Yunanistan tarımının, son soğuk dalgasının yol açtığı felaket nedeniyle yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu bir sırada, hükümetin ve Avrupa Birliği’nin tarım karşıtı politikası, küçük ve orta çiftçilerin yoksullaşmasına ve tasfiyesine yol açmıştır.
“2000 Gündemi” çerçevesinde Yunanistan hükümetinin teklifiyle oylanarak kabul edilen yeni yönetmelikler, yaşamlarını idame ettirmekte zorluk çeken küçük ve orta çiftçilerin durumunu daha da ağırlaştırmıştır. Yeni yönetmelikler asgari bir geliri garanti eden müdahale fiyatı ve garantili fiyat gibi bazı mekanizmaları ortadan kaldırmaktadır. Kooperatiflerin ve küçük ve orta çiftçilerin zararına olmak üzere, sanayiciler ve büyük tüccarlar desteklenmektedir. Fiyatları ve devlet yardımlarını sıfırlayan ortak sorumluluk cezaları arttırılmıştır. Ve son olarak çevre kirliliği gibi bahanelerle, pamuk, tütün vb. gibi önemli ürünlere yönelik devlet yardımlarının katı kısıtlamalara tabi kılınması ve basit gerekçelerle bu yardımların iptali dayatılmaktadır.
Yeni yönetmelik, pamukta ortak sorumluluk cezasını baş döndürücü biçimde yükseltmiş ve fiyatları görülmemiş bir düzeye indirmiştir. Hükümet -pamuk üreticileri için yeni sıkıntılardan başka bir şey vermeyen oyunlarla- üreticileri aldatabileceğini ve öfkelerini yatıştırabileceğini umarak, bu olumsuz durumu gizlemeye çabalamaktadır. Hükümetin “devlet yardımı yapılabilen/yapılamayan” ürünler ayrımını yapması, şimdiye dek görülmemiş bir keyfiliktir; “yardım yapılabilir” sayılan ürüne daha iyi bir fiyat verilebilse de, diğer kategorideki ürünlerin ticari fiyatı asgari düzeyde tutulacağından, üreticilerin toplam gelirleri çarpıcı bir şekilde düşecektir.
Zeytinyağı fiyatları çok düşüktür ve kalitenin iyileştirilmesi bahanesiyle getirilen yeni yönetmelik aslında zeytinyağlarının başka sıvı yağlar ile karıştırılmasını meşrulaştırmakta ve şu anda üreticilerin kullandığı ticaret yöntemini yasaklayarak aracıların konumunu güçlendirmektedir.
Hükümetin zeytinyağı üretim hacmini yönetmelikle belirlenen düşük kota düzeyine indirene dek azaltmaya yönelik iğrenç taktiği, bir an önce devlet yardımı almak isteyen üreticilerin keyfi olarak belirlenen kotaları kabul ederek yanlış bildirimde bulunmalarına yol açmakta ve böylece üreticilere yönelik şantaj meşrulaşmaktadır.
Yunanistan Başbakanı, Göteborg’da, tütün üreticilerine yönelik devlet yardımlarının kaldırılması ilkesini kabul etmiştir. Bakanlar Kurulu’nun üç yıllık erteleme kararı, sonucu değiştirmemektedir. Bu karar üreticileri tütün ekiminden yakın bir gelecekte vazgeçmeye zorlayacak ve bu da hem kendileri hem de tütün işçileri için yıkıcı sonuçlar doğuracak. Diğer yandan, tütün döviz getiren bir ürün olduğundan, söz konusu yıkımın ulusal ekonomi üzerindeki etkisi de büyük olacaktır.
Meyve, sebze ve küçükbaş hayvanlar için getirilen yeni yönetmelikler, asgari fakat tatminkar bir geliri garanti eden asgari fiyatları ortadan kaldırmakta ve sanayicilerle büyük tüccarların ceza almasının önüne geçmektedir. Üstelik belirlenen kota rakamları, meyve ve sebzelere yapılan devlet yardımlarının boşa gitmesine neden olacak ölçüde düşüktür. Küçükbaş hayvancılıkla uğraşanlar, sınırlı devlet yardımlarından dahi pay alamayacaktır.
Üzüm satış sözleşmelerinin imzalanması konusunda dayatılan zorunlu tarihler yalnızca tüccarların cezalandırılmamalarına yöneliktir; üzüm üreticileri, bu tarihlere uymadıklarında devlet yardımı alamayacakları için, ürünlerini düşük fiyatlarla satmaya zorlanmış olmaktadırlar. Bu şantajların gerçek sonucu, üzüm fiyatlarının düşmesidir.
Hükümetin verdiği güvencelere rağmen yardım ödemeleri çok gecikmekte, üstüne üstlük Yunanistan Tarım Bankası (ATE), henüz ödenmemiş olan yardımları gerekçe göstererek üreticilerin borçlarını ödemelerini istemektedir.
