Gelenek: Bize kendiniz hakkında biraz bilgi verir misiniz.Partiye nasıl katıldınız?Partiye katılmanızı sağlayan herhangi özel etkenler veya olaylar var mıydı?
McCarton: Ben esasen Kuzey İrlandalıyım, yani tartışmalı adıyla: Altı İl veya Ulster bölgesi. (İrlanda’nın İngiliz hükmü altında kalan bölgesi). Ben İrlanda’nın kuzeyi demeyi tercih ediyorum.
O sıralarda gençlik çağındaydım, ve kuzeyde “Sivil Haklar ve Özgürlükler” mücadelesinin şaha kalktığı dönemlerdi (1960’ların sonu). Kuzeyin her köşesindeki büyük kentlerde Katolik ve Ulusalcı/Cumhuriyetçi gençlik tarafından düzenli ve kararlı gösteriler, yürüyüşler ve eylemler gerçekleştiriliyordu. Dolayısıyla Kuzey İrlanda’daki Katolik ve Ulusalcı/Cumhuriyetçi halkın sivil ve politik haklarını elde etmek için verdikleri mücadeleye ailem ve ben de katılıyorduk.
Bu esnada yöresel başkent olan Belfast’ta kalıpçı çırağı olarak çalışmaya gittim, ve bu sayede bir sürü yeni düşünceyle karşılaştım. Çalıştığım ortamda Katolik/Ulusal gençliğin, (özellikle benim çalıştığım mühendislik alanında) kuzeyde çalışma ve iş bulma imkanlarının çok zor ve kısıtlı olduğunu anladım,, çünkü bu alanlar Kuzey İrlanda’daki Protestan/Birlikçi (İngiltere ve Kraliyet yanlısı insanlar, kuzeydeki halkın yüzde 60 çoğunluğu) geleneğin elindeydi.
Yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı ailemden ve Belfast’tan ayrılmak zorunda kaldım. Güneydeki Bağımsız İrlanda Cumhuriyeti’nin başkenti olan Dublin’e gelip, ısıtma mühendisi olarak iş bularak, çıraklığımı da tamamladım.
Dublin’e geldiğim yıllarda (60’ların sonu 70’lerin başı) resmi cumhuriyetçi hareketin içerisinde, ulusal önderlerimizden ve en başta gelen Marksist ve komünistlerden biri olan ve İngilizlere karşı gerçekleştirilen ilk büyük isyan olan 1916 Paskalya ayaklanması sonunda kurşuna dizilen James Connally’nin fikirlerine büyük önem duyulmaktaydı. Daha önce belirttiğim gibi, Kuzey İrlanda’da yaşadıklarımın ve geldiğim ortamdan dolayı ben de James Connally’nin fikirlerine büyük ilgi duymaya başladım.1
Kısacası Dublin’e geldiğimde Connally’nin geleneğine ve fikirlerine sahip çıkan tek gerçek sesin İrlanda Komünist Partisi olduğunu anladım. Partiye katılmamı sağlayan diğer bir önemli etken ise, kuzeyde yaşadığım sıralarda, katıldığım sivil haklar mücadelesinde mücadele veren konuşmalar yapan ve bana çok büyük ilham kaynağı olan Madge Davidson ve Betty Sinclair gibi onurlu komunistlerdi.
Gelenek: Bize İrlanda Komunist Partisi’nin ideolojisi, tarihi, faaliyetleri ve başarıları hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
McCarton: İrlanda Komünist Partisi ilk olarak, 1918-1921 yılları arasında gerçekleşen, İngiltere egemenliğine karşı yürütülen, İrlanda Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın sonunda 1921-22 yıllarında kuruldu.
a) Parti tarihi kuruluş ve kapatılma:
Savaş sonucunda İngiltere kuvvetleri yenilerek adanın büyük bir bölümünden çekildi. İngiltere ve İrlanda arasında imzalanan barış anlaşması sonucu güneyde Serbest İrlanda Cumhuriyeti kuruldu, ancak İngiltere’nin dayatması sonucu, adanın tek sanayileşmiş bölgesi olan kuzey doğu, (yani şimdiki Kuzey İrlanda) İngiliz hakimiyeti altında kalarak ada bölündü. Adanın bölünmesine karşı çıkan İrlanda cumhuriyetçileri ve komünistlerinin İngiltere’yle imzalan,an adanın bölünmesine neden olan barış anlaşmasını reddettiklerini açıklamasıyla, anlaşma taraflarları ve karşıtları (cumhuriyetçi ve komünist güçler) arasında büyük ayrımlar oluştu. Böylelikle İrlanda İç Savaşı patlak verdi.
