Kasım ayının başlarında Hürriyet gazetesinde Garbaçov’un “Dünyayı Sarsan Üç Gün” (yazının orjinal adı “Ağustos Darbesi: Gerçekler ve Dersler” ancak Hürriyet gazetesi Garbaçov’un başlığını yeterince ilginç bulmamış olacak) başlıklı bir yazı dizisi yayınlandı. Eski SBKP liderinin yazdığı en son broşür, en çok satan günlük gazetelerden birinde her gün tam sayfa yayınlandı ve “biz” konuyla ilgili hiçbir heyecan duymadık, sadece okumakla ve Garbaçov’un yazdıkları üzerinde fırsat buldukça sohbet etmekle, tartışmakla yetindik. SBKP lideri dünyaya “mesaj vermek” amacıyla bu çalışmayı kaleme aldığını öne sürüyordu, ancak yazdıkları arasında “biz”lere hitap eden tek bir satır bile bulmak mümkün olmadı. Çünkü Garbaçov “Dünyayı Sarsan Üç Gün”de sadece ve sadece kapitalist metropol ülkelerin yöneticilerine ve bu ülkelerin “uyuşmuş kamuoyuna”, bir başka deyişle sivil toplumun dünyadaki en gelişmiş örneklerine seslenmeyi amaçlıyordu. Birkaç yıl öncesi düşünüldüğünde bile bunun ne kadar inanılmaz ve tatsız bir durum olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Herşeye karşın Garbaçov’un son çalışmasıyla ne yapmaya çalıştığına eğilmekte ve bu çabanın ne tür sonuçlar doğuracağını tartışmakta şüphesiz fayda var.
Garbaçov ne yapmaya çalıştı?
Herşeyden önce Garbaçov’un söz konusu yazısında Ağustos darbesi olarak adlandırdığı girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasının arkasından, kısa süren sürgünden geri döndüğünde “Sovyetler Birliği’nin bambaşka bir ülke haline geldiğini fark ettim” temasını işlediğini söylemek gerekli. Garbaçov aynı zamanda sürgünden geriye başka gözlerle geri döndüğü konusunda da oldukça ısrarlı. (Böylesi bir ısrar bazı iyimserlere Garbaçov’un üç günlük mini sürgünü boyunca sürekli olarak kuantum mekaniği okuduğunu düşündürüyor mudur acaba?). Yani Garbaçov Batıya henüz yapacağı işlerin (tabii ki yine onların yararına) olduğunu, misyonunun tamamlanmadığını göstermek istiyor. Kapitalist metropol ülkelerin sözcülerini ve kamuoyunu kendisini demode etmemeleri konusunda ikna etmeye çalışıyor. Özetle Garbaçov Batıya şu mesajları gönderiyor:
(1) Gördünüz, darbe sırasında çok sağlam bastım ve teslim olmadım; (2) darbe öncesinde perestroykayı savunmak için uyguladığım ve çok büyük eleştiriler alan taktiklerin yanlış olmadığı açıkça ortaya çıktı; (3) post-Sovyet gelecekle ilgili yeni taslağımı beğeneceğinizden eminim.
“Onlar” ne düşünecek?
Kapitalist metropol ülkelerin sözcülerinin en azından bir kısmı ve kamuoyunun önemli bir bölümü Garbaçov’un son yazdıklarına bakıp , “Garbaçov’un birlikte çalıştığı insanların ve eski arkadaşlarının kendisine ihanet etmelerinden dolayı derinden yaralanması çok anlaşılır birşey” diyecekler ve içlerinde tatlı bir burukluk hissedecekler. Muhtemelen en sempatik buldukları yan ise Garbaçov’un politik kariyerinin en karanlık günlerinin hemen sonrasında kendisini sürgüne göndermek için çalışma odasına girenlerin daha önceden haber verip, izin almamış olmalarına hâlâ büyük bir öfke duyduğunu vurgulaması olmuştur. Elbette ki, darbenin başarısızlığının kesinleşmesinin ardından Moskova’ya uçakla geri dönmek üzere olduğunu annesine bildirememesine hala çok üzüldüğünü belirtmiş olmasının da sempatik görünmek açısından çok önemli olduğunu göz ardı etmemek gerekli. (Televizyon bize şu ya da bu nedenle ekrana çıkan her sıradan Amerikalının ilk olarak “Selam anne!” dediğini öğretmedi mi!)
Bunlar işin “duygusal” boyutunu oluşturuyor. Kapitalist metropollerin mantığı ise şunları söyleyecektir: “Darbe Garbaçov’un başlattığı ekonomik ve politik reformları tehdit etti ama aslında kısa bir süre içerisinde kendi kendine bir komediye dönüştü. Üstelik darbeden önce Boris Yeltsin Rusya Federasyonu’nun başına gelmemiş olsaydı darbecileri alaşağı etmek pek de kolay olmazdı.”
Batı Garbaçov’un Komünist Parti liderliğini bir süre devam ettirmesini de taktik olmaktan öte bir tercih olarak değerlendiriyor. Zaten Garbaçov da birkaç satırla bile olsa aynı şeyi Dünyayı Sarsan Üç Gün’de belirtiyor. Garbaçov’un uzun bir süre partinin “reforme edilebilir” olduğunu savunmaya devam etmesi, bu inancından ancak darbeyi destekleyen partililerin sayısını gördükten sonra vazgeçmesi bu değerlendirmenin temelini oluşturuyor. Garbaçov’un hâlâ Ekim Devrimi’ne ihanet edenin Lenin değil Stalin olduğu konu sundaki ısrarı da Batı tarafından anlaşılmaz bulunuyor.
Anlaşılmamasını anlamak hiç de zor değil, çünkü kapitalist metropollerin sözcüleri Stalin’in çalışma araçlarını yaratanın Lenin olduğunu biliyorlar. Kapitalist metropollerin sözcüleri Garbaçov’un kullandığı bu at gözlüklerine karşın, gerek Rusya’da gerekse diğer cumhuriyetlerde güç elde edebilmek için uğraşan “demokratlar”dan çok daha geniş bir bakış açısına sahip olduğu düşüncesindeler. Bunun nedeni kendi çıkarlarına en çok uyanın bir arada duran “egemen cumhuriyetler”in ağır ağır kapitalizme geçmesi, adapte olmasıdır. Ancak Garbaçov’un sözkonusu çalışmasının sonunda umut ettiği Rusya’nın patlamaya hazır gelişme potansiyelinin post-komünist Sovyetler Birliği’nde sadece bir patlamaya dönüştüğünü görmemek ve Garbaçov’dan birşeyler ummaya devam etmek Batının gösterebileceği bir toyluk olamaz. Bu nedenle Batı kısa bir süre sonra “Kremlin’de gördüğümüz ilk ve son centilmen komünistin arkasından üzülmemek mümkün değil tabii ki” türünden bir açıklama yapacağa benziyor.