Ayrıca son soğuk hava dalgasının ağaçlara ve ekili alanlara verdiği zararları tazmin etmeye yönelik olarak hükümet tarafından açıklanan önlemler hiçbir sorunu çözmemekte ve Yunanistan Tarım Sigortaları Örgütü’nü (ELGA)iflas tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. ELGA, üretim zararlarının yüzde 100’ünü değil, yalnızca yüzde 75’ini karşılayacaktır. Diğer yandan, ELGA bu tazminatları kendi özkaynaklarından karşılayamayacağı için yeni borçlar almak zorunda kalacak ve bu da kurum açısından ölümcül sonuçlar doğuracaktır. Hükümet,,, tamamen kasıtlı bir şekilde ve geçmişte olduğu gibi birkaç kırıntıdan başka bir şey vermemek için, stoklardaki ürünler ve diğer tarım ürünleri için, ödenecek olan zarar tazminatlarının faiz oranlarını açıklamamıştır. Yine kasıtlı bir şekilde geçmişte bu konuda bazı düzenlemelerin yapılmış olmasına karşın, felakete uğramış olan çiftçilerin ve hayvan yetiştiricilerinin ödeme koşulları iyileştirilmemiştir.
Tarımsal üretim zararlarının karşılanma oranlarını düşüren yeni yasa, öncekinden de kötüdür. ELGA’ya hiçbir devlet yardımı öngörülmemekte ve bu kez dolambaçlı bir yoldan tarım sigortacılığının özelleştirilmesinin yolu açılmaktadır. PASOK ve ND hükümetleri tarafından devlet bütçesinden para yardımı yapılması reddedildiğinden sürekli borçlanmak zorunda kalan ELGA, iflasa sürüklenmektedir.
Yunanistan Tarım Bankası’nın (ATE) ve özel sermayeli iştiraklerindeki hisselerinin özel sermayeye satılması, küçük ve orta çiftçilerin ve kooperatiflerin finansman olanaklarını sınırlandıracak, hatta ortadan kaldıracaktır. Bu da açık artırma yoluyla satışları hızlandıracak, borçlu çiftçiler ile kooperatiflerin mal varlıklarına yönelik haciz kararlarının artmasına yol açacak ve söz konusu işletmeleri satın alan sanayici ve büyük tüccarların konumlarını güçlendirecektir. ATE ile iştiraklerinin hisse senetlerinin tarım kooperatifleri tarafından da satın alınabileceğinin söylenmesi, yalnızca tarımcıların gözlerini boyamaya yöneliktir. Bu iddia yalnızca kooperatiflerin özkaynaklarının yetersiz olması nedeniyle değil, aynı zamanda çoğunun ATE tarafın-dan borçlandırılmış ve tasfiyeye zorlanmış olmaları nedeniyle de anlamsızdır. Ayrıca, kooperatiflerle ilgili yeni yasada kooperatif üyelerine eşit oy hakkı tanınmamakta ve otoriter dönemlere ve anti-demokratik seçim sistemlerine gönderme yapılarak kooperatiflerin özel sermayeye satılması öngörülmektedir.
Hükümetin bütün dertlere deva olarak sunduğu 3. Toplumsal Destek Çerçevesi (TDÇ), tarımsal arazilerin ve üretimin az sayıda büyük çiftçinin elinde toplanmasını, tarım sektöründe kapitalist yeniden yapılanmanın hızlandırılmasını ve çiftçilerin bu yeniden yapılanma sürecine karşı direncini ortadan kaldırmayı hedefliyor. Bu değerlendirmeler, bundan önceki iki TDÇ deneyimiyle de doğrulanmıştır. Yunanistan’ın en önemli sorunlarından birinin çölleşme olduğu hesaba katıldığında, 3. TDÇ kredile-rinin yalnızca yüzde 5’inin sulama çalışmalarına ayrılması bu değerlendirmeyi doğrulamaktadır.
Sefalet maaşları alan tarım emeklileri için açıklanan zam oranlarının düşüklüğü, hükümetin bu konudaki yaklaşımını netleştirirken, emeklilerin oylarını isterken ne kadar küstahça davrandığını da göstermektedir. “Güçlü bir Yunanistan” sloganını ortaya atan hükümet, emekli çiftçilerin 2002 yılında ekonomik açıdan güçlü bir ülkede ayda 51 bin 500 drahmi (151.14 euro) ile onurlu bir yaşam sürmesini isterken, emeklilerin iyi niyetini açıkça suiistimal etmekten başka bir şey yapmamaktadır.
Hükümetin sağlık ve eğitim alanlarında gerçekleştirmeyi vaat ettiği özelleştirmeler, küçük ve orta çiftçiler için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır.
Hükümetin ve AB’nin “2002 Gündemi” kapsamında geliştirdiği tarım karşıtı politikalar, küçük ve orta çiftçileri haklarını aramak, kendi tarlalarında çalışarak kendi köylerinde yaşayabilmek için sokağa çıkmaya zorlamaktadır.
Hükümet, bir yandan sorunlar karşısında sözde “anlayışlı” bir yaklaşım sergilerken diğer yandan da çiftçi hareketlerini çeşitli gerekçelerle bastırarak, yani havuç-sopa yöntemini kullanarak çiftçilerin mücadele azmini kıracağını düşünüyorsa, aldanıyor.
Gerek hükümet gerekse ana muhalefet partisi tarafından dile getirilen vaat ve yaklaşımlara çiftçilerin karınları toktur. Bu nedenle çiftçiler, birleşik mücadeleleriyle, kendi köylerinde ve tarlalarında kalma hedefiyle uyumlu çözümleri kabul ettirmeye çalışacaktır.