İngiltere’nin de anlaşma yanlısı güçlere destek vermesi sonucu, komünist ve cumhuriyetçi güçler iç savaşta yenilgiye uğradı. Sağ kalan veya tutsak düşen cumhuriyetçi ve komünistler çok yoğun baskılara, adaletsizliklere maruz kaldı. Bunun sonucunda çoğu ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Bu zor şartlar sonucu ortaya çıkan yoğun maddi ve manevi baskılar ve insan gücü kayıplarından dolayı ilk İrlanda Komünist Partisi kapanmak zorunda kaldı.
b) Yeniden diriliş:
1932-33 yıllarında yakında yeniden kurulacak olan İrlanda Komünist Partisi’nin inşa örgütlenmesi olarak İrlanda İşçi Grupları (Irısh Workers Groups) büyük kentlerin çoğunda kuruldu. Bu işçi grupları devrimci örgütlenmelerdi ve işsizlik, yoksulluk, açlık gibi ciddi toplumsal sorunlara karşı yoğun gösteriler, eylemler ve mücadelede bulundular. 1934 yılında bu örgütlenmeler birleşerek günümüze kadar varlığını sürdürmekte olan İrlanda Komünist Partisi’ni tekrar kurdular.
c) İdeoloji:
İdeolojik olarak İrlanda Komünist Partisi kendini geleneksel bir komünist partisinin çizgisinde görür. Bu bağlamda Marx, Engels, Lenin ve (ayrıca İrlanda’nın nesnel şartlarına uygun olarak) James Connally’nin düşüncelerini, Leninist bir parti olarak ideolojimizin yapı taşları olarak algılar. İKP enternayonal komünist mücadeleye gönül vermiş bir partidir.
d) Faaliyetler ve elde edilen başarılar:
Başlıca siyasal faaliyetlerimizi bölümlere ayırarak şu şekilde sıralayabilirim
1. 1930’lar: İrlanda’nın en büyük toplumsal sorunlarından birisi olan işsizliğe karşı, İrlanda Komünist Partisi yoğun mücadele vermiştir. Bu alanda işsizlik ve yoksulluğa karşı “Emek Yardımı” (Outdoor Relief) Projesini kurmuştur. Çeşitli sosyal ve yapısal insiyatifler başlatmıştır. Ücretsiz okuma yazma kursları, yol yapımı gibi alt yapısal alanlarda, inşaat alanında, devlete karşı baskı kurup yoksullara ve işsizlere iş alanları yaratmış, çalışma koşullarında ve ücret seviyesinde, işçi ve emekçilere büyük yardımlarda bulunmuştur.
İrlanda Komünist Partisi, İrlanda’daki anti faşist mücadelesinde köşe taşını oluşturmuştur. Ayrıca İrlanda da, İspanya İç Savaşı’nda faşizme karşı savaşmak için bir sürü gönüllü örgütleyip şehitler de vermiştir.
2. 1950’ler: İKP o yıllarda gittikçe artan işsizliğe ve yoksulluğa karşı yine harekete geçerek yoğun mücadelesini sürdürmüştür ve emekçileri bu haksızlığa karşı harekete geçirmiştir. Genel seçimlerde parti içinde, sendikalarla ve işsizler arasında örgütlü bir insanı bağımsız bir aday olarak parlementoya seçtirmeyi de başarmıştır.
3. 1960’lar ve 90’lar: İKP 1960’larda iyice hızlanan Kuzey İrlanda’daki Katolik/Cumhuriyetçi insanların “sivil haklar ve özgürlükler” mücadelesinin siyasal taktiklerinin tasarımında ve harekete geçirilmesinde öncülük etmiştir.
