Gelenek, bu sayısında ağırlıklı olarak, burjuva siyaseti ile ilgili. Kriz sürecinde, bütün kurumları ile tıkanan ve söze hep “yenilenme ihtiyacı”na vurgu yaparak giren sermaye sınıfının bu ülkede engin bir siyasal deneyimi var. Daha önceki kitaplarımızda çeşitli açılardan ele aldığımız bu deneyim, bu kez bir dizi yazıyla ve yelpazenin değişik noktalarında yoğunlaşılarak gündeme geliyor.
Bu ana gündeme ilişkin iki çerçeve yazımız var. Bunlardan ilki, kriz sürecinde burjuva siyasetindeki yönelimleri inceleyen Nadir Koraltan’a ait. Koraltan, burjuvazi ile onun siyasal temsilcileri arasındaki ilişkilerin son dönemde yaşadığı gerginlikler ve siyasal sistemde gerçekleşen kaymaları marksist kavramlar aracılığıyla açıklıyor. Karşı-devrimin sistemin bütün dokusuna yayılması olarak tarif ettiğimiz bu kaymalara karşı sosyalist hareketin elindeki olanaklara da değinen yazının çok önemli bir boşluğu dolduracağından eminiz.
Diğer çalışmalar bir giriş niteliği taşıyan ikinci yazı, ilginç üslubuyla Fikret Sürekçi yoldaşımız tarafından kaleme alındı. Krizin siyasal ve iktisadi alanda yarattığı belirsizliklerin boyutlarına değinen Sürekçi, sosyal demokrasiden yeni liberallere, sendika bürokratlarından birleşmeci solculara kadar bir dizi aktörü otopsi masasına yatırıyor. Koraltan’in yazısıyla birlikte, anlamlı bir bütün oluşturduğunu düşünüyoruz.
Burjuva siyasal yapılarını konu alan ilk yazı hem çift imzalı, hem de ele aldığı konu bağlamında “çift partili”… Eylem Dereli ve Sema Sav Gelenek’teki ilk yazılarında ANAP ve DYP’nin temsil ettikleri sınıfın hangi dinamiklerine yerleştiklerini inceliyorlar.
Yazıların sıralamasını partilerin büyüklüğüne göre yapmış olsaydık Ayça Gürses’in yazısını bu bölümün sonuna koymak zorunda kalacaktık. Hemen anlaşıldığı gibi, Gürses’in bu sayıdaki yazısı sosyal demokrasi üzerine. Aslan sosyal demokratların sermaye açısından taşıdığı öneme değinen Gürses, bu ilginç çalışmasında DSP, CHP ve SHP olgularının tek tek ne anlama geldiğini de ele alıyor.
Nadir Koraltan’ın bu sayıdaki ikinci yazısı, Refah merkezli bir dinci gericilik değerlendirmesinden oluşuyor. Refah Partisi’nin sermaye sınıfı açısından taşıdığı önem, devlet içerisindeki örgütlenmesi, radikal islamcıları ne ölçüde kapsadığı gibi soruları yanıtlayan Koraltan, komünistlerin dinci gericilik karşısındaki devrimci sorumluluklarını da hatırlatıyor.
Sırada elbette faşist parti yer alıyor. Türkiye’de faşist hareketin seyrine ilişkin yazı dizisine bu sayıda başlayan Gülay Ateş, MHP’nin zorunlu olarak üstlendiği çelişkili misyonların bu parti açısından yarattığı kimlik karmasına değiniyor.
Sonuçta “hepsi birbirinin aynı olan” bu sermaye horozlarına karşı mücadelemizin en önemli ayaklarından birisi onları anlamak… Gelenek bu konuda Türkiye sosyalist hareketine önemli bir katkı sunduğu kanısındadır. Sosyalist harekette burjuvaziden bağımsızlık, sosyalist iktidar perspektifi, burjuvazi içerisinden dostlar aramama geleneğinin taşıyıcısı olan Gelenek, “anlamaktan anlamaya fark olduğu”nun bilincindedir.
