1. Giriş
“Kimler sosyalizm istedi?” Dünyadaki bütün ulusal bağımsızlık mücadelelerinde sosyalistlerin ısrarla sordukları soru budur. “Bir coğrafyanın emperyalizmden koparılmasında ve burada sosyalist bir toplumsal düzenin inşaasında, bu ulusal mücadelenin hangi kadrolarının ve hangi örgütlerinin amacı sosyalizmdi?” Bu kadrolar sosyalistlerin yoldaşıdır ve bu örgütler desteklenmesi gereken örgütlerdir. Bunların etkinliğinin önderlik noktasına geldiği durumda ise bu ulusal mücadele tartışmasız desteklenmesi gereken bir mücadeledir.
Ulusal mücadelelerin bir biçimde anti-emperyalist özelliklere sahip olması, emperyalizmin hakimiyetindeki bir dünyada kaçınılmaz gibi görünmektedir; ancak bunun kaçamak noktaları vardır. Bir emperyalist odağa karşı savaşırken diğerine yaslanmak, ya da diğerinden beslenmek kaçamak yollardan biridir. Bu bağımsızlık için mücadele etmek değil, mevcut ağabeyden rahatsız olmak ve sadece onu değiştirmek istemek anlamına gelmektedir. Bir başka kaçamak ise anti-emperyalizmi, anti-kapitalizme dönüştürmemek ve ulusu için kabusa dönüşen bu dünya düzenini kendi içinde tekrar filizlendirmeye destek vermektir. Son kaçamak ise anti-emperyalizmi bile bir tarafa bırakıp işi sadece iyi ve karlı bir pazarlık noktasında bağlamak; aldıklarının, elde edilebileceklerinin en fazlası olduğuna şükrederek sevinmektir.
Bu kaçamaklar ulusal mücadelelerin tarihi boyunca varolmakla beraber, reel sosyalizmlerin aldığı yenilgiden sonra daha sık başvurulur bir hal almıştır. Son on yıllık süreç içinde sonuçlanan bir çok ulusal mücadele bu kaçamak yollardan birini seçmiş durumdadır. Güney Afrika ve Filistin bunun en güzel örneklerindendir. Elde ettiklerinin, elde edilebileceklerin en fazlası olduğunu gördükleri noktada mücadelenin anti-emperyalist yönünü bir tarafa koymuşlar ve pazarlık masasında uzlaşmışlardır. Kuzey İrlanda’daki barış görüşmeleri ve uzlaşma süreci de, mücadele daha uzun bir sürece yayılmış olsa bile, aynı konjonktürel atmosfer içinde yaşanmıştır, aynı kurallara tabi olmuştur ve bir durağa varmıştır. Bugünden baktığımızda gelinen noktanın amaçlananın çok uzağında olduğunu teslim etmek gerekmektedir. Bu çalışmada bunun nedenleri ve tarihsel gelişimi üzerinde durulacaktır. İrlanda ulusal mücadelesinin kişisel ve örgütsel anlamda öne çıkmış özneleri değerlendirilecektir. Bunlarla bağlantılı olarak emperyalizm teorisinin 20.yy başlarındaki tartışmalarına geri dönülecek ve 21.yy başlarına doğru yaşanan gelişmeler ile bunlar tekrar değerlendirilecektir.
2. İngiliz emperyalizminin tarihi
Amerika’nın ikinci savaştan sonra ön plana çıkmasından önce ingiliz egemenliğinin üzerinde güneş batmıyordu: Hindistan, Çin, Avusturalya, Güney Afrika ve Kuzey Amerika (şu anki Kanada). 16.yy’dan başlayan bu hırsın ve İsrarın Kıbrıs’ı bile önemserken burnunun dibindeki bir adaya kayıtsız kalabileceğini düşünmek komik olurdu. İrlanda, İngilizler için kolay yutulan bir lokma olacaktı.
İngiliz emperyalizmi sömürgecilik döneminde önce işgal ettiği ülkelere yerleşti. Yani toprak kazanma ön planda idi. Ancak daha sonra yavaş yavaş ticari imtiyazlar kazanmak ve ülkenin zenginliklerini orada yerleşmek zorunda kalmadan sömürmek ön plana çıktı. Buralarda yerleşmek ve herşeyi ile bir “İngiliz yönetimi” kurmanın getirdiği birçok ek sorumluluk ve riskten kurtulmak bu yolla mümkün oluyordu. Ticaret, kendisine, tekel hakları tanınan çok hisseli şirketler aracılığıyla tamamen İngiliz çıkarları doğrultusunda yönlendiriliyordu. Yerel iktidarlar tamamen yerel öğeler kullanılarak; ancak İngiliz güdümünde oluşturuluyordu.
Ancak bu düzenler ulusal mücadeleler filizlenene kadar mutlu bir yaşam sürüyor, bu mücadeleler gündeme geldiği durumda çeşitli taktik değişimler sözkonusu oluyordu. Ulusal mücadelelerin öne çıktığı noktada İngilizler, yerel unsurlardan bir kısmını kendi çıkarları doğrultusunda örgütlüyorlar ve ülkedeki mücadeleyi bölüyorlardı. Böylece bir tarafın mutlak zaferi zorlaşıyor ya da bir uzlaşma noktasında en azından bütün coğrafya kaybedilmemiş oluyordu. Sonunda buraları kaybetmek zorunda kalsalar da daha uzun bir süre ellerinde tutmuş oluyorlardı. Bunlar İngiliz sömürgeciliğinin birden fazla coğrafyada sık başvurduğu yöntemlerdi. Bunun en güzel örneği Hindistan’da yaşanmıştır.
Hindistan, İngiliz emperyalizminin uzun dönem gözbebeği olarak kalmış, görülmemiş karların elde edildiği ve bitmez tükenmez bir insan kaynağına sahip olan bir ülkeydi. İngilizler, Fransızlar ve Portekizliler ile amansız bir savaştan sonra 1757’de ülkede tek belirleyici güç olduklarını ilan etmişlerdi. İngiliz egemenliğinin cisimleşmes,i mevcut Mogul imparatorluğu içerisinde değil bir ticari örgütlenme: East India Company (Doğu Hindistan Şirketi) yoluyla oluyordu. Ancak Mogul hanedanının da varlığını sürdürebilmesini sağlayan gücü bu ticari şirketten aldığı sıradan insanlar tarafından ilk bakışta görülemiyordu. İngilizler sadece merkezi olarak değil bölgesel olarak da bütün siyasi süreçlere hakimdi. Örneğin, dönemin Bengal’in yöneticisi olarak kendi adaylarını seçtiriyorlar ve bu kişi de Doğu Hindistan Şirketi’ne yörenin vergi toplama hakkını devrediyordu.
Ulusal bağımsızlıkçı akımların gelişmesi üzerine önce Hinduları sonra da Müslümanları destekleyen İngilizler bölgeden çekilmek zorunda kaldıklarında, Hindistan’ın belirli bir bölümü Pakistan olarak adlandırıldı ve Pakistan da kendi içinde iki kısma bölündü. Doğu Pakistan daha sonra Bangladeş adını aldı 1 .
16.yy da yükselmeye başlayan İngiliz emperyalizmi özellikle ikinci savaştan sonra sınırlarını iyice daralttı. 20.yy içerisinde olabilecek en dar bölgeye hapsolan İngilizler, dünyanın yeni “hakimi” ile aralarını çok sıcak tutmaya çalışarak Avrupa’da Amerika çıkarlarının temsili politikasına yöneldiler.
3.İngilizlerin İrlanda’ya girişi
İngilizlerin sömürgeci hayalleri dünyanın uzak bölgelerinde daha çok 16.yy’da gerçek oldu; ancak İngilizler kendilerine çok yakın olan İrlanda ‘nın bağımsızlığına daha 12.yy’da son vermişlerdi. 12 yy.’a kadar, İrlanda bağımsız, kendi dili, kültürü politik ve sosyal yapıları olan bir toplumdu. Ada İngiltere’den gelen Norman akınları ile bağımsızlığını kaybetti. Bu durum 20.yy’a kadar sürdü. 1921’de İngiltere ile imzalanan anlaşma gereği bağımsızlıklarını ilan eden İrlandalılar Pakistan örneğine benzer biçimde ülkelerinin bir kısmını bir süre daha İngilizlerin yoğun denetiminde kalacak bir modele evet dediler. Kuzey İrlanda’nın kuruluşu ile başlayan yeni bir bağımsızlık mücadelesi 1998 yılındaki barış anlaşmasına kadar sürdü.
4.İrlanda bağımsızlık mücadelesi: İrlanda Cumhuriyeti’ne kadar
İrlanda, Norman işgalinden 18.yy’a kadar siyasi ve ekonomik olarak bağımlı bir hayat sürdü. 1790’larda Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız Devrimi’nden esinlenen Birleşik İrlandalılar, İrlandalıları eşitlik ve özgürlük için biraraya getirmeye çalıştılar. Başlangıçta şiddete başvurmayan Birleşik İrlandalılar İngiliz hükümetinden acımasız baskılar gördüler. Böylece İrlanda halkının özgürlüğünü silah kullanarak savunmanın hakları olduğuna karar verdiler. Sonraki yüzyılda da bu çevrim birkaç kez tekrarlandı. İrlanda’daki, İngiliz düzenine karşı silahlı ayaklanmalar 1798, 1803, 1848 ve 1867 yıllarında gerçekleşti. 1803 ve 1848 arasında geçen 45 yıl, İrlanda halkı, Avrupa tarihinin gördüğü en büyük politik reform amaçlı kitle eylemlerine girişti. İrlanda için bağımsızlık talebi halkın ezici çoğunluğu tarafından istense de İngiliz hükümeti tarafından reddedildi.
