Geçen ayın notları, devreden soruları AKP’nin “Kürt Açılımı” nereye açılıyor?
İçinden geçtiğimiz dönem, 29 Mart seçimlerinden sonra AKP kadroları tarafından geliştirilen “tarihsel fırsat” söyleminde büyük bir yoğunlaşma ve şiddetli bir ideolojik hamleye sahne olmakta. AKP iktidarı boyunca Kürt savaşının şiddetlenmiş olmasına ve daha da girift bir hal almasına karşın, AKP’nin “Kürt sorununu ben çözerim” iddiasına meşruiyet kazandırabildiğini gözlemliyoruz. AKP’nin böyle bir iddiaya sahip olabilmesini olanaklı kılan faktörler nelerdir? AKP’nin bu iddianın altında kalması olasılığı mı, yoksa bu süreçten daha da kuvvetlenerek çıkması olasılığı mı daha güçlüdür? AKP iktidarının güç kazanması veya çaptan düşmesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?
Obama’nın başkanlık koltuğuna oturmasının ardından başta Irak, Afganistan ve tüm bölgede yaşanan gelişmeler, ABD emperyalizminin Bush döneminde açtığı yolu genişletmek ve tıkanıklıkları aşmak üzere kapsamlı bir hazırlık içinde olduğuna işaret ediyor. İşgal askerlerinin bir bölümünün Irak’tan çekilmesiyle birlikte, özellikle Irak’ın Kürt bölgesinin savaşın merkezi haline gelmeye aday olduğunu görüyoruz. AKP’nin “Kürt açılımı”nın böyle bir döneme denk gelmesi, bölgedeki gelişmeler çerçevesinde sürecin hangi evresinde olduğumuzu göstermektedir? 25 Temmuz’da yapılan Kürdistan Özerk Bölgesi seçimlerinde Barzani ve Talabani güçlerinin iktidar tekelini tehdit eden bir tablonun ortaya çıkması, Irak direnişinin yeniden hız kazanmaya başlaması ve Kerkük’ün statüsüne ilişkin belirsizliğin sürmesi gibi faktörler, ABD-Türkiye-Kürt yönetimi ekseninde nasıl bir sıkışıklığa neden olmaktadır?ABD, AB, AKP ve Barzani güçlerini ortak bir siyasi hatta birleştiren “dönüşüm vizyonu” nedir?
“Kürt açılımı” namlı sürecin, burjuva aktörlerin genişletilmiş Ortadoğu olarak adlandırabileceğimiz bölgeye yönelik hesaplarında ciddi oynamalara neden olduğu görülmektedir. ABD’de Barack Obama’nın iktidara gelmesiyle daha da cesaretlendirilen bu gelişmeler, Türkiye’nin önde gelen tekellerinin kendilerini yeni bir döneme hazırlamalarına neden olmaktadır. Basında “Kürt açılımı” olarak adlandırılan sürecin sermaye sınıfının iç dengelerini ilgilendiren boyutları nelerdir?AKP iktidarının sermaye sınıfının iç dengelerine yönelik müdahale kanalları nelerdir? Doğan medyasının AKP’nin “açılımı”na sunduğu destek nasıl değerlendirilmelidir?
“Açılım” olarak adlandırılan süreç Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra Türkiye’nin önüne konulmuş olan, ancak AKP iktidarıyla büyük bir yoğunluğa kavuşan siyasi ve idari dönüşümleri, Kürt kimliğine yönelik getirilen bazı “reformlarla” harmanlamaktadır. Başka bir ifadeyle yerelleşme, cemaatleşme gibi toplumsal dokuyu ve siyasi yapıyı emekçiler aleyhine değiştirmeyi hedefleyen adımların Kürtçe’nin kullanımı üzerindeki yasakların hafifletilmesi, hatta olası bir genel af gibi tartışmalarla iç içe geçtiğini görmekteyiz. PKK ve DTP çizgisinin bu iki yüzlü politika karşısındaki duruşu nedir? Kürt kimliğine yönelik yasakların kaldırılması ile siyasi bir birim olarak Türkiye’nin dönüştürülmesini hedefleyen adımlar birbirinden ayrı düşünülebilir mi? “Bunlara karşıyız, ama şunları destekliyoruz” ya da “herşeye rağmen bir adımdır” tarzı yaklaşımlar haklı görülebilir mi? Komünistlerin Kürt halkının özgürlüğüne ilişkin savundukları bazı taleplerle “açılım”ın taleplerinin örtüşmesi bu bağlamda nasıl değerlendirilmeli?
