Gelenek 6. yılına girmeye hazırlanırken oldukça doyurucu bulunacağına inandığımız bir sayıyla çıkıyor karşınıza.
Önce elbette seçimlerdeki tavrımıza değinen Gündem var. Gelenek, bu seçimlerde sosyalizmin bağımsız sesi olacak bir açık devrimci işçi partisinden yoksun olmanın burukluğunu yaşıyor. Ancak mevcut olanaklarla bu sesin yükseltilmesi için elden gelen herşeyin yapılmasında büyük yarar var. Bu nedenle devrimci seçim bloğundaki çalışmalara etkin bir biçimde katılıyoruz.
Seçimlerin burjuvazinin yakın dönem perspektif ve sorunları açısından değerlendirildiği Erkan Deniz Tarcan‘ın yazısından sonra Devrimci Seçim Bloğu kapsamında İstanbul 4. Bölge’den milletvekili adayı olan arkadaşımız Vahdettin Özkan ile yapılmış bir söyleşiye yer veriyoruz. Özkan’a ve diğer sosyalist adaylara bütün devrimci güçlerin gereken desteği vereceğine inanıyoruz.
Serdar Aydın devrimci işçi partisi çalışmalarının bugün Türkiye sosyalist hareketinin hangi gereksinimlerine tekabül ettiğini çalışmaların ulaştığı noktayı da dikkate alan yazısıyla açmaya çalışıyor. Şu anda Sosyalist Birlik Partisi İzmir İl Yönetim Kurulu üyesi olan dostumuz Savaş Al‘la yapılan söyleşi de Türkiye sosyalist hareketinin teorik ve örgütsel konumlanışının mevcut siyasal yapıları aşma zorunluluğu üzerine. 12 Eylül öncesinde yayınlanan Sosyalist İktidar dergisinin sahipliğini de yapan Al’ın SBP değerlendirmelerinin okuyucularımız tarafından ilginç bulunacağı kanısındayız.
Metin Çulhaoğlu önce bizlerin mücadele alanlarından birisi “insanlığın bütün kalıcı değerlerinin ayaklar altına alınması”na karşı mücadeleyi konu alan kısa yazısı ile ardından da teorik çalışmanın bugün bizim çalışma gündemimize dayattığı görevlere değinen çalışması ile bu sayıda oldukça önemli ve yeni yaklaşımlar getiriyor.
Çulhaoğlu‘nun yazılarının ardından arkadaşımız Hekimoğlu‘nun “sosyalist ideoloji” merkezli çalışmalarından ilk ikisi ardarda yeralıyor. Yeni siyasal ve teorik görevlerin eşiğindeyken sosyalist ideolojinin oluşması sürecinin iç sorunlarına değinen bu yazıları Hekimoğlu‘nun aynı konulu başka yazıları da izleyecek. Ancak bu sayıda da konuya ilişkin bir başka katkı Dünya Armağan‘dan geliyor. Bu üç yazının birlikte oldukça tatmin edici ve yeni sonuçlara ulaştırıcı bulunacağı inancındayız.
Burjuva siyasetinin kendi iç çelişki ve sorunlarına değinen yazısı ile Deniz Ali Kaygusuz, Gelenek‘teki “seçim havası”na katkıda bulunuyor. Burjuva partilerinin örgütsel ve ideolojik analizlerine bundan sonra da devam edeceğiz.
Sovyetler Birliği’nde Ağustos ayında yaşananlar uluslararası komünist hareket için olumsuz sonuçlar doğurdu. Gelişmeleri hızlandıran müdahaleye ilişkin “Türkiye’den Dünyaya” yazısıyla Cemal Hekimoğlu kendi deyimiyle buruk bir Ekim yazısı yazmış oluyor. Yükselen uluslararası gericilik ve bu yükselişin sınırları da Cemil Alp‘in yazısının konusu.
Türkiye solunda emperyalizm tartışmaları giderek önem kazanıyor. Arkadaşımız Nihat Selimoğlu bu tartışmaların evrensel ve Türkiye’ye ilişkin genel hatlarını eleştirel bir yaklaşımla ele alıyor. Oldukça yararlı olacağını düşünüyoruz.
Sovyetler’deki gelişmeleri Türkiye solunda herzamanki kişiliksizlikleriyle karşılayanlar dünyanın en köklü partisinin tükenişini “çöplüğe” diyerek alkışlayanlar çıktı. Dörtel solun bir de böyleleri olduğunu hatırlatıyor…
Sovyetskaya Rassiya bir dönemin en etkin günlük gazetelerinden birisi oldu Sovyetler’de. Bu gazetenin yazı kurulu üyelerinden birisi ile “darbe” öncesi yapılmış ilginç bir söyleşiye yer veriyoruz.
Son olarak burjuvazinin yamalı bohçasının ne hale geldiğini Kenan Çözer arkadaşımız gösteriyor. Evet, bütçe, ücret-enflasyon, maliyet-borçlanma tartışmaları içerisinde genişleyen bir gediğe sahip! Çözer‘in “Maliye politikaları” üzerine olan diğer çalışmaları ile birlikte okunduğunda hem öğretici hem de eğlendirici olacaktır.
Bu arada 35. sayımızda yeralan C. Hekimoğlu’nun Türkiye’den Dünya’ya yazısının son paragrafı teknik bir aksaklık nedeniyle eksik çıkmıştır paragrafın tamamı aşağıdaki gibidir. Düzeltir okurlarımızdan özür dileriz.
“Garbaçov’un “son”ucu ise uluslararası komünist harekete verdiği zararları sembolik de olsa karşılayacak nitelikte olmalıdır. Yalnız bir bedel olarak değil yalnız bir geleneğin muzaffer taşıyıcılarının anısına değil, şarlatanca bir tutum ile ve sözde gerçekler adına pazarlamaya kalktığı Buharin’in, Zinovyev’in, diğerlerinin, mutlaka tarihimizin bir parçası olan devrimci Trotskiy’in hakları için de…”
Gelenek, bütün misyonlarında kendisine olan güvenini her geçen gün arttırarak yoluna devam ediyor. Bu güveni dostlarımızla yoldaşlarımızla paylaşıyoruz, paylaşmaya devam edeceğiz.