1845 – 1852 arasında gerçekleşen “Büyük Açlık” döneminde yüzbinlerce insan açlıktan öldü ve yüzbinlerce insan başka ülkelere göç etti. Bu dönemde direniş çok seyrek oldu. Bu dönemde gerçekleşen 1848 ayaklanması da başarısız oldu.
Bu dönemin dersleri, izleyen İrlanda yurtsever kuşağı tarafından unutulmadı ve 1850 sonları ve 1860’ların Fenian Hareketi’nin İrlanda Cumhuriyeti’ni kurmak için silahlı savaş öneren programı İrlanda ve Amerika’da geniş destek kazandı. 1867 ayaklanması da başarısızlığa uğradı ve İrlanda ulusal güçlerinin bir başka silahlı çıkış yapması tam 49 yıl aldı. Bu 49 yıl yoğun bir bağımsızlık propagandası ile geçti. Seçim politikaları ve İrlanda’da toprak reformu kampanyaları düzenlendi. İrlanda Partisi’nin, Avam Kamarası’ndaki İngiltere’den bağımsızlık mücadelesine de İrlanda halkının ezici çoğunluğu destek verdi. Bütün bunlara rağmen, kısıtlı bir bağımsızlık ya da yerel yönetim hakları elde etmek anlamına gelen “Home Rule” 1886 ve 1893 arasında İngiltere parlamentosundan çıkmadı 2 .
Yüzyılın başında İrlanda esas olarak bir tarım ülkesi olarak kalmıştı nüfusun büyük çoğunluğu geçimini topraktan sağlıyordu. Temel ekonomik faaliyet İngiltere pazarı için tarımsal mallar üretmekti.
Ülke siyasi bakımdan Birleşik Krallığa bağlıydı. 19.yy’ın büyük bölümünde İrlanda’ya baskı yasası olarak bilinen yasanın altında bir sömürge düzeni içerisindeydi. Halkın çoğunluğu özerklik ve bağımsızlık yanlısı idi. İrlanda İngiltere parlamentosunda Irish Party, İrlanda Partisi tarafından temsil ediliyordu.
Ülke, İngiltere ile bütünleşmiş bir ekonomik hayat içerisindeydi. Sanayi açısından İngiltere’den geri olan İrlanda’da kapitalistler daha çok ticaret ile uğraşıyor ve bağımlılığı da dikkate alarak ılımlı bir milliyetçilik politikası izliyorlardı. Köylüler ise 19.yy’ın ikinci yarısında ortaya çıkan Home Rule – Yerel ya da yerinden yönetim kampanyasının yol açtığı öfke ile isyan ediyor ve çoğunluğu İngiltere’de yaşıyan bir grup aristokrat toprak sahibi topraklarından bir kısmını köylülere devretmek zorunda kalıyorlardı. Orta sınıflar ise, ülkenin İngiltere’ye bağımlılığının gelişmesini engellediği düşüncesinin hoşnutsuzluğu içerisindeydi 3 .
İrlanda sanayii, 19.yy’ın başındaki politik ve ekonomik birliktelikten hemen sonra tamamen çöktü. Ülke ekonomisini ve sanayiini korumak için yüksek gümrük duvarları gerekliliği ortaya çıktı, daha doğrusu bunu da içeren bir korumacı siyasal program oluştu. Bu program 1905 yılında Arthur Griffiths tarafından kurulan Sinn Fein (Yalnız Başımıza) adlı partinin programı halinde ifade edildi.
Örgüt İngiltere’den tamamen kopuşu savunmuyordu. İngiltere’den bağımsız ama aynı krala bağlı olarak İrlanda’nın da İngiltere’nin sömürgeciliğine ortak olması gerektiğini savunuyordu.
Aydınlar arasında ise hoşnutsuzluk kültürel milliyetçilik biçiminde ortaya çıkıyor, İrlanda dilinin canlanması konusunda kitle örgütleri kuruyorlardı. Bu kültürel hareket içerisinde, 1860-70’lerin gizli devrimci örgütlerinin mirasçısı IRB-Irish Republican Brotherhood, İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği etkindi. Bunlar İngiltere’den tamamen kopmak istemelerine karşın temel politik argümanları olan topraksızlığın giderek azalması ile güçsüzleşmişlerdi.
Kuzeydoğu’da, Belfast, İskoçya’daki kömür yataklarına yakınlığı ve işlek limanı yüzünden özellikle metal ve gemi yapım sanayiinde oldukça ilerlemişti. Bu sanayi kolları İngiltere’nin bir parçası olarak büyüdüğü için yörenin kapitalistleri, İngiltere ile birleşme yanlışıydılar ve ayrılıkçı fikirler ile ilgilenmiyorlardı. Yörenin bir ayırdedici yanı da ülkenin diğer bölgelerindeki katolik nüfusa oranla bu bölgede daha çok protestanların bulunmasıydı. Sanayileşme ile İrlanda’nın çeşitli yerlerinden gelen katolik köylüler, Belfast’ta katolik bir azınlık oluşturdular. Bu gelişme kapitalistler tarafından etnik ayrım yaratmak için kullanıldı.
İşçi sınıfının İrlanda politikasına etkin olarak girmesi yine Belfast’da oldu. Tersane işçilerinin 1907 yılında başlattıkları grev kısa sürede etkin bir genel greve dönüştü. Protestan ve katolik işçilerin başında İngiliz sendikacı James Larkin vardı. Sendikadaki diğer İngiliz kökenli sendikacıların entrikaları ile grev küçük kazanımlar ile bitirildi. Larkin sendikadan atıldı. Larkin daha sonra bağımsız bir sendika kurdu. ITGWU, İrlanda Ulaştırma ve Genel İşçiler Sendikası. Bu sendika 1910’dan sonra Avrupa’yı saran ve Büyük Başkaldırı olarak bilinen işçi militanlığı dalgası içerisinde büyüdü.
Liberal hükümet, 1911 yılında çoğunluğu elde etmek için Irish Party’e dayanmak zorunda kaldı. Irish Party ise Home Rule, yani İrlandalı köylüler için toprak istiyordu. Muhafazakarlar bu durumu imparatorluğun sonu olarak algılıyor ve karşı çıkıyorlardı. Liberal hükümetin kararı Lordlar Kamarası’ndan döndü. Durum anayasal bir kriz oluşturdu. Yeniden seçimler yapıldı. Liberal hükümet yeniden işbaşına geldi ve Lordlar Kamarası’nın yetkilerini sınırladı 4 .
Muhafazakarlar ve Birlikçiler, 1913’de Home Rule’a fiili olarak da karşı çıkmak için Ulster Gönüllü Gücü (UVF: Ulster Volunteer Force) adı verilen silahlı, yasadışı bir örgüt kurdular. Böylece İrlandalılar, Muhafazakar Parti ve İngiliz aristokrasisinin kendi demokratik kuralları ile seçtikleri İngiliz hükümetinin önerilerini “silahlı savaş” ile tehdit ettiğini görerek dehşete düştüler.
Dehşet çabuk bir toparlanmaya dönüştü. İrlanda ulusal güçleri ve İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği, 1913 yılında arka planda gerçekleşen bu gelişmelere karşılık olarak daha sonra İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun yeni bir dalgası haline gelecek olan İrlanda Gönüllüleri’ni (İV : Irish Volunteers) kurdular. Gönüllülerin hedefi, “İrlanda halkının haklarını ve özgürlüklerini korumak ve güvence altına almak”tı.
1914 yılında Liberal hükümet gerekirse UVF’ye karşı İngiliz Kraliyet Ordusu’nu kullanmayı planlarken, UVF bizzat aynı ordudan silah yardımı görüyordu. Bunu gören hükümet üyelerinden bir kısmı istifa etti ve hükümet düştü. Diğer taraftan, IV kraliyet güçlerine saldırarak bir kısım silahlarına el koydu. Bir kısım silah da Dublin sokaklarında siviller tarafından vurulan askerlerden elde edildi.
1914 yılında Avrupa’da patlayan Birinci Savaş, IV’nin bölünmesine yol açtı. Liberal Parti, savaşta İngiltere tarafında olurlarsa Home Rule’u kesinlikle uygulatacaklarına söz veriyordu. Buna inanan bir kısım IV savaşta İngiltere’yi desteklemek için orduya yazıldı. Diğer kısım ise bağımsız kalıp savaş sırasında silahlı bir ayaklanma hazırlamaya giriştiler.
1916 Paskalya Ayaklanması, İrlanda cumhuriyetçilik tarihinin en belirleyici olaylarından biridir. Birçok kimse tarafından, bu ayaklanmada yayınlanan “Cumhuriyet Bildirgesi” aynı zamanda IRA’nın da kuruluş belgesi olarak değerlendirilir. Bu bildirge, bağımsız bir cumhuriyetin kurulduğunu bildirir ve tüm İrlandalılara “eşit haklar ve eşit fırsatlar” vaadeder. Paskalya ayaklanması, bir hafta içinde bastırılır. Ayaklanmanın 16 öncüsü, İngiliz hükümeti tarafından katledilir.
