• Giriş Yap
  • Kayıt Ol
Marksist Manifesto
  • Anasayfa
  • Dergimiz Nerede
  • Arşiv
    • Marksist Manifesto Sayıları
    • Gelenek Dergisi Arşiv
  • Yazarlar
Aradığınız makale bulunamadı.
Bulunan makaleleri göster
  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol
Marksist Manifesto
Aradığınız makale bulunamadı.
Bulunan makaleleri göster

Sosyalizmin spor üzerindeki etkisi

Kaan KavuşanYazarKaan Kavuşan
| Sempozyum Özel Sayısı / Kasım 2017
Okunma Süresi: 8 dakika
A A
Whatsapp'ta PaylaşFacebook'ta PaylaşTwitter'ta PaylaşE-posta Gönder

1917’nin o müthiş günlerinde, Vladimir İlyiç Lenin önderliğinde “Ekmek, Barış ve Özgürlük” sloganlarıyla yürüyen kalabalıklar, önce halkının üstüne ateş açan zalimÇar’ın her türlü baskısı ve zulmüyle, daha sonraysa geçici hükümetin ihanetiyle karşılaşmıştı. Azimle yürüyen Bolşevikler, yılmadan yıkılmadan mücadele edip ilk sosyalist devleti, dolayısıyla ilk sosyalist anayurdu inşa etmeyi başardılar. Bu devrimi ısrarla ulusal sınırlar dâhiline hapsetmeye çalışırken, bir yandan da “yayılmacılık”la itham etmeye çalışan burjuva tarihçileri dahi, dünyanın artık eskisi gibi olamayacağını kabul etmek zorundaydı. Bu yüzden, dünyanın en bütünsel değişimlerine yol açan, baştan uca pek çok alanı etkileyen sosyalist devrimin, sporu etkilememesi de kaçınılmazdı.

Amerikalı Profesör Mike O’Mahoney’nin çok kapsamlı araştırması “Sovyetler Birliği’nde Spor: Kültür Fizik”te ülkenin genel eğilimi anlatılırken şöyle deniyordu: “Okullarda, spor ve fiziksel eğitim, müfredatta önemli bir yer teşkil ederken, fabrikalardaki işçiler de teşvik ediliyordu. Hatta bazen fabrikada yapılan fiziksel egzersiz programlarında yer almaları mecburi tutuluyordu. Boş zamanlarda sendikalara, fabrikalara ve belediyelere bağlı tesisler hizmet verip, jimnastik eğitiminden koşuya kadar pek çok alanda ülkenin en iyi atletlerine bireysel eğitmen sağlıyordu.”1

Elbette iç savaşın yaşandığı ilk günlerde durum bu kadar iyi değildi. Ancak onca zorluk, açlık ve beyaz ihanete rağmen, parti bu alanı da başı boş bırakmış değildi. Bizzat kendisi de iyi bir sportmen olan Lenin hakkında, İngiliz devleti adına ajanlık ve diplomatlık yapan R. B. Lockhart şöyle diyordu: “Tüm Rus devrimcileri arasında, en sıkı sportmen oydu. Delikanlılığında atıcılık ve kayakla uğraşmıştı. Çok uzun süreler yürüyebilirdi; azimli bir dağcı, enerjik bir bisikletçi ve sabırlı bir balıkçıydı.”2

 

İlk günler: Sporun “yeni insanın” yaratılmasındaki rolü

Devrimin ilk senesindeki sportif anarşinin ardından 1918’de Vse-obschee Voennoe Obuchenie (VVO ya da Vsevobuch olarak da anılır) yani Askeri Fizikî Eğitim Okulları ve Kursları Dairesi kuruldu. 1917 ila 1922 yılları arasında süren iç savaşta Kızıl Orduyla Beyaz Orduların mücadelesi devam ediyordu. ABD, Fransa, Japonya, İngiltere ve Polonya’nın maddi olarak desteklediği Beyaz Terör, Lenin’in ağır yaralandığı suikast girişimiyle zirveye ulaştı. Sosyalist yönetim için siyaset hayatın her alanında vardı ve hiçbir şeyin ideoloji ve politikadan azade mümkün olması değildi. Devrim Rusyası’nda sağlıklı nesiller yetiştirmek çok önemliydi. Savaşlar ve iç savaşlarla azalan insan sayısı devrimcileri endişelendiriyordu. Askeri bir kurum olan VVO’nun amacı da bu büyük insan gücünü hem savaşta hem barışta bedensel olarak en iyi şekilde eğitebilmekti.

