“Esnaf ve sanatkâr: İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler (…)”
5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu, Madde 3
Batılı emperyalist bir merkezi, özellikle de ABD’yi ziyaret edenlerin en çok dikkatini çeken şeylerden biri herhalde şudur: Ziyaret edilen yer çok küçük bir yerleşim değilse, tam bir esnaf yokluğu göze çarpar. Kâğıt mendil, sigara vb. basit gereksinimleri temin etmek için kimi zaman yüzlerce metre yürümek gerekebilir. Kimi istisnalar dışında Batı Avrupa için de benzer bir durum geçerlidir. Bu tabloyu gören bir kişi İstanbul’un herhangi bir semtine, örneğin Ümraniye’ye gelirse, Türkiye’nin bir “esnaf cenneti” olduğuna kanaat getirebilir.
Türkiye’de resmi rakamlara göre 2 milyona yakın esnaf var. Diğer bir deyişle ortalama her dokuz aileden biri geçimini esnaflıkla sağlıyor.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Türkiye ekonomisinin tüketim alanı özelleştirmeler ve deregülasyon, yabancı sermaye girişleri, kolay dış borçlanma, tüketici kredileri ve tüketimde artış ekseninde önemli bir dönüşüm yaşadı. Bu dönüşümün en çok sarstığı ve toplumsal koordinatlarını yeniden tanımladığı kesimlerin başında da esnaf geliyor.
Son yıllarda sürekli bir “düşüş” yaşayan esnafın mevcut pozisyonunu ve toplumsal dinamizminin kaynaklarını tanımlamak, emekçi sınıflarla önemli geçişkenliğe sahip bu geniş kesimin içine girebileceği olası toplumsal hareketliliklerin koordinatlarına ilişkin de önemli ipuçları taşıyor.
Esnaf kimdir?
Esnaf ve sanatkâr tanımı, 1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 17. Maddesinde yapılmış ve 2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanununun 3. Maddesinde de aynı tanım tekrarlanarak, bu tanım kapsamına girenlerin meslek odalarına kaydolması zorunluluğu getirilmiştir. “Esnaf ve sanatkârlar” ile “tacir ve sanayici” ayrımı, her iki kanunda da tanınan yetki uyarınca, 1986 tarihli ve 86/10313 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenmiştir. Söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı ile “1.sınıf defter tutma hadlerinin yarısını aşmayan” ölçekteki işletmelerin sahipleri esnaf ve sanatkâr sayılmış; bu hadleri aşanlar ise tacir ve sanayici olarak kabul edilmiştir.
2005 yılında kabul edilen 5362 sayılı Kanunla Bakanlar Kurulu kararının esas alınması, resmi esnaf tanımını genel “küçük esnaf” algısına daraltmış; örneğin Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ) esnaf kategorisinin dışına çıkmıştır.
Kanunlarda yapılan tanım sadeleşmesinden ve hâkim meslek gruplarının ortaya koyduğu tablo, aynı zamanda bir esnaf tanımını mümkün kılan iki asal ekseni de belirleyecektir: Esnaf işletmelerinin küçük ölçekli sermaye ile kurulması ve büyük oranda “müteşebbis”in şahsi emeğine dayalı olması.
2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu uyarınca esnafın kaydolması zorunlu olan meslek odalarının çatı örgütünü Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK) oluşturmaktadır. TESK verilerine göre, Türkiye’de 2008 yılı sonu itibarıyla 3 bin 141 esnaf odası ve 1 milyon 903 bin kayıtlı esnaf bulunmaktadır.
Mevcut 2 milyona yakın esnafın mesleklere ve sektörlere göre dağılımı verisi bulunmamaktadır; ancak 2008 yılında Meslek Odalarına kaydolan esnafın sektör verisi, bütüne ilişkin önemli bir veri sunmaktadır.
Tablo 1. Seçilmiş Mesleklere Göre Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesinde Yayımlanan İlanlar (1/1/2008 -31/12/2008)1
Esnafın sektörel dağılımını yansıtan yukarıdaki tablo, esnafın yaptığı işlerin mahiyetini de büyük ölçüde belirlemektedir. Buna göre, kuaförlük ve lokantacılık dışarıda tutulursa, esnafın büyük çoğunluğu herhangi bir vasıf gerektirmeyen işler yapmakta ve bu işler ezici bir ağırlıkla perakende ticaret ve hizmet sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. 2008 yılını yansıtan bu durum, esnaf örgütlerinin halen lonca, ahilik vb. kurumlara nostaljik göndermelerde bulunmalarına rağmen, esnaflığın “ustalıktan” ve “zanaatkarlıktan uzaklaştığını ve giderek küçük sermayeli ve vasıfsız serbest teşebbüsün alanı haline geldiğini göstermektedir.