Liberal partinin sözünü dinleyen ulusal güçler büyük hayal kırıklığına uğrarlar. Yıllar süren parlamenter mücadeleden sonra, silah zoru ile tehdide uğrayıp, İngiliz hükümetinin göz göre göre İrlanda’yı parçalamaya çalışması karşısında elleri kollan bağlanmıştır. IV’nin binlerce üyesi Home Rule kazanmak uğruna Fransız siperlerinde ölmüşlerdi. Birlikçiler’e ise İngiliz ordusuna katılmaları için tersi söz verilmişti. Kısacası İngilizler her iki tarafı da farklı sözler vererek kendi yanlarında savaşa götürmüşlerdi.
IV, 1917’de tekrar organize oldu ve geniş destek kazandı; ancak asıl gücüne, İngiliz hükümeti bir kez daha demokratik haklar tanıma fırsatını tekmeleyince 1919’da başlatılan yaygın ve etkin gerilla kampanyasında ulaştı. 1918 yılında yapılan seçimlerde İrlanda halkının büyük çoğunluğu, genel seçimlerde, İrlanda Cumhuriyeti’ni kurmayı savunan Sinn Fein (Yalnız Başımıza) partisine oy vermiş ve tekrar İngiliz baskısı ile karşılaşmıştı.
1919 Ocak ayında Sinn Fein bağımsız bir İrlanda parlamentosu kurduğunu ve İrlanda Cumhuriyeti’nin egemenliğini ilan etti. Bağımsız hükümet, bakanlıklar ve mahkemeler kuruldu. IV, bu dönemde savunma bakanlığına bağlı bir Cumhuriyet Ordusu haline geldi. Bu gelişmelere İngiliz hükümetinin yanıtı, ilan edilen bütün kurumları yasaklamak ve İrlanda demokrasisine savaş açmak oldu. İngiliz krallık güçlerinin bu savaşta yaptıkları tüm dünyada tiksinti uyandırdı. İrlanda’nın üç büyük şehrindeki bütün IRA üyeleri öldürüldü. Ülkenin yarısında savaş yasaları ilan edildi, yollar, dükkanlar, fabrikalar ve birçok köy yerle bir edildi yakıldı yıkıldı. Hapisanelerde katliamlar ve toplama kamplarında işkenceler yapıldı. Bütün bunlara IRA’nın yanıtı etkinliği giderek artan bir gerilla savaşı oldu. Bu savaşın kimi taktikleri daha sonra gerilla el kitaplarına geçti ve İrlanda mücadelesinin sivil ve askeri yanı dünya çapında anti-sömürgeci mücadelelere esin kaynağı oldu.
İrlandalı liderler ile görüşen İngiliz hükümetinin önerdiği temeller uyarınca, IRA silah bırakarak, 1921 yılında bir ateşkes ilan etti. İlerleyen görüşmeler İrlanda’nın ayrılmasını ancak bölünmesini kabul eden bir anlaşma ile son buldu. 1922’de IRA da İrlanda parlamentosu gibi ikiye bölündü. Başlayan iç savaşta IRA, İrlanda’nın tümünün bağımsızlığını birleşik bir İrlanda’yı savundu. Ancak önceden yoldaş olan bu insanlar, bütün iç savaşların trajedisini yaşayarak birbirlerine karşı alabildiğine acımasız davrandılar.
5. İrlanda bağımsızlık mücadelesi: 1997 ateşkesine kadar
Böylece İrlanda iki devlete bölünmüş oluyordu. Birisi daha sonradan İrlanda Cumhuriyeti adını alacak olan “Özgür” İrlanda Devleti, diğeri ise Kuzey İrlanda. İrlanda Cumhuriyeti, İrlanda adasında bulunan 32 ilden 26’sma Kuzey İrlanda ise 6’sma sahip olacaktı. İrlandalılar buraya hiçbir zaman Kuzey İrlanda demediler. Bu bölgenin adı onlar için “kuzey” ya da “6 il” olarak geçti. Bu altı il İngiltere ile birleşmek isteyenlerin çoğunlukta olduğu bölgelerdi. Bölme işlemi önce 9 ili içine alan Ulster bölgesinin tümünü içine alacak biçimde yapılacaktı; ancak birlikçiler bu kadar büyük bir bölgeyi kontrol edemeyeceklerini belirterek kapsamı 6 il ile sınırladılar. (Bugün birlikçiler toplam İrlanda nüfusunun sadece yüzde 20’sini oluşturmakta olan bir ulusal azınlıktırlar.)
İrlanda’nın bölünmesi İngiliz sömürgeciliğinin klasik “böl-yönet” politikasının bir parçası olduğu gibi elden birşeylerin gitme noktasında bazı şeyleri kurtarma çabasını da içeriyordu. Sömürgeci devletler bu dönemde sömürgelerinde bir demokrasi örtüsü altında egemenliklerini sürdürüyorlar, sömürgeleri ile birleşme politikaları izliyorlardı. 1801’deki “Birlik Yasası” ile İngiltere ve İrlanda birleşerek “Birleşik Krallık”ı oluşturuyorlardı. Bu durum aynı zamanda İrlanda’nın İngiliz parlamentosunda temsil edilmesini de getiriyordu 5 .
1930’lu yıllarda IRA başarılı bir politik ve askeri strateji izledi. Bu çizgiden kaçmak isteyenler aynı dönemde ordunun sağ ve sol kanada bölünmesine yol açtılar. Kısa süren 1934 Cumhuriyetçi Kongresi sol kanadın cumhuriyetçi ideallerin asıl savunucusu olduğunu ilan etti. IRA sol kanat yöneticilerinden Sean MacBride daha sonra Lenin ve Nobel Barış Ödülü’nü aldı.
1939 yılında IRA İngiliz şehirlerinde bir bombalama kampanyasına başladı. Bu kampanya 1941’e kadar etkin bir biçimde sürdürüldü.
1949 yılında, İngiliz hükümetinin bölünmüş İrlanda’yı destekleyen tavırlarına IRA’nın yanıtı 26 ilde bulunan güçlerine karşı askeri harekatları yasaklaması oldu. 1950’li yılların başlarında İrlanda’nın bölünmüşlüğüne karşı çıkan kuvvetli bir kampanya başlatıldı. Aynı dönemde IRA Kuzey’deki altı il ve İngiltere’deki askeri tesisleri basarak silah temin etti. Bu 1956 ve 1962 yılları arasında sürecek silahlı kampanyanın hazırlığı idi. Bu kampanya özellikle sınır bölgelerinde yoğunlaşmıştı.
Bu silahlı sınır eylemlerinden sonra 1960’h yıllarda, kuzeydeki ulusal güçlere ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmasını ön plana çıkardı. Oldukça temel talepler peşinde koştu. İş, ev ve oy verme hakkı talebinde bulundu. Bu insan hakları taleplerine şiddetle karşılık verildi. 1969 yılında Belfast ve Derry’de ulusal güçlerin yaşadığı bölgelere devlet saldırdı. Buralardan gelen yardım talebini IRA tam olarak karşılayamadı. Bu yeni bir ayrıma sebep oldu. İnsan haklarını ön plana çıkararak yürümek isteyenler ve silahlı mücadeleyi savunanlar.
1970 ve 1971’de IRA kuzeydeki altı ilde bulunan ulusal güçler tarafından büyük destek görmeye başladı. Bu durum mahkemesiz gözaltı vb. anti demokratik uygulamaları arttırdı. Bu yüzden IRA kuzeydeki şehirlerde İngiliz ordusuna karşı ciddi bir gerilla savaşma ve bombalama eylemlerine başladı.
1972 yılında IRA tarafından bir ateşkes ilan edildi. Temmuz 1972’de Cumhuriyetçi liderler İngiliz hükümeti ve bakanları ile görüşmek için Londra’ya uçtu. Görüşmelerin başlamasından kısa süre sonra, İngiliz hükümetinin ateşkesi kendi askeri kampanyası için sadece taktik bir araç olarak gördüğü ortaya çıktı ve ateşkes bitti.
Kuzeydeki altı il konusundaki anlaşmazlık yoğunlaştı. IRA İngiltere içerisinde bombalama kampanyasına girişti. Bir başka ateşkes 1974-75 yılında ilan edildi; ancak İngiltere herhangi bir politik çözüme yanaşmadı.
İngiliz ordusunun kentlerde, IRA’nın kırsal kesimlerde yoğunlaşmış olması İngilizlerin yolları rahatlıkla kullanmasını engelliyordu. 1979’da tek bir yolda gerçekleşen tek bir eylemde 18 İngiliz askeri öldü.
1980’lerde, İngiltere IRA üyelerine ve destekleyenlerine karşı geniş bir tutuklama kampanyası başlattı. Büyük sorgu ve işkence merkezleri kurdu. Tutuklamalar mahkeme, yargı ve jüri görmedi bile. Bu durumu protesto eden Cumhuriyetçi tutsaklardan 10’u 1981’de açlık grevinde öldü.
1970-80 arasında İngiliz hükümeti ve IRA arasında birkaç gizli görüşme olduysa da bunlardan bir sonuç çıkmadı. Hem IRA hem de İngiliz hükümeti her iki taraf için de askeri zaferin mümkün olmayacağını açıkladılar.
