Küba Devrimi’nin Sorumluluğu
Raul Castro Ruz
Çeviren: Ebru Aktolunay, Yiğit Günay
Yazılama Yayınevi, İstanbul, Aralık 2008, 83 sayfa
Bir devrimci öznenin başarısının en temel belirleyeni kuşkusuz ki siyasal iktidarın alınmasıdır. Ancak başarıyı daha ileriye taşıyan dinamiklerden söz edebiliriz, etmeliyiz. “Devrim” yalnızca bir iktidar yapısının siyasal temsilcisinin yerinden edildiği bir mücadele süreci değildir. Devrim kavramının sürekli olarak gündemde tutulması bir tercihin ürünüdür ve bu tercihin neden yapıldığı sorusuna, devrimin ve devrimciliğin, emperyalizmin var olduğu her anda varlığının zorunluluğu, güncellenmesinin gerekliliği ve yeni mücadele başlıklarının yeniden üretilmesi gerektiği cevabı verilebilir. Devrim yapıldıktan sonra da…
Küba Devrimi’nin başarısı sadece Granma’yla Küba kıyılarına çıkarma yapan bir grup devrimcinin daha sonra Sierra Maestra Dağları’nda gerilla mücadelesi vererek, sonunda devrimi gerçekleştirmiş olması değildir. Küba Devrimi’nin asıl başarısı devrime birçok kanaldan su taşıyarak, devrimi birçok kanalda var edip tekrar üreterek ortaya koyabilmiş olmasıdır. Bu, devrimin “yapılışıyla” ilgili olan büyük bir başarıdır. Bir ikincisi ve asıl önemli olanı da devrimi yapan kadroların sosyalizmi inşa etmesi ve yine bu inşa sürecinin Küba’nın her yerinde toplumsal olarak yeniden üretilebilmesidir. Başarı, sosyalist Küba’nın, SSCB’nin ve birçok sosyalist ülkenin çözülmesinden sonra var olmaya ve ilerlemeye devam edebilmesi anlamına gelmektedir.
İktidarın alınışından bugün 50. yılında olduğumuz tarihe kadar devam eden devrimci süreci bir milat ile ikiye ayırabiliriz: 1991, yani reel sosyalizmin çözülmesi. 1959-1991 tarihleri arasındaki devrimci süreç, sağlık ve eğitim alanındaki elde edilen kazanımlarda, toplumsal alandaki ilerlemelerde, tarım reformunda, kent reformunda, ABD’ye karşı verilen mücadelede, okuma-yazma seferberliğinde, Domuzlar Körfezi’nde kazanılan zaferde, Kübalıların üstlendiği enternasyonalist sorumlulukta, tek bir Komünist Parti’nin kurulmasında kendisini göstermektedir. Devrim aynı zamanda, Küba halkına içsel, en küçük hücresine kadar onu örgütleyen, yüzyıllara dayanan bir mücadele geleneği olan bu halkı tüm bu mücadele birikimiyle birlikte sırtlayan, ileriye taşıyan bir öncü olmuştur. Küba’nın, reel sosyalizmin çözülüşünden sonra nasıl ayakta kaldığı sorusunun cevabı da burada aranmalıdır. Tüm dünyada sosyalizmin “nihai yenilgisi”nin ilan edildiği, pek çoklarının mücadeleden döndüğü ve sosyalizmin bir hata olduğu fikrine biat ettiği bir dönemde Küba devrimi, ABD ablukası altında bir mengeneye sokulmuş olmasına karşın, yeni devrimci başlıklar yaratmayı başarabilmiş, “vatan yahut ölüm” sloganının altını “daha fazla üretken olacağız, daha fazla üreteceğiz” diyerek doldurabilmiştir.
Yeni devrimci başlıklarının oluşturulması, sosyalizm mücadelesinin can damarlarının açık tutulabilmesi için zorunludur. Küba halkının ve devrimin önderliğinin bu bilinçle yeni devrimci başlıklar açması, bu başlıkların altında mücadele vermesi devrimin bir diğer büyük başarısıdır.
Küba Devrimi’nin andığımız ikinci dönemden bu yana (1991 sonrasında) bayrağı sürekli yükseltmesi, devrimin yeniden üretildiği bir diğer kanal olarak tarif edebileceğimiz Latin Amerika’daki Venezuela gibi diğer sol yükselişlere de öncülük etmekte, onlarla birlikte bir diyalektik içerisinde ilerlemektedir. Küba halkının mücadelesi, Latin Amerika’nın diğer ezilen, sömürülen halklarının mücadelesi, Küba halkının kazanımları diğer Latin Amerika halklarının kazanımları olmuştur ve bu tür kanalların devrimin dış politikadaki merkezini oluşturan enternasyonalizm ile var edilmesi dünya devriminin havuzuna bol miktarda su taşımaktadır. İşte devrimin bir diğer başarısı daha…
Başta giriştiğimiz “başarılı” bir devrim tasvirimizi toparlayacak olursak: Sosyalist bir devrimin varlığı, sosyalist kuruluş ve sosyalizmin devamlılığı için varlık alanı diye tanımlanabilecek belirli iç ve dış kanalların tutulmasını gerekmektedir. İçeride halkın örgütlülüğü ve sosyalist kuruluşa dair kazanımların sürekliliği, örgütlülük süreciyle beraber kazanımların birlikteliği diyebileceğimiz bir alan, dışarıda ise uluslararası bağları olan, sosyalizm mücadelesini bu bağlarıyla hem kendi içerisinde hem de diğer coğrafyalarda var eden ve dünyanın diğer ülkelerindeki “ileri” mücadelelere destek olan bir devrim. Küba Devrimi bunların hepsini bünyesinde barındırmaktadır.
