ABD ile AB arasındaki rekabetin günümüzün en önemli çelişkisini oluşturduğunu savunanlar, AB’nin ABD ile liderlik mücadelesine girişmek için gereken iktisadi ve siyasi güç ve bütünlükten yoksun olduğunu göremiyor mu? AB’ye üyelik sürecinin Türkiye için bir çağdaşlaşma ve demokratikleşme süreci olduğunu düşünenler, bu süreçte emperyalist sömürünün giderek yoğunlaştığını ve “AB demokrasisi” denen şeyin halkın gerçek katılımını içermediğini, tam tersine dışladığını bilmiyor mu? Düzen içi bazı odakların emperyalist projelere ve bu arada AB’ye karşı “ulusalcı” bir direniş sergilediğini iddia edenler neredeyse her söylediklerinin yalanlanmasından rahatsız olmuyor mu?
Asıl mesele başka…
Kendi güçlerine güvenmeyenler için, başka güçlere bel bağlamaktan başka çıkar yol yoktur. Önlerine işçi sınıfı devrimciliğine dayanan, Türk ve Kürt emekçilerini birleştiren ve başta Balkan halkları olmak üzere komşu halklarla mücadele ortaklığı kurmanın yollarını açan bir yurtseverliği inşa etme görevini koyamayanların önünde iki seçenek vardır: Yurtseverliği toptan reddetmek ya da burjuva milliyetçiliğine geri dönmek.
Sosyalizmi somut bir seçenek haline getirme iddiasına sahip olmayanlar, AB ile mevcut statüko arasında tercih yapmak zorunda kalır.
Komünistlerin işi, taraf tutmak değil, cephe açmaktır.
“AB ve Türkiye” başlıklı bu Gelenek’te yer alan tüm yazılar, cephe açma hedefinin altını doldurmaya yönelik. Bunlara, Yunanistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Aleka Papariga’nın uluslararası düzeydeki ittifaklara ilişkin yazısı da dahil…
Bir sonraki sayıda buluşmak üzere…
GELENEK