi sosyalizmin ezeli sorunlarında, başka bir deyişle sınıflı toplumların insanlığa dayattığı toplumsal işbölümünün sonlandırılmasında bir eşiğe doğru tüm insanlık adına ilerliyor. Bundan 130 yıl önce Engels’in Anti-Dühring’te yazdıklarını hatırlamamak mümkün değil. Engels “…, kent ve kır ayrımının ortadan kalkması, hatta büyük sanayinin ülke içinde olanaklı olduğunca eşit biçimde dağılmasını şart koşan bir olay olarak bile, bir ütopya değildir. Kuşkusuz uygarlık bize, büyük kentler ile birlikte, ortadan kaldırılması için çok zaman ve çok çaba gerektirecek bir kalıt bırakmıştır. Ama, bu, uzun süreli bir süreç de olsa, o büyük kentleri ortadan kaldırmak gerekecektir …” demektedir.
Biçim Olarak Aynı Gözüken Olaylar Kapitalizm ve Sosyalizmde Farklı Niteliklere Sahip Olabilir
Aynı adla anılan veya yüzeysel olarak bakıldığında aynıymış gibi gözüken olaylar, kapitalizm ve sosyalizmde farklı nitelikler gösterebilir. Örneğin, aile hekimliği Türkiye’de birinci basamak kamu hizmetlerini tasfiye etmenin ve cepten ödemeli, rekabete dayanan bir piyasa sistemi inşa etmenin adı olabilir; Küba’da ise gelişkin kamucu sağlık hizmetinin ve tek bir kayıp insan bırakmamanın adıdır. İlk kısımda değindiğimiz üniversite kampüsü, kapitalizmde öğrencileri şehir merkezlerinden ve siyasetten uzaklaştırma çabasının adı olabilir; Küba’da bilim emekçileri ve öğrencilerinin yeni bir üretici güç yaratmasının adıdır. Bu örnekleri, kalite kontrolü, esnek üretim vb. başlıklara uzatırsak başka bir Gelenek makalesinin konusu olacak kadar geniş bir alana girmiş oluruz. Bu yüzden dağılmadan, bu mesele ile ilgili güncel olan konuyu açalım. Bizim yıllarca “mezarda emeklilik” diye adlandırdığımız ve mücadele ettiğimiz başlık, Küba’da çok yeni olarak yasalaştı ve emeklilik yaşı erkeklerde 65, kadınlarda 60 olarak kabul edildi. Emeklilik yaşı daha önce erkeklerde 60 ve kadınlarda 55’ti. Bir yandan da Küba’da emekliler, özellikle öğretmenler tekrar görev almaya özendirilmeye başlandı.
Emeklilik yaşının artırılmasının iki önemli gerekçesi var. Bunlardan biri, daha önce bahsettiğimiz nüfus özellikleri nedeniyle emek gücüne duyulan gereksinim, diğeri ise 60 yaş sonrası beklenen ortalama ömür olarak tanımlanan “yaşlılıkta beklenen ömür”ün çok artmış olması. Küba’da bu oranlar erkekler için 20,8 yıl ki Küba bu konuda dünya sekizincisi; kadınlarda ise 23,4 yıl, dünya on altıncılığına karşı geliyor.18 Kapitalizmden en önemli farklılığı, çalışmanın bir emek sömürüsüne dayanmayıp tümüyle toplumsal yarar için harcanıyor olması. Bir diğeri, mesleğe bağlı iş kazaları ve meslek hastalıklarının Küba’da büyük ölçüde önlenmiş olması. Tuzla tersaneleri gibi bir cinayet makinesinin işlediği ve sayısız genç ölümlerine yol açılan bir ülkede tabi ki geç emeklilik bir isyan konusu olacaktır. Ayrıca Küba emekçilerinin tüm sendikalarının birliğini temsil eden merkezde yaptığımız görüşmede, farklı beş emek kategorisi olduğu ve örneğin madenci ve dalgıçlarda olduğu gibi yıpranmaya bağlı olarak daha erken emekliliğin söz konusu olduğunu bildirdiler. Küba’da işsizliğin çok düşük oranda olması ve herkesin cepten ödemeye dayanmaksızın sosyal güvence altında olması da emeklilik yaşı ile ilgili değişikliğin niteliğini kapitalizmden farklı kılıyor.
Emeklilik, aslında sosyalizmin kuruluşunda tartışılması ve yeniden tanımlanması gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Kapitalizmde sömürüye dayanan, yabancılaşılmış ve birçok kez insanlık dışı özellikler taşıyan emek süreçleri bir yaştan sonra dayanılmaz olur; emeklilik huzur için beklenen dönem olarak tanımlanır. Tabi ki yoksulluk ve çalışma sırasında kazanılan hastalıklar izin verirse… Ancak her emeklilik aynı zamanda bir işsizlik durumu demektir. Emekten yoksun kalmanın hızlı bir çöküntüye yol açtığı ve yaşlanmayı hızlandırdığı iyi bilinmektedir. Bu nedenle sosyalist kuruculuğun bugün fiziksel ve zihinsel açıdan mümkün olan ileri yaşlara kadar süren bir emek sürecini gündemine alması gerekir. Muhtemelen çalışma yaşamı boyunca emeğin niteliğindeki bir değişiklikle, fiziksel işlerden daha soyut ve kafa emeğiyle yapılacak işlere doğru bir kayma ile bunu başarmak çok daha insancıl olacaktır. Küba kendi özgün sorunlarını çözerken insanlık adına bu meseleyle de uğraşacak gibi gözüküyor ve bu konuda izlenmeyi hak ediyor.
