29 Mart yerel seçimleri Kürt illerinde DTP’nin gerilemediği, ancak AKP’nin düzen siyasetinin bölgedeki ana aktörü olmasının bir kez daha tescillendiği bir sonuç verdi. Gelenek’in bir önceki sayısında bu başlığa ilişkin, “DTP seçmeniyle AKP seçmeni arasında hangi ideolojik farklılıklar belirginleşmektedir?” sorusunu yöneltmiştik. Bu soruyu biraz daha açarak, “devreden sorular” havuzumuza yeniden dahil edelim: Kürt illlerinde çıkan seçim sonuçlarında aydınlanmacılığın etkisi nedir? Kürt halkının aydınlanmayla ilişkisinin güncel durumu ve tarihsel kaynakları nelerdir?Bugünkü Kürt siyasetinin aydınlanmacılıkla olumlu veya olumsuz anlamda ilişkisiyle, Kürt sorununun Yeni Osmanlıcılığa bağlanması arasında nasıl bir etkileşim bulunmaktadır?
Seçimden hemen sonra Abdullah Gül’ün “Kürt sorununda tarihsel fırsat yakaladık” şeklindeki sözleri, AKP’nin seçimlerden çıkan sonuç karşısında ABD’ci “çözüm” projesine hız vereceğine ortaya koydu. Emperyalist ve gerici karakteri şüphe götürmeyen bu “çözüm projesi”nin, önce DTP örgütlerine yapılan operasyonların, daha sonra da KESK operasyonunun ortaya koyduğu gibi, silahlı Kürt siyasetiyle yasal temsiliyet arasında bir ayrımın şekillenmesini zorlamak yönünde bir kararlılığa dayandığı anlaşılmaktadır. Emperyalizm ve gericiliğin Kürt sorununda çözüm olarak sunduğu süreç silahlı Kürt siyasetinin tasfiyesini mi hedeflemektedir? Gül’ün “fırsat” diye nitelediği, Ergenekon Operasyonu’yla birlikte devletin Kürt sorununa ilişkin daha fazla konsolide olması, bu sayede Kürt siyasetinin manevra alanını daraltarak Amerikancı “çözümü” uygulamaya koyma olanağının artmış olması mıdır? Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bu konsolidasyonun kurumsallaşmayı bir düzeye taşınmasını mı ifade ediyor? Devletin Kürt siyasetine Amerikancı rotada AKP’nin peşinden gitmek dışında bir alternatif bırakmama gücü ve rahatlığına kavuştuğu mu söylenmelidir, yoksa devlet henüz bu noktanın uzağında mıdır? “Tarihsel fırsat” vurgusundan kısa bir süre sonra Kuzey Irak’tan Türkiye’ye petrol ihracının başlaması AKP-büyük sermaye grupları-Kürt mülk sahipleri arasındaki ilişkiler açısından ne ifade etmektedir?
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ABD ziyaretinde Gül’le aynı dili kullanarak “tarihsel fırsat”ın kaçırılmamasını vurguladığı konuşmada, bir yandan da Yugoslavya’ya atıfta bulunması ironiktir. Ordunun ABD’nin bölge ve Türkiye vizyonuyla AKP’nin Yeni Osmanlıcılığı arasındaki örtüşmeye bakarak konum belirlediği görülmektedir. Ayrıca gerici ve Amerikancı çözüm doğrultusundaki esnemelerin Türkiye’yi bir iç savaşa yaklaştıracağını düşünmek için pek çok neden vardır. TSK’nın Barzanici “çözüm” konusundaki rezervlerini koruduğunu söylemek mümkün mü? Yugoslavya göndermesine bir analoji olmanın ötesinde anlam atfetmek gerekir mi?Mardin’deki katliam bu sürecin “kendiliğinden” ortaya çıkan bir ön egzersizi olarak görülebilir mi?
DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın “Cumhuriyeti yönetenler Çanakkale’de toprağa gömülenlere ihanet etti” dediği konuşma, Kürt siyasetinin ortak tarihsel referans arayışında olmasını göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Kürt ve Türk halklarını ortaklaştırmak açısından tarihsel referanslar yeterli mi? Bugün Türk ve Kürt halklarını ortaklaştıracak toplumsal kanallar nerede aranmalı? PKK sözcülerinin “İskoç çözümü”, bölgesel özyönetim vb. açıklamalarına karşın DTP’nin “ortak vatan” vurgusu yapması, siyasi temsiliyetle silahlı kanat arasında bir ayrışmaya mı işaret ediyor?
Diğer başlıklar
1. İki yıl aradan sonra 19 Mayıs vesilesiyle gerçekleştirilen Cumhuriyet Mitingi ve hemen ardından Türkan Saylan’ın kitlesel cenaze töreni karmaşık ideolojik konumlanışların yan yanalığında aydınlanmacı ve cumhuriyetçi bir sahiplenişe işaret ederken, her iki çıkışın da siyasi etkisi bir kez daha hayli sınırlı kaldı. Bu çıkışların kitleselliğine rağmen sınırlı bir siyasi etkisinin olmasının nedenleri nelerdir? Türkiye’de siyaset alanının önümüzdeki dönemde büyük kitle eylemleri tarafından belirlenmesi beklenmeli mi? Kitleler ve siyaset ilişkisinin güncel durumu solun siyasal stratejisi açısından ne ima ediyor?
2. Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine ilişkin tartışmalarda ülke bağımsızlığın açıkça kadük edilmesine karşın AKP’nin, Erdoğan’ın etnik ayrımcılığa dair çıkışları marifetiyle, tartışma eksenini “demokratikleşme” meselesine kaydırmayı başarabilmesi dikkat çekici. “Demokratikleşme” vurgusu AKP’nin kendini meşrulaştırma sürecinde nasıl bir işleve sahip? Bu konuda AKP’nin düzen muhalefetinin türlü aktörlerinin açmazlarından faydalanması ne anlama geliyor ve bu durum sol açısından bir olanak yaratıyor mu?
3. Obama’nın Kahire’de yaptığı konuşma bir kez daha Türkiye’deki sermaye egemenliğiyle ABD emperyalizminin bölge ve Türkiye vizyonlarının bütünüyle çakıştığını teyid etti. Türkiye egemenlerinin vizyonunun ABD’nin bölgeye bakışı ile ideolojik bir ortaklık düzeyine varması ülke açısından ne gibi tehlikeler barındırıyor? Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranının yüzde 43 gibi çok düşük bir düzeyde kalmasını ve seçimlerde AB-Türkiye ilişkilerine dair söylemlerin önemli bir yere oturmasını göz önünde bulundurursak, önümüzdeki dönemde AB emperyalizminin Türkiye’ye yönelik politikasının nasıl bir hatta oturmasını beklemeliyiz?
***
Sevgili Gelenek okurları, bu sayımızda Gelenek’te yazılarına ilk kez yer verdiğimiz pek çok yeni yazarımızın çalışmalarını okuyacaksınız. Gelenek yeni biçimi ve içeriğiyle birlikte sayfalarını genç kuşaktan daha fazla yazara açtı, açmaya da devam edecek. Yeni yazarlarımıza hoşgeldiniz diyor, bu katkılarla birlikte Gelenek’in tartışma kültürümüzü geliştirmek konusunda daha iddialı hale geldiğinin altını çiziyoruz.
Geçen sayıdan “devreden sorularımız”ın bir bölümünü bu sayıdaki yazılarımızla yanıtlamaya çalıştık. Özellikle Aydemir Güler ve Metin Çulhaoğlu’nun yazılarının bu sorularla birlikte okunmasını öneriyor ve bu sayıdaki sorularımızın da gelecek sayımızın gündemini haber verdiğini anımsatıyoruz.
GELENEK
12 Haziran 2009