Venezuela Komünist Partisi’nin 12. Kongresi sırasında düzenlenen uluslararası toplantıda Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın yaptığı konuşmayı okurlarımızla paylaşıyoruz.
Sevgili yoldaşlar,
Güncel gelişmelerin burjuvazi ve işçi sınıfı arasındaki tarihsel mücadeleyi ilgilendiren bazı yönleri üzerinde durmak istiyorum.
İnsanlığın 19. yüzyıldan beri bu kadar uzun bir karşı-devrim dönemi yaşamamış olduğunu hesaba katmak durumundayız. Bu dönem 1980’lerin başında, ABD’nin İran’da Şah rejiminin devrilmesinin ardından saldırıya geçmesinden ve Sovyetler Birliği’nin CIA destekli gerici güçlere karşı Afganistan hükümetine destek vermeye karar vermesinden hemen sonra açıldı. Ardından Granada işgali, gerçek bir katliama dönüşen İsrail’in Filistin kamplarına dönük saldırıları geldi. Ekonomik, siyasal, askeri, ideolojik ve kültürel boyutlarıyla bu saldırının benzersiz olduğunu kabul etmeliyiz. Hiç kuşkusuz, bu gerici dönemin en kritik evresi Sovyetler Birliği’nin dağılmasıdır. Dağılma bir açıdan saldırıların sonucudur, bir başka açıdan bakıldığında saldırılara yanıt verilememesinin… Ne olursa olsun, biz Sovyetler Birliği’nin dağılmasına nasıl bir anlam verirsek verelim, ilerici güçler 1980’lerin başından itibaren sürekli kaybettiler ve şimdiye kadar bu durumu tersine çevirme olanağı bulamadılar.
Kahraman sıfatını her açıdan hak edenlerin başarısı anlamına gelen Küba deneyiminin kendine korumak konusunda gösterdiği inat, bu karşı-devrimci dönemin baskın karakterini değiştiremedi. Venezuela’daki Bolivarcı Devrim süreci de bu karanlık dönemi sona erdirmeye yetmedi. Fakat bunlar emperyalistlerin inisiyatifi kaybetmeye başladıklarına dair güçlü işaretlerdir; bunlar en az 25 yıldır sürmekte olan uzun karşı-devrimci dönemin sonuna yaklaşmakta olduğumuza dair işaretlerdir.
Bununla beraber yoldaşlar, bu kadar uzun bir dönemin komünist hareket üzerinde ciddi etkileri olduğunu hesaba katmamız gerekiyor. Yeni bir kadro ve militan kuşağı, saflarımızdaki yeni yoldaşlar, egemen sınıfların saldırganlığından başka pek az olaya tanıklık etmişledir. Komünist partilerin stratejileri önemli ölçüde değişmiş, savunma güdüsü ileriye doğru atılım arayışıyla yer değiştirmiş, daha da kötüsü bu partilerin bir bölümü, var olma kaygısıyla, ayakta durma kaygısıyla hareket etmek durumunda kalmışlardır.
Bu konuyu Türkiye’de, partimiz içerisinde çok tartıştık, tartışmaya devam ediyoruz. Devrimci düşünceler, savunma dönemlerinden çok ileriye doğru zorlamalardan çıkar. Geçmişin derslerine takılıp kalan, geride bırakılan dönemin sorularını yanıtlamaktan ibaret olan bir düşünsel faaliyetin devrimci bir enerji yaratmayacağından korkuyoruz.
Komünist partiler ailesine 25 yıldır katılmakta olan kadro kuşağı, karanlık döneme karşın saflarımızı seçtikleri oranda dirençli ama bu dönemin dayattığı “mevzide tutunma” görevinin baskısı nedeniyle devrimci mücadele açısından gereğinden fazla ihtiyatlıdır.
Özetle, geride bıraktığımız dönem devrimci düşüncelerin ortaya atıldığı bir dönem değildi, aslında ortada yeni bir düşünce de yoktu. “Yeni düşünce tarzı” denen ahlaksız önerme, adeta reformistlerin elinde tuttukları marksizmin teslim oluş fermanı gibiydi.
Demek ki yoldaşlar, bu uzun süren karanlık dönem boyunca zehirlenmiş olduğumuzu göz önünde bulundurmak durumundayız. Marksizme yapılmış tüm gerçek katkılar, sınıf mücadelesinde ileriye doğru atılmış adımların ürünü olmuştur. Yenilgilerden dersler çıkarabiliriz fakat zengin sınıfların uzun süren şöleni üzerine devrimci bir teori inşa edemeyiz.
Bu dönem henüz kapanmadı ancak daha önce de söylediğim gibi insanlığın bu kabustan uyanmaya çalıştığına dair güçlü işaretler var. Güçlü bir işaret Küba’dan, Küba halkının sosyalizm tercihinden gelmektedir. Bir diğer işaret, Venezuela’daki Bolivarcı Devrim’in yeni bir umut yarattığı Latin Amerika’daki ilerici süreçtir. ABD işgaline karşı Irak’taki direniş dünyanın başka bir bölgesinden gelen bir diğer işarettir. Bunlara tamamen farklı toplumsal sistemlere sahip olan ve ABD hegemonyasına karşı direnen ya da direnme belirtileri gösteren Rusya, Çin ve hatta İran’ın rollerini ekleyebiliriz.
