Tüm dünyada ciddi yankılar uyandıran Gorbaçov açılımlarının bir önemli uzantısı da, kanımca, enternasyonalizmin somut içeriğinin yeni yorumlarla ele alınışı olacaktır. Kimi geleneksel partilerin “yeni yönelimler” içinde olduklarını açıkça ilan etmelerine bakılırsa, ortada artık olasılığı da aşan somut adımlar vardır. Bu somut adımlar, hiç kuşkusuz uluslararası koşullarla birlikte, Gorbaçov açılımlarının belli yorumlarına dayandırılmaktadır.
Uluslararası işçi sınıfı hareketinin geçmişinde de, enternasyonalizme ilişkin çeşitli yorumların ortaya çıktığını biliyoruz. Gerek geçmiş, gerekse “yeni yönelimler” içeren güncel örnekler, bana nedense hep bir Dostoyevski değinmesini çağrıştırıyor. Aktarmak istiyorum: “Aydın kişi, öteki üzerinde egemenlik kurduğu için mutludur; aynı zamanda, beceriksizce eylemiyle ona kendi öz düşüncesinin sanki bir karikatürünü sunan bu öteki tarafından keyfi kaçırılmaktadır.”
Konu elbette çaplı aydınlar ve onlara öykünen acemi tilmizler değil. Gene de, dünyadaki ilk sosyalist devrimi gerçekleştiren ve böylelikle “öncü” konumuna gelen parti ile ötekiler arasında, bu aktardığımı çağrıştıran tatsız ve verimsiz bir ilişki biçiminin zaman zaman boy gösterdiğini düşünüyorum. Güncel olarak bakarsak, kimi “yeni yönelimleri” de, ifade edilişlerindeki sakatlıklarla, ancak böyle bir çerçeveye oturtabiliyorum.
Birinci Enternasyonal’in kuruluş yıllarından alınırsa, yüzyılı aşkın süredir, enternasyonalizm, sosyalistlerce çoğu durumda uçlarda yorumlanan, burjuvazi tarafından da en kısa yoldan çarpıtılıp bir ideolojik karşı silaha dönüştürülen gündem maddesi olmuştur. Zaman zaman belirleyicilik kazanabilen ayrık ve özel durumları bir kenara bırakırsak, enternasyonalizm kavramının ve pratiğinin uç noktalarda yorumlanmasında, genel-özel diyalektiğini teorik düzlemde yerli yerine oturtamama başrolü oynamaktadır.
Uluslararası-ulusal ilişkisi, teorik düzlemdeki genel-özel diyalektiğinin somutlanma alanlarından biridir.
Genel-özel diyalektiğine doğru yaklaşım, başta uluslararası-ulusal ilişkisi ve elbette enternasyonalizm olmak üzere, sosyalist hareketin tüm temel sorunlarında büyük önem taşır. Söz konusu diyalektiğin başlıca noktaları ise şöyle özetlenebilir:
1-Genel, tek başına alındığında, içeriksiz ve cansızdır; reel varlığına ancak özel bir biçimle birlikte kavuşabilir.
2-Genelin reel varlığına kavuştuğu özel biçim, tarihsellik ve yerellik boyutlarında ortaya çıkar. Genelin bu boyutlarda algılanabileceği özel biçimin belirleyicisi, eşitsiz gelişme olgusudur.
3-Genel kapsamlı ve belirgin global çizgilerin ortaya çıkması, gerçekte monolitikleşmenin değil, tam tersine, somut eşitsizlikler ve bunların ürünü çeşitliliklerin sonucudur. (Bir soyutlama olarak “ağaç” kavramının oluşması, somut ağaç çeşitliliğinin sonucudur.)
