Kitap dizimizdeki gecikmelerden, dağıtım sorunlarından okurlarımızın bıktığını biliyoruz. Bu nedenle buradan bilinen vaatleri tekrarlamak yerine, gerçekten de basit gelebilecek bu sorunları fiilen çözerek, yeni ve anlamlı vaatlerle karşınıza çıkmak istiyoruz.
Bu kitaptaki ilk yazı, Çulhaoğlu ve Hekimoğlu’nun ortak ürünü ve siyasi mücadelede teorik üretimin yeri üzerine. Yeni kurulan Sosyalist İktidar Partisi’nde de yöneticilik sorumluluğu alan iki arkadaşımızın bu kısa yazılarının önümüzdeki dönem Gelenek’in içeriğine dair belli ipuçları içerdiğini düşünüyoruz.
Metin Çulhaoğlu’nun diğer çalışması ise bir sonraki kitapta devam edecek ve doğrudan parti hareketinin siyasal misyonlarına dair. Yazı Türkiye’deki siyasal ve ideolojik süreçlere ilişkin yeni ve çarpıcı değerlendirmeler içermekte ayrıca Türkiye’de sistemin zayıf noktalarına özel vurgular yapmakta.
Ayça Gürses ise daha önce ilk bölümüne yer verdiğimiz çalışmasına devam ediyor. Gürses, emperyalizm olgusunun Türkiye’nin ve Türkiye solunun ideolojik dünyasına ne tür ek girdiler yaptığını sorguluyor.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’nin dış politikası genel olarak bir maharet ürünü olarak değerlendirilir. Hekimoğlu savaşa girmemenin her zaman barışa hizmet etmeyeceğini uzun sayılabilecek bir yazıyla anlatıyor.
Kamil Efe, bu kez Rusya’da Devrimci Demokrasi ile Bolşevizm arasındaki süreklilik ve kopuşu ele alıyor. Şimdiye kadar kurulanlardan daha farklı bir bağlantının yakalandığı bu yazının okurlarımıza ilginç geleceğini düşünüyoruz.
İşçi sınıfı hareketinin devrim öncesi ve sonrasında öncülüğe dair sorunlarının hangi araçlarla çözülebileceğini araştıran Muharrem Çivikıran’ın çalışması, öncü örgüt-sınıf ilişkilerine dair yeni kimi soru başlıklarını gündeme getiriyor.
Mozart’ın 40. Senfonisi’nden yola çıkarak sanatın sınıfsal dinamiklerle olan dolayımsız ilişkisini sergileyen İsmail Eroğul, özellikle “kültür” kavramı üzerinde duruyor.
Sosyalist ülkelerdeki çözülüş süreci bütün komünist partileri derinden sarstı. Bir bölümü zaten bulundukları reformist konumlanışı iyice sağlamlaştırdı, bir bölümü fiilen ve hukuken ortadan kalktı. Portekiz Komünist Partisi gibi bazı partiler ise, devrimciliklerini korumaya çalışarak uluslararası deneyleri yeniden gözden geçiriyorlar. Bu sayımızda, PKP’nin geçtiğimiz yıl yapılan kongresinde alınan kararların bir bölümüne yer veriyoruz.
Temmuz ayında Sosyalist Türkiye Partisi Genel Başkan Yardımcısı Kemal Okuyan, KKP MK’sının davetlisi olarak Havana ‘ya gitti. Burada çeşitli temaslarda bulunan Okuyan, Sao Paulo Forumu’na da gözlemci olarak katıldı. Şu anda SİP Genel Başkan Yardımcılığı’nı sürdüren Okuyan’ın Küba izlenimleri oldukça çarpıcı. Ayrıca Sao Paulo Forumu’na katılan örgütlerin listesine de kitabımızda yer veriyoruz.
Sosyalist Türkiye Partisi’nin kapatılmasına karşı yaygın bir kampanya sürdürüldü. Bu kampanyanın bir parçası olarak kapatma girişimine karşı imza toplandı. Bu imzalardan yayınevimize ulaşanlar da kitabımızda yeralıyor.