Ağustos 1994’de, IRA askeri operasyonlarını durdurduğunu ve ateşkese gittiğini ilan etti. Bu ateşkesin sebebi, Sinn Fein lideri Gerry Adams ile SDLP lideri John Hume tarafından başlatılan ve İrlanda hükümeti tarafından da desteklenen “İrlanda Barış Girişimi” idi 6 .
IRA daha sonra 1997 yılında tekrar ateşkes ilan etti ve Nisan 98’de bir anlaşma önerisi Sinn Fein tarafından imzalandı.
6. Ulusal mücadelede aceleci bir sosyalist: James Connolly
1868’de İskoçya’nın Edinburgh kentinde doğdu. İrlandalı bir göçmenin oğluydu. İrlanda’nın ilk marksist işçi önderlerindendir. 1896’da İrlanda Sosyalist Cumhuriyetçi Partisi’ni kurdu. 1903-1910 arasında New York’ta kaldı ve IWW Dünya Sanayi İşçileri adlı kurumun çalışmalarında yer aldı. 1912’de James Larkin ile birlikte İrlanda İşçi Partisi’ni kurdu. 1914’de birinci savaşın patlak vermesi ile savaşa karşı tavır aldı. Tutarlı bir enternasyonalistti. Connolly, bütün yazılarında, İrlanda’nın sömürge bağımlılığından kurtuluşunun, işçi sınıfının toplumsal kurtuluşu ile mümkün olduğunu savundu.
1915 yılını, ayaklanma anında mücadelenin strateji ve taktiklerini ,sokak savaşının kendine özgü özelliklerini inceleyerek geçirdi. Connolly’nin önderliğinde 23 Nisan 1916’da Dublin’de Paskalya Yortusu’nda başlatılan zamansız ve hazırlıksız ayaklanma felaketle sonuçlandı. Uluslararası sosyalist harekette yankılanan ayaklanmayı, Plehanov “zararlı bir hareket” olarak nitelerken Trotskiy “işçiler öçlerini Lloyd George’un cellatlarından alacaklardır” diye selamladı. Lenin ise ayaklanmanın bir “darbe” olduğu iddiasını kınadı ve “İrlandalılar’ın talihsizliği, Avrupa proletaryasının isyanının henüz olgunlaşmamış olduğu bir sırada ayaklanmalarıdır” diye değerlendirdi. Connolly ayaklanmanın bastırılması sırasında ağır yaralı olarak ele geçirildi. Tedavi bile edilmeden yapılan acil bir mahkemede ölüme mahkum edilerek katledildi.
7. Ulusal mücadelede uzlaşmanın mimarı ve kurbanı: Michael Collins
Michael Collins, 1890 yılında Cork bölgesi, VVoodfield Clonakilty’de dünyaya geldi. Sekiz çocuğun en küçüğüydü. Babasının adı da Michael Collins idi. Küçük Michael doğduğunda babası 75 yaşındaydı. Ölüm döşeğinde 6 yaşındaki Michael yatağın kenarındaydı ve babası onu işaret ederek “büyük adam olacak” dedi. Babası yurtsever bir insandı ve ona yurtsever şarkılar ve şiirler öğretmişti. Batı Cork, Fenianizmin coğrafi kaynaklarından biriydi (19.yy’da kurulan İrlanda Ulusal Hareketi – kurucusu Jermiah O’Donovan Rossa). Rossa, bölgedeki bir okulda öğretmenlik yapmaktaydı. Michael’ın öğretmeni Deniş Lyons Fenian örgütünün IRB (Irish Republican Brotherhood)’nin bir üyesiydi. Yörenin demircisi, James Santry de Fenian’dı. Michael, ondan 1798 ve 1848’deki ayaklanmaları dinledi. Michael Shakespeare ve 19.yy romancılarını okudu. 11 yaşında “Birleşik İrlandalı” gazetesinin abonmanı oldu. (Arthur Griffith tarafından çıkartılıyordu). Yaklaşık 20 yıl sonra Griffith ve Michael Collins İngiliz yöneticiler ile görüşmelerde İrlandalı temsilciler olarak yanyana görev yaptılar. Griffith, Sinn Fein’in kurucusudur. Sinn Fein bugüne kadar yaşayan ulusal (milliyetçi) bir partidir. Sinn Fein tam anlamıyla cumhuriyetçi bir parti değildi 7 .
Collins sadece şiddet yanlısı biri değildi. Collins daha sonra dünyada birçok bağımsızlık mücadelesi tarafından kopyalanacak gerilla savaşı taktikleri geliştirdi. (Çin’de Mao İsrail’de İzak Şamir). Collins elindeki, İrlandalı gönüllüler, hafif silahlar ile donanmış köylüler, işçi sınıfı ve gençlerden oluşmuş bir ordu ile İngiliz İmparatorluğu’na karşı savaştı. Hem bir asker hem de bir devlet adamıydı. Bizden sadece 75 yıl önce yaşamış olmasına karşın hakkında çok fazla bilgimiz yok. Temel kaynaklar, yazdığı mektuplar ve yaptığı konuşmalar oldu.
Colins’in 1916 Paskalya ayaklanmasından sonra İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği taraftarlarını IRA adı altında örgütledi. Ancak bu örgüt 1921’de iki fraksiyona ayrıldı. Bölünmenin temel sebebi, Collins’in İngilizler ile yaptığı, “kuzeyin bölünmesine dair görüşmeler”di. Collins bu adanın bölünmesi ve güneydeki cumhuriyetin tanınması anlamına gelen bir anlaşma imzalamıştı. Tam bir politik hata olan bu anlaşmayı imzaladıktan sonra Collins “bu anlaşmayı imzalamakla kendi ölüm emrimi imzalamış oldum” demişti. Gerçekten de dediği gibi oldu. Kurduğu örgüt bölündü ve birkaç örgüt üyesi bizzat örgütün kurucusuna düzenledikleri suikast ile onu öldürdü. Collins öldürülmeden önce, anlaşma karşılığı, Kral George’un kızı ile evleneceği gibi söylentiler yayılır. Oysa Collins bölünmeden sonra kuzeyde “savaşa devam” diyecektir ve anlaşmayı imzalarken sadece pragmatik bir noktadan hareket etmiştir: “en azından güneydeki cumhuriyetin İngiltere ve dünya tarafından tanınması.”
Warner Bros patentli “Michael Collins” adlı filmin yönetmeni Neil Jordan film hakkında şunları söylüyor: “Film her iki tarafın uyguladığı vahşetin altını çizmek için yapılmamıştır. Bağımsızlık kansız olabilir mi? Çok nadiren. Collins, savaşı, demokratik politika ile değiştirmeye çalıştığı için öldürüldü. Collins bir İrlandalı savaşçı değil, bir İrlandalı yurtseverdi” 8
8. IRA’nın öncülü: Fenian Hareket
İrlanda’da IRA’nın öncülü sayılabilecek siyasi akım, İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği’dir. (The Irish Republic Brotherhood – IRB) IRB, 1850’li yıllarda, İrlanda’daki kıtlık sonrasında iyice gerilemiş siyasi direnişin ilk önemli çıkışıdır. Bu siyasi hareketin çalışma tarzı, İrlandalı kahramanlardan Finn McCumhal ve ordusunun çalışma tarzına benzediği için zaman içerisinde bu birliğe halk arasında “Fenian” ismi takılır. IRB gizli çalışma ve devrimciliği ön planda tutar yığınsal ayaklanmaların silahlı mücadele önderliğinde ve sonrasında gerçekleşeceğini esas alır. Fenianlar sosyalizmden etkilenmekle beraber asıl amaç olarak silahlı ayaklanma ile adadaki İngiliz yönetimini yıkmak ve “bağımsız” bir İrlanda kurmayı öne koyarlar. Fenianlan izleyen Marx, bunların bir işçi hareketi olmadığını; ancak İrlanda’da devrim yapabileceklerini açıklar.
İrlanda’daki ulusal kurtuluş savaşının Amerikan toprakları ile garip bir ilişkisi vardır. Birinci ilişki, 1845 yılında İrlanda’da üretilen patateslerin tamamına yakının kullanılamaz hale gelmesine sebep olan salgın tarım hastalığı sonucunda ortaya çıkan kıtlık sonrasında yaşanan toplu göçlerdir. Bu toplu göçlerin büyük bir kısmının hedefi ABD’dir. Bugün İrlanda kökenli Amerikalılar’ın yüksek sayıda olmasının bir sebebi de budur. (Eski ABD başkanlarından Kennedy’de İrlanda kökenli bir Amerikalı’dır.) Kısacası birinci ilişki, ABD toprakları üzerinde çok sayıda İrlandalının yaşamasıdır. İkincisi bu İrlanda kökenli topluluğun zaman içinde mali olarak kuvvetlenmesi, İrlandalı çeşitli ulusal mücadele önderlerini zaman zaman misafir etmesi ve adadaki mücadeleye maddi, manevi destek vermeleridir. James Connolly, uzun yıllar ABD’de bu topluluk içerisinde bulunmuştur.