Küba’da Devrimi Savunmak
Küba kolayca kavranacak küçük bir ülke değil. Eksik bilgiler nedeniyle bazı hataları barındırma olasılığına rağmen sosyalizmin kuruluşuna yaptığı evrensel katkıları ve geldiği heyecan verici eşiği sezebildiğimiz kadarı ile paylaşmak istedik. Ancak Sovyet deneyimi bize aynı zamanda temkinli olmayı da öğretti. Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin olgunlaştığı ve artık komünizmin kurulma evresine geldiğine ilişkin saptamaların aslında derinleşen bir apolitizasyonla ve örgütsüzleşmeyle birlikte gittiğini yıllar sonra kavradık. İleri kolektif yaşam biçimlerinin ve yeni insanın yaratılması söz konusu olmaksızın sadece üretici güçlerin geliştirilmesiyle sosyalist kuruculuğun mümkün olmadığını, bir yandan da emperyalizm çağında devrimi savunacak siyasi iradenin sürekliliğinin ve hiçbir boşluk bırakılmamasının önemini daha iyi anlıyoruz.
TKP delegasyonuna başkanlık yapan Kemal Okuyan tüm görüşmelerde özellikle gençliğin siyasi durumunu anlamaya yönelik sorular yöneltti. Partinin gençlik örgütünün ve görüştüğümüz kadroların güven verici profesyonel tarzı iç rahatlatıcıydı. Bu konuyu anlama çabamızı sürdürmeliyiz. Sonuçta her yeni kuşak tarihsel kahramanlıklarla bir yere kadar gidecek ve sonunda kendi devrimci ve yaratıcı rolünü arayacaktır.
Şu anda devrimi koruma iradesi, büyük ölçüde kahraman Küba Beşlisi’nin savunulmasına odaklanmış gözüküyor. Küba Beşlisi’nin özgürlüğünün savunulması, bazıları için bir insan hakları sorunu olabilir, ama bizim için onlara sahip çıkmak Küba Devrimi’ni korumanın enternasyonalist görevi olarak somutlanıyor. Kolay olmayan bu meselenin hakkını vermek zorundayız.
Küba’nın işçi sınıfı adına oynadığı öncülükten gurur duyuyoruz ve kazanımlarından olağanüstü bir şekilde yararlanıyoruz. Ancak komünistlerin bilmesi gereken bir şey var. Bütün kahramanlıklara, siyasi çabalara ve insanlığa kazandırdığı tüm değerlere rağmen, bir emperyalist saldırıyla veya emperyalizm tarafından desteklenen bir karşı devrimle Küba’da sosyalist devrimin kesintiye uğrama olasılığını aklımızda tutmamız gerekiyor. Bütün ülkelerin komünistleri, yaşayan sosyalist ülkeler yerine kendi ülkelerindeki nesnelliği ve olanaklara yapılacak devrimci iradi müdahaleleri referans olarak almalıdırlar. Bu bizi çok daha güçlü ve sağlam kılacaktır.
Küba’da sosyalizmi kuranların yolu uzun ve açık olsun.
Dipnotlar ve Kaynak
- Nalçacı,Erhan, Emel Güneş,”Dimitrovgrad:Sosyalizmin Ürünü Bir Kent”,soL,sayı:216,2004,s.16.
- Navarro,Jose Canton,Küba Tarihi. Bir Halkın Biyografisi,çevirenler:G.Kök, A.Somel,Yazılama,1.Baskı,İstanbul,2008,s.322.
- Davila,Agustin Lage,”Sosyalizm ve Bilgi Ekonomisi, Küba Biyoteknolojisi” Monthly Review,sayı:13,2007,s.65-73.
- Okuyan,Kemal,Sovyetler Birliği’nin Çöküşü Üzerine Anti-tezler,NK Yayınları,1.Baskı,İstanbul,2005,s.37.
- Birdal,Alper,”Sovyet Deneyiminden Planlama Dersleri”, Gelenek,sayı:91,2006,s.35-54.
- Campbell, Al,”Küba Ekonomisi:Bugünkü Performansa Dair Veriler ve Yarının Hedeflenen Değişikliklerine İlişkin Bilgiler”, Gelenek,sayı:99,2008,s.131-152.
- “Cuban Economy Grows 7.5 Per Cent”, http://www.granma.cu/ingles/2008/enero/marl/cuban-Economy.html
- Castro,Raul,”Socialism Signifies Social Justice and Equality, but Equality is not Egalitarianism.” http://www.granma.cu/ingles/2008/julio/mar15/29na-raul-i.html
- Raul Casro,agm.
- Raul Casro,agm.
- Röportaj,”Küba, ekonomik başarısını katılıma ve önderliğe borçlu”, Gelenek,sayı:91,2006,s.83-90.
- Carr, E.H., Bolşevik Devrimi, 2.Cilt, 1.Baskı, Metis Yayınları, İstanbul,1998,s.18.
- Birdal,Alper,”Stahanov’dan Che’ye Yeni İnsan Yaratma Mücadelesi”, Gelenek,sayı:92,2006,s.51-73.
- Kont,Sinan, “Küba’nın Gıda Güvenliği Mücadelesi”, Monthly Review, sayı:18,2008,s.169-179.
- Raul Castro,agm.
- Gelenek,sayı:91,agm.
- Raul Castro,agm.
- Raul Castro,agm.