Bunlar yaşanan, gerçek işaretlerdir.
Yoldaşlar, gene de bu işaretler komünist hareket için başka birtakım zorluklar oluşturuyor. Bugün neredeyse yarım yüz yıldır ayakta olan Küba Devrimi’ni bir kenara koyarsak, ilerici güçler adına tanıklık ettiğimiz tüm pozitif gelişmelerin bir dolu çelişki barındırdığını görüyoruz. Venezuela’daki devrimci süreç biz marksistlerin devrim hakkında bildiklerine uyan, teorik kalkış noktalarından hareketle öngörülebilir bir süreç değildir. Irak’taki kahramanlık dolu direniş, aynı bölgede olmamıza rağmen bizim için bile bir sürpriz olmuş, oldukça ilginç ve karmaşık sonuçlar doğurmuştur.
Bu örnekleri çoğaltabilirim ama sanıyorum buna ihtiyacımız yok. Hepimizin kabul etmesi gereken şu ki, emperyalizmin saldırılarını durdurmaya dönük girişimlerin her birisinde komünist unsurlar tali konumdadır, geri planda durmaktadır. Başka şeyler bir yana, bu durum marksist teori açısından yeni bazı güçlükler ortaya çıkarmaktadır.
Nedir bu güçlükler? Örneğin komünistler arasında ilkeli, teorik tutarlılığı olan bir siyasal mücadele arayışından vazgeçme eğilimleri yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu eğilimler bugün yaşadıklarımız göz önüne alındığında makul gelebilir ancak karşılaşılacak sonuç tam bir felaket olacaktır. Saflarımızda uzun süren geri çekilişin acısını bir an önce çıkarmak arzusunu geleneğimizin en değerli bölümlerini dahi elden çıkararak tatmin etmek isteyen unsurların sayısı artmaktadır. Eski mücadele kuşaklarının bıkkınlığının üzerine genç yoldaşlarımızın pragmatizmi geldiğinde, yıkım tehlikesi ile karşı karşıya kalıyoruz. Her ülkede komünist partilerin bu tehlikeyi aşmaya dönük sistematik bir çaba içerisinde girmesi gerekiyor.
Diğer yandan, komünist hareket içinde, gerçek devrimci dinamiklerden uzak kalmaya çalışan başka unsurlar da vardır. Bunlar Latin Amerika’daki gelişmeleri küçümsemeye, Irak direnişinin itibarını yok etmeye vs. çalışıyorlar. Umdukları, siyah ve beyazıyla saf, belirgin sınıfsal karakteri ile tamamlanmış, olgunlaşmış bir devrimci süreç.
Ancak problem şu ki, böylesi bir devrimci süreç hiçbir zaman yaşanmadı! Evet, Venezuela’daki devrimci açılım kitaplardakine uymuyor. Ama Rus devrimi öyle miydi? Ya da Çin ve Küba?
Gerçekte devrimler kitaplara sığmaz, tersi doğrudur kitaplar devrimlerle uyum sağlar.
Yoldaşlar, bu söylediklerim komünistlerin teori ile ilişkiyi kesmeleri gerektiği anlamına gelmez. Tersine, komünistler alışkanlıklarını, yaratıcı, ilkeli bir teorinin ışığında değiştirmelidirler.
Emperyalizmin teorisi, devlet teorisi, öncü parti teorisi, tüm bunlar oldukça değerli. Çünkü her birisi öz itibariyle devrimci bir perspektifle kurulmuştur ve her zaman var olan koşulların ötesine geçmeyi, ilerisine gitmeyi amaçlarlar.
Marksist teori gerçeği anlamaya dönük sistematik bir yöntem değil,onu değiştirmeye dönük bilimsel bir girişimdir.
Anlamadan değiştirmek nasıl olanaksızsa, değiştirmeye soyunmadan anlamak da söz konusu değildir. Saflarımızda güçlenen “bir an önce sonuç alma” eğilimini, düşünce tembelliğine giden geçici bir heves olmaktan çıkarmak için pragmatizmi teorik derinlikle savuşturmak durumundayız.
Dizginlenemeyen pragmatizmden oportünist eğilimler çıkar; oysa bizi kendimizle barışık kılacak olan devrimci uyanıklığımızdır.
Sözün özü yoldaşlar, sınıf savaşında bizi ileriye taşıyacak, zengin teorik ve siyasal mirasımızı içeren yeni unsurlar bulmalıyız. Biz komünistler gelecekte daha steril bir mücadele için uygun koşulların oluşacağını asla düşünemeyiz. Bizim şimdiki görevimiz verili koşullarda mücadele etmek için, sosyalizm için yeni yollar bulmaktır.
Değişik ülkelerden yoldaşlarımız bize şunu soruyorlar: Nasıl oluyor da insan haklarının, demokrasinin olmadığı bağımlı ve müslüman bir ülkede sosyalizmden bahsedebiliyorsunuz?
Bu soruya cevabımız şudur: Tam da bu nedenle sosyalizmden bahsediyoruz. Evet, bizim ülkemiz bağımlı, az gelişmiş, militarist, yobazın karanlığıyla boğuşan bir ülkedir ancak bütün bunları sosyalizm mücadelesini ertelemek için değil, aksine bu mücadeleyi yükseltmek için sağlam gerekçeler olarak gördüğümüz için komünistiz.
20 Temmuz 2006, Karakas.