ABD topraklarında yaşayan İrlandalılar Fenianlar’a da güçlü bir destek sağlar. Amerika’ya giden bazı Fenianlar burada hızla örgütlenir. Fenianların IRA’ya bıraktığı en önemli miraslardan birisi savaşı ulusal mücadele verilen topraklardan emperyalistlerin ve sömürücülerin topraklarına taşımaktır. Bu birçok ulusal mücadele örneğinde başvurulmayan, gerçekte ise oldukça etkili bir yöntemdir. Emperyalist ülkenin vatandaşları kendi topraklarına taşınmış bir savaşa kayıtsız kalamaz. Ya bu savaşın bitirilmesi yönünde güçlü bir kamuoyu oluşturur ve barış ister ya da bizzat bu cephenin askerlerinden biri haline gelir. İşte Fenian hareket ciddi bir biçimde bu yaklaşımı sergiler. Zaman içerisinde mücadeleyi, İngiliz emperyalizminin ya da kolonilerinin sınırları içine kim taşıdı ise “Fenianlar geri döndü” biçiminde değerlendirilmişlerdir. Fenianizm, çok güçlü bir biçimde emperyalistlerin topraklarında savaş anlamına da gelir.
Bunlar dikkate alındığında Fenianlar’ın ilk mücadeleyi Amerika’daki İngiliz topraklarına saldırarak başlatmış olmaları yerine oturur. Hatta IRA adının tarihte ilk kez kullanılması da bu saldırı sırasında gündeme gelir. Amerika’daki İngiliz topraklarına saldıran silahlı Fenian güçlere İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) adı verilir. Adada da oldukça güçlenen Fenianlar 1867’de bir ayaklanma başlatırlar ve başarısız olurlar. Bu başarısızlıkta gizliliğe oldukça önem vermelerine rağmen çeşitli istihbarat sorunları ve ayaklanmanın biçiminin önceden haber alınmasının etkisi büyüktür. Fenianlar buna tepki olarak savaşı bizzat İngiliz topraklarına taşırlar. Silahlı saldırılar ve bombalamalar ile İngiltere’yi savaş alanına çevirirler.
Ancak Amerika, İngiltere ile arasındaki sorunları çözdükten sonra İrlanda kökenli vatandaşlarının Fenianları desteklememesi için baskıyı arttırır. Bu ise adadaki Fenianlar’ın mali olarak ciddi biçimde zayıflamasına yol açar. Fenianlar’ın birinci kuşağı böylece dağılır; ancak kısa bir süre sonra ikinci kuşak biraraya gelecektir. 19. yy ortalarında Avrupa’da çeşitli ulusal mücadele örneklerinde parlamenter yolun da etkili bir biçimde kullanılması örnekleri ile karşılaşılır. Bu durum Fenianlar’ı etkiler. Fenianlar’ın tekrar güçlü bir biçimde ortaya çıkışı bu etki ile olur ve bunlar ikinci kuşak Fenianlar ismini alır. İkinci kuşak Fenianlar Sinn Fein (Kendi Başımıza) adlı bir parti kurarlar.
Parti çalışmaları sürmekle beraber, IRB tam olarak dağılmış ve kendini feshetmiş bir durumda değildir. Birlik 1910’lu yıllara kadar partiyi destekler. Ancak parti çalışmaları doğrultusunda kazanılan başarılar ve İngiltere’den koparılan haklar realize edilmeye çalışılırken İngiltere’nin bizzat kendi hukuk çerçevesini zorlayan yöntemlere başvurması IRB’nin sürece müdahale etmesine yol açar. İngiltere’de bu dönem iktidara gelen Liberal Parti, parlamanter aritmetikte ancak İrlandalı parlamenterlere dayanarak ayakta durabilmektedir. Bu yüzden İrlanda’ya özerklik yasasına onay verir. 1912 yılında kanunu parlamentodan çıkarır. İngiltere bir yandan da bu kararın uygulanmasını engellemek için İrlanda’nın kuzeyinde kendilerine bağlı Ulster Gönüllüler Gücünü (UVF) kurdurdu. Buna karşılık IRB ise kendi gönüllüler ordusunu kurdu: İrlanda Gönüllüleri (IV). James Connolly, 1890’larda kendi partisini kurmuş, çalışmalarını yarım bırakıp ABD’ye gitmiş ve 1910’da sendikacı James Larkin’in İrlanda’daki çalışmalarını önemseyerek adaya dönmüştür. Connolly bu dönem IRB’ye yaklaşır. IV’nin kurulmasından sonra birinci savaş patlak verir. IRB, İngiltere’ye karşı Almanlar’dan yardım almaya çalışır. IRB, Almanya’nın İngiltere’ye saldırması durumunda ya da İngiltere’nin İrlanda’da askerliği zorunlu tutması durumunda ayaklanma kararı alır. Almanya’dan yardım kesinleştiğinde Connolly önderliğinde ayaklanma başlatılır. 1916 Paskalya ayaklanmasının sonuçlarına daha önce değinilmişti. Almanya ayaklanmaya yardım etmek istemiş ancak birtakım teknik aksaklıklar yaşanmıştı.
Böylece IRB ağır bir darbe alır. Bundan sonraki ilk toparlanma iki ayrı kolda gerçekleşecek, bir yandan Sinn Fein, güçlenirken IRB den geri kalan diri unsurlar Michael Collins önderliğinde ve yeniden IRA adında ortaya çıkacaktır.
9. IRA
IRA başlığında tek bir örgütlenmeden bahsetmek çok zordur. Her dönemde varolan ve ufak tefek isim farklılıkları ile kendine IRA diyen birkaç örgütlenmeden en kuvvetlisinin adı IRA’dır. Tarihi itibarı ile ele alındığında IRA’dan ayrılan örgütlenmelerin bir dönem sonra IRA adını almaları ve bir önceki örgütlenmenin tamamen ortadan kalkması birçok kez karşılaşılan bir durumdur. Geçici IRA (Provisional IRA) ve Sürekli IRA (Continuity IRA) bunlara örnek olarak verilebilir. Bu açıdan ele alındığında IRA, İrlanda’daki silahlı ulusal mücadele geleneğinin merkezinin adıdır.
IRA isminin ilk olarak Amerika’daki İngiliz topraklarına saldıran Fenianlar tarafından, 1850’li yıllarda, kullanıldığından yukarıda bahsetmiştik. 1916 yılındaki Paskalya Ayaklanmasından sonra IRB’nin geri kalan üyeleri yeni bir IRA dalgası olarak örgütlenir. Tarihçilerin ciddi olarak dikkate aldıkları ilk IRA da budur. Paskalya Ayaklanması sırasında Dublin’de kurulan meclis, ayaklanmayı gerçekleştiren güçleri İrlanda Cumhuriyet Ordusu olarak anmıştır. Bu yüzden sonraki örgütlenmelerin çoğu bu meşruiyete dayanarak hareket etmek istemişlerdir.
Michael Collins, 1917 ve 1918 yıllarından başlayarak IRA adı altında şehir gerillasını örgütler. IRA üyelerinin çoğu toplumun çalışan kesimlerinden ve sıradan insanlardan oluşmaktadır. Bu yüzden postacı, hizmetçi, garson vb. kılıklarda çalışarak çok geniş bir istihbarat ağı oluştururlar. IRA bu dönemde 20-30 kişilik gerilla grupları şeklinde örgütlenir. Bunlar kendilerine vurucu dikmeler (Flying Columns) adı verir. Karakolları basarak silahlara el koyarlar ya da kendi mali olanaklarını kullanarak Almanya’dan silah satın alırlar. Collins Güney Afrikalı çiftçilerin İngiliz emperyalizmine karşı verdikleri savaştan esinlenir. Bir grup işçi, esnaf ve memur silahlarını çıkarıp buluşmakta, umulmayan bir zamanda umulmayan bir yerde hedefi vurup evlerine, işlerine dönmektedirler. Collins’in şehir gerillaları da benzer bir biçimde çalışacaklardır. IRA bir süre sonra gerillalarına maaş ödeyebilecek mali güce ulaşır. Karakollar ve vergi daireleri, basılır yüksek düzeyli devlet görevlilerine suikastler düzenlenir.
İşçi sınıfı ise, 1917 Ekim Devrimi’nin etkisiyle Sovyetler kurmaya başlar. Limerick’de kurulan sovyet kendi parasını bile basmıştır.
Bu dönemde IRA tüm telefon konuşmalarını dinleyecek kadar güçlenmiştir. Sonradan açıklanan istihbarat raporlarına göre İngilizler bu dönemde tüm uğraşlarına rağmen IRA’nın içine ajan sızdıramamışlardır. IRA’nın başarıları İngiliz hükümetini dize getirir. İngiliz hükümeti 1921 yılında Collins ile masaya oturur. Collins, bu masadan politik bir hata ile kalkar. İngiliz hükümetinin adayı bölme ve iki ayrı yönetim oluşturma kararını kabul eder. Bu anlaşma Collins’in hayatına malolduğu gibi IRA’yı da ikiye böler. Anlaşma yanlısı IRA kadroları güneyde kurulan devletin düzenli ordusunu oluştururlar. Diğerleri ise IRA’nm ordu konseyini toplantıya çağırıp anlaşmayı tanımama kararı alırlar. Hükümet birliklerinin tehdidi altında yaklaşık olarak 200 kişi ile toplanan ordu konseyi IRA’nın askeri diktatörlük kurmasını tartışır. Dublin’deki meclisin başında bulunan Valera ve düzenli ordu olan IRA’nın başında bulunan Collins gelişmelerden korkarak anlaşma konusunda referandum yapılmasını isterler. Yapılan referandumu kazanırlar; bunun hemen peşinden İngilizlerden alman toplar ile anlaşma istemeyen IRA birliklerine saldırırlar. IRA’nın bu kanadı ise sürekli olarak İngiliz birliklerine saldırarak savaşı bir İngiliz, İrlanda savaşma dönüştürmeye çalışır; ancak İngilizler bu oyuna gelmezler ve sadece Collins’e silah yardımı yaparlar. Artık IRA’nın iki kanadı birbiriyle çarpışmaktadır. İç savaş başlar. İç savaş Dublin’in ve düzenli kuvvetlerin başarısı ile biter. Düzenli ordu artık IRA adını kullanmaz.