Düşük kent nüfusunun, ekonomideki sınırlı talepten ötürü hizmet ve perakende sektörlerindeki göreli geriliğin, üretim-hizmet araçlarındaki görece yüksek maliyetin ve vasıf gereksiniminin geçmişte yarattığı bariyerlerin bugün olmaması, esnaflığın bugün daha rahat “girilen” bir alan haline gelmesinde etkilidir. Gerçekten de, kentsel nüfusun ve etkin talebin arttığı, tüketimin boyutlandığı ve yeni perakende-hizmet alanlarının ortaya çıktığı, teşebbüs ve kurulum maliyetlerinin görece düştüğü ve vasıf gereksiniminin söz konusu alanlarda en aza indiği günümüz koşullarında “esnaf olmak” hiç olmadığı kadar kolaydır.
Öte yandan, “esnaflığı sürdürmek” de hiç olmadığı kadar zorlaşmıştır. Bu zorluğun temelinde esnaflığa konu olan hizmet ve perakende ticaret alanlarında görülen çarpıcı boyutlardaki tekelleşme yatmaktadır. Söz konusu tekelleşme süreci, yalnızca esnafın varlık zeminini sarsmamış, aynı zamanda esnaflığa konu olan tüketim alanlarını dönüştürmüştür. Dönüşüm süreci, özellikle 2001 krizinin ardından, yabancı sermayenin perakende ticaret ve hizmet alanlarına ilgisinin somutlaşmasıyla birlikte hızlanmıştır ve bugün tüm hızıyla sürmektedir.
Esnaflığa konu olan perakende ticaret ve hizmet alanlarında görülen yabancı sermaye destekli dönüşüm süreci, birkaç eğilimi birlikte taşımaktadır. Öncelikle, söz konusu alanlara yönelik yüksek hacimli yatırımlar, bu alanlara ölçek ekonomisini taşıyarak mevcut geleneksel esnaf yapıları üzerinde önemli bir ayrıştırıcı baskı yaratmaktadır. Bu baskının karşısında esnafın önemli bir bölümü varlık zeminini yitirerek yok olurken; belirli bir kısmı da, ya vermekte oldukları hizmeti daha lüks ya da özelleşmiş bir segmente taşımakta; ya da zincirleşme, ölçek büyütme vb. yollarla ölçek ekonomisi kuralına uyarak tekellere benzeşmektedir.
Perakendede ayrışma: 1998-2008
Esnafa yönelik ayrıştırıcı baskı, yerli ve yabancı sermayenin perakende ticaret ve hizmet alanlarına yönelik yatırımlarını özellikle 2001’den sonra yoğunlaştırmasıyla görünür sonuçlar vermiştir. Esnaflığa konu olan ekonomik alanların başında gelen perakende ticaret alanında yaşanan dönüşüm, ayrıştırıcılık başlığında resmin tümünü temsil yeteneğine sahiptir.
Tablo 2. Perakende işletmelerinin büyüklüklerine göre dağılımları2
Perakende ticaret alanındaki dönüşümün yarattığı birinci eğilim “yok olma” olarak adlandırılmalıdır. Yukarıdaki tabloya yakından bakıldığında, bakkal sayısının son 10 yılda yaklaşık 40 bin azalarak net bir erime yaşadığı görülmektedir. Buna karşılık, küçük süpermarket ve süpermarket sayıları 3-4 kata varan artışlar kaydetmiştir. Oran olarak olmasa da, mutlak rakam olarak en önemli artışı kaydeden küçük süpermarketlerdir3.