1958-62 yılları arasındaki İRA’nın silahlı mücadele kampanyasının başarısızlıkla sonuçlanması ve Kuzey İrlanda’daki sorunların büyümesi sonucu, o yıllarda: adanın birleşmesini isteyen Cumhuriyetçi hareketi büyük bir moral çöküntüsüne uğramıştı. Bu çıkmazla mücadele edebilmek için İKP İrlanda’nın birleşmesi için “Barışçıl Demokratik Kitle Mücadelesi” programını tasarladı. Programın harekete geçirilmesiyle adadaki Cumhuriyetçiler ve komünistler arasında, yakınlaşma ve ortak mücadele kültürü oluştu. Ortak mücadele kültürünün doğmasıyla Cumhuriyetçi hareket geleneksel “romantik, milliyetçi” kimliğinden uzaklaşarak, sola ideolojik olarak çok daha yakın bir noktaya ulaşabildi. Bu yakınlaşmanın bir diğer önemli sonucu ve başarısı ise, 1968 yılında başlayan ve “Madge Davidson” ve Betty Sinclair gibi kararlı komünistlerin öncülüğünde yürütülen, “Kuzey İrlanda Haklar ve Özgürlükler” mücadelesinin doğuşuydu.
Gelenek: İrlanda’daki sol hareket içerisindeki güncel durum nedir?
McCarton: Maalesef İrlanda’daki sol hareketi büyük eksikleri var ve çok zayıf durumda.
İrlanda solunun başında gelen siyasi güçlerin (şayet bunlara sol diyebilirsek tabii) başında İrlanda Emek Partisi, (Irish Labour Party) (İngiltere’de iktidar olan İşçi Partisinin kardeş kuruluşu) ya da solun sosyal-demokrat bölümü geliyor. Tüm dünyada olduğu gibi, burada da sözde sosyal demokratlar iyice sağa yakınlaşmıştır. Hatta sağ partilerden hiçbir farkları kalmamıştır.
Kamu mülkiyeti, sınıf dayanışması ve eşitlik gibi geleneksel sosyal demokrat düşüncelerin ya tamamen terk edilmiş ya da ciddi olarak törpülenmiştir.
Parlemento içerisine bakılırsa, sol’a nispeten yakın görülebilecek üç örgütlenme göze çarpıyor. Bunlar,
Yeşiller (2 milletvekili), Sinn Fein (Ira’nın siyasi kanadı, 1 milletvekili) ve
Sosyalist Parti (1 milletvekili)dir. Bu örgütlenmeler solun parlementer, reformist kısmını oluşturur.
İrlanda’daki, parlemento dışı sol harekette ise sesini daha çok sendikal alanda yükselten İrlanda Komünist Partisi ön plana çıkar. Bunun dışında sayısal olarak çok küçük ve emekçiler arasında ideolojik olarak ciddi nüfuz sıkıntısı çeken bazı troçkist örgütlenmeler mevcuttur.
İrlanda solu içerisinde özellikle 70’ler ve 80’lerde ciddi bir güce sahip olan tek parti ise İşçi Partisi (Workers Party) idi. Ancak İşçi Patisi’nin parlemento içerisindeki üyelerinin, sosyalist blokun çözülmesi sonucu Demokratik Sol Partiyi (Democtatic Left Party) kurması sonucu parti bölündü: İşçi partisi, çok zayıf da olsa varlığını sürdürmeye devam etse de, Demokratik Sol Parti iki genel seçimden sonra iyice sağa kayarak kendini fes etti ve “Emek Partisi”ne (Labour Party) katıldı.
İRA’nın siyasi kolu olan “Sinn Fein”in sol içerisindeki yerini incelersek şu sonuçlara varıyoruz.
Öncelikle Sinn Fein’nin ideolojik alanlarda ve bağımlılık bakımından sosyalizme karşı takındığı tavrın oldukça belirsiz olduğunu söylememiz gerek. İdeolojik olarak Sinn Fein romantik milliyetçiliğe ve kuzeydeki katolik azınlığın haklarının saplanıp kalmıştır. Toplumun nereye gittiğine ve nasıl bir toplum istediğine dair, kısacası sosyalizme karşı hiçbir açık çizgisi veya görüşü, bir iktidar perspectifi yoktur.
Olay 20. Yüzyılın başında James Connally’nin romantik milliyetçilere sorduğu soruya geri dönüyor. Connally “Nasıl bir İrlanda istiyorsunuz?” diye sormuştu.