Karşı safta olanların yani IRA’nın toparlanması oldukça kısa sürer. IRA bu kez uzun süreli bir savaşa hazırlanmanın kimi belirtilerini verir. Toplantı tutanakları tutulmaya başlar, rütbeler hiyerarşiye uygun olarak verilir. Dublin’deki parlamento tanınır ve Sinn Fein’in daha yoğun desteklenmesine karar verilir. Bunlara ek olarak kuzeydeki İrlandahlar’ın İngiliz baskısına karşı korunmaması IRA’nın acil misyonunu da hızla ortaya koyar. Güneyin kuzeyi korumadığını gören birçok eski IRA üyesi yeniden IRA’ya dönerler. 1927’de toplanan uluslarası Anti-Emperyalist Cephe toplantılarına IRA resmen katılır. ABD ve Sovyetler Birliği ile görüşülür. Amerika’daki İrlanda kökenlilerden geniş yardım ve destek alınır.
IRA bu döneminde çeşitli politik hatalar yapar. Bunlardan birisi “İngiltere’nin düşmanı dostumdur” hatasıdır. Bu yüzden IRA bir yandan İspanya’daki iç savaşa Franko’nun karşısında savaşarak destek verirken diğer yandan Nazi Almanyası ile maddi destek görüşmeleri yapmaktadır. IRA’nın bu çelişkili durumu Stalin’i IRA’ya direkt destekten alıkoyar.
IRA’nın asıl silahlı kısmı güneyde kalmıştır. IRA bu dönemde kuzeyde güçsüzdür. Hem Dublin hem de Belfast hükümetlerini devirmeyi öneren bildiriler dağıtmak ve birkaç mahalleyi korumakla yetinir. Güneyde ise stratejik bir plan yapmaktadır. İkinci savaşın kokusu hissedilmeye başlanmıştır. Bu dönemde İngiltere’yi en hassas noktalarından vurarak güçsüz düşürmek ve adanın tümünün hakimiyetini ele almak amaçlanmıştır. Bu plan “plan S” olarak isimlendirilir (Sabotaj Planı). Plan kapsamında İngiltere’de yaşayan IRA sempatizanları adaya getirilerek bomba üretim ve kullanımı konusunda eğitilir. 1939’da ordu konseyi İngiltere’de yapılacak bombalamaları onaylar. Ocak 1939’da İngiliz hükümetine bir ültimatom verilerek adadan çekilmesi istenir ve iki gün süre tanınır. IRA’nın kuzeydeki zayıf görüntüsü yüzünden bu olayı önemsemeyen İngiliz hükümeti sürenin bitişinde ayrı yerlerde aynı anda patlayan sekiz bomba ile şaşkına döner. İngiliz güvenlik birimleri olaylara müdahale edene kadar 127 bomba patlar. Saldırıyı adada bekleyen İngiltere savaş alanına dönmüştür. Bu olaylar sırasında Dublin hükümeti Nazi Almanyası ile flört etmekte olan IRA’ya karşı tavrını sertleştirir. Bunun bir sebebi de İngiltere’nin himayesi ve onayı ile ayakta kalıyor oluşudur.
İngiltere, İrlandahlar’ın yaşadığı mahallelerdeki baskıyı arttırdığı anda birçok bankası bombalanmaktadır. “Uyuyan gönüllüler” kategorisindeki militanlar, IRA kurmaylarının bir kez temasa geçip eğitim verdikten sonra göreve çağırmak için aylarca bazen yıllarca beklettiği üyelerdir. Bunun üzerine İngiltere kendi topraklarında ve adada sayıları binleri bulan miktarda tutuklama kampanyalarına başlar. IRA, Almanya’dan da destek sağlayamamıştır. Bu tutuklamalarla gelen geniş itiraflar sonrasında İngiltere bağlantılarının hemen hemen tümü yakalanır. Bu kampanyanın önderlerinden Russel’ın “silahla sağlanacak zaferlerin kitleleri harekete geçireceği tezi” kendisi ile birlikte ölür. Güneydeki IRA zayıflar. Sadece Belfast’da çalışma yürüten küçük örgütlenmeler kalır.
IRA’nın tekrar kendini toparlaması ve ordu konseyinin bir özeleştiri yapması zaman alır. 1949 yılında toplanan ordu konseyinde güneydeki tabanın kaybedilmesinin sebepleri üzerinde durulur. Katolik kilisesine ve kamuoyuna biraz daha şirin görünmeye karar verilir. Hatta bu dönemde sosyal devlete bile “komünist işi” olduğu için uzak durulmaya çalışılır. Konsey bugün de iç tüzüğünde yer alan bir karar çıkararak güneydeki silahlı faaliyetleri durdurma kararı alır. Dublin hükümetine karşı yürütülen askeri faaliyetin anlamsız olduğuna karar verilmiştir. Böylece güneydeki İrlanda Cumhuriyeti artık IRA’nın hedefi değildir. IRA bu dönemde açık siyaseti ön plana çıkarır ve Sinn-Fein ile ilişkilerini sıkılaştırır. Sinn Fein başkan yardımcısı kitlelerin önünde şunları söyler: “Cumhuriyetçi hareketin iki kolu vardır. Askeri kanat İrlanda Cumhuriyet Ordusu ve siyasi kanat da Sinn Fein’dir. İkisinin de ayrı görevleri vardır. Son analizde bu görevler eşit oranda önemlidir.” Bu politika 1956’ya kadar sürdürülür. Sinn Fein’in kazandığı seçim başarılarım Londra tanımaz. Hatta Londra’daki meclise gitmek üzere ada halkı tarafından seçilmiş Sinn Fein milletvekillerinin üyeliklerini çeşitli bahaneler ile iptal eder. Böylece IRA içindeki askeri eylem yanlılarının önerilerinin ağırlığı artmaya başlar. Sinn Fein ile alınacak yol tamamlanmıştır.
“Hasat Operasyonu” adı altında sınır saldırılarına girişilir. Güney sınırından gerçekleştirilecek saldırılar ile kuzeydeki hayat felç edilecek. Kuzeyde bulunan gerillalar ise İngilizlerin gittikleri bütün bar ve sinema salonlarını bombalayacaklardır. Böylece İngiliz ordusu katolik halka saldıracak ve Dublin hükümeti de ordusu ile olaya müdahale etmek zorunda kalacaktır. Bu plan Dublin hükümetine gerçekten altından kalkamayacağı önemde bir rol biçmektedir. Aynı zamanda plan askeri gücün olabildiği en alt seviyelerde iken hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Eylemlere katılım düşük seviyelerde gerçekleşmiş ve cezaevleri yeniden doldurulmuştur. Başarısızlık 1962 yılında yayınlanan bir bildiri ile ilan edilir: “Direniş bitmiştir. Silahlar ve cephaneler gömülecektir. Suçlu İrlanda’nın bütünlüğününü hayal edemeyen kamuoyudur.”
IRA, altmışlı yılların ortalarında tekrar politik bir program arayışına girer. Sınır savaşı ve sonraki dönemin özeleştirisi yapılmaya çalışılır. Bu dönemde Londra’daki Connolly Derneği’nde eğitim görmüş, İngiltere Komünist Partisi ile ilişkileri olan bir grup içinden yetişmiş olan Goulding ve Johnston örgüt yönetimindedir. Kabul edilen programa göre Dublin, Belfast ve Londra parlamentolarının meşruiyetini tartışmaya açmakla beraber, oturumlara katılıp yaşamın her alanında sürdürülecek politik mücadeleyi buralara da taşımak esas almıyordu. Alt kadroların ellerindeki silahlar alınarak merkezi olarak stoklandı. Amaç, dar kadrolarla silahlı mücadele yerine insan hakları, işçi hakları, eşitlik, sosyal adalet gibi konularda ajitasyona gitmek ve başta işçi sınıfı olmak üzere geniş yığınları politize etmektir. Geleneksel İngiliz düşmanlığı yerini ulusal ve uluslararası kapitalizmin düşmanlığına bırakacaktır. Asıl sorun adanın bölünmüşlüğü değil, ulusal gelirin haksız dağılımı ve insan hakları ihlalleridir. Kabul edilen politikaya göre, İrlanda üç aşamadan geçerek sosyalizme ulaşacaktı. Önce kuzeyde insan hakları konusunda çalışmalar yapılacak, işçi sınıfı içerisindeki anlamsız katolik, protestan ayrımına bir son verilecekti. Arkasından güney ve kuzeydeki işçilerin birleşmesi sağlanacaktı. Üçüncü aşamada da adadaki işçi sınıfı kapitalist sistemi yıkacaktı. IRA, bu kararlardan sonra toplumun ezildiği ve direniş gösterdiği her alanda, derneklerde ve sendikalarda yer almaya başlar. Bu dönemde Londra’da İşçi Partisi iktidara gelir ve kuzeydeki İngiliz baskısı bir miktar geri çekilir.