Abdullah Öcalan tarafından yapılan, burjuva basının “yol haritası” olarak adlandırmakta veya bu adlandırmayı benimsemekte beis görmediği değerlendirmeler, geçmişteki örneklerden daha yoğun bir biçimde kamuoyuna tartıştırılmaktadır. Bu durum Öcalan’ın önerilerinin dikkate alınacağı, yıllardır sürdürülen “muhataplık” sorununun artık geride kalacağı anlamına mı gelmektedir? Öcalan’ın silahların bırakılması ve PKK’nin siyasi meşruiyetinin tanınmasına ilişkin değerlendirmeleri, devlet ve emperyalizm nezdinde ne ifade etmektedir? Öcalan’ın yaptığı açıklamalarda AKP çizgisini olumlayan, Gülen cemaatine el uzatan ve TÜSİAD’ı sürece dahil etmeye çalışan ifadeleri, PKK çizgisinin süreci kavrayışına dair ne tür göstergeler sunmaktadır? Büyük bölümü devlet ve PKK arasındaki bağlantılara ilişkin olan Ergenekon davası üçüncü iddianamesinin açıklanmasıyla Öcalan’ın “yol haritası”na dair tartışmalarının çakışması ne anlama gelmektedir?Bütün bunlar temel aktörlerin anlaştığı pürüzsüz bir süreç için yeterli midir? Değilse ne tür sıkıntılar yaşanabilir? Sürecin kontrolden çıkması mümkün müdür?
Türkiye Komünist Partisi’nin 10 Ağustos’ta yayınladığı Barış, Kardeşlik ve Birlik Bildirgesi, “açılım”, “fırsat” gibi adlandırmalar altında emperyalizm ve AKP tarafından Türkiye’nin kaderinin tayin edilmekte olduğuna işaret etmekte ve Türkiyeli bir çözümün çerçevesini çıkarmaktadır. TKP’nin bu hamlesi ne tür olanaklar açabilir? Türkiye’nin emperyalist tasarımlar uyarınca dönüştürülmesine karşı emekçileri ve ilerici güçleri mücadeleye çağıran bu belgenin toplumda karşılık bulması için ne tür bir çalışma tarzına gereksinim bulunmaktadır?
Diğer başlıklar
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen “Alevi Çalıştayı”, “Kürt açılımı” kadar gürültü koparmasa da, AKP’nin bir “Alevi açılımı” peşinde olduğunu göstermektedir. AKP’nin Türkiye’nin mezhepsel-etnik meseleleri üzerinde böyle baskılı bir siyaset yürütmesi, Türkiye’deki siyasi atmosferin niteliğine ilişkin ne ifade ediyor?
Geçtiğimiz ay İranlı bir zengine ait döviz ve altınların tırla Türkiye’ye getirildiği iddiaları üzerine bir kez daha krizle birlikte patlayan “kaynağı belirsiz sermaye girişi” konusu gündeme geldi. Türkiye’de ekonomik kriz algısının önemli bir bileşeni olan büyük çaplı bir devalüasyonun gerçekleşmesine engel olmak üzere değerlendirilen bu “esrarengiz kaynak”ın kökeni nerede aranmalı? İstatistik Kurumu, Merkez Bankası gibi devletin çok önemli kurumlarının Türkiye ekonomisinin işleyişine dair önemli soruları yanıtsız bırakmaları ve verileri/olguları çarpıtmaları, siyasi yapının mevcut durumuna ilişkin ne söylemektedir?
MÜSİAD Eski Başkanı Erol Yarar’ın “Türkiye’nin gerçek burjuvazisi biziz” şeklindeki sözleri, sermaye örgütleri arasında basın üzerinden yürütülen bir tartışmanın fitilini ateşledi. Aynı süreçte Mustafa Koç, Ferit Şahenk, Turgay Ciner gibi TÜSİAD burjuvazisinin önde gelen mensuplarının AKP zengini Fettah Tamince’nin Hırvatistan’da açtığı otelin açılışına katılmaları, çocuk yaştaki bir kızla evlenerek magazin gündemine düşen Halis Toprak’ın şirketlerine TMSF tarafından el konulması gibi olaylar da dikkat çekti. Bütün bunlar TUSKON-MÜSİAD-TÜSİAD çevresindeki sermaye gruplarının ilişkilerinde nasıl bir dönemden geçtiğimize işaret ediyor? Sermaye sınıfının iç bileşimindeki değişimlerin sınıflar mücadelesi açısından bir önemi var mı?
GELENEK
20 Ağustos 2009