Kısaca özetlenen bu noktaların kavranması, bilimsel sosyalist yöntemin özünün yakalanabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Değinmeye çalıştığım gibi genelin ete kemiğe bürünebilmesi tarihsel-yerel boyutlarda mümkündür ve bunlar olmaksızın genel, gerçekliğin kendisi değil, yalnızca ona yaklaşım aracıdır. Marksist araştırmacı Rosenthal’in bir örneğinin yararlı olacağı kanısındayım: Yaşam için gerekli şeylerin üretilmesinde alet kullanılması genel bir yasadır. Ancak bu genel yasa bize, kendi başına, alet kullanımında özel mülkiyetin oluşumunu ve üretim aletlerinin neden sermayeye dönüştüğünü açıklamaz. Bunun için genelin somut tarihsellik ve yerellik içindeki devinimini bilmek gerekir.11
Yöntemin özüne ilişkin bu can alıcı nokta kavranamadığında, Marksizmi inanılmaz ölçüde kısa yollardan çürütüveren pervasız yorumlara rastlanabilmektedir. Türkiye’de, 12 Eylül’ün en karanlık günlerinde Yazko bir “inceleme özendirme ödülü” verdi. Yani benim anlayabildiğim, ödül alana “bak ne güzel olmuş, bırakma devam et” dedi. Sözü edilen bu kitapta Asya Tipi Üretim Tarzı, gene inanılmaz biçimde, Marksist modelin geçersizliğinin açık kanıtı olarak sunulabildi. Bunu en hafif deyimiyle “cehalet” olarak niteleyebiliyorum.2
Eylül’ün ödülleri unutulmuş olabilir. Oysa çok daha güncel bir örnekte, bir Marksistimiz, Lenin’in emperyalizm teorisini espriyle karışık gene kısa yoldan “bitiriyor”. Dinleyelim: “Ama kapitalizmin can çekiştiği öğretinin bir parçası, hem de önemli bir parçası haline getirilirse, aradan geçen yetmiş yıldan sonra, kapitalizmin ölmek üzere olduğunu açıklamak güçleşir. Çünkü bu kadar uzun süre, böyle keyifli bir eda ile can çekişen bir organizma pek fazla görülmemiştir.”3 Yazar 1800’lerin başında yaşıyor olsaydı, herhalde gene çok şeye şaşardı. Bir kere, önceki yüzyılın sanayi devriminin getirdiği acı ve yoksullukları öğrenince, böylesine şeytani ve kaotik bir düzenin nasıl “yükselen” bir düzen olduğunu kavrayamazdı. Sonra en azından üç yüz yıldır yükseldiği söylenen aynı düzenin bu kadar uzun bir sürede neden Ay’a varamadığını da araştırırdı sanırım.
Genel-özel diyalektiğine verimli yaklaşımı önleyen, bir yanda iki parçadan birinin ya da ötekinin mutlaklaştırılması, öteki yanda da ilişkinin somutlanışında eşitsiz gelişim olgusunun belirleyiciliğini görememektir. Bu iki temel eksiklik, Marksist literatürün temel kavramlarından biri olan enternasyonalizme götüren uluslararası-ulusal ilişkilerinin çözümlenmesinde de kendini göstermektedir.
Şimdi, konuya daha yakından bakabiliriz.
Üçüncü Enternasyonal Deneyimi
Genel olarak alındığında “enternasyonalizm”in oldukça kapsamlı bir içeriği var. Sözgelimi dünya sosyalist sisteminin ortaya çıkması, özgün kavrama “sosyalist enternasyonalizm” biçiminde yeni bir boyut daha kazandırdı. Ancak, burada üstünde durmak istediğim asıl konuyu, enternasyonalizm tartışmalarına temel olması gereken uluslararası-ulusal ilişkisinin özü ve aldığı somut biçimler oluşturuyor.
Konunun kalbine “sivri” denebilecek bir soru ile girmek istiyorum: Dünya sosyalist hareketinin tüm ulusal kollarıyla tek örgüt gibi, belli bir merkezden yönetilmesi mümkün müdür?
Pek çok kişinin böyle bir soruya “günümüzde değildir” içerikli yanıtlar vereceği söylenebilir. Bu tür yanıtların önemli bir eksikliği barındıracağını sanıyorum. Daha tam bir yanıt ise kanımca şöyle olmalı: Dünya sosyalist hareketinin, tek tek sınıf mücadelelerinin strateji ve taktiklerini, programlarını vb. d