Avrupa’nın aksine, yasal boşluktan ötürü mahalle aralarına bile süpermarketler kurulmasına izin verilmiş olmasına karşın, orta ve üst-orta sınıfın sınırlı tüketim kapasitesi nedeniyle süpermarket kategorisindeki gelişim Türkiye’de sınırlı olmuştur. Esas gelişim ise, fiyat ve ürün çeşitliliği bakımından bakkalların muadili olan küçük süpermarketlerde yaşanmıştır. Perakende çevrelerinde “bakkal katili” sıfatını taşıyan BİM, giderek bir “fenomen” haline gelmiş; orta sınıfın dar ve tüketim gücünün düşük olduğu Ortadoğu ülkelerinde faaliyet gösterecek “tekelci bir perakende modeli” olarak ihraç edilmiştir. Diğer bir deyişle, Türkiye’de tekelci perakende ve geleneksel esnaf arasındaki çatışma “bakkal-süpermarket çatışması” biçiminde değil, “bakkal-küçük süpermarket” karşıtlığı biçiminde vuku bulmuş; tüketim bakımından yakın toplum yapılarının görüldüğü Ortadoğu’ya bir model olarak ihraç edilmiştir.
1998-2008 dönemi perakende verilerine ilişkin dikkat çeken son nokta ise, “orta market” kategorisinde görülen değişimdir. Bu kategori, bakkallık yaparken, tekelci hizmet kalıplarına uyum sağlayarak süpermarketlere benzeşen işletmeleri göstermektedir. Bu kategoride görülen artış miktarı, bakkallardaki erimeyle kıyaslandığında çok düşüktür; diğer bir deyişle bakkallık yapan esnafın çok küçük bir kısmı bu dönüşümü gerçekleştirebilmiştir.
Esnaf için “yeni olanaklar”
Esnafın hareket ettiği ekonomik alanda tekelci sermaye öncülüğünde yaşanan dönüşüm sürecinin getirdiği ikinci eğilim ise, esnaf için yeni hareket alanlarını yaratmasıdır. Diğer bir deyişle, esnafın ekonomik alanına tekelci rekabeti sokarak bu alanı yeniden yaratan sermaye, aynı zamanda esnafın hareket edeceği yeni alanlar da yaratmaktadır. Bu yeni alanlar, yeni tüketim kalıpları ve ihtiyaçların tekelci tedarikinin çeperlerinde yer almaktadır. Esnafa yakın gelecekte tanınan ana hareket alanları buralardır. Ancak bu alanların esnafa vaat ettiği kârlılık ve çalışma koşulları önceki döneme göre “gömlek düşmek” anlamına gelmektedir.
Esnafın tekelci sermaye tarafından açılan yeni tüketim alanlarında doğrudan yer alması, özellikle 2001 sonrası dönemde sıçrama yaşayan “franchise” ya da bayilik sistemi olarak bilinmektedir. Bu sistem, esnaftan tekelci sermayeye doğrudan kaynak aktarılmasını da peşi sıra getirmektedir. Bu sistemde esnaf, “tekel markasının koruyuculuğunda” kendisine tanınan çok sınırlı bir kâr alanında hareket etmekte, tekelin memnuniyetsizliği durumunda elindekini de kaçırabileceği kaygısıyla daha azına kanaat etmektedir. Özellikle hazır gıda hizmet ve perakendeciliğinde bu eğilim görülmektedir.
Tekelci sermaye tarafından açılan ikinci alan ise, çok daha yaygın ve geniş kapsamlı olan yeni teşebbüs alanlarıdır. Ağırlıklı olarak yeni teknolojiyle birlikte gelişen yeni tüketim alanları çeşitliliklerine rağmen esnafa “son satıcı” ya da “perakendeci” olmayı dayatmaktadırlar. Burada, bayilik düzeninden farklı olarak markanın koruyuculuğunun bulunmaması, esnafı ölçek ekonomisiyle rekabete zorlamaktadır. Esnafın hem satış hem de tedarik alanında ölçek ekonomisiyle rekabet etmek zorunda kalması, kâr marjları üzerinde en büyük baskı unsurudur. Esnaf, “fedakârlık” yapabildiği ya da “çizgiyi aşmadan” kayıt dışına çıkabildiği oranda ayakta kalabilmektedir ki, her iki durumda da perakende ticaret ya da hizmete konu olan ürünlerin üreticisi konumundaki tekellere kaynak aktarımı meydana gelmektedir. Özellikle cep telefonu, bilgisayar ve aksesuarları, ofis ve yazılım hizmetleri, elektronik perakendeciliği vb. alanlarda gelişen eğilim bu yöndedir.
Esnaf proleterleşiyor mu?