Bu politik açılımlar IRA kadrolarını güçlü bir biçimde yeniler. Bugünkü lider kadro bu dönemde örgüte katılmış ve politize olmuştur. Gerry Adams bir barmen ve Martin McGuiness bir kasap çırağı iken IRA’nın politik çalışmaları içinde yer almışlardır. İnsan haklan derneklerinin talepleri ise, kesinlikle aşın değildir; çünkü bu dönemde bir işadamı yerel seçimlerde altı oy hakkına sahipken bazı vatandaşların bir oy hakkı bile yoktur. Çalışmalar o kadar başarılı gider ki, İngiliz hükümeti güçlenen muhalefeti bastırmak için kapsamlı bir saldırı yapmak zorunda kalır. Belfast’taki İngiliz birlikleri Katolik mahallelerini ateşe verir. 60.000 Katolik evlerini terk etmek zorunda kalır. Kuzeydeki IRA tabanı ağır kayıp verir. IRA buna dirense de çok güçsüz bir duruma düşer.
1970’de ağır bir yenilgi almış olan IRA’nın Sinn Fein ile ilişkileri oldukça sıkılaşmıştı. 1970 yılındaki Sinn Fein kongresi IRA’da yeni bir yol ayrımına denk düşer ve 1921 yılından sonra gerçekleşen ikinci önemli bölünme gündeme gelir. Eski yönetim IRA, Sinn Fein ve İrlanda Komünist Partisi’nin yer aldığı bir cephe önerir. Bunun üzerine bir grup ayrılarak geçici IRA’nın ordu konseyini kurar (Provisional IRA). Kalan gruba ise resmi IRA (Official IRA) denir. Resmi IRA bu dönemden sonra bir yalpalama yaşar.
Önce Sinn Fein’in içinde erimeye başlar daha sonra silkinmek için Fenian geleneği hatırlayarak İngiltere’de çeşitli bombalama eylemleri yapar. Ancak bunların tümünde sivillerin ölmesi yüzünden tamamen silah bırakıp silinir. Ayrılmadan sonraki dönemde PIRA, IRA olarak meşrulaşır ve bundan sonra IRA diye anılan ayrışmada PIRA adını alan gruptur. IRA ise kuzeyde alabildiğine silahlı bir direnişe girer ve katolikleri ev ev, mahalle mahalle korur. Bu yüzden hızla popülarite ve taraftar kazanır. IRA bir yıl içerisinde 150 asker ve 50 polis öldürür. Bunun üzerine İngiltere fütursuz bir saldırıya geçer ve “Kanlı Pazar”da silahsız onlarca insanı öldürür. Karışıklıkların daha da artması üzerine Londra, Belfast parlamentosunu kapatır ve uzaktan direkt yönetim dönemine geçer. Bu IRA’nın zaferidir.
IRA’nın bütün gücünü silahlı mücadeleye yöneltmesi politik arenayı boş bırakmasına yol açar. Çoğu katolik IRA’nın silahlı mücadelesini desteklese bile sandık başında Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne oy vermektedir. Bu durumu değerlendiren IRA tekrar Sinn Fein’e yaklaşır. 1972’de ateşkes ilan eder ve İngiltere ile masaya oturur. IRA uzlaşmaz talepler ile yaklaşır ve 14 gün içerisinde ilk ateşkes sona erer. IRA, Fenian geleneğini hatırlayarak İngiltere’de bombalama eylemlerine başlar. İngiltere ise zaiyatın artması ve polisiye önlemlerin işe yaramaması yüzünden araya Protestan papazları koyarak yeni bir ateşkes önerir. 1974’de ikinci ateşkes ilan edilir ve bir süre soma biter. 1977 yılında İngiltere ve Kuzey İrlanda’da silahlı ve bombalı saldırılar devam eder. 1979’da kraliçenin kuzeni Lord Mountbatten yatı ile havaya uçurulur. 1983’de İngiltere ekonomik krize girer.
IRA 1994 ve 1997 yıllarında ilan ettiği ateşkesler ile dialog ortamları yaratır. Bunların temel sebebi silahla kesin sonuç alınması konusunda düştüğü kararsızlıklardır. 1994 yaz aylarında eylemlerine devam ederken “Tamamıyla Silahsız Strateji” (TUS) başlıklı bir belge dağıtır. Bu belge ile IRA net bir biçimde kendi başına silahlı mücadele ile amacına erişemeyeceğini kabul etmekte ve diğer Katolik grup ve partilerle Dublin ve Amerika’daki İrlanda lobisi ile işbirliği önermektedir. İngiliz hükümetinin görüşme sırasında yeni maddeler ortaya çıkarması ile görüşmeler kesilir ve 1994 ateşkesi de sona erer. 1997 ateşkesi ise İngiltere’deki genel seçimleri İşçi Partisi’nin, birlikçilerin oylarına ihtiyaç duymadan açık bir farkla kazanmasının hemen sonrasına denk düşer. Temmuz 1997’de Sinn Fein, IRA’yı ateşkes ilan etmeye çağırır. IRA çağrıyı kabul eder. Bu barışın sonunda ortak bir metin imzalanır. Bu metin İngiliz hükümetinin 1974’de gerçekleştirmeye çalıştığı planın neredeyse aynısıdır. Anlaşmaya göre Kuzey İrlanda hem Londra hem Dublin ile bağlantılı özerk bir yapıya kavuşturulacak, İrlanda Konseyi adı verilecek ve hem Dublin hem de Belfast hükümetlerinin eşit sayıda üye ile yer alacakları bir koordinasyon organı kurulacak. Bu çözüm bırakın IRA’yı kuzeydeki protestan, İngiliz yanlısı ve birlikçi kesimler tarafından reddedilmiş, grev ve silahlı saldırıların arkası kesilmediği için uygulanamamıştı. IRA’nın grafiği de bu noktada duracağı yolunda çok fazla veri vermiyor.
Günümüzde IRA’nın örgütsel yapısı yapılan resmi açıklamalar ve ele geçen çeşitli dokümanlar dikkate alındığında şu biçimdedir: En üstte Genel Ordu Kurulu bulunur. Genel Ordu Kurulu bir tür genel kongre niteliğini taşır. Sık olarak toplanmaz ve delegasyon sistemi ile seçilen üyelerden oluşur. Bu delegeler bütün IRA üyeleri arasından seçilir. Genel Ordu Kurulu’nun bir görevi de Ordu Yönetim Kurulu’nu seçmektir. 12 kişiden oluşan bu kurul hem politik hem de askeri konularda görüş üretiminde bulunur. Operasyonel bir kurul olmaktan öte siyasi bir kuruldur. Bu kurul Ordu Konseyi’ni seçer. 7 kişiden oluşan Ordu Konseyi operasyonel bir kuruldur. IRA genelkurmay başkanının da içinde bulunduğu bu kurul IRA ile ilgili kısa dönem kararları ve politikaları belirler ve IRA’yı fiilen yönetir. Ordu Konseyi içinde yer alan genelkurmay başkanına istihbarat, maliye, lojistik örgütlenme eğitim birimleri ve komutanlıklar bağlıdır. Komutanlıklar bölge ve şehirler bazında bölünmüştür. Kuzeyde Belfast, Derry ve güneyde Dublin Munster gibi komutanlıklar vardır. İrlanda dışındaki bölgeler yurtdışı komutanlığı tarafından yönetilir. Komutanlıklara hücreler bağlı olup oldukça fazla inisiyatif kullanabildikleri çerçevelerde hareket ederler. Hücrelerde 3-16 civarlarında üye bulunur.
Komutanların çeşitli dönem yaptıkları açıklamalarda hücrelerin kendi tepkilerini üretmelerinin oldukça hızlı hareket etmeye yol açtığını ve bunun olmadığı takdirde tamamen başarısız olacakları belirtilmektedir. Ancak hücre üyeleri hata yapmaları durumunda en hafif ceza olarak dizlerinden vurulacaklarını bilmektedirler. Örneğin, ateşkes döneminde silahlı eylem yapan birçok hücreye bu ceza uygulanmıştır (8).
10. IRA’nın siyası kanadı: Sinn Fein
Sinn Fein, IRA kurulduktan sonra, IRA’nın bilinçli ve siyasi kararı ile “açık siyasal çalışma yürütmek için” kurduğu bir siyasi parti değildir. IRA tarafından bu biçimde açık olarak yapılmış bir deklarasyon da yoktur. Sinn Fein çok daha önceden kurulmuş ve IRA’nın bir dönemki politikalarının bu yöne kaymasından sonra içinde çalışma yürütülen ve önemli oranda belirlenen bir siyasi partidir. Bu yüzden ilk kurulduğu dönemlerde Sinn Fein politikalarının, IRA’nın politikaları ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Sinn Fein’in günümüzdeki kadrolarının aynı zamanda IRA üyesi olduğu iddiası söz konusudur. Bu iddiaya göre Gerry Adams ve Martin McGuiness IRA’nın ordu konseyinde yer almaktadır.
