Krizin yükünü kimin çektiği sorusunun, yani yaşam koşullarının bozulması ve zorlaşması açısından bakıldığında krizin maliyetine kimin katlandığı sorusunun, kuşkusuz sınıfsal bir yanıtı var. Zira emeğiyle yaşayan sabit gelirliler açısından ekonomik kriz, en hafif atlatılması halinde dahi, enflasyon karşısında gelirlerinin erimesi ve alım güçlerinin düşmesi anlamına geliyor. Enflasyonun olumsuz etkisinin üstüne, mali disiplin politikaları kapsamında eklenen yeni vergiler ve kamu harcamalarının kısılması ise krizin hane bütçesini zorlayan ek yükler demektir. Kriz dönemlerinde işlerini koruyabilenler ise işsizlik tehdidinin etkisiyle; ücretsiz izinler, eksik istihdamın artması, ücret kesintileri, verimlilik artışı beklentisi ile artan iş yükü gibi işverenlerin maliyet kısma tedbirleri kapsamında, çalışma koşullarında yapacakları tüm düzenlemelere katlanmak zorunda kalırlar. Bir adım sonrası ise işini kaybetmek ve kriz dışında da yüksek işsizlik sorunu olan bir ülkede işsizler ordusuna katılmaktır. Krizin maliyetinin bölüşümü sınıfsal olarak eşit olmadığı gibi aynı sınıfa ya da gelir grubuna mensup kadınlar ve erkekler arasında da eşit değildir. Ev içi cinsiyetçi işbölümü sonucu ağılıkla kadınların sorumluluğu olan ücretsiz çalışma ve işgücü piyasasında cinsiyet ayrımcılığı kriz dönemlerinde iki cinsin nasıl etkileneceğine dair farklı dinamikler ortaya koyuyor. Kriz dönemlerinde işverenlerin maliyetleri düşürmenin yollarını araması hane gelirini etkilemekle beraber ücretli-ücretsiz çalışma yükünü de belirler. Sonuç ise gelir bölüşümünde yaşanan sınıfsal kaybın cinsiyet eşitsizliği ile derinleşmesidir. Zira cinsiyet eşitsizliğini sömürmenin de sınıflar arasında hiyerarşik bir yapısı var. Herhangi bir ekonomik krizde bahsi geçen farklı seviyelerdeki etkilenme senaryoları karşısında kadınların nasıl etkilendiklerini ve dönüşüme nasıl cevap verdiklerini ortaya çıkan tipik eğilimler düzeyinde özetlersek:
Kadınların işgücüne katılımına etkisi
Kriz döneminde işsizliğin artması ve hane gelirinin düşmesi sonucu kadınların işgücüne katılımlarını belirleyen iki farklı dinamik oluşabilir, bir krizde iki dinamiğin eş anlı yaşanması mümkündür.
i) Kadınlar hane gelirinde düşüş nedeniyle, aile bütçesine katkı amacıyla ya da ailenin geçimini sağlamak için iş gücüne katılırlar. Bu durum, yazında ek işçi kavramıyla açıklanır.
ii) Kadınlar artan işsizlik ile beraber iş bulma ümitlerini kaybederek iş aramayı bırakır, hane refahının korunması için önemi artan ev içi ücretsiz çalışma sorumluluklarına geri dönerler. Cinsiyetçi işbölümü nedeniyle, kadınlar hem işte hem de evde, çifte çalışma yükü altındadır. Erişilebilir bakım hizmetlerinin bulunmaması, işsizlik sigortası uygulamasının yetersizliği gibi nedenlerle kadınların uzun süre iş aramayı sürdürmeleri güçtür. İş bulma ümidini erkeklere göre daha çabuk kaybederek hane gelirinin düşmesiyle artan ev içi iş yüküne yönelmekte ve ücretli çalışmak istemelerine karşın işgücünün dışına düşerek resmi işsizlik rakamlarının dışına düşmektedirler. İş aramayı bırakmakla birlikte iş olsa çalışmak isteyenler yazında ümidi kırık işçiler olarak tarif edilir.
Türkiye’nin geçmiş krizlerinde bu iki etkinin de ortaya çıktığı görülmüştür. En son yaşanan 2008-2009 krizinde erkek işçiler için istihdam olanakları azalırken, kadınlar hane gelirindeki kaybı kapatmak üzere işgücüne ek işçiler olarak katılmışlardır. İlkkaracan (2013), 2008 krizinde, aile reisinin işsiz kalması riskinin kadının işgücüne katılması olasılığını arttırdığını ortaya koymaktadır.