Konuya ilişkin sözünü ettiğimiz yazılardan önce iki son derece önemli çalışmaya yer veriyoruz. İşçi sınıfı hareketinin sendikalar başlığı altında ele alındığı ve SİP Genel Başkanı Aydemir Güler’in imzasını taşıyan ilk yazıda, konuya ilişkin kapsamlı ve cesur değerlendirmeler var. Sürekçi’nin “yangın söndürücüler” olarak adlandırdığı sendikal bürokrasinin, karşı devrimci konumlanışının bütün çıplaklığı ile ortaya çıktığı bir dönemde, Güler’in yazısı anlamlı bir devrimci tavrı simgeliyor.
Geçen kitapta ilk bölümüne yer verdiğimiz ortak çalışma, “Kriz Sürecinde Öncü-Sınıf İlişkileri”nin ikinci bölümü Güler’in yazısı ile tam bir bütünlük oluşturuyor. Gürses ve Armağan, işçi sınıfının siyasal ve sendikal mücadele içerisindeki konumlanışının ancak tutarlı bir “öncü” aracılığıyla devrimcileşebileceğini bir kez daha vurguluyorlar.
Dünya Armağan da bu sayımıza iki yazıyla katkı koyanlardan. Bugünün nesnelliği ile devrimci beklentiler arasındaki ilişkiyi “kadro psikolojisi” açısından ele alan Armağan, bir özne olarak hareketimizin Türkiye toprağında üstlendiği devrimci misyonlara ışık tutuyor. Yazının başlığı, “Sosyalist Hareketin Militanlarına”…
Devrim Tez ise, Gelenek’te şimdiye kadar pek ele almadığımız bir konuyu “kırlardaki sınıf dinamikleri”ni inceliyor. Tarım proleterlerinden yoksul köylülüğe, küçük üreticiden tarım kapitalistlerine varıncaya kadar, kırlardaki bütün sınıfsal güçler, siyasal uzanımları ile (bu uzanımlar ne ölçüde varsa!) birlikte ele alınıyor. Türkiye solunun verimsiz bir teorik alan ve reformist bir siyasal perspektife malzeme yaptığı “köylülük” sorununa ilişkin yoldaşımızın çalışmasının ilgi uyandıracağını düşünüyoruz.
Kriz sürecinde Kürt dinamiğinin durumu ve olası gelişmeleri, Ali Gören kaleme aldı. Siyasi çözüm adına uzlaşmacı ve teslimiyetçi önerilerin ortalığı kapladığı bir sırada sosyalistlerin neye “olur” vermeyeceğini göstermesi açısından son derece önemli.
Hekimlerin sınıf temellerini ve hangi saiklerle örgütlendiklerini inceleyen Elif Bora ve Süha Noyan, Gelenek’te ilgiyle takip edildiğini sandığımız sağlık konulu yazılara bir yenisini ekliyorlar. Giderek yoksullaşmakta olan hekimlerin “emekçi” kimlikleriyle yaşam standardı ve toplumsal prestij açısından geride kalan “mutlu” günlere duydukları özlem arasındaki çelişkiye değinen arkadaşlarımız, sektördeki sendikal faaliyetleri de ele alıyorlar.
Bu sayımızda son olarak, “Germinal” var. Deniz Erkalp geçtiğimiz aylarda yaygın olarak gösterilen filmi Zola’nın romanıyla karşılaştırıyor ve “sol”un filme ilişkin yaklaşımlarını eleştiriyor.
47. sayımızın sosyalizm kavgasında siyasal ve teorik açıdan anlamlı bulunacağını düşünüyoruz. 48. sayımız ise Kasım ayında çıkacak ve 9. yılına girerken Gelenek’in 8 yıllık mücadelesine de yer verecek.
Bütün dostlarımıza mücadelelerinde başarılar…