1. Haziran ayının ikinci yarısında ortaya atılan, kamuoyuna “AKP’yi ve Gülen cemaatini bitirme planı” şeklinde yansıyan “irticayla mücadele eylem planı” namlı belge, basında hükümet ve ordu arasındaki ilişkilerin halen “kırılgan” olduğu yorumlarına yer verilmesine yol açtı. Oysa bu tartışmalı belgenin Taraf gazetesinde yayınlanmasından sonra Genel Kurmay Başkanı’nın yaptığı açıklamalar, yer yer içerdiği “sert” cümlelerin yanı sıra, “gereği neyse yaparız” mesajını vermekteydi. AKP ve ordu arasındaki ilişkinin meşhur Dolmabahçe mutabakatından başlayarak seyir değiştirmiş olması, orduyu Yeni Osmanlı projesi kapsamında nasıl bir konuma yerleştirmektedir? Son belge vakası üzerinden estirilen ordu-hükümet ilişkilerinde “gerginlik” havası hangi güçler tarafından ve niçin pompalanmaktadır? Gerilim görüntüsünün Ağustos ayında TSK’nın komuta kademesindeki değişikliklerden hemen önce oluşturulması, zamanlama hakkında ne düşündürmektedir?
2. Askeri savcılığın “irticayla mücadele eylem planı” belgesiyle ilgili hızlı bir biçimde sonuca vararak belgenin Genel Kurmay kaynaklı olmadığı sonucuna varması ve imza sahibi olduğu iddia edilen Albay Dursun Çiçek hakkında takipsizlik kararı vermesinin ardından, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nden Çiçek’in Ergenekon davası kapsamındaki tutukluluğunun sona erdirilmesi konusunda hızlı bir karar çıktı. Bu gelişmelerle birlikte, halen devam etmekte olan askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına ilişkin yasa değişikliği tartışmaları hız kazandı. Albay Çiçek davasının dayandırıldığı iddialar ve hemen ardından gelen askere sivil yargı yolunun açılmasına ilişkin yasa değişikliğiyle ilgili tartışmalar, devlet içindeki “gerilimi” tırmandıran adımların odağını hangi yöne kaydırmıştır?
3. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Ergenekon hakim ve savcılarının görev yerinin değiştirilmesini de içeren kararnameyi tartışmaya başladığı haberlerinin “sivil yargı” tartışmalarıyla iç içe geçmesi, AKP yandaşı basın tarafından yargıda “demokratikleşmeye karşı direniş” olarak kamuoyuna sunuldu. AKP yandaşı basın, işi hükümetin Ergenekon heyetinin yerini korumak için ne yapılabileceğini tartışmasını önermeye kadar vardırdı. Yargı içerisinde AKP’ye karşı direnişin sınırları nelerdir? Rahatsızlık yaratan son unsurların da sindirilmesinin ardından Ergenekon operasyonunun işlevini tamamlayacağını söylemek mümkün mü? Devlet içindeki gerilimler göz önünde bulundurulduğunda bir dönemin kapandığını söyleyebilir miyiz?
4. Bu tartışmaların, Obama’nın Türkiye ziyareti ve Kahire’de yaptığı konuşmayla ABD’nin bölgeye dönük politikaları ve Türkiye’ye bu kapsamda nasıl bir rol biçmeyi tasarladığına ilişkin verileri yüksek sesle ifade etmesinin hemen ardından açılmış olması bir tesadüf değildir. Son bir ay içinde yeniden devletin iç gerilimleri merkezinde yoğunlaşan gündem, Türkiye’nin bölgedeki gelişmeler karşısında nasıl bir hazırlık içine sokulduğuna işaret ediyor? Yapılan hazırlığın özellikle hangi başlıklarda toplumsal gerilimleri yeniden üretmesi veya tırmandırması beklenmelidir?
5. Hazar gazını Avrupa’ya taşıyacak Nabucco boru hattının Türkiye’yi doğudan batıya kesmesi, ülke içinde Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından sonra, bu defa AB tarafından himaye edilen ikinci bir “iç sınır”ın oluşturulması anlamına geliyor. Boru hattının bir özel ordu tarafından korunacağına ilişkin haberler henüz yalanlanmış değil ve gerçekleşmesi durumda, bu vesileyle Türkiye topraklarına büyük bir yabancı ordunun konuşlanması söz konusu olacak. Türkiye’yi bir uçtan diğerine kesen iki hattın inşa edilmesi ve bunların yabancı askerlerin ülkeye yerleşmesini meşrulaştırmak üzere kullanılmasıyla Yeni Osmanlı uzlaşısının pekiştirilmesine dönük adımların hızlanması arasında nasıl bir ilişki var? Biri ABD’nin diğeri AB’nin himayesinde iki boru hattının varlığı, Türkiye’nin bir taraftan Orta Asya, Kafkaslar ve Orta Doğu’ya, diğer taraftan Balkanlar ve Orta Avrupa’ya bağlanması, bütün bu coğrafyadaki gelişmeler ve bu güçlerin izlemekte olduğu politikalar nezdinde Türkiye’yi nasıl bir konuma yerleştirmektedir?
Diğer başlıklar
6. Obama’nın ABD başkanlığına gelişinin üzerinden henüz altı ay kadar bir zaman geçmiş olmasına karşın, İran, Honduras ve son olarak Çin’deki olaylar ABD’nin çok geniş bir coğrafyada provokatif politikaları yoğunlaştırarak sürdüreceğini gösteriyor. Honduras’taki darbenin ve Çin’in Sincan bölgesindeki olayların planlanlamasına katıldığı konusunda güçlü kanıtlar olan, İran’daki olayları ise kendi lehine kullanma becerisini gösteren ABD’nin dünya kapitalizmini sarsan krize karşı hangi reflekslerini kuvvetlendirmeye çalıştığı açık. Orta ve Güney Asya, Latin Amerika ve Orta Doğu’da hegemonya mücadelesini şiddetlendireceği anlaşılan ABD’nin bu stratejisi kriz sonrasındaki uluslararası yapılanmayı belirlemek konusunda ne kadar etkili olabilir? Sürecin seyrini değiştirebilecek önemdeki dinamikler nelerdir?
GELENEK
16 Temmuz 2009