Küba Devrimi tarihsel süreç içerisinde nesnelliğin getirdiği belli sorumluluklar üstlenmiştir. Başarının koşulu bu sorumlulukları yerine getirmektir.
Devrim yapıldıktan sonra, devrimin kendisi diğer Latin Amerika halkları için bir umut teşkil ettiği ve onların tarihsel öncüsü konumuna oturduğu için, devrimi yapan kadrolara başta Küba Devrimi’nin korunması gibi bir sorumluluk düşmüştür. Küba, Latin Amerika’nın yeni bağımsızlık tarihinin yollarını keşfetmiştir. 1 Aynı zamanda sosyalist kuruluşa dair kazanımların elde edilmesi ve bunların belki de en önemlisi, sosyalizmin insanının yaratılması gerekiyordu. Latin Amerika’nın ilk sosyalist anayasasının yürürlüğe girmesinden önce, hazırlanan anayasa metninin Küba halkının çok büyük bir çoğunluğu tarafından tartışıldığını, sunulan öneriler ve bu tartışmalar çerçevesinde katkıların olduğunu ve sonuçta anayasanın halkın yüzde 98’inin onayıyla yürürlüğe geçtiğini görüyoruz. Bu, daha önceki dönemin bir sorumluluğunun devrimin öncüsü tarafından belli oranda yerine getirildiğinin bir göstergesidir. Bu dönemde ise bu oranın daha da yukarıya çekilmesi ve ekonomik, toplumsal ve siyasi planlamaların yapılması gerekmektedir. 2 Aynı dönemde Küba halkının içeride ve dışarıda karşı-devrimcilere, burjuva ideolojisine karşı mücadele verilmesi, enternasyonal bağların daha da güçlendirilmesi, üretimin artırılması ve gelecek kuşaklara “değer” bırakma gibi görevleri bulunmaktadır. 3
Milat olarak tarif ettiğimiz 1991 yılında, önderliğin, devletin içindeki kurumsal yapıları azaltması ya da bazı kurumları birleştirmesi ve bu kurumlar arasındaki görev dağılımını yeniden tanımlaması gerekmiştir.
“Ancak bu değişimler, tamamen farklı, çok düşmanca ve aşırı derecede tehlikeli bir senaryoya hızla uyum sağlama zorunluluğunun gerektirdiği aceleyle yerine getirildi.” 4 Raul Castro, 1994 ile başlayan turizmin başını çektiği ekonomide istikrarlı iyileşme döneminin 5 yeni dönemde de devam etmesi ve ülkedeki üretim temeliyle beraber ekonominin güçlendirilmesinin zorunluluğuna işaret etmekte, aynı zamanda bugün merkezi yönetim altında daha az sayıda kurum olmasının ve bu kurumların daha iyi bir görev dağılımıyla daha verimli çalışmasının gerekliliğini vurgulamaktadır. Merkezi yönetim altındaki bu “yeniden görev dağılımı” birincisi, Castro’nun da değindiği gibi, devlet aygıtının daha verimli çalışmasını hedeflemekte; ikincisi, devrimin öncüsünün halkın siyasete katılımını başarılı bir şekilde sağladığını göstermektedir. Castro tarafından, tüm bunlar yapılırken toplumsal düzeni güçlendirmek için bütün bireylerin üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerektiği vurgulanıyor. Özetle altı çizilen, yeni dönemde her alanda daha üretken ve daha verimli bir Küba’nın zorunluluğudur.
Dipnotlar ve Kaynak
- Ruz, Raul Castro, Küba Devrimi’nin Sorumluluğu, çeviren: Ebru Aktolunay, Yiğit Günay, Yazılama Yayınevi, İstanbul, 2008, s.20
- Küba’nın Anayasa’sının kabul edildiği dönem,1976.
- 1976-1985 yılları arasındaki dönem
- Ruz, Raul Castro, a.g.e, s.76
- Bkz. Prof. Jose Canton Navarro, Küba Tarihi Bir Halkın Biyografisi, Gözde Köz/ Ali Somel, Yazılama Yayınevi, İstanbul, 2008, s.401