Esnafın ayağını bastığı ekonomik zeminde görülen bu çok yönlü ve esnafa giderek daha azını vaat eden hareketlilik, şüphesiz birtakım esnafın mülkiyetini terk etmesini ve iş bulabildiği ölçüde ücretli çalışmasına neden olmaktadır ve bu anlamıyla bir proleterleşme söz konusudur. Öte yandan, tekelci sermayenin yeni ve büyük ölçekli yatırımlarıyla el koyduğu artı değer havuzlarının en dış ve en karsız çeperi kabul edildiği ve buna kanaat edildiği takdirde, esnaf için hâlâ yeni alan vardır.
Dinci siyaset ve dini ideolojinin giderek güç ve ağırlık kazandığı bir dönemde, kanaat etmeye yönelik bir “sıkıntı” bulunmamaktadır. Ücretli çalışmanın alenen kölelik koşullarında dönüştüğü toplumsal koşulların varlığı da benzer koşullarda da olsa “serbest teşebbüste” bulunmayı cazip hale getirmektedir. Bu yüzden, esnaf kesiminden ayrılmalar olmakla birlikte net olarak bir azalma ya da proleterleşmeden söz etmek mümkün değildir.
* Mayıs ayı itibarıyla
Tablo 3. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesinde Yayınlanan İlanlar (2005-2009) 4
Son 5 yılın Esnaf ve Sanatkâr Odaları’na açılış nedeniyle yapılan tescil kayıtlarının ve kapanış nedeniyle yapılan terkin kayıtlarının sayılarını gösteren yukarıdaki tablo, 2005 yılı hariç tutulduğunda tescil sayısının net olarak pozitif verdiğini, yani esnaf sayısının net biçimde arttığını göstermektedir. 2005 yılında görülen net çıkış tablosunun ise, aynı yıl kabul edilen Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu’na uyum çerçevesinde yapılan kayıt prosedürlerinden kaynaklandığı tahmin edilmektedir.
Tabloda dikkat çeken bir diğer nokta da “esnaflığa giriş-esnaflıktan çıkış sirkülâsyonu” olarak tanımlanabilecek hareketliliğin yüksek boyutlarıdır. 2006 ve sonrası dönemde her yıl esnaflığa başlayanların yaklaşık 4’te 3’ü kadar bir esnaf kitlesi de esnaflıktan ayrılmıştır. Bu durum, tekelci sermayenin açtığı yeni alanlarda esnaflığa başlamanın kolaylaştığını, öte yandan esnafa tanınan yeni konumun zorluğu nedeniyle de sürdürmenin zorlaştığının bir diğer göstergesidir.
Esnafın ülke genelinde dağılımları, esnaflığa giriş-esnaflıktan çıkış sirkülâsyonuyla birlikte düşünüldüğünde “Proleterler esnaflaşıyor mu?” biçiminde tersten bir soruyu da akla getirmektedir.
Tablo 4. İllere Göre Oda ve Esnaf Sanatkâr Sayıları5
Esnafın ülke genelindeki coğrafi dağılımı, üç büyük kent hariç tutulduğunda, turizmin ağırlıkta olduğu hizmet havzalarında ve sanayi havzalarında bir yoğunlaşmaya işaret etmektedir. Kocaeli, Gaziantep, Denizli, Mersin ve Sakarya sanayi havzalarındaki yoğunlaşma örnekleriyken; Muğla, Trabzon ve Samsun hizmet sektörünün gelişkin olduğu bölgelerdeki yoğunlaşmaya işaret etmekte; Bursa, Adana, Manisa ve Balıkesir ise hem sanayi hem de tarım ve hizmet alanlarının kesiştiği bölgelerdeki yoğunlaşmaya işaret etmektedirler6.
Sermaye yoğunlaşmasından ötürü belirli bir tüketim kapasitesinin üstünde ve yeni tüketim kalıplarına açık olan; öte yandan kayıt dışı ve mevsimlik istihdamın yoğun olduğu ekonominin düşüş konjonktürlerinde geniş çaplı istihdam kayıplarının görüldüğü bu bölgelerde, esnaflık emekçiler için her daim bir “seçenek” olarak ortada durmaktadır. Ancak sürdürülebilirliğin artan oranda zorlaşması nedeniyle esnaflığa girişlerin çok büyük bir bölümü belirli bir vade sonrasında yerini büyük ölçüde iflas ederek çıkışa bırakmaktadır.
Esnaf ve siyaset: Gericilik kader mi?
