Gelenek Kitap Dizisi’nin yayınlanışından bu yana “gelenek diyorsunuz neyi kastediyorsunuz” sorusu sık sık gündeme geliyor. Bu soruyu belli ölçülerde olağan karşılamak mümkün.
Ancak değişik vesilelerle başka şeyler de gündeme geliyor. Deniliyor ki “bizim de bir geleneğimiz var”. Örneğin deniyor “sürekli devrim çizgisinin de bir geleneği vardır”…
Önce herkesin bir “gelenek” oluşturma hakkı olduğu belirtilmelidir.
Ama sorun bu değildir.
Herkes kendi geleneğine, her şeyiyle sahip çıkabilme yürekliliğini gösterecek midir? Herkes kendi geleneğini tarihi ve teorik kaynakları karşısında sınamaya hazır mıdır? Dürüstçe…
Bir “gelenek”ten söz ediyoruz. 1840’larda oluşmaya ve şekillenmeye başlayan sistemi öncesine, ama özellikle sonrasına bağlıyoruz. Bilimsel siyasal ve ideolojik olarak. Jakobenlerden, Bolşeviklerden ve bugünden sözediyoruz.
Bu geleneğin içerisinde Çin’de milliyetçilerle yapılan işbirliği sonucu binlerce devrimcinin katletmesi, 17 Şubat Devrimi’nden sonra RSDİP Merkez Komitesi çevresindekilerin kısa süren bocalaması, Varşova yenilgisi, AKP’nin 1933’teki onurlu ama talihsiz çıkışı, İspanya’daki çaresiz enternasyonalist dayanışma, 1956 ve 68’deki karşı devrimci girişimler vardır.
Bütün bunlar vardır ama aynı gelenek içerisinde 1903 Bolşevik-Menşevik kopuşu, Avrora zırhlısından gelen top sesleri, kollektivizasyon, Leningrad savunması, Stalingrad zaferi, Elbe savaşı ve Reichstag’a çekilen bayrak da vardır.
İspanya’da çaresiz enternasyonalist dayanışma vardır ama Avrupa’nın sekiz ülkesindeki halk demokrasileri de vardır.
1956’da 1968’de karşı devrimci girişimler olmuştur ama aynı yıllarda bu girişimlerin bastırılması da…
Bir geleneğe döşenmiş taşlardaki kırık-sağlam, eksik-tamam, ne varsa ona sahip çıkmak, sahip çıkmak güç geliyorsa onu cesaretle vurgulamak gerekiyor.
Bu bir “gelenek”. Başka hiçbir gelenek yok mu? Belki de çok istediği için bir sol siyasi çizginin de geleneğinden söz etmek mümkün. Petrograd Sovyeti’ndeki ateşli konuşmalar 1898-1917 Temmuzu arasında “olmayan bir tarih”; devrimin siyasal ve teknik örgütlenmesi, Avrupa’da devrim beklentisi; Kızıl Ordu’nun kurulması, Brest’teki akıl almaz sorumsuzluk; sosyalist devrim perspektifinin inatçı savunuculuğu, tek ülkede sosyalizmin kuruluşuna mutlak inançsızlık…
Sonra sırasıyla parti içerisinde 1927 yılı tarihli kesin ve nihai yenilgi, aynı yıl Moskova’daki traji-komik darbe girişimi, anti-sovyetizme dönüşme, “Hitler ve Stalin’e karşı ortak mücadele” perspektifi, sonrasında bir devrimcinin şu veya bu mirasını sahiplenmeye çalışan yüzlerce birbirine düşman küçük grupçuk, maceracılıktan entellektüel fantezilere kadar son derece geniş bir yelpazede dizilen kişilikler…
Bütün bunlar sahiplenilecek mi?
“1917 yılında sosyalist iktidarı en fazla bizim geleneğimiz öngördü” diyenler, Trotskiy’in 1935 sonrasındaki siyasal zırvalarını gündeme getirebilecekler mi?
Yoksa tarihi olmayan bir geleneğin siyasi ve teorik açıdan pek de fazla anlam taşımayan kimi halkalarını reklâm etmeye devam mı edecekler? Önce Lenin, sonra Stalin’in omuzladığı süreç ile Trotskiy, Kamanev, Zinovyev, Buharin ve diğerleri arasındaki ilkesel ayrımların, GPU soruşturmaları, Çeka operasyonları ve Moskova Mahkemeleri’nde ortaya çıktığı bir anlamda “yaratıldığı’ iddia edilmeye devam edilecek mi?
Parti yönetimi ile partiden ihraç edilenler arasındaki ayrımlar GP soruşturmaları Çeka operasyonları ve Moskova Mahkemeleri tarafından mı yaratıldı yoksa bir ayrılma kopma sürecinin son halkaları bugünden bakıldığında hoş gözükmeyen hatta kimilerine anlamsız gelen bir biçimde mi noktalandı? Bu sorunun cevabı verilecek mi?
Soruşturmalar, Çeka operasyonları ve duruşmalarda belli oranlarda “haksız” iddia ve uygulamaların yapıldığının teslim edilmesi, “sürekli devrim geleneği’ sözkonusu olduğunda neyi değiştirecek? Kopuş ve ayrışmanın kendisi mi otopsi masasına yatacak sanılıyor? Kopuş ve ayrışma inkâr mı edilecek?
Cevap gerekiyor.
“Bizim de geleneğimiz var” iddiasında olanların kendilerine bir tarih yaratma çabasına söylenecek bir şey yok…
“Güzellikler yalnızca bizim geleneğimizde” dendiğinde ise kıyamet koparılmamalıdır.
“Gelenek” öncesine ve sonrasına bağlayarak somut güzellikler yaratan bir geçmişe sahip çıkıyor. Bu geleneğin içerisindeki kimi zorunlu-kimi gereksiz tıkanıklık ve olumsuzluklara tıkanıklık ve olumsuzluklar somut güzellikler ve bir gelecek ile beraber varolabildiği için sahip çıkıyor.