Sinn Fein, Fenian hareketin ikinci kuşağı tarafından 19.yy ortalarında kurulmuştur. Partinin önderi Griffith’dir. Bu dönemde İngiliz parlamentosunda İrlanda’yı temsil eden milletvekilleri bulunmaktadır. Griffith bunların geri çekilmesini ve İngiliz parlamentosunu boykot etmelerini ister. İrlanda endüstrisini korumak için yüksek gümrük duvarları konması gerektiğini savunur. Parti bu dönemde bağımsız bir İrlanda peşindedir. Bu İrlanda’nın sosyalist olmayacağı ise yine partinin ilk dönem politikaları içinde yer alan “İngiltere ile aynı krallık çatısında bulunma” kararı ile netleşecektir. Kısacası ilk döneminde Sinn Fein, İngiliz kraliyet sınırları içindeki kolonilerden de faydalanmaya çalışan; ancak bunu bağımsız bir İrlanda için isteyen bir parti durumundadır.
Sinn Fein süreç içerisine IRA tarafından yaklaşılan ve uzaklaşılan bir yasal parti olarak kalmıştır.
11. Gerry Adams
İrlandalı siyasi önder ve yazar. 1948’de Kuzey İrlanda’da Batı Belfast’ta Roman Katolik gettosunda doğdu. Babası günlük bir işçi ve IRA üyesiydi. İngiliz askerleri tarafından yaralandı ve hapsedildi. Annesi ise, devrimciliği ve ulusal görüşleri ile tanınmış bir aileden gelmekte idi. Adams, Katolik azınlığın içerisinde, işçi sınıfının bir parçası olarak ve toplumsal ve ekonomik ayrımcılığın sorunlarını yaşayarak büyüdü. Adams, Belfast’ta çalışmaya başladığında, tekstil ve gemi inşa sektörlerindeki kriz sonrası başlayan işsizlik dönemleri ile politik olarak aktive oldu. Sinn Fein üyesi olan Adams, partide ev, iş bulma ve insan hakları ve güvenlik komitelerinde aktivasyon gösterdi.
1968’de konut, oy verme, iş ve devlet hizmetlerindeki eşitsizliklere karşı protesto yürüyüşüne protestanlar saldırdı. Polisler, katolik göstericileri korumadılar. Adams’ın özel güvenlik timleri göstericileri korudu. Bu dönemde, güneyde bir “geçici” bir ayrışma oldu ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun bir kısmı kuzeydeki mücadeleye destek olma kararını verdi. Böylece kuzeyde IRA tekrar kuruldu ve hızla büyüdü.
30 Ocak 1972’de İngiliz askerleri silahsız 13 katolik protestocuyu öldürdü ve 150’sini yaraladı. Bu olay tarihe “kanlı pazar” olarak geçti. Mart 1972’de ise İngiliz hükümeti anayasayı çiğneyerek Kuzey İrlanda parlamentosunu direkt olarak Londra’dan yönetmeye başladı.
1970’li yıllarda birçok kez mahkemeye çıkmadan gözaltına alındı ve tutuklandı. Bu dönemi ya hapisanede ya da kaçak olarak geçirdi. Adams 1978 yılında Sinn Fein başkan yardımcısı, 1983’te de başkan oldu. 1982’de Kuzey İrlanda parlamentosuna seçildi. Buna rağmen avam kamarasına hiç gitmedi. Bunun sebebi, İngiliz krallığının bekası için yemin etme zorunluluğu idi. Adams bu yemini etmedi. 1984’deki suikast girişiminde ciddi biçimde yaralandı. Olay Belfast sokaklarında gündüz saatlerinde üç birlik taraftarı tetikçi tarafından gerçekleştirildi. Adams 1987 seçimlerinde de parlamentodaki yerini korudu. “Barış Senaryosu” ve “İrlanda’da Kalıcı Bir Barışa Doğru” başlıklı çalışmaları ile Sinn Fein’in barış stratejisini oluşturdu. 1988’de Ulster Katolik Partisi lideri John Hume ile uzun dönemli barış görüşmelerini gizli olarak başlattı. Adams-Hume, görüşmeleri İngiliz Başbakanı John Majör ve İrlanda Cumhuriyeti Başbakanı Albert Reynolds’un da sürece katılmasına önayak oldu. IRA’ya şiddeti bırakma telkinleri sonuç vermemekle birlikte, IRA’nın bir noktada ateşkes ilan etmesinde bu görüşmelerin ciddi etkisi oldu.
Neredeyse 10 yıldır ABD hükümeti, Adams’ın ABD’ye girmesine vize vermiyordu. Hükümet aniden görüş değiştirdi ve New York’ta görüşme yapmak üzere iki günlük bir vize verdi. İngiliz hükümeti bu karara şaşırdı ve kızdı. Ziyaret halkla ilişkiler açısından çok verimli geçti, Adams birçok televizyona konuştu.
Adams hiçbir zaman IRA üyesi olduğunu iddia etmedi 9 .
13. Sonuçlar
Savaş Katolik – Protestan savaşı değildir.
İrlanda’da ve İngiltere’de süren savaş özünde hiçbir zaman Katolik – Protestan savaşı değildir. Savaş, İngiliz emperyalizmi tarafından bu biçimde sunulmaya çalışılmıştır. Savaş, İngiliz emperyalizmine karşı İrlandalılar’ın yürüttükleri topyekün bir ulusal kurtuluş savaşıdır. Bu savaş bir yönüyle de İngiltere’deki, Kuzey ve Güney İrlanda’daki kapitalist sınıf ile Kuzey ve Güney emekçilerinin sınıf mücadelesidir. Ancak savaşın bu yönü, savaşı belirleyen öznelerin öne çıkardığı oranda gündeme gelmiştir. Goulding dönemindeki IRA ön plana çıkardığı ölçüde, Kuzey İrlanda’daki Katolik ve Protestan işçileri birlikte örgütlemeyi başarmıştır. Ancak savaşın ulusal boyutu ön plana çıktığı oranda ise Protestan işçiler ezen sınıfların çıkarları doğrultusunda genel grev yapmaktan geri durmamışlardır.
Ulusal savaşta “düşmanımın düşmanı dostumdur” politikası hatalıdır.
Bütün ulusal mücadelelerde düşmanın düşmanı hemen dost olarak değerlendirilmektedir. Bu politika ölümcül bir politikadır. Uç noktası, IRA’nın İspanya’da Franko’ya karşı savaşa destek verirken Nazi Almanyası’ndan yardım beklemesidir. Bu kadar kemiksizlik olamaz. Doğru eylem ancak doğru teoriden doğar.
Ulusal savaş politik yalpalamalara çok açıktır.
Ulusal savaşlarda sosyalizm ve popülizm arasında sık sık yalpalamalar görülür. 19 ve 20. yy’da ortaya çıkan ulusal hareketlerin sosyalizmden etkilenmemesi mümkün değildir. Ancak bu etki, dini kurumlara ve geleneksel gericiliğe prim verilerek en aza indirilir. Bundan en büyük zararı da bizzat bu ulusal hareketin kendisi görür.
Savaş gerçekten bitti mi?
Sayfalardır okuyorsunuz İrlanda ulusal mücadelesinde örgüt ve kişi adları değişiyor sadece. Adanın kuzey ve güneyini birarada kapsayan bir kurtuluş sözkonusu olmadıkça savaş bitmiyor. Yeni çıkan birileri eski örgüt adlarını yeni politik programlar ile mücadeleye sürüklüyorlar. Uzlaşanlar unutuluyor, hatta Collins örneğindeki gibi öldürülüyor. İngiliz emperyalizmi ile İrlanda halkının mücadelesi yüzyıllar ötesine gidiyor. Bu savaşın sorun çözülmeden bitmesi mümkün değildir. Özel olarak 1998 anlaşmasının 1974 anlaşmasının bir kopyası olması bunun bir kanıtı. Yine İşçi Partisi iktidarında önerilen bu model bırakın Katolikleri, İngiltere’nin uşakları haline gelmiş Kuzey İrlandalı birlikçiler tarafından bile şiddetle reddedilmişti. Buna inananlar adanın havasını hissetmeyenler olabilir. Adanın havasını parlamentoya taşımak için Kamaraya gaz bombası atan İrlandalı parlamenteri kim unutabilir. Thatcher anılarında yazıyor “adada provakasyon bile yaptık”. Bakanlar kurulu toplantısı roketleniyor. Aynı anda ayrı yerlerde 30 bomba patlıyor. İrlandalılar’ı bir an için kandırmak kolay ama sonsuza kadar kandırmak o kadar kolay değil. Bombanın gürültüsünü duymamak için kulaklarınızı tıkamaya hazırlanın…
Dipnotlar ve Kaynak
- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, iletişim Yayınları, 1988, Cilt 4, Sayfa 1028: “İngiliz Emperyalizminin Çözülüşü”.
- IRA History, Ira Publications, 1998
- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, iletişim Yayınları, 1988, Cilt 4, Sayfa 1060 : “İrlanda Devrimi”
- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, iletişim Yayınları, 1988, Cilt 4, Sayfa 1060 : “İrlanda Devrimi”
- Sinn Fein açıklaması, İrlanda’nın Parçalanması, Ağustos 1990.
- IRA History, Ira Publications, 1998.
- JORDAN Neil, Biography, Michael Collins
- JORDAN Neil, About Michael COLLİNS, Notes about film
- Current Biography, Gerry Adams, 1994 CNN