“Posta kutularını yeşile (katolikliği ve İrlanda milliyetçiliğini simgeleyen renk) boyayarak birşeylerin değişeceğini mi sandınız? Hayır arkadaşlar böyle yaparsanız değişecek olan tek şey artık sizi evinizden sürecek olanların kraliyet tacı (İngiliz emperyalizminin simgesi) arkasına saklananların yerine Harp’in (İrlanda Cunhuriyeti’nin simgesi olan müzik aleti) arkasına saklananların (İrlanda burjuvazisinin) olacağıdır.”
Belirli bir ölçekte bu soru bugün de birleşme yanlısı Cumhuriyetçilere sorulmaktadır. “Nasıl bir İrlanda istiyorsunuz?” Birleşik İrlanda sadece güneydeki adaletsizliklerin, burjuva rejiminin kuzeye aktarıldığı bir ülke mi yoksa (hem katolik hem de protestan geleneğinden) işçi ve emekçilerin siyasi hayatın kuytuları yerine merkezinde olacağı, özgür aydınlık ve eşit bir ülke mi?
Kısacası, solun çok küçük bir bölümü ciddi siyasi nüfuza sahip.
Açıkçası en azından ay sayısı bakımından İKP’ye işçi sınıfından gelen destek çok sınırlı ve zayıftır. Buna karşılık işçilerin aktif olarak örgütlendiği sendikalar içerisinde insanlar görüşlerimize saygı duyar ve siyasi kararların alınmasında düşüncelerimize sahip çıkarlar.
Bütün sıkıntılarımıza rağmen İrlanda Komünist Partisi sesini her alanda kararlılıkla yükseltmeye devam ediyor. Son zamanlarda İrlanda’daki sözde ekonomik kalkınma sonucu burjuvazinin başlattığı, ideolojik saldırılara ve kampanyasına karşı yürüttüğümüz mücadele buna örnektir. Burjuvaziye göre artık bu ülkede sınıf, toplum veya işçi diye birşey kalmamıştır. Onlara göre artık herkes farklı tüketici gruplarındadır. Bu saldırılara karşı kararlı bir mücadele vermeye devam ediyoruz. İnsanların birbirlerine karşı olan ilişkilerinde, neyi tükettiklerinin değil, esasen üretim ilişkisinin içerisindeki yerlerinin önemli olduğunu hatırlatıyor yani emeğin, sınıf dayanışmasının önemini ve yüceliğini savunuyoruz.
Gelenek: İrlanda Komünist partisi’nin, Kuzey İrlanda sorunu, emperyalizm, ve enternasyonelizm gibi konulardaki görüşleri ve giriştiği mücadele hakkında biraz bilgi verir misiniz?
McCarton: İKP’nin bu konulardaki görüş ve mücadelesini şu şekilde özetleyebiliriz
a) Kuzey İrlanda Sorunu: İrlanda işçi sınıfının karşısına çıkan en önemli siyasi sorunlardan biri Kuzey İrlanda sorunu ve adanın bölünmüşlüğünün (partition) çözümlenerek sona erdirilmesidir.
Dünya çapında çoğu kişi geçtiğimiz yıl, Kuzey İrlanda’da yapılan Belfast Anlaşması’ndan haberdardır. Bu anlaşma ile kuzeydeki, Katolik/Cumhuriyetçi güçler ile Protestan/Birlikçi güçler arasında uzlaşma sağlandı ve iki tarafın da silahlı örgütleri (şimdilik) şiddete son verdi.
Siyasi bir atılımın/insiyatifin gelişmesini sağlayacağını düşünerek İKP’de bu uzlaşmaya destek verdi. Anlaşmaya destek vermemizin bir diğer nedeni ise, şiddetin İngiliz emperyalizmini adadan kovmaya yetmediğini ve üstüne üstlük yine (şiddetin), kuzeydeki iki toplumun emekçilerini yıllarca birbirine düşürdüğünü görmemizdi. İki toplumun arasındaki derin yaraları sarabilmesi ve kan dökülmesine son verilmesi için Belfast Anlaşması’nın (Birleşik ve İngiliz emperyalizminden kurtulmuş bir İrlanda’ya varmasa da) çözüme ulaşmak için bir kaldırım taşı, yani şu anda nesnellik içerisinde zorunlu bir uzlaşma olarak görüyoruz.