Öte yandan 2008-2009 kadınların erkekler yerine istihdam edilmesi, diğer bir deyişle ikame edilmesi bu dönem kadınların işgücüne katılımını yüzde 12,6 oranında arttırmış, iş bulma beklentisinin göreli olarak artması ümidi kırık işsizlerin payını azaltmıştır.
Kadın-erkek istihdamına ve işsizliğine etkisi
Kriz döneminin geniş kitleler açısından en yakıcı sonucu artan işsizliktir. 2000’ler sonrasında dünya genelinde, ama Türkiye’de de özellikle önemli bir sorun olan, büyüme dönemlerinde dahi yüksek seyreden işsizlik sorunu, kriz ile birlikte derinleşen bir probleme dönüşmekte dönüşmüştür. İşverenlerin işgücü talebi genel olarak azalırken bir yandan da maliyetleri düşürme eğilimi ortaya çıkıyor. Bu durum da kadın ve erkek ayrımında işsizlik ve istihdam dağılımını krizin yapısına ve işverenlerin eğilimlerine göre şekillendiriyor.
Birinci eğilim: Eğer kriz özellikle bazı sektörleri daha ağır etkiliyorsa, işsizlik açısından belirleyici olan, krizden en çok etkilenen sektörlerde kadınların mı yoksa erkeklerin mi ağırlıklı olarak istihdam edildiğidir. Kadın işleri ve erkek işlerinin büyük oranda ayrıştığı Türkiye gibi katmanlı işgücü piyasalarında krizlerin hangi sektörleri vurduğu önem kazanır.
İkinci eğilim: Karma işyerlerinde, erkek egemen bakış açısının da etkisiyle “ev geçindiren” erkeğin işine son vermenin daha zor kabul edilmesi, kadınların daha kolay gözden çıkarılmasını sıklıkla beraberinde getirir. Kadınların görece daha az deneyimli olması, niteliksiz işgücü olarak kullanılmasının yaygın olması, kriz dönemlerinde işten çıkarılıp genişleme dönemlerinde yeniden işe alınabilecek bir işgücü rezervi gibi kullanılmalarına neden olur.
Üçüncü eğilim: İşgücü maliyetlerini düşürmek isteyen işverenlerin, tam zamanlı, sigortalı erkek işçiler yerine daha düşük ücret ile, esnek çalışma koşullarında çalışmayı kabul edecek pazarlık payı düşük kadın işçileri çalıştırmayı tercih etmesidir. Bu durumda bozulan çalışma koşullarıyla eş anlı olarak kadın işgücü erkek işgücünü ikame eder.
2008-2009 krizinde çalışma koşullarının esnekleşmesi ve bozulmasıyla birlikte, erkeklerin istihdam olanaklarının daralırken kadınların istihdam olanaklarının arttığı görülmektedir. Bu anlamda kadın işgücü daha düşük maliyetle üretim yapmak isteyen işverenler açısından pazarlık gücü görece düşük olduğu için tercih edilmiştir. Krizin daralma dönemi olan 2007-2009 aralığında kadın istihdamındaki artışın yüzde 77’si kadın istihdamının erkek istihdamını ikame etmesinden kaynaklanmıştır. 2007-2009 döneminde erkekler ağırlıklı olarak İmalat Sanayi, Toptan ve Perakende Ticaret ve İnşaat sektörlerinde iş kaybına uğradılar. Bu üç sektördeki iş kaybı erkeklerin iş kaybının yüzde 97’sini oluşturdu. Kadınlar ise imalat sanayi (tekstil gibi kadın yoğun sektörler), toptan ve perakende ticaret ve bankacılık gibi kadın istihdamının görece yüksek olduğu iş kollarında iş kaybı yaşamıştır. Krizin toparlanma evresinde 2009-2011 döneminde ise krizden en çok etkilenen ve kadın istihdamında başı çeken tekstil ve giyim sanayilerindeki toparlanma kadın istihdamının artışının da başını çekmiştir. Dolayısıyla 2008-2009 krizinde genel olarak üçüncü eğilim egemen olmakla beraber, kadınların görece daha fazla istihdam edildiği sektörlerde kısmen ikinci eğilim belirginleşmiştir. 2008-2009 krizinde daralma dönemi olan 2007-2009 yılları arasında erkeklerin iş kaybına paralel olarak çalışma saatleri azalmış, kadınların haftalık çalışma saatleri ise artmıştır. Kriz sonrasında ise erkeklerin haftalık çalışma saatleri hızla artarak kadınların çalışma saatinin 2.5 katına ulaşmıştır. Kadın istihdamı artmakla beraber kadınlarda erkeklerden farklı olarak kısa çalışmanın payı da artmıştır. Bu durum iş paylaşımı gibi istihdamı koruyan ama eksik istihdam koşullarında çalışmak anlamına gelen uygulamaların erkeklerde aynı oranda uygulanamadığına işaret etmektedir (Yücel, 2013).