Tabii ki tek amaç askeri değildi. Eğer böyle olsaydı iç savaşın bittiği 1922 ya da Sovyetler Birliği’nin ilân edildiği 1923 yılından sonra “kültür-fizik hareketi”nin sonlanması gerekirdi. Oysaki spor hijyen, beslenme ve idman ile birlikte sağlık bilincini yükseltiyor; alkolizmle mücadele, fuhuş ve bedeni kötüye kullanma konularında bir mücadele başlığı oluyordu. 3Böylece kamuda çalışan beyaz yakalıdan, fırında çalışan işçiye kadar sağlık seferberliği ortaya çıkmıştı.

İlgiliMakaleler

Sovyet film okulu

Sosyalizm ve edebiyat

Sovyetler Birliği’nde sanat

Ekim Devrimi’nin mirası: Ulusal sorunun çözümü bağlamında bugün Kürt sorununa bakmak

Ulusal sorunun çözümü bağlamında Ekim Devrimi

Daha Fazla Makale Yükle

Ve belki de daha önemlisi, Lenin, 1920 yılında çok önemli bir konuya işaret ediyordu. Spor sadece savaşa güçlü askerler sağlamak ve sağlıklı nesiller yetiştirmek için değil, toplumu yeniden, sosyalist bir şekle sokma konusunda da önemliydi. Üçüncü Tüm-Rusya Kongresi’nde söz alan Bolşevik lider bu konunun önemini şu sözlerle ifade eder: “Genç neslin kültür-fizik çalışmaları; onları iyi birer komünist olarak yetiştirme sistemi içinde hayati bir unsurdur; uyum içinde gelişen insanlar ve komünist toplumun yaratıcı vatandaşlarını elde etmeyi hedefler.”4

Lenin’in ve devrimin spora yüklediği misyon en çok “yeni insan”ın yaratılmasıydı. Bu yeni insan devrimin kısmen garantörü olacak, Birlik içindeki ulusların kaynaşmasını sağlayacaktı. Tam da bu yüzden, spor Sovyetler Birliği için çok önemliydi.

Sovyet Devrimi’ne hiç de dostça yaklaşmayan tarihçi Robert Edelman, 1924 yılından itibaren bir spor gazetesi dahi çıkarıldığından bahseder. Üstelik “Sovetskii Sport” adındaki bu yayın aylık veya haftalık bir dergi değil, günlük bir gazetedir.5 Edelman, gazetenin “Sovyet basınının geri kalanından farklı ve çok sesli olduğunu” ve Sovyet antrenör, sporcu ve organizatörler için bir fikir geliştirme forumu gibi çalıştığını itiraf etmek zorunda kalır.6

İç savaşın bitmesinin ardından, 1923’te sivilleşen ve adı Kültür Fizik Yüksek İdaresi’ne (KFYİ) dönüşen VVO’nun eğitmenleri arasında daha sonra Sovyet futbolunun temellerini atacak olan Konstantin Kvaşin, Ivan Artemyev, PyotrArtemyev ve Georgiy Aleksandroviç Duperron, Mihail Kozlov gibi isimler vardır. Aynı zamanda KFYİ’nin ve Komsomol’un7 önderliğiyle futbol, basketbol, voleybol gibi takım sporlarının ligleri kurulurken, atletizmin çeşitli dallarında da şampiyon sporcular yetiştirildi.

Üstelik sporun desteklenmesi için pek çok ünlü ismin bu konuda yazması teşvik edildi. En bilineni gelmiş geçmiş en büyük bestecilerden biri sayılan, kendisi de bir futbol aşığı olan Dmitri Şostakoviç’in futbol yazıları.

Anlayacağınız Sovyetler Birliği, devrimin başlangıcından ülkenin çözülüşüne kadar spor konusuna eğilmeyi büyük bir önemle sürdürmüştür.