Esnafın siyasetle ilişkisinde gericiliğin öteden beri önemli rol oynadığı bilinmektedir. Öte yandan, geçmişte esnafın sahip olduğu muhafazakâr-gerici pozisyonda belirleyici olan, lonca geleneğine referansla da anılan “küçük üretici-küçük mülk sahibi” kimliğidir ve bu yönüyle örneğin küçük köylü gericiliğine yakın bir niteliğe sahiptir.
Öte yandan, esnafın üretici kimliğinin ve buna bağlı olarak sabit sermaye gereksiniminin bugün büyük ölçüde önemsizleşmesiyle durum farklılaşmıştır. Bugün son taşıyıcı-perakendeci pozisyonuna itilen esnaf için, yaptığı işin niteliğinden çok rant alanı-pazar öne çıkmaktadır. AKP iktidarıyla birlikte en küçük yerel yönetimden başlayarak dinci siyaset-rant ilişkisinin doğrudanlaşması; tarikat, cemaat ve benzeri dinsel ağlara üyeliğin yeni rant alanları doğurması esnafın gericiliğinde belirleyici bir noktaya gelmiştir.
Esnafın bugünkü gericiliğinin bir diğer boyutunu da dinsel boyutu güçlü olan “kanaat” parametresi oluşturmaktadır. Esnafın bugün hiç olmadığı kadar çok kanaat etmek zorunda olması, tersten okunduğunda, daha çok kanaat edebilenlerin esnaflıkta daha çok tutunması anlamını da taşımaktadır ki, bu da esnafın gericileşmesinde bir diğer kaynağı oluşturmaktadır.
Gericilik yönündeki tüm bu koşullayıcılara karşın, iktidardaki gerici siyasetin esnafa yönelik kapsayıcılık konusunda elinin çok rahat olduğu söylenemez. AKP’nin tekelci sermaye ile kurduğu yakın ilişki ve özellikle de “kendi sermayesini yaratması” sürecinde esnafa en çok vuran iktidar olması, gerici siyasetin esnafa yönelik kapsayıcılığını azaltan faktörlerin başında gelmektedir. Bu konuda iki örnek, Cüneyt Zapsu ve Vahit Kiler yeterlidir. AKP’de uzun süre Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığı dahil üst düzey görevlerde bulunan Zapsu “bakkal katili” BİM’in kurucusu olmuştur. Sonrasında BİM’den çekilen Zapsu, yine bakkalların segmentini hedef alan A101 ve ForYou mağazalarını kurmuştur. AKP’nin adeta sihirli değneğiyle büyüttüğü Kiler Holding ise, aynı adı taşıyan mağazalarıyla mahallelerde bakkal segmentini hedef almış ve büyümüştür.
Hükümetin, her yıl gündeme gelmesine rağmen “Büyük Mağazalar Kanunu”nu tekelci sermayenin baskısıyla bir türlü gündemine almaması da tekelci sermaye yanındaki net tavrını her yıl yenilemesi anlamına gelmektedir.
Tekelci sermayenin belirlediği alana sıkışan esnaf için, ekonominin yakın geleceği ve söz konusu sektörlerdeki tekelleşme düzeyi göz önüne alındığında, yakın gelecekte herhangi bir çıkış yolu görünmemektedir. Esnafı çevreleyen bu durum, esnaf örgütlerinin tek çatı kuruluşu olan ve halen ana gövde olarak AKP’yi destekleyen sağcı TESK yönetiminin hareket alanını da daraltmaktadır. Bu geniş kesimin içine girebileceği ve tepkisel olması olası toplumsal hareketlilik, diğer unsurların yanı sıra, yüksek geçişkenliğe sahip olduğu emekçi sınıfların hareketliliğiyle de koşullanacaktır.
Dipnotlar ve Kaynak
- http://www.tesk.org.tr/tr/calisma/sicil/3.pdf ,29.05.2009
- Nilsen “2008 Yılı Perakendeci Sayıları Tespit” çalışması
- Burada küçük süpermarket olarak anılan mağazalar BİM, Dia-SA, Şok, vb. mağazalardır.
- http://www.tesk.org.tr/tr/calisma/sicil/1.pdf ,29.05.2009
- http://www.tesk.org.tr/tr/calisma/sicil/4.pdf, 29.05.2009
- Bu üç kategorinin dışında kalan Konya, yüksek esnaf sayısıyla dikkat çekmektedir. Bu kent, esnaf faaliyetinde büyük ölçüde tarıma ve tarımsal sanayiye dayalı geleneksel küçük üreticiliğin ağırlığıyla diğer kentlerden ayrıksı bir yerde durmaktadır.