31 Temmuz 1994’te Kadıköy’de yapılan “Bu Memleket Bizim-İşçi ve Emekçilerden Uyarı” isimli miting ve mitingin öncesinde çıkartılan aynı isimli bildiriden dolayı SİP ve TSİP’e 1.6.1995’te dava açıldı.
Davanın gerekçesi Siyasi Partiler Kanunu’nun 92. ve 117. maddelerine muhalefet etmek olarak gösterildi. Yani gerekçe bu iki siyasi partinin sendika ve derneklerle ortak hareket edip, siyasi ilişki içine girip, birbirlerine destek vermiş ve mitingi beraber düzenlemiş olmalarıydı.
Ben bu kısa yazıda ne dava konusu mitingi ve bildiriyi, ne de siyasi partilerin sendika ve derneklerle ortak iş yapıp yapamayacaklarını tartışacağım. Bu yazıda sözünü ettiğim davada verilen kimi ifadelerin ibret verici yanlarının, sosyalist mücadele mirasının ve siyasi ahlakın bazen nasıl da ayaklar altına alındığını göreceğiz.
Sosyalist İktidar Partisi İstanbul İl YK üyeleri 19.12.1994’te verdikleri savcılık ifadelerinde “belirtilen sendika ve derneklerle birlikte imzacı olduklarını kabul ettiler ancak suçlamayı reddettiler”.
Ancak aynı davada ifade veren Türkiye Sosyalist İşçi Partisi İstanbul İl YK’nun altı üyesi (yani tümü) ifadelerinde; “bildiriye imza atmadıklarını ve mitingin de düzenleyicisi olmadıklarını belirtmişler”.
Şimdi akla çeşitli sorular gelecektir; birincisi TSİP’li yöneticiler bildirinin altına imza atmamış olsalar da günlerce hemen her yerde dağıtılan bu bildirilerin altında kendi imzalarını görmemişler mi?.. Ya TSİP’liler sokaklara çıkmıyorlar, ya da sokaklarda dağıtılan “kağıt parçaları” ilgilerini çekmiyor. Pekiyi bu partililerin etrafından hiç kimse “siz şu bildirinin altına imza atmışsınız, siz şu mitingi düzenliyormuşsunuz” dememiş mi?.. Ya bu partililerin etrafındaki insanlar da apolitik, ya da TSİP’liler böyle bir duyumu araştırma gereği bile hissetmiyorlar.
İkincisi acaba bu imza kendilerinin iradeleri dışında atılmış olabilir mi?… Evet! Bakın TSİP İl YK sekreteri Ali Öner savcılık ifadesinde ne diyor: “…Bu bildiriyi basma ve mitingi düzenleme eylemini SİP üyeleri düzenlemişti. Bizim partinin ismini de hem özel sayının, hem de bildiri metninin altına zikretmişler (yazmışlar)”. Bu ifadesiyle TSİP sekreterinin SİP’i tebrik etmediği açık. Yukarıdaki kimi satırlarda apolitizmden sözetmiştim; ancak Ali Öner için apolitizm değerlendirmesi hafif kalacaktır sorgulanması gereken Öner’in siyasi ahlakıdır.
TSİP bizi şaşırtıp hâkimleri güldürmeye devam ediyor; İl YK’da gözüken Atalay Görmüş kendisinin YK üyesi olmadığını bakın nasıl kanıtlamaya çalışıyor: “…ben YK üyesi değilim 2 yıl önce nüfus cüzdanımı kaplatması için teyzemin kocası Nuri Geçgili (TSİP il YK üyesi)’ye vermiştim. Belki eniştem benim haberim olmaksızın nüfus cüzdanımı bu işte kullanmış olabilir” demiş ifadesinde.
Nuri Geçgili ise ifadesinde Atalay Görmüş için “savcılığa çağrıldığı için korkmuş olacak” diyor.
Mahkemedeki bu görüntünün tarihini bildiğimiz ve saygı duyduğumuz TSİP’e yakışmadığını düşünüyoruz. Başka yerlerde yukarıdaki paragraftaki durumla pekâlâ karşılaşılabilir, ama İstanbul’da asla… Ve bir partinin mahkemelerde yk üyesi gözüken insanlar üzerinde daha fazla otorite kurması beklenir…
TSİP birincisi temsiliyetine önem vermeli, ikincisi ve daha önemlisi sınıf mücadelesinin içinde yer alıp almayacağına karar vermelidir. Çünkü sosyalist ahlak da tutarlılık da ancak mücadele içinde edinilebilir üretilebilir.