 

İç savaşın ardından: Proleter ve enternasyonal spor

İç savaşının bitiminin ardından KFYİ’nin en büyük hedefi sporu proleterleştirmekti. Mesela, takım sporu yapan tüm ekipler kapatılarak fabrika takımları ve spor toplulukları kuruldu. Dinamo Topluluğu tarafından açılan onlarca takım Polis İdaresinin, ÇSKA8 ön ekli takımlar Ordunun, Spartak’lar Ticaret Sendikasının, Lokomotifler Demiryollarının, Torpedolar otomotiv fabrikalarının, Şahtar ve Zenit ise madencilerin topluluklarıydı. Bu girişimle futbol, aristokratların yürüttüğü bir spor olmaktan çıkarak, fabrikalara ve halka indi. Hemen hemen her fabrikanın futbol takımı vardı. Hatta bu yüzden işçiler fabrikalara özellikle çalışmaya çağırılıyor ve ekmeklerini kazanırken, futbol da oynuyorlardı.

Aynı dönemde bu bahsettiğimiz spor toplulukları, basketbol ve voleybol ligleri de kurdu. Atletizmin hemen hemen her dalında iyi sporcular yetiştirmeye çalıştılar. Uluslararası müsabakaların azlığında, proleter sporuyla burjuva sporu arasındaki mücadeleye tam bir ölçü belirlemek zor. Ancak sosyalizmin bu konuda söz sahibi olmak istemesini Komintern’e bağlı olarak kurulan Sportintern’in kuruluşu ve Olimpiyatlara karşılık “işçi sınıfının olimpiyatları” Spartaki adların oluşturulmasıyla anlıyoruz.

Anlaşılacağı gibi Spartakiad adını Spartaküs’ten alıyor ve aynı onun gibi renk, ırk ve din ayrımı olmaksızın, emekçi halkların sporcularını özgürleştirmeyi hedefliyordu. Yapılan ilk Spartakiad’a 17 ülkeden 7125 sporcu katılmıştı.9 Spartakiadlar çeşitli sebeplerle rafa kalkınca bu sporcuların bir kısmı daha sonra, Olimpiyat rekortmenleri olarak yollarına devam ettiler.

1937 yılında Stalin’in Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Genel Sekreteri olduğu dönemde, yürürlüğe giren “sportif derecelendirme kanunu” ile profesyonel sporun da yolu açıldı. Bu kanuna göre, yaptığı dereceler ve edindiği başarılara göre “Spor Ustası” unvanı almaya hak kazanan kişiler sporu meslek olarak edinme hakkını kazanıyordu.

 

Spor, diplomasi ve propaganda

İlk yıllarında yeni kurulan Sosyalist Rusya Federe Cumhuriyeti’ni tanıyan ülke sayısı çok azdı. Siyasi tecrit altında bulunan devrimciler, futbolu bir propaganda aracı olarak örgütlemeyi düşündüler.

Pyotr Timofeyeviç Artemyev (kendisi gibi ünlü futbolcu olan iki kardeşi Vanya ve Ivan gibi), militan bir Bolşevikti. Sovyetler Birliği’nin kurulup A Milli Takım’ın10 henüz kurulmadığı bir dönemde, mevcut Rusya Sovyet Federe Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) ile çıktığı İskandinavya Turnesi’nde takım sorumlusu ve futbolcusu olarak görev yapmıştı. (O zamanlar teknik direktörlük diye bir pozisyon yoktu). Sol kanatta oynuyor ve yüksek tekniğiyle dikkat çekiyordu. Bir o kadar da hızlıydı. Bu yüzden “Bisiklet” lakabını almıştı. Ancak siyasi bir figür olarak da çok önemliydi. Kardeşleriyle birlikte Komsomol’a katılmış ve iyi bir örgütçü olmuştu. Bu yüzden büyük itibar sahibiydiler.

Pyotr, Kızıl Bayrağın diğer ülkelere alınmadığı zamanlarda, Komsomol bürosundan aldığı bir bayrağı, giymiş olduğu takım elbisesinin altında, vücuduna sararak sınırdan geçirmiş ve stadyumlarda dalgalanmasını sağlamıştı. Stockholm Kraliyet Stadı’nda dalgalanan kızıl bayrak sadece İsveç değil Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya basınında da bir meydan okuma olarak kendine yer buldu. Bu tavır burjuvaları öyle korkuttu ki, Sovyet Milli Takımı uzun süre Türkiye’den başka bir rakip bulamadı kendine. Devrimden 1950 yılına kadar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) sadece Türkiye ile resmi maç yapabildi. İsveç gazetesi Iddrottebladet, Artemyev’in resminin altına şu başlığı atmıştı: “İşte Rus oyuncular arasındaki Bolşevik ajitatör!”11

