26. kitabımızla merhaba!..
Geçen sayımızda ele alınan perspektif, örgütlenme ve legal sol parti konuları, bu kez değişik boyutlarıyla yine ana temamızı oluşturuyor.
Bilindiği gibi geçtiğimiz ay Türkiye sol kamuoyuna hitaben 18 imzalı bir deklarasyon yayınlandı. Bu kitabımızda da yer alan söz konusu deklarasyonun doğal uzantısı olarak Ağustos ayı içerisinde yapılması düşünülen bir genişletilmiş toplantıya ilişkin Gelenek’in yaklaşımları ilk yazımızı oluşturuyor. Bu kısa değinmede reformist-yeni solcu-geleneksel solun radikal kesimleri biçiminde özetleyebileceğimiz kümelenmelerin muhtemel tavırları ve bizim bu tavırlara ilişkin ön değerlendirmelerimiz yer alıyor.
Bu değinmeyi, yine “birleşik girişim” çalışmaları ile ilişkilendirilebilecek üç yazı izliyor.
Aydın Giritli ile Cemal Hekimoğlu‘nun ortaklaşa hazırladıkları “Sosyalist Örgütlenmede Olasılıklar ve Olanaklar” da , arkadaşlarımızın daha önce tek tek kaleme aldıkları kimi yazılarda ipuçlarını verdikleri “yeni” tezlerle şimdiye kadar “ortodoks” teoride mevcut olan mirası biraraya getiriyorlar. Bu oldukça uzun çalışmanın ilginç bulunacağına inanıyoruz.
Metin Çulhaoğlu ise son derece ilginç bir konuyu gündeme getiriyor. Bir legal sol partinin gerekliliği daha önce bu dizide çokça vurgulanmıştı . Bu partinin leninist anlamda bir işçi sınıfı partisi olmayacağı da… Peki, nasıl bir parti ve nasıl bir işleyiş..
1975 sonrası TİP’te en büyük ilçe örgütünün başkanlığını ve il yöneticiliği yapan Çulhaoğlu, buradaki deneyimlerinden de yararlanarak yukarıdaki sorulara çarpıcı yanıtlar veriyor.
Kurulacak yasal parti, leninist olmayacak diye bir ilkesizlik abidesi olmaması gerekiyor. Çulhaoğlu’nun yazısı ile birlikte Harun Koçak “kanatlılık” sorunu temelinde bu konuda belirecek risk ve güvenceler üzerinde duruyor.
Ana konumuzun dışındaki yazının da aslında legal sol parti ile ilişkisi var. Son aylarda Gelenek, başka birçok konuda olduğu gibi “kadın sorunu”nda da “yalnızlık” çekmeye başladı. Legal sol parti çalışmaları ve “birlik” tartışmalarında bu sorun gereğinden fazla yer işgal etmeye başladı. Yalnızlığımız burada başlıyor ve konuya ilişkin tavrımızla devam ediyor…
Emine Esin Bozoğlu ve Serap Biçer, her konuda kılıçtan keskin, bu konuda ise sevimsiz bir liberal tutumu benimseyenlerle ve “sosyalist feminizm” adını alan bir tuhaf eğilimle ilgili bir yazı kaleme aldılar. Onların tercihleri, tamamen sosyalist mücadelenin gereklerine uygun düşüyor…
Ekim ayında “Türkiye” ağırlıklı bir kitapta buluşmak üzere…
Gelenek