Son zamanlarda ise Belfast Anlaşması ciddi bir çıkmaza takılmıştır. Bu çıkmazın nedeni İngiliz (ve bir bakıma güneydeki İrlanda) Hükümetinin Kuzeydeki Cumhuriyetçilerin ve bilhassa İRA’nın silahlarını teslim etmemesini bahane ederek Belfast Anlaşması sonucu kurulan yerel siyasi organları (yerel parlemento gibi) tek taraflı olarak fes etmesidir.
Dikkatlice bu olayları değerlendirdiğimizde yukarda bahsettiğimiz silahsızlanma gündeminin, İngiliz emperyalizmi ve daha da önemlisi güneydeki İrlanda hükümeti tarafından oluşturulan bir suni gündem olduğunu görüyoruz. Çünkü güneydeki hükümet organları Kuzey İrlanda’daki olayları yıllarca güneyin ekonomik gelişmesini sekteye uğratan bir etken, bir bela olarak görüyorlar. Daha da şaşırtıcısı sözde adanın birleşmesini isteyen güneydeki hükümetin suni gündemi yaratmasının diğer nedeni İRA’yı yok etmek istemesi ve statükoyu korumak istemesidir.
Kısacası İrlanda Komünist Partisi çözüm olarak şunları öneriyor: İlk olarak kuzeyde ve hatta adanın tümünde her kesimden (hem katolik hem protestan) insanların, siyasi enerjilerini ve faaliyetlerini en etkili biçimde doğrultabilacekleri organlar kurmalıyız. Bunu başarabilmek için kuzeydeki iki toplumun arasındaki duvarı aşabilecek siyasi birliktelikler ve bloklar kurmalıyız. Diğer önemli bir etken ise kuzey ve güney arasında kapsamlı ve herkesi kanatları altına alan bir ilişki kurmak olacaktır. Siyasi mücadele Londra üzerinden değil Dublin (güneyin başkenti) üzerinden yürütülmeli, İngiliz emperyalizmi adadan elini eteğini çekmelidir. Ancak bu şekilde, kuzeydeki iki toplumun (özellikle protestan halkın) düşüncelerini kavrayıp, iki toplumun da emekçilerini bir araya getirip bu soruna sağlıklı ve adaletli bir çözüme ulaştırabiliriz.
b) Emperyalizm: Bu günlerde emperyalizm gerek ekonomik, politik gerek askeri ve kültürel alanlarda dünya emekçilerinin üstüne her zamankinden daha vahşice ve sinsice saldırmaktadır.Dolayısıyla emperyalizmle mücadele de İKP’nin gerçek solun sosyalistlerin başlıca ve en önemli mücadele alanlarından birisini oluşturur.
Avrupa’ya baktığımızda, İrlanda’nın da dahil olduğu Avrupa Birliği (AB) çatısı altında ve Avrupalı tekelci sermaye tarafından üretilmiş bir anayasa çerçevesi içerisinde, ABD ve Japonya ile ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel alanlarda rekabet edecek bir birleşik avrupa devletinin kurulmaya çalışıldığını görüyoruz. Kısacası Avrupalı tekelci sermaye, yukarıda sözünü ettiğimiz alanlarda birleşik ve güçlü bir emperyalist blok yaratmaya çalışmaktadır.
Avrupalı emperyalistlerin bağımsız bir blok oluşturmaya çalışmalarına rağmen, çıkarlarına uyduğu takdirde ABD emperyalizmiyle de işbirliğine giriyorlar. Bu çıkar işbirliğini son zamanlarda Balkanlardaki olaylarda (eski Yugoslavya’nın çözülmesi) ve Orta Doğu’da (Irak’ın yerle bir edilmesi) açıkça görebiliyoruz. Buna rağmen bu iki emperyalist blokun çıkarlarının hep uyuştuğunu ve uyuşacağını da söyleyemeyiz. Bu nedenle Avrupa içinde de, özellikle askeri alanda bir bölünme mevcut. (Bu tartışmanın aynısını İrlanda içinde de görebiliyoruz). Avrupa’nın bir bölümü NATO çatısı altında kalmak isterken, bir bölümü de Batı Avrupa Birliği (BAP) çatısı altında birleşik bir askeri organ oluşturmak istemektedir.
Avrupa’da yaşanan bu tartışma İrlanda hükümeti ve burjuvazisi içerisinde de tartışmaya ve bölünmeye yol açmıştır. Bir grup, geleneksel olarak (askeri alanda) tarafsız olan İrlanda’nın doğrudan NATO’ya bağlı olan “Barış İçin Ortaklık”, projesinin içinde yer alarak İrlanda’nın gelecekteki askeri ve savunma rolünün NATO şemsiyesi altında oluşmasını isteyenlerden oluşuyor. İkinci bir grup ise ülkenin askeri rolünün, ABD’den bağımsız, birleşik bir Avrupalı güç altında (AB’nin parasal ve siyasi desteğiyle) oluşturulmasını istiyor.
Buradan çıkaracağımız sonuç gayet net. İrlanda burjuvazisi, ülkenin geleneksel tarafsız hattını baltalayarak iki büyük emperyalist bloktan birinin dümen suyuna iyice katmaya çabalaması. Üstüne, aynı anda iki taraf arasında canbazlık yapan İrlanda hükümetinin bocalayacağını eklemeliyiz. Çünkü belirli alanlarda ABD ve İngiltere öncülüğündeki NATO ile Fransa ve Almanya öncülüğünde kurulacak bir Batı Avrupa merkezli ekonomik ve askeri gücün görüş ve çıkarları, emperyalizmin doğası gereği mutlaka çatışacaktır.
Son olarak kültürel emperyalizme, kısaca değinmek istiyorum. Bizleri aynı markayı giyen, aynı hamburgeri yiyen, aynı şeyleri tüketen, kısacası baştan aşağı aynı şekilde düşünen tekdüze tüketim köleleri haline getirmek için emperyalizm ve uluslararası emperyalist tekelleri bin dereden su getirmektedir. Bütün dünyada, ülkelerin nesnel şartlarına uygun hareket etmek zorunda kalmamak için, ulusal kanunları çiğneyebilmek için ve ekolojik dengeleri bozmak için, kültürel emperyalizm, dünya ülkelerinin halklarının kültürel birikimlerini ve geleneğini yok etmeye çalışmaktadır.Bu korkunç tablo üstünde daha çok durulabilir. Ama kısaca şunu hatırlatmak istiyorum İrlanda’da İKP, ve dünyadaki tüm onurlu halklar, sosyalistler bu yağmaya karşı canla başla mücadele ediyor ve edecektir.
c) Enternasyonalizm:
Enternasyonelizm, İKP’nin kuruluşundan beri, mücadelesinin yapı taşlarından birisini oluşturmaktadır.
İrlanda Komünist Partisi, bu alanda gurur duyduğu bir geleneğe sahiptir.
İspanya İç Savaşı’nda İKP üyelerinin büyük bir bölümü, enternasyonel proleterya mücadelesine aktif olarak omuz vermek için gönüllü olarak savaşa gitmiştir.İKP Kore Savaşı’nda başta ABD emperyalizminin ve Afrika’daki sömürge savaşlarındaki İngiliz emperyalizminin rolünü ortaya çıkarmak için, Güney Afrika’daki faşist-ırkçı rejimin faaliyetlerine karşı duyarlılık oluşturmak için yoğun mücadele vermiştir. İrlanda’da Vietnam Savaşı’na karşı ilk protestoları ve son zamanlardaki Körfez ve Balkan Savaşlarındaki emperyalizme karşı protestoları düzenlemiştir.
Özetle tekrar enternasyonelizmin gerçek sol hareketin en önemli mücadele alanlarından birisi olduğunu tekrarlamak istiyorum. Örnek olarak, Afrika veya dünyanın herhangi bir yerinde insanların yoksulluğuna acımak veya bunu önlemek için yardım dernekleri kurmak yetmemektedir. Bu yoksulluğun ve sömürünün esas sebeplerini algılayabilmeliyiz. Bu insanlarla gerçek bir dayanışma içinde olduğunu söyleyen bir kimse, özellikle İrlanda gibi gelişmiş bir batılı ülkede yaşayan biri, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanan emperyalist/kapitalist yağma ve talandan dolaylı olarak veya doğrudan faydalandığını anlamalı. Kısacası, başta gelişmekte olan ülkelerdeki halklara, işçi ve emekçilere karşı doğrudan siyasi sorumluluğumuz var. Ancak ve ancak öz bir enternasyonal dayanışma ile dünya halklarına siyasi, iktisadi ve kültürel haklarını kazanıp koruyabilmelerini, emeğin yüceliğinin ön plana çıkartılmasını sağlayabiliriz.
Kültür insanlar arası iletişimin sağlandığı ilk noktadır; enternasyanalizm adına kültür emperyalizmi ile savaşmak sol için çok önemli bir unsurdur. Çünkü insanlar ekonomik olarak sömürüldüklerini algılayamasalar bile, kültürel olarak sömürüldüklerini hissedeceklerdir.
Gelenek: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı, Türkiye’deki işçi ve emekçilere, Türkiye sosyalistlerine bir mesajınız var mı?
McCarton: Türkiye işçi sınıfı ve Türkiye’deki ilerici güçler, yıllar boyu Avrupa’da görülen en katı rejimlerin ve baskıların, ezici yüküne karşı göğüs germiş ve onurla mücadele vermiş, mücadele geleneklerini koruyup, geliştirmekte büyük özveri ve inanç göstermişlerdir. Yıllar içerisinde, Türkiye’deki çeşitli ilerici örgütlenmelerden tanıma fırsatı edindiğim insanlarda mücadelelerinde yoğun kişisel özveride bulunmuşlardır. Türkiye işçi sınıfı da, yıllardır sürüp giden baskılara, yoksulluğa, göçlere, yerli ve uluslararası emperyalist burjuvazinin yağmasına ve bununla içiçe olan ABD emperyalizmine rağmen, siyasal ve ekonomik haklarını koruyup geliştirmek için canla başla mücadele etmişlerdir. Kısacası bu mücadeleye devam etmelidirler çünkü Türkiye işçi sınıfı ve ilerici güçleri enternasyonel proleterya için bir gurur kaynağıdır.
Son olarak Türkiye’de gündeme gelen Avrupa Birliği’ne üyelik konusuna kısaca değinmek istiyorum. Türk solunun bir kısmı AB üyeliğine demokrasinin ilerlemesini sağlayacak ve rejimin baskıcı bölümlerini geriletecek bir olanak olarak bakıyor. AB üyeliği ile Türkiye sadece bir emperyalist bloktan bir başka emperyalist bloğun dümen suyuna girecek. Kısacası yağmayı, talanı sürdürenler değişecek yağma ve sömürü değişmeyecektir, bu da işçi sınıfını ileri taşıyacak yolu kesinlikle oluşturmamaktadır.
Dipnotlar ve Kaynak
- James Connallyİskoçya’da, İrlandalı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen James Connally geçtiğimiz yüzyılda İrlanda’nın en önde gelen Marksist düşünce ve eylem adamıydı. 1896’da o sıralarda İngiliz hükmü altındaki İrlanda’nın ilk Marksist partisini kurdu. Daha sonra siyasi çalışmalarını bir siyasal örgütleyici olarak “İrlanda Sosyalist Cumhuriyetçi Partisi” (Irısh Socialist Republican Party) içinde sürdürdü. Daha sonra hala faaliyette olan “İrlanda Ulaşım ve Genel İşçi Sendikası”nı (Irısh Transport and General Workers Union) kurdu. Bir süre ABD’ye giderek orada profesyonel siyasi aktivist olarak o ülkedeki işçi sınıfının arasında çalıştı. Tekrar İrlanda’ya dönerek, sendika üyesi oldukları gerekçesiyle 1913’te işten atılan yüz binlerce işçinin düzenlediği direnişe ve greve katıldı. Polis ve askeri birliklerin vahşetine ve saldırılarına karşı, grev yapan işçilerin kendilerini savunmaları için “İrlanda Yurttaşlar Ordusu”(Irish Citizen’s Army)nu kurdu. Bu örgütlenme daha sonra İngiltere’ye karşı İrlanda’nın başkenti Dublin’de başlatılan 1916 Büyük Paskalya Ayaklanması (1916 Easter Rising)’nda Cumhuriyetçi milislerin belkemiğini oluşturdu. Connolly 1916 ayaklanmasında en önde gelen devrimci komutanlardan biriydi. Bunun bedelini de, İngiliz kuvvetleri tarafından yakalandıktan sonra, kurşuna dizilerek hayatıyla ödedi. Ancak geride İrlanda’nın tarihi ve İngiliz Emperyalizminin sömürüsü hakkında bir sürü siyasi ve kültürel eser bıraktı. Bugün bile James Collonny’nin fikirleri ve yapıtları, İrlanda solunun ve İrlanda Komünist Partisi’nin ideolojik yapı taşlarını oluşturmaktadır.