Zaten en başından beri korkulan buydu. İsveç ve Sovyetler Birliği arasında diplomatik ilişkiler askıdaydı. Devlet yetkilileri önce Sovyet futbolculara vize vermediler. Ancak bu turnenin daveti komünist partiyle ilişkisi bulunan yayın organı FolketsDagbladPolitiken’in aracılığıyla yapılmıştı ve halk da takımı görmeye pek heves etmişti. İsveç hükümeti hamlesini yapmaya karar verdi; Sovyet takımının çok güçsüz olduğunu, dolayısıyla rakibi yenip bu propagandayı kendi lehlerine çevirebileceklerini düşündüler ve vizeyi verdiler. Kültür-Fizik Komitesi başkanı Medvedev, “İstediğiniz her rakibe karşı oynarız” diye garanti vermişti.12

Turnenin ilk maçında karşılarında, tam da vapurdan indikten üç saat sonra Stockholm Karması adı altındaki İsveç Milli Takımı’nı buldular. Maçın şehirdeki afişlerindeyse İsveç, Sosyalist Rusya’ya karşı yazıyordu. Madem ülkeye girmelerine izin verilmişti, o zaman bu maç büyük bir zafere dönüştürülmeliydi. Ne de olsa İsveçlilerin yıllar önce 16-0 yendiği Ruslar, devrim yaparken futbola vakit bulamamış olmalıydılar. Üç saat geçmişti ama ne gelen vardı ne de giden. Etraftakiler kızıl ajitatörlerden bahsediyordu. Kaptan Butusov etrafı kolaçan ediyordu ve 15 dakika daha geçmişti. Çare yok, stadı sırtlarında çantalar yürüyerek buldu Sovyet takımı.13

6 bin kişi maça gelmişti, bunların büyük bir kısmı da İsveçli komünistlerdi. Günün gazetelerine göre, bu taraftarlar “İleri Rusya!”, “Yürüyün Bolşevikler!” ve hatta “Yaşasın Lunaçarski!” gibi sloganlar atıyorlardı.14 İki takım 5-5 berabere kaldılar. Maçın RSSSF (Futbol İstatistik ve Verileri Vakfı) kayıtlarında da yer alan 21 Ağustos’taki rövanşındaysa Artemyev ve arkadaşları 2-1 kazandılar. Turnenin İsveç kısmı, Sovyet takımının 6 galibiyet, 3 beraberliğiyle sonuçlandı. Nya Dagligt Allehanda Gazetesi şöyle yazmıştı: “Ruslar evlerine yenilgisiz dönüyorlar. Bundan daha iyi Sovyet propagandası olamazdı.”15

RSFSC daha sonra Norveç, Almanya ve Estonya’yı gezerek turu tamamladı. 18 maçta 15 galibiyet ve 3 beraberlik almışlar, hiç yenilmemişlerdi. Tur sona erdikten sonra sadece Rusları değil, tüm ülkeyi kapsayan bir Sovyetler Birliği Milli Takımı kurulmasına rağmen Artemyev ve arkadaşları RSFSC karması olarak resmi izinle takımlarının turunu sürdürmüşlerdi. Takım, Fransa ve Almanya’daki işçi federasyonlarının takımlarıyla maçlar yaptı. Bu maçlardan birini Almanya Komünist Partisi Merkez Komite Sekreteri ErnstThalmann da izlemiş ve Pyotr ile tanışarak bu organizasyonların devamını istemişti. (Bu isteği kabul gördü de. İki kez daha Almanya’ya turneye gidildi). Futbolla gelişen bu ilişkiler neden bir propaganda ve emekçilere güven verme aracı olmayacaktı ki?

 

Nazizme karşı spor

1. Dünya Savaşı sırasında, pek çok sporcu Anayurt Savaşı’nda kahramanca şehit oldu ancak ölenler de kalanlar da savaşın kazanılmasında rol sahibiydiler. 1952 yılında Olimpiyat Şampiyonu olan YuriTyukayov şöyle diyordu: “Stalin benim için yurdunun toprağına bastığında yenilmez hâle gelen Anteus’un efsanesinden alıntı yapmıştı. 1952’deki Kürek Şampiyonası’nı hatırlıyorum. Herkes Avustralyalı Wood’un kazanacağını düşünüyordu. Yine de onu yendim. (…) 1942 yılında Wood, Avustralya’da, bense Leningrad Kuşatması altında yaşıyordum. Wood büyük ihtimalle kahvaltı sırasında yumurta ve pastırma ile birlikte portakal suyu içiyordu, benim aileme ise günde 125 gram ekmek veriliyordu. Wood 1945’te büyük ihtimalle güneşlenirken, evinin bombalarla paramparça olduğunu görmedi. Aynı yılın Şubat ayında amcamın cesedi masamızda, ölen kuzenim ve yengemin cesediyse yatağımda yatıyordu. Bana göre Sovyet sporcusu ve Leningrad sakini olmak en önemli şeydi. Beni kazanmaya iten buydu.”16