Hane geliri düşerken kadınların ev içi ücretsiz çalışma yükü artar
Ekonomik kriz ile beraber kişiler iş konumlarını ve çalışma koşullarını korusalar bile artan enflasyon, kamu harcamalarındaki daralma ve artan vergi yükü sonucu hane geliri düşer. Gelir dağılımının bozuk olduğu, Türkiye gibi ülkelerde ise bu ancak ve hatta büyük oranda borç çevirerek geçinilen, aylığın artık hanenin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemesini beraberinde getirir. Bunun yanında çalışanların aylık gelirinin düşmesine neden olan ücretsiz izin ve ücret kesintileri gibi uygulamaların yaygınlaşması ya da üretimin düşmesiyle beraber işsizliğin artması ise, hane gelirinin azalmasını beraberinde getiren daha da yakıcı durumlara işaret eder. Hanede yaşayanların ihtiyaçlarının bir kısmı piyasadan satın alınmakta, önemli bir kısmı ise kadının ücretsiz emeği ile üretilmektedir. Piyasadan satın alınan ürünlerin de önemli bir kısmı gene kadınların ücretsiz çalışmaları ile kullanılır hale gelir. Hane gelirinin düşmesi durumunda, hane refahını koruyabilmek adına kadınların ev içi ücretsiz çalışma yükü artar. Nitekim Küresel Finans Krizi’nin Türkiye yansıması sonucu 2008-2009’da yaşanan krizde kadının ücretsiz çalışma yükünün nasıl değiştiğine ilişkin araştırmalar, kadınların ücretsiz ev emeğindeki artışın erkeklerinkine oranla 4 kat daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Eşinin işsiz kalması riski %1 artması durumunda, kadınların piyasadan daha az şey satın almak ve daha ucuz tüketime yönelerek kendi emekleriyle farkı kapatmak için gösterdikleri çaba %5 artmaktaartmaktadır. 2008-2009 krizinde hane gelirindeki düşüşü kapatmak için istihdama katılan kadınların, hem istihdamdaki payının hem de çalışma saatlerinin arttığından yukarıda bahsetmiştik, Son krizde kadınların toplam çalışma yükündeki artış erkeklerinkine oranla 8 kat fazladır (Kaya-Bahçe ve Memiş, 2013). Bu nedenle krizin kadınlar açısından en zorlayıcı maliyetlerinden birisi de toplam çalışma yükündeki artış, çifte mesainin ağırlığı olmuştur.
Şimdi bizi neler bekliyor?
2018 Ağustos ayında kendini döviz krizi olarak ortaya koyan yaşadığımız krizin istihdam sonuçlarının etraflı analizi için henüz erken. Ancak döviz krizinin, enflasyon ve durgunluğun birleşimi olan stagflasyonu getirdiği ve enflasyon ve işsizliğin şimdiden can yakmaya başladığı görülüyor. Enflasyon ve kamunun kemer sıkma politikaları hanelerin alım gücünü önemli oranda eritti ve gelecekte enflasyon oranında ücret artışlarının olmayacağı görülüyor. Yeni Ekonomik Programı (YEP), ‘kadrolu devlet memurları’ dışındakilerin, gerçekleşen değil YEP’te hedeflenen enflasyona göre ücretlendirilmelerini içermekte. Bu durumda yukarıda bahsettiklerimiz ışığında kadınların en azından ücretsiz çalışma yükünün hane gelirinin düşüşünü telafi etmek için artacağını ve gelir açığını kapatmak için işgücüne katılmak isteyeceklerini öngörebiliriz. Bunun yanında kadınların istihdam, işsizlik göstergelerinden nasıl etkileneceği krizin sektörