Türkiye’de bugün hatırı sayılır bir gençlik hareketinden bahsetmek mümkün görünmüyor. Gelecekte, yapısı ve tarihi gereği önemli çıkışlara imza atacak bir gençlik hareketinin çığ gibi büyüyeceğinden hiç şüphem bulunmuyor. Ancak 2000’li yılların Türkiyesi’nde ortaya çıkacak olan gençlik hareketinin kendinden önceki örneklerinden ve mirasından çok fazla farklılaşacağını düşünüyorum. Bu farklılık içinde bulunduğumuz genel kültürel ortamın değişimiyle ya da bir başka ifadeyle kapitalizmin işleyişinde geçmişe göre oturmuşluğuyla ilişkilidir. Türkiye bir daha ne ’68 gençliğinin naif üçüncü dünyacı ve sınıf uzlaşmacı ideolojik motiflerini ne de ’70 sonrası grupçu gençlik hareketinin tepkisel karakterini taşıyan bir gençlik hareketi görecektir. Çünkü bu dönemlerin devrimci hareketlerinin gerek Türkiye analizleri, gerek siyasal çıkışları ile bugün sosyalist hareketin söyledikleri arasında pozitif anlamda farklar vardır. Elbette bunları yazarken kendimizi dışarıda tanımlayarak değil bu sürecin bizatihi örgütleyicileri olarak gördüğümüzden böyle yazmakta sakınca görmüyorum. Bugün devrimci çizginin burjuva ideolojisiyle daha tamamlanmış değil ama külliyen bir hesaplaşma içerisinde olduğunu düşünüyorum. Bu hesaplaşmanın genç taraftarları daha sağlıklı bir çizginin elbette mimarları arasında yer alacaktır.
Çünkü 12 Eylül cuntasının yarattığı (ve aslında hiçbir şey bırakmadığı) bir ideolojik boşluğun içinden geldiler; kendilerini yeniden tarif ettiler. Çünkü sivil toplumculuk olarak adlandırdığımız liberalizmin, burjuvazinin ilericiliğini referans alan “entelektüellerin” saldırılarına göğüs gerdiler. ’80 öncesi varolan devrimci yapıların çözülüşlerini, leninizme, sosyalizme ve sınıf siyasetine küfürlerini ve hınçlarını gördüler. Döneklerin ne kadar tehlikeli ve bir o kadar da aciz olduğunu öğrendiler.
Öğrenci hareketinin, bugün ve yakın gelecekte onu ayağa kaldıracak unsurları, yukarıdaki karşı devrim bloğundan ve onların ideolojisinden, küfürlerinden, satılmışlıklarından yalıtılmış bir ortamda yetişmediler. Tam tersine bugünün gençliği bu karşı devrim bloğunun bir daha devrimci hareketin Türkiye toprağında boy atmaması için elinden ne geldiyse yaptığı bir ortamın içerisinden geliyorlar. Yani hesaplaşma nesnel oldu. Bu kadar açık saldırıya maruz kalan bu kuşağın daha mermilerini tüketmemiş olduğuna ve bu açık saldırıda ayakta kalmayı becerenlerin geleceği de yaratacaklarına teorik bir inancım bulunmaktadır.
Gençlik hareketi, kendiliğinden bağımsız bir hareket değil, sınıflar mücadelesinin ve onun temsilcilerinin siyasi arenada yürüttükleri mücadelenin bir boyutudur. Zaten Türkiye komünist hareketinin bulunduğu durum ve noktadan geleceğe dair tariflerimiz yapılması gerekenleri de içerdiğinden, gençlik hareketine kendinde menkul bir değer yüklemek yerine, onun komünist hareketin geleceğinde nasıl bir misyona sahip olması gerektiğini düşünmek daha yerinde olacaktır.
Burada kendiliğinden hareketi kutsayanların, hareket kökenlilerin ve örgütsüzlüğün siyasetini yapanların kulaklarını çınlatmış olmalıyız. Bak gördünüz mü, diyecekler, gençliği bir yedek güç olarak görüp, partinin getir götür işlerinde kullananların mantığı budur. Gençlik dünyayı yeniden yaratacak özgüvene sahiptir, diyerek gençliğin siyasal mücadelesini kategorik bir başlık olarak önümüze sürecekler. Ve tabi ki gençlik içerisinde gençleri pohpohlamayı ihmal etmeden. Tıpkı feminizm gibi, tıpkı sivil toplumcuların istediği toplumsal örgütlenme modeli gibi…
Yakın gelecekte yaşanacak gençlik hareketinin niteliği, biçimi, siyaseti gerçekten hangi saikler üzerinden kodlanacaktır? Bunlara dönük olarak siyasal ve örgütsel tutumumuz nasıl olmalıdır? Ya da kapitalist-emperyalist sistemin çarkları içerisinde devinen geçlik, devrimci mücadele içerisine nasıl çekilecek ve örgütlenecektir?
Eğer siyaset sosyal bir aktivite olarak kavranmıyorsa bu sorulara net yanıt üretilmesi gerekir. Biz Türkiye Komünist Partili (TKP) gençlik, bu sorulara karşılık yeterince aydınlatıcı yanıta sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Ancak, ideolojik mücadelede tekrarlar ilerleticidir. İçinden geçtiğimiz bu günlerin öğrenci yapısına bakıldığında ve bu yapının içerisindeki solun gücü düşünüldüğünde koskocaman bir mücadele alanı görmek ve bugün net hedeflerle yola daha güçlü çıkmak durumundayız.
Evet gerçekten de hedefimiz büyük. Öğrenci hareketinin sosyalist bir gençlik hareketi olarak alanlara çıkacağı günü ve bunun emekçi sınıflarla etkileşimini büyük bir istekle beklemekteyiz. ’80 sonrası gerek dernek deneyimi gerekse ’96 işgal dönemi önemli mevziler bıraksa da gençliğin devrimci mücadele içerisinde daha ağırlıklı bir dinamiğe dönüşmesi hayati bir gerekliliktir.Bu gerekliliği hissedenlerin önünde büyük bir atılım vardır. Bu atılımın başlıklarından olan gençliğin örgütlenme sorunu üzerine kolektif aklımızı kurmanın tam zamanıdır.
Tarihten ders çıkarmak
Bugün partili siyaseti ve örgütlenmeyi dışlayan ve partili mücadelenin yanlışlığını düstur edinenlerin payanda olarak kullandıkları bazı ideolojik temalar vardır. Bu ideolojik temalar, aynı zamanda siyaset zeminlerini oluşturan bir mücadele kültüründen doğmaktadır. Bu kültürün dayandığı tarihe ya da oluşum sürecinin tarihine bakılmalıdır.
Ancak bu kuşbakışı tarihi değerlendirmeden önce, genel olarak devrimci demokrasinin, Türk narodnizminin karikatürlerinin ya da aynı anlama gelmek üzere popülizmin gençliğin örgütlenme sorununa dair liberal tezlerine bakmak gerekiyor. Farklılıkları ortaya koymak, anlamak açısından bazen işe yarıyor. Yukarıda bahsettiğim gibi bugün ÖDP’de toplanan Devrimci Yol (DY) çevresi klasik şablonundan çıkmış, parti adını kullanan bir gençlik hareketi yaratma tartışması içerisine girmiş durumdadır. Geleneksel solun devrimci demokrasiyi ve bugünün reformizmini etkilemesi şaşırtıcı gelmemeli aslında. Bunun dışında Türkiye siyasetinde etkisiz ve geleneksel şablonlarında inat eden irili ufaklı birçok yapı, dergi ve üniversite çevresi gençliğin örgütlenme sorununa demokratik bir çerçevede yaklaşmaktadırlar. Burada gençliğin örgütlenmesinde demokratik işleyişi kastetmiyorum. İktidar hedefinden yoksun bir mücadele tarzıyla gençliği demokratik mücadeleye mahkumiyetten bahsediyorum. Örneğin bugünün birçok örgütlülüğü, gençliğin bağımsız bir akademik ve yaşam koşullarını düzeltme mücadelesini eksikli bulmuyor ve bunu kendi mücadelelerinden ayrı olarak kodlamakta sakınca görmüyor. Aslında ortaya çıkan tablo gençliğin kendiliğinden mücadelesini beklemek oluyor. Bu bir taraftan düzen içi bir siyasetin adı olurken diğer taraftan her türlü marksizm ve leninizm sıfatlarına rağmen liberalizmin ta kendisi oluyor. Kendiliğindenliği reddedip de siyasi hedef olarak demokratik mücadeleyi taşıyanlar da aynı yere geliyor, düzen içine oturuyor.
Popülizm ve demokratizm sosyalizmi erteliyor. Bundan ötesi yok!
Bu bakış açısı toplumsal dinamikleri irdelerken kendini gani gani ortaya çıkarıyor. Gençlik gibi toplumsal dinamikleri ele alırken merkeze konulması gereken “devrim” tartışmasıdır. Bu tartışmayı erteleyenlerin ya da bu tartışmayı aşamacılığa bağlayanların gençliğin örgütlenme sorununa yaklaşımları da sivil toplumcu bakışın mantıksal sonucuna oturuyor. “Gençlik ayrı bağımsız kategoridir” ile işe başlanır, “gençliğin kendiliğinden bir devrimci potansiyel taşıdığı” iddia edilir, bu iddia “genç olmanın kapitalizmin yabancılaşmasına duyulan tepkiyi ürettiği” ve “bunun devrimci bir rotaya kendiliğinden akma şansı olduğu” söylenir. Gençliğin içindeki bu isyan, kendi yaşam koşullarındaki zaaflara karşı bir mücadele olarak karşımıza çıkar. Bu mücadele nedir? Akademik, ekonomik başlıklar gibi yaşam koşullarına duyulan isyandır. Öyleyse gençlik toplumsal bir kategori olarak kendi mücadelesini vermelidir. Zaten her toplumsal kesim kendi yaşam alanına dönük bir mücadele içerisinde olursa toplumsal bir dalga yaratılır, bu dalga hareket olur (hareketçilik buradan geliyor); bu hareketin gelişmesi için bağımsızlığı şarttır, gençliğin mücadelesi yönlendirmeye kalkıldığında gençliğin devrimci dinamizmi törpülenmiş olur, öyleyse gençlik özellikle de yılların geleneksel partilerinin güdümünde değil kendisi için bir güç olmalıdır.
Bilmiyorum yeterince açıklayıcı oldu mu? Ama en azından yukarıda tarif etmeye çalıştığım mantık zinciri sol popülizmin ortalama bakış açısını yansıtmaktadır. Ancak Türkiyede örneğin devrimci-demokrasinin ve liberal solun değişik kollarının teorik olarak yukarıdaki açıklamalara yaslanmış gibi gözükmeleri kendi örgütsel varlıklarını bunun üzerinde tarif etmenin kılıfı anlamına geliyor. O yüzden bağımsız gençlik örgütlenmesi formülasyonu kimi çevreler için bir örgütsel tarif meselesidir ve parti düşmanlığı ile eşdeğerdir.
Sonra, gelsin gençliğin devrimci ateşinin partinin yaşlı üyeleri ve yöneticileri tarafından söndürüldüğü örnekler! Sonra parti disiplininin getir götür işleri için kullanılan gençliğin üzerindeki tahakkümü hikayeleri! Abilerin ve ablaların altında bağımsızlığını yitirmiş gençlik! Heyhat!
Türkiye’de partili mücadeleye olan itirazın ve gençliğin bağımsız örgütlenmesine dönük vurgunun yukarıdaki örneklerinin, başta da belirttiğim gibi, tarihsel dayanaklarını açmak gerekiyor. Örneğin ’68 gençliğinin Türkiye İşçi Partisi (TİP) dışına kayması Türkiye’de parti-gençlik ilişkisinde referans olarak gösterilmiştir. TİP’li gençler tarafından başlatılan FKF süreci, sonrasında Dev-Genç haline dönüşmüş yeni gençlik hareketi TİP’in siyasi ve ideolojik kulvarından kayarak ona karşı bir konumlanışa itilmişti. Burada TİPin bıraktığı boşluklar ve devrimci olarak adlandırılan gençliğin mücadelesini kapsayamaması, parti-gençlik ilişkisinde sorunlu bir noktaya çekilmiştir, bunun ideolojik arka planına belki de katkı koymuştur.
Soru şudur: Türkiye’de sosyalist hareketin emekçi kesimlerle anlamlı ilk buluşması olan 1960’lı yıllarda TİP deneyimi kıvılcımını attığı ’68 gençliğini neden kendi bünyesinde tutamadı? Hatta bu gençlik hareketinin genel olarak TİP karşıtı ideolojik bir konumlanış almasının sebebi neydi? Bu soru parti-gençlik hareketi arasındaki ilişkileri tarif etmek açısından ampiriktir. Aslında bugün dillere pelesenk olan gençliğin bağımsız örgütlenmesi meselesinde dönemin gençlik önderlerinin TİP karşıtı konumlanışını anlamak gerçekten gerekiyor. TİP’in yasal mücadeleyi kendine temel eksen olarak tarif etmesi, zaman zaman yasal kulvarın dışına çıkan eylemliliklere uzak durması, gelişen sınıf mücadelesine devrimci yanıtlar üretememesi son derece belirleyici olmuştur. Aslında ’60’ların sonuna bakıldığında Türkiyenin bütün sol unsurlarının yakın geleceği görme ve buna göre tavır almak konusunda ciddi hatalar içerisinde olduğu ayrı bir gerçektir. Gerek Yön çizgisi gerekse gençlik hareketi sınıf mücadelesini merkeze koyan siyaseti bir kenara bırakmış, ulusal cephe politikasının acısını çekmiştir. TİP’in leninizmden uzaklığı ve siyaseten kitlelerin devrimci atılganlığına yanıt üretememesi ve aynı zamanda TİP içerisinde ortaya çıkan Aybar-Emek grubu ayrışmasının bu zamana gelmesi ve genel olarak Türkiye sosyalist hareketinin parçalı marksizm anlayışı bu sonucun ürünüdür. Buradan gençliğin iktidar perspektifinden uzak bağımsız örgütlenmesinin tarihsel örneği değil, gençliğin devrimci atılımını kucaklayacak bir öncü partinin yaratılma sorunu baş köşeye oturtulmalıdır. Ve kaldı ki, ’68 gençliğinin merkezinde TİP’li gençler bulunur; bu başka olumlu bir çıkarsamadır.
’68 gençliğinin içerisinden gelen ’70’li yılların sol hareketleri, Türkiye devriminin bütün sorunlarını gençliğin üzerine yıkacak bir örgütlenme mantığını elbette taşıdılar. Bu ideolojik kalıntılar bugün gençliğin örgütlenme sorununda karşımıza çıkan bir bulanıklıktır.
Tarihsel örneklerden bir tanesi de ’80 sonrası yaşanan dernek sürecidir. 12 Eylül rejimi her alanda olduğu gibi üniversitelerde solun gücünü kırmak için tıpkı DGM, yasalar vs. gibi YÖK’ü devrimci hareketin başına musallat etmişti. Türkiye solu ’80 karanlığının bu kurumuna, cunta karşıtlığı üzerinden bir siyaseti elbette geliştirdi. Ama sorunu bir sistem sorunu olarak değil, demokratik bir sorun olarak ortaya koyduğunuzda ve siyasi hedefinizi cunta olarak belirlediğinizde -nasıl ANAP’a demokrasi için oy verilmiş ve desteklenmişse- üniversitelerde temel mücadele başlığını da YÖK karşıtlığı olarak koymak birileri için sorun olmayacaktır. Nitekim devrimci-demokrasi ve aşamacı sol, bütünlüklü bir siyasal analiz üretememiş ve sorunun bir sistem sorunu olduğunu es geçmiştir. Siyasi mücadelenin aracı olarak YÖK karşıtlığı elbette olabilir. Ancak mücadelenin salt YÖK karşıtlığına indirgenmesi ve demokratizmin sonucu olarak yalnızca bu hedefe dönük mücadele, bugün solun gençliğin örgütlenme başlığında yetersizliklerine ve gençliğe hitap edememesine neden olmuştur. ’80 sonrası belki de solun ilk soluklandığı alan olan üniversitelerde yaşanan süreç bugün açıkça ifade edilmelidir ki önemli bir hasar bırakmıştır. Özcesi kendini yeniden üreten kapitalizm ile hâlâ “özerk-demokratik üniversite” diyerek yerinde sayan sol bu sürecin ürünüdür. Sol gerek ideolojik gerekse siyasal olarak liberalizmle kirletilmiştir. Bu sürecin yaratmış olduğu liberal tahribat hâlâ gençlik içerisinde kendini fazlasıyla göstermektedir. 20 yılı aşkındır bunun üzerinden kimlik edinen bir solun geleceği yakalaması mümkün değildir. Bu süreç gençliğin örgütlenmesi sorununda, kendi alanından kalkarak ortaya konan talepler etrafında gelişecek ve öğrencilerin “hak”larını koruyacak dernekleri öne çıkarmıştır. Bana bugün “Tüketiciyi Koruma Derneği”ni hatırlatmaktadır.
Gençlik işçi sınıfının neresinde?
Tartışmalara sağlıklı bir zeminden başlamak gerekir. Temelsiz, sağından solundan çekiştirilen bir düşünce sistematiği doğru sonuçlara ulaşamaz. İster gençliğin sosyolojik tanımı üzerinden gidelim ister sosyalist mücadelenin gereklerini merkeze koyarak bakalım varılacak sonuçların kesiştiğini şimdiden söyleyebilirim.
Marksizm tarihe kuşaklar olarak, topluma da gençler-yaşlılar ayrımıyla, kadınlar-erkekler arasındaki çelişki üzerinden değil, üretim ilişkilerindeki ortaya çıkan toplumsal ilişkilerin ve çelişkilerin mantığından bakar. Marksizm tarihi ve toplumu sınıflarla açıklar. Bu anlamıyla gençlik bir biyolojik tanımlama olarak toplumsal mücadelenin bir parametresidir yalnızca. Hatta tek tek bireyleri değil, bir toplam olarak gençliği hesap eder. Birincisi bu. Gençlik sınıfları keser; genç işçi-yaşlı işçi, genç burjuva-yaşlı burjuva sıfat tanımlamaları elbette kullanılabilir. Bu anlamıyla gençlik hiçbir zaman sınıflar dışında ayrı bir kategori olarak karşımıza çıkamaz. Siyasetin konusu olarak bir gençlik hareketinden bahsetmek -zira kapitalizmin ürünüdür- toplumsal mücadelelerin bir bileşeni olarak karşımıza çıkmıştır. Özellikle eğitimin toplumsallaşması ve aydın hareketinin üniversiteler merkezli yapılanması kapitalist toplumun özelliklerindendir. Bir gençlik hareketinin söz konusu olması bu toplaşmanın ortaya çıkardığı yeni bir sosyolojik durumdur. Gençlik, sadece ve sınıflar mücadelesinde toplumsal bir dinamik olarak denklemde yerini almak durumundadır.
Türkiye’de işçi sınıfının biyolojik özellikleri üzerine bir araştırmanın elbette sınıf mücadelesine özgün ve kültürel yanlar kattığı görülecektir. Ancak politik mücadele bu başlıklarla değil, sınıflar mücadelesinin yasalarıyla açıklanabilir. Bu anlamıyla Türkiye’de genç-yaşlı işçi ayrımı yerine işçi sınıfı mücadelesinin birliği bütünlüğü ve dayanışması devrimci siyaset etrafında örülmesi başat sorundur. Biz, genç işçinin yerinin sınıfdaşlarının yanı olduğunu, işçi sınıfının mücadele aygıtının bir komünist parti olduğunu söyleyerek genç işçilerin yerinin siyasal mücadelede parti olduğunu belirterek işi daha baştan çözüyoruz. Bu anlamıyla emekçilerin mücadele aracının ikirciksiz komünist partinin ta kendisi olduğunu söyleyerek gençliğin biyolojik tanımından türettiğimiz özgün, güzel, dinamik ve öğrenmeye açık özelliklerini sınıf mücadelesinin kanalına direkt olarak akıtmış oluyoruz.
Öğrenci gençlik ise eğitimin toplumsallaşmasıyla beraber sınıflar mücadelesinde önemli bir dinamik olarak karşımıza çıkıyor. Bu dinamiğin işçi sınıfının devrimci mücadelesinde yerini ikirciksiz alması teorik bir zorunluluktur. Sorun bu ilişkinin tarifi noktasında düğümlenmektedir. Partinin içinde mi, dışında mı ya da ara geçişlerle yanında mı sorusunun cevabı, özellikle öğrenci gençliğin örgütlenme başlığında tarihsel örneklerinde de olduğu gibi farklılıklar göstermiştir. Özellikle komünist hareketin ve devrimci hareketin öğrenci gençliğe bakışı hem siyaset ve örgütlenme modeliyle hem de konjonktürel ihtiyaçlarla bire bir ilintilidir.
Bu anlamıyla öğrenci gençlik, işçi sınıfının hemen yanı başında mücadelesinin içindedir olmalıdır. Öğrenci gençlik üretim sürecinden geçici olarak uzak kaldığı bir süre sonunda zaten büyük çoğunluk olarak emekçi sınıfların mücadelesinin içerisindeki yerini almaktadır. Öğrenci gençlik, okul sonrası üretim sürecindeki yerini alırken tam da bu yüzden ideolojik mücadele önemlidir. Konumuz işçi sınıfının toplumsal rolünden geçici bir süre ayrı kalan öğrenci gençlik olduğundan, öğrenci gençliğin sosyalist mücadele içerisine çekilmesi önemli bir mücadele başlığıdır. Bu tam da öğrenci gençliğin partili mücadelesini gerektirir.
Gençlik örgütlenmesi neden bağımsızdır?
İlginçtir, Türkiye’de solun bir kısmı gençliğin bağımsız örgütlenmesini önerirken kapitalizmin kirlettiği gençliğin kapitalizmden kurtarılması, kapitalizmden bağımsızlığını öne sürer. Ancak tarihsel olarak bağımsızlık, sol literatürde gençlik örgütlenmesinin parti veya ana örgüt ile ilişkilerinde kullanılan bir sıfattır. Ancak gençliğin bağımsız örgütlenmesi tezini ortaya atıp bunun altını kapitalist ilişkilerin yarattığı değerlerle örmenin ciddi bir sakatlık ya da devrimci hareketin tarihine yabancılık anlamına geldiği aşikardır.
Genel anlamıyla gençlik düzenin dayattığı değerlerden, burjuva ideolojisinden kopartılmalıdır. Gençliğin liseli, üniversiteli işçi bütün kesimlerinin yaratılan bu tüketim ideolojisinden ve sömürü ilişkilerinden kurtarılmasının tek yolu sosyalist mücadele içerisine çekilmesinden geçer.
Genel olarak önerilen öğrenci gençliğin örgütlenme modellerine geçmeden önce bu bağımsızlık tartışmalarına son noktayı koymakta fayda bulunuyor. Düzenin dayattığı tek tip insan yerine gelişen ve kendi kimliğini kazanan gençlerin yaratılması için gençliğin bağımsız örgütlenmesi ve bunun için de “garanti” olarak hiç bir partinin, örgütün veya kurumun güdümünde bulunmaması gerektiği vaaz edilir. Komünistler, neresinden tutsak elimizde kalan bu bakış açısının üstündeki parıltıyı kazımak durumundadır. Düzenden ve onun dayattıklarından “bağımsızlık” düzene tam boy karşıtlık ve mücadeleden geçmektedir. Bunun anlamı açıktır; sosyalist dünya görüşü. İkincisi bu bağımsızlığın garantisi kendini yeniden üretebilen ve kapitalizmin her türlü siyasal ve ideolojik silahına karşı verilen mücadeleden geçiyor; örgütlü mücadele. Bütün bunlar gençliğin, işçi sınıfının iktidar mücadelesinin bizatihi içerisinde yer alması gerektiği sonucuna varıyor.
Kaldı ki, kapitalizm koşullarında yaşayan öğrenci gençliğin bu kuşatmadan kurtulmasının yolu kendiliğinden bir gençlik dinamizmine bel bağlamak ile olamaz. Tam tersine bilinçli ve örgütlü siyasal mücadelenin etkileriyle bu kapı açılabilir. Bu anlamıyla kendini tarif edebilmiş bir siyasal öznenin varlığını gerektirir.
Bunun tersi, çok açıktır ki, kapitalist nesnelliğin dalgalanmalarına ve kırılmalarına tabi olmaktır. Her nesnellik değişimi bu dalgayı da belirler, eğer ciddi bir leninist parti içerisinde değilsek! Örneğin Türkiyede devrimci demokrasi kimi zaman dar bir sekt kimi zaman ise düzenin kırılma noktaları tarafından belirlenen kitlesel bir hareket haline gelebiliyor. Bu kitlesellik, kapitalizmin kriz dönemlerinde yaşanan, barutunu tüketmiş burjuvazinin radikalizmini temsil etmek anlamına gelmektedir. Ve bu ilişki kapitalizmin nesnelliğine bire bir bağımlıdır.
Eğer sosyalist bir iktidar ve toplumsal dinamiklere müdahale ve öncülük hedeflenmiyor, bu dinamiklerin içerisinde devinim benimseniyorsa bu durum, burjuva siyasetine teslim olmanın kaçınılmaz sonucudur. Tersi düzenden kendini ayırabilen düzenin yarattığı dinamiklere müdahaleyi önüne koyan bir duruştur ve bu, bir dinamik olarak gördüğümüz öğrenci hareketini sosyalist mücadeleye çekecek bir mücadele programını zorunlu kılar; genel öğrenci hareketinin bağımsızlığı değil, sosyalist mücadelenin birliği! Bu anlamıyla gençliğin öz talepleri (ne demekse -bir de öz örgütlenme vardır-) için mücadeleyi değil, gençliğin eşitliğinin ve özgürlüğünün sosyalizmde olduğunu propaganda eder. Birincisi, gençliğin bağımsızlığı ve kendi yaşam alanından kalkarak genel bir öğrenci birliğinden, ikincisi ise, yani komünistler, sosyalist mücadele için partili saflara çağrıdan bahseder. Öğrencilere dışarıdan müdahale bu anlamıyla meşru ve aynı zamanda devrimci bir zorunluluk haline gelir.
Bağımsız örgütlenme modeli devrim tartışmasının son kertede bir türevidir. Ya örgütlenmiş ve merkezi burjuva sınıfına karşı merkezi bir işçi sınıfının partisi ya da kapitalizmin parçaladığı emekçi kesimlerin dağınık mücadelesi! Ve buna eklemlenmiş bir öğrenci hareketi!
TKP’li öğrenciler, sınıfsız-sömürüsüz bir Türkiye için verilecek mücadelenin yolunu biliyorlar. Birileri, genel gençlik hareketinin ürünlerinden bir siyasal hareketin çıkacağını bekleyedursun ve bunun için sosyalist kimliğini geriye çekerek ve hatta saklayarak burjuva demokrasisinin radikalizmine oynasın TKPli öğrenciler zamanlarını boşa geçirecek kadar genç kalmayacaklarını çok iyi biliyorlar. Birileri ortaya çıkacak gençlik hareketinin devrimci ve sosyalist niteliğe sahip olacağına emin olsalar bile, bizler gerçekten de devrimci gençlik hareketinin işçi sınıfıyla ve partisiyle buluşmadığı zaman kaçan trenin arkasında teori yapmayı ya da anılar yazmayı başarısızlık sayarız!
Gençlik partisiyle olmak durumundadır. Gençliği yedek bir güç olmaktan çıkaracak tek şey onu partinin asli bileşenlerinden biri haline getirmektir!
Öğrenci gençlik sosyalist mücadelenin neresinde?
Yukarıda genel olarak “genel öğrenci hareketi” ve “onun birliğinin çıkarları” adıyla önümüze sürülen antileninist görüşlerin aslında başka bir mücadele hattı olduğunu belirtmek gerekiyor. Gençliğin bağımsız örgütlenmesini de öneren bu tarzın örneklerini genel anlamıyla Rus narodnizminde, burjuva devrim süreçlerinde ve Türkiye devrimci-demokrasisinde görmek mümkün. Bütün toplumsal dinamiklerin bileşkesi olarak halk hareketi ve halk adına devrimcilik bu tarzın birleştiği son noktadır. Türkiye’de, marksist bir sınıf partisi yerine genel bir baskı rejimine karşı (faşizm, cunta oligarşi) bütün halkı içine çeken bir demokratik cephe politikasının dışavurumu olan bu tarz sınıf mücadelesini kenara iten ve burjuva kuyrukçuluğuna götüren çok fazla örnek çıkarmıştır. Bu siyaset tarzının üniversitelerde yansıması öğrenci derneği cephesi koordinasyonu, meclisi birliği gibi adlarla biçimlenen örgütlenme örnekleri olmuştur. Ancak niyet ne olursa olsun karşımıza bugüne kadar çıkan her örnek her siyasi grubun kendi öğrenci ekibinden başka bir şey olmamıştır.
Ayrıca bu demokratizmin bir başka savunusu da daha geniş kitlelere erişme isteğidir: “Madem ki tüm halk iktidardaki despotizmden çekmektedir, bütün insanları bir araya getirecek ortak noktalar bulmalı, bunların arasına ideolojik ayrımlar koymanın mücadeleyi daraltacağı görülmelidir.” Buradan öğrencilerin ortak sorunları büyük bir zorlamayla tek tek çıkarılıyor, çok bildiğimiz yurt, yemek, sınav, burs gibi akademik ve demokratik talepler etrafında birleşmeye çağırılır ve ortak noktaları olanların ayrı bir örgütlenme içerisinde görmeleri salık verilir.
Sanırım daha fazla ayrıntıya girmenin manası bulunmuyor. Ancak yukarıda demokratik cephe mücadelesinin bir ürünü olan bu örneklere ve bağımsız gençlik örgütlenmesinin temel dayanağı sayılabilecek iktidardan kaçış siyasetine baktığımızda bazı başlıkları açmanın zamanı gelmiştir.
Öncelikle şu söylenmelidir: Feodalizmden kapitalizme geçişin motoru olan burjuva devrim süreçleri, burjuvazinin iktidarı için genel bir halkçılık siyaseti üzerinden şekillenmiştir. Var olan krallık, despotizm, çarlık veya derebeylik iktidarına karşı özgürlük ve eşitlik talebiyle yola koyulmuştu. Uluslaşma, meclis, seçimler, yargının bağımsızlığı, kiliseye karşı üniversitelerin özerkliği gibi üst yapı kurumları bugün demokrasinin temel bileşenleri olarak kodlanmaktadır. Bu başlıklardan geriye düşme elbette gericilik anlamına gelir. Ancak marksizm bunları aşan bir siyasal programı ifade ediyor. Burjuvazinin gericiliğinin tescillendiği emperyalizm çağında burjuva iktidarının gerektiği zaman yukarıda saydığım burjuva demokrasisinin kurumlarını da rafa kaldırabilecek bir niteliği vardır. Bu anlamıyla bu başlıkların etrafında şekillenen bir siyasal program radikal liberalizmin kendisinden başka bir şey değildir. Türkiye’deki örnekleri bu siyasal tarzın marksizmden etkilenmiş halidir. Yok tersi iddia ediliyorsa, gençliğin örgütlenme sorunundaki yukarıda belirttiğim örnekler sosyalist siyasal mücadeleden kaçkınlıktan başka bir şey değildir. Ve eklemek gerekir: Gençliğe eşitlik ve özgürlük mücadelesinin tek yerinin sosyalizm olduğunu söylememek başka ne anlama gelir?
Öğrenci gençliğin her türlü örgütlenme biçiminin merkezine oturtulacak olan bizler açısından sosyalizm programıdır!
İkincisi: Her türlü akademik ve demokratik mücadeleyi kapsayan bir sosyalist siyasal mücadele vardır ve verilmelidir. Bu teorik olarak devrimci olandır ve aynı zamanda tek gerçekçi siyasettir. Yani burjuva iktidarına karşı tereddütsüz bir sosyalist program etrafında mücadele devrimci sıfatını hak etmektedir. Akademik ve demokratik alanı merkeze koyan ve düzen değişikliğini ifade etmeyen bir siyaset tarzı düzen içerisine oturur. Ve gerçekçidir de! Varolan akademik ve demokratik istemler ancak bir düzen değişikliği ile mümkündür. Ve bizler açısından sosyalizm dışı bir kurtuluş alternatifi bulunmuyor. Öyleyse gençliğin siyasal örgütlenmesi sosyalist program etrafında olur; bu ise öğrenci hareketinin genel birliğinin ideolojik olarak bölünmesini gerektirir.
Üçüncüsü; öğrencilerin bütününü kesen ortak sorunlar değil, ülkenin siyasal ve ideolojik yapısından kaynaklanan etkilenme öğrenci örgütlülüğünü dayatır. Akademik ve demokratik sorunlar bu ideolojik kümelenme merkezinden tarif edilmek durumundadır. Toplumun ideolojik ve siyasal bölünmesini aynen yansıtan öğrenci gençlik, kendinden menkul bir dinamizm barındırmaz. Toplumun aynası benzetmesi gençlik içinde sosyalist mücadelenin zorunluluğunu ifade eder. Komünistler kendi programlarını ve örgütlülüklerini öğrenci gençlik içerisinde yaymayı bu anlamıyla doğru buluyorlar.
Dördüncü olarak şunu belirtelim; kitleselleşmiş ve siyasallaşmış bir öğrenci hareketi içerisinde okul, yurt, ders, burs sorunlarıyla öğrenci gençliği oyalamak mı yoksa dolayımsız bir biçimde “Türkiye sosyalist devrimi”ne işaret etmek mi daha devrimcidir? Ya da tersinden, kitleselleşmenin ve siyasallaşmanın dibe vurduğu bir dönemde bir avuç siyasallaşmış öğrenciyi bıktırıcı akademik sorunlara teslim etmek mi daha doğrudur?
Siyasal mücadelenin merkezinden bakıldığında öğrenci gençliğin hem siyasal çalışmasını hem de bunun örgütlülüğünü tarif ederken hangi açıdan bakarsak bakalım bilinçli bir sosyalist mücadelenin gerekliliğini görüyoruz. Öğrenci gençliğin örgütlenmesi sorununu ele alırken bağımlılık-bağımsızlık ilişkisini bu açıdan da değerlendirmemiz ayrı bir kapıya çıkış vermiyor.
Öğrenci gençlik partinin neresinde?
Sosyalist bir kimlik ve partili mücadele gençliğin örgütlenme sorununda merkeze konacak ilkesel noktalardır. Öğrenci gençliğin sosyalist mücadelede örgütlenme formu artık bunlara göre tarif edilmek durumundadır. Hem genel olarak bu formun içeriği hem de bu örgütlülüğün parti ile ilişkisi tarihsel ve güncel örnekleriyle de ayrı tartışma konusudur.
Bu konuda geleneksel solun yarattığı biçim ayrı bir komünist gençlik örgütlenmesi olarak komsomoldur. Komsomol örgütlenmesi ayrı bir örgütlenmedir fakat bağımsız bir örgütlenme değildir. Sanırım ayrı-bağımsız kelimelerinin aynı anlama gelmediği açıktır. Geleneksel komünist partilerin gençlik içindeki örgütlenmesi olarak tarif ettiğimiz komsomolun ister ideolojik, ister siyasal ve ister örgütsel başlıklarını ele alalım mutlak bir parti bağının bulunduğunu görürüz. Genel olarak “ideolojik ve siyasal olarak bağlı, örgütsel olarak bağımsız” tanımlaması fiilen bütün örneklere tam tamına uymamaktadır. Bugün bir çok gençlik örgütlenmesinin merkezinde duran insanlar aynı zamanda partinin merkezi kurularının da üyesidirler.
Gençliğin, sosyalist mücadelede geleneksel solun ürettiği değerlere de bakıldığında, nasıl bir örgütsel form oluşturacağı mücadelenin ihtiyaçları ve konjonktürel durum ile ilgilidir. Rusya’da Ekim sosyalist devrimine kadar ayrı bir örgütlenme içerisine girilmemesine rağmen bir çok Avrupa ülkesinde ayrı örgütlenme deneylerini görmekteyiz. Bu anlamıyla gençliğin partili mücadelede nasıl bir örgütlülük yaratacağına dair ilkesel tutum veya gelenek bulunmamaktadır.
Ancak gençliğin (aslında öğrenci gençliğin), partili mücadelesi bir yandan da partinin işçi ve emekçi kesimler içerisindeki örgütlülüğüne, ülke toprağına yerleşmesine, kazandığı mevzilere ve ülkenin siyasal dinamikleri ile sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına göre tarif edilir. Bu tarifin nasıl bir örgütsel modele doğru oturacağı ise teorik sonuçlara vardırılamaz. Ancak bazı ilkesel tutuma kaynaklık edecek teorik sonuçlara ulaşabiliriz. Öğrenci gençliğin aydın adaylığı, gençliğin dinamizmi, öğrenmeye açıklığı, aynı yaş kuşağındaki insanların bir aradalığı gibi gençlik özellikleri bir sınıf partisinde, değil göz ardı edilmek, tam tersine güçlü bir zenginlik olarak değerlendirilir.
Gençliğin deneyimsiz olması mı? Leninist bir parti gençliğin atılganlığının ve öğrenme hevesinin partili kimlikle buluştuğunda neler başaracağını çok iyi bilir! Öğrenci gençliğin sosyalist mücadelede yerinin tek başına kantinler olmadığını, bu mücadelenin yedeğinde değil içerisinde yer alması gerektiğini söylüyoruz.
Öğrenci gençliğin partisiyle değil, sömüren sınıflarla derdi vardır!