1941 yılında 13 bin kayak eğitmenine Sibirya, Urallar ve diğer kuzey bölgelerinde çarpışma kursu verilmiş ve kayaklı atıcı timleri kurulmuştu. İşte sosyalizmin spora verdiği bu önem, Nazizme karşı savaşta Sovyet askerine büyük bir avantaj sağladı. Elbette ki II. Dünya Savaşı’nın kazanılmasındaki baş aktör olan bu ülkenin Avrupa’yı özgürleştirmesinde de etkili oldu…

 

Soğuk savaş yılları ve sosyalist üstünlük

1. Dünya Savaşı’nın ardından Sovyetler’in çabaları pek çok sosyalist devletin ortaya çıkmasına, dünyanın ve sporun şekil değiştirmesine sebep oldu. Sosyalist olduğunu deklare eden Demokratik Almanya Cumhuriyeti, Romanya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya Halk Cumhuriyeti gibi ülkeler özellikle atletizm ve jimnastik alanlarında büyük başarılar elde ettiler.

Sovyetler Birliği adına SergeyBubka’nın rekorları, artistik buz pateninde 10 kez üst üste Dünya Şampiyonası’nı ve 3 kez üst üste Olimpiyat altın madalyası kazanan İrinaRodina’nın gösterileri, 80 kez dünya rekoru kıran halterci Vasili Alekseyev’in kaldırdığı ağırlıklar, “Leningrad Ekspresi” lakaplı Vladimir Salnikov’un 12 kez rekor kırmasına sebep olan kulaçları, Hokey oyuncusu BorisMihaylov’un sayıları, OlegBlokhin ve arkadaşlarının Dinamo Kiev futbol takımıyla yaptıkları hep sosyalizmin hanesine yazıldı.

Tabii ki Sovyet Devrimi’nin ilham verdiği diğer sosyalist ülkelerin sporcuları da (Romen Nadia Comaneci, Demokratik Alman Cumhuriyeti’nden Kornelia Ender gibi) dünyada bir “sosyalist spor ekolü”nün var olmasına yardımcı oldular.

Futbolda Polonya Milli Takımı iki kez Dünya üçüncüsü olurken, Macaristan 50’li yıllardaki sosyalist döneminde belki de dünyanın en iyisi sayılıyordu. Çekoslovakya bir kez Avrupa şampiyonu oldu. Vardığı siyasi yol ne olursa olsun, yola Sovyet devriminden çıkan ve sosyalist olduğunu iddia eden Yugoslavya Milli Takımı’ndan her zaman korkulurken (iki kez Avrupa Şampiyonası finali oynadılar), Yugoslav kulüpleri Partizan, Hajduk, Kızıl Yıldız ve Dinamo Zagreb Avrupa Kupaları’nda hep boy gösterdiler.

Bu dönemde özellikle öne çıkan bir takım da Sovyetler Birliği Basketbol takımı oldu. İki kez (1972, 1988) Olimpiyat Şampiyonluğu, 3 kez Dünya Şampiyonluğu (1967, 1974, 1982), 14 kez de (1947 ile 1985 arasında) Avrupa Şampiyonu olarak büyük bir dominasyon sağladı takım. Özellikle takımın 1972 yılındaki Olimpiyatlar’da ABD’ye karşı oynayıp 3 saniye kala attığı basketle kazandığı şampiyonluk yıllarca akıllardan çıkmadı. Sovyet kulüp takımlarıysa 8 şampiyonluk, 6 finalle birlikte basketbolda çok yüksek bir gücü temsil ettiler. Hemen hemen her mahallede bulunan basketbol sahaları, sosyalist sporun halka inişini temsil etti.

İngiliz sosyalistleri Bill Shankly ve BrianClough ise tartışmasız bugün adanın gelmiş geçmiş en büyük iki futbol adamı olarak sayılıyorlar. Shankly, “Benim inandığım sosyalizmde herkes aynı amaç için çalışır ve ödülleri beraber paylaşır. Ben futbolu da yaşamı da böyle görüyorum”17 diyerek ve takımını bu felsefeye göre kurarak ideolojik propagandasını yapmıştı. Clough ise grev yapan maden işçilerine bilet alan bir adamdı. Bu yıllar kapitalist dünyayla baş edebilen sosyalizmin yıllarıydı işte.

Bu ekolün dünya sporuna en büyük katkısı azimli karakteri ve fiziksel kaliteye verdiği önemden ziyade, bilimi sporun içine sokmasaydı. Örneğin futbolda ilk kez bilimsel verilerin ve bilgisayarın kullanımı, Dinamo Kiev futbol takımının Marksist teknik direktörü ValeriLobanovski’ye ithaf edilir.

 

Sporda ideolojik bilimsellik

Kısaca değinmek gerekirse, Lobanovski’nin bilgisayarı hem taktik hem teknik anlamda futbolun içine sokup, matematiksel şablonları taktiğine işlediği Dinamo Kiev’i dünyaya bambaşka bir alternatif sundu. “2010 yılının futbolunu oynuyor” denilen takım, o kadar ‘fütüristik’ görünüyordu ki, 1986’da Atletico Madrid’i 3-0 yenip Kupa Galipleri Kupası’nı aldıkları sene İspanyol El Pais gazetesi “Gelecekten gelen bir takıma yenildik” diye başlık atmıştı. Lobanovski ise Sovyetler Birliği ile katıldığı 1988 Avrupa Kupası öncesinde “Takımı 21. yüzyılın futboluna hazırlıyoruz” demişti. Sosyalizm o günlerde bir gelecek umudu imajını futbol aracılığıyla da taşıyordu.

“Loba”nın, 1972’de bir parti toplantısında rastladığı istatistikçi Profesör AnatoliZelentsov’la tanışması felsefesini bir üst noktaya taşıdı. Ayrılmaz bir ikili oldular; bilgisayar kullanımını futbola soktular. Hem maç verilerinden taktik hem de oyuncu verilerinden analiz yaptılar. Spor Yazarı Ali Ece, “Dünya futbol tarihinde daha menajerlik oyunları icat edilmeden yıllar önce, bilgisayarları taktik geliştirme bağlamında ilk kullanan teknik adam” diye niteliyor büyük üstadı.18

Profesör Zelentsov karşılaştıkları toplantıda ona futbolu sayılarla açıklamıştı; Futbol, 22 bileşenden (iki takım) oluşan bir oyundu. 11 bileşenden oluşan iki alt sisteme iniyordu. Bu bileşenler bazı kısıtlamalara (oyun kurallarına) karşın belli bir alan içinde (saha) hareket ediyorlardı. Eğer iki alt sistem eşitse berabere kalıyorlardı. Üstün olan taraf varsa kazanıyordu. Lobanovski bu anlayışın üzerine şu fikri geliştirdi; “Futbolda sonuç bireylerden çok, elementler ve bunların arasındaki bağa bağlıdır.”19

İşte bu bilimsel yaklaşımla birlikte Dinamo Kiev iki kez (1975, 1986) Kupa Galipleri Kupası, bir kez de (1975) UEFA Süper Kupası’na ulaştı. Dinamo Kiev’in yukarı taşıdığı Sovyet Ligi 1988 ve 89 yıllarında, çözülmeden hemen önce UEFA verilerine göre en iyi ikinci lig haline gelmişti.20 Kiev’in yanı sıra Dinamo Tiflis (1980-81 sezonu, Kupa Galipleri Kupası) ve Dinamo Moskova da (1971-72 sezonu, Kupa Galipleri Kupası) Avrupa kupası kazandılar.

Kiev’in oyunu Sovyetlerle öyle özdeşleşmiş ki Avrupa’nın karşı devrimci solcuları21 takımı “bürokratik” olmakla dahi eleştirmemişlerdi…

 

Özetle

Sovyetler Birliği insanlığa ve spora üç şekilde büyük fayda sağladı:

  1. Savaş yıllarının öncesinde, gelebilecek büyük felâketi ön görerek ülke çapında askeri şartlara adapte olabilecek sporcular yetiştirmeye çalıştılar. Kültür-fizik hareketine bağlı sayısız sporcu ve spor eğitimi almış vatandaş pek çok kahramanlık sergileyerek önce Anayurt Savaşı’nın, sonra da II. Dünya Savaşı’nın kazanılmasında büyük rol oynadı. 20 milyon insanını faşizme ve savaşa kurban veren Sovyet ülkesi, buna rağmen savaşacak kaliteli insan gücünü sağlayarak Hitler’in ordularını durdurdu ve bütün Avrupa için büyük bir fedakârlık yaptı (Bu fedakârlık, büyük “tarih çarpıtıcılar”a rağmen hâlâ silinemedi). Ayrıca sporun bir hayat felsefesi haline gelişiyle, açlıktan yeni kurtulmasına rağmen kendini toparlayan ve Batı tarafından adeta bir robotmuşçasına resmedilen sağlıklı Sovyet insanı; alkole ve fuhşa karşı mücadelede, sporu kullanarak yol gösterici oldu.
  2. Spor uzun süre, komünistlerden korkanlar için sosyalizmin güler yüzü de oldu. Kan emici canavarlar ve insanlık düşmanı olarak tanıtılmaya çalışılan, Nazilerle eşleştirilmek için çaba sarf edilen komünistlerin de etten kemikten insan olduğu, robot olmadığı ve gülüp eğlendiği, spor müsabakalarını kazanınca sevindikleri, “diri diri bebek yemedikleri” gözle görünür hâle geldi. Hatta 70’li yılların ikinci yarısından itibaren Batı tarafından da takdir edilen takımlar ve atletler de çıkardı. Bu koşullarda spor, devrimin ilk günlerinden itibaren kültürel ve siyasi hegemonyayı kırmak için bir araç haline geldi. Bu arada da sosyalizmin propagandası sadece Sovyetler Birliği’nin değil, daha eşit bir dünya isteyen tüm insanlığın kazanımı oldu.
  3. Teknolojik yöntemleri ilk kez spora adapte etmeyi isteyenler çoğunlukla Sovyetler Birliği’nden çıktılar. Bilgisayarı ve veri toplama bilimini futbola sokanın Lobanovski olduğunu söylemiştik. Bunun yanı sıra atletler için geliştirilen koşu teknikleri de sporda fiziksel gelişimin ilerlemesine sebep oldu.

Bir soğuk savaş anti-propaganda filmi olduğu her yerden belli olan RockyIV’teki karşılaşmada Amerikalılar geleneksel yöntemlerle çalışırken, Rus boksör IvanDrago ise teknolojinin tüm imkânlarını kullanmaktaydı. Dramatik çatışma açısından, bu yanlı film, insan azmine karşı teknoloji temasını işlemek iste de aslında dışarıdan bir bakışın fotoğrafını çekiyordu… Bu bakış da sosyalizmin spora bilimsel bakışıydı.

Sosyalizm, spor aracılığıyla devrimin sancılı günlerinden Sovyetler Birliği’nin yıkılışına kadar insanlardan katılımcı olmalarını istedi ve halka inmeye çabaladı. Oysaki kapitalizmin, profesyonel sporcu olmayan bizlere verdiği tek şey obezite ve tıkanık damarlar oldu.

Dipnotlar ve Kaynak

  1. O’Mahoney, M. (2006), Sports in the USSR: Physicalculturevisualculture, İngiltere, ReaktionBooks, s. 8
  2. Lockhart, R. B. (1960), Giantscastlongshadows, İngiltere, PutnamBooks, s. 134.
  3. Riordan, J. (1977), Sport in Sovietsociety: Development of sport and physicaleducation in Russia and USSR, İngiltere, Cambridge University Press, s. 117.
  4. Çudinov, I.D.(editör) (1959), Osnovnyepostanovleniya i instrukstsiipovoprosamfizichekoikultury i sporta: 1917-57, Moskova, Politizdat, s. 43-44.
  5. Edelman, R. (1993), SeriousFun: A History of Spectator Sports in the USSR, İngiltere, Oxford University Press, s. XI
  6. A.g.y., s. XII.
  7. Tüm-Birlik Leninist Genç Komünistler Birliği (VsesoyuzniLeninskiyKommunistiçeskiy soyuz molodyozi). Kısaltmasıyla Komsomol, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin gençlik organizasyonuydu. Buna karşın bir dernek yapılanması içindeydi. Parti bültenine göre resmî olarak bağımsız bir organizasyon ve Parti’nin yardımcısıydı. Dernek bir süre, gayrı resmi bir “gençlik spor bakanlığı” gibi hareket etti. (y.n)
  8. ÇentralniySportivniyKlubArmii – Merkezi Ordu Spor Kulübü (ç.n)
  9. Edelman, R., s. 38
  10. Sovyetler Birliği’nde “A Milli Takım” terimi yerine “SbornayaSovyetskogoSoyuzapo Futbolu” (Sovyetler Birliği Futbol Karması) kelimesi kullanılıyordu. Bu takımda Birlik içindeki tüm milletlerden oyuncu seçilebiliyordu. Ancak birebir bu şekilde kullanmak Türkçede ve uluslararası spor jargonunda başka bir anlam ifade ediyor. Karmalar sadece gösteri maçları yapan, her ülkeden oyuncuların katılabildiği resmî olmayan takımları ifade ediliyor. Sovyetler Birliği Futbol Karması dendiğinde okuyucu Sovyetler’deki yabancı oyuncuların da seçilebildiği ya da resmiyeti olmayan bir takım olduğunu düşünebilir. O yüzden yazının ana metninde bundan sonra da “Milli Takım” olarak anılmıştır. (y.n.)
  11. Goryanov, L.B. (1968), Оjivşiyelegendiy, Sovyetler Birliği, Fizkultura i sport, s. 161.
  12. A.g.y., s. 162-63.
  13. Korşak Y.F. (1975), Stariy, stariy futbol, Sovyetler Birliği, Fizkultura i sport, s. 113.
  14. Zubko, M., “HeyaLunaçarski”, Sport Express, 22 Ağustos 2003 (erişim tarihi: 13.09.2017)
  15. A.g.y.
  16. Korolkov, N.P. (1969), Sport i zashchitarodiny, Moskova, Fizkultura i sport, s. 21-22.
  17. Çudinov, I.D. (1959), Osnovnyepostanovleniya, Moskova, Fizkultura i sport, s. 175.
  18. Shankly, B. (1976), Shankly: My Story, İngiltere, LittlehamptonBook Services, s. 32.
  19. Ece, A. (2010), “Dinamo Kiev eşleşmesi üzerine: KÖTÜNÜN İYİSİ”, (Total Futbol Blog, 17 Aralık 2010 – erişim tarihi: 13.09.2017)
  20. Wilson, J. (2011), “How ValeriyLobanovskyi’sappliance of sciencewonhearts and trophies”, (TheGuardian, 12 Mayıs 2011 – erişim tarihi: 22.09.2017)
  21. İngilizce Wikipedia, “Soviet Top League” (erişim tarihi: 20.09.2017)
Konular: Reel SosyalizmSpor

Marksist Manifesto

Yalı Mah. Karaağaç Sk. No: 14 Maltepe/İstanbul
posta@marksistmanifesto.com

Kategoriler

  • Partimiz
  • Portreler
  • Okuma notları

Bağlantılar

Türkiye Komünist Hareketi
İlerici Kadınlar Derneği
Gazete Manifesto
Sınıf Tavrı
  • Gizlilik politikası
  • Hakkımızda
  • Bize Ulaşın

Marksist Manifesto | Gelenekten Geleceğe

  • Giriş Yap
  • Kayıt Ol
Aradığınız makale bulunamadı.
Bulunan makaleleri göster
  • Dergimiz Nerede
  • Hakkımızda
  • Arşiv
    • Marksist Manifesto Sayıları
    • Gelenek Dergisi Arşiv
  • Yazarlar
  • Terimler Sözlüğü
  • Partimiz
  • Portreler
  • Okuma Notları
  • Bize Ulaşın

Marksist Manifesto | Gelenekten Geleceğe

Hoşgeldiniz!

Google
ve

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Şifremi unuttum? Kayıt Ol

Kayıt Ol!

Google
ve

Kayıt olmak için aşağıdaki bilgileri eksiksiz doldurun.

*Kullanıcı Sözleşmesi'ni ve Gizlilik Politikası'nı okuduğumu, anladığımı ve kabul ettiğimi beyan ederim. Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası.
Tüm alanlar zorunludur. Giriş Yap

Şifrenizi geri alın

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi veya okuyucu adınızı giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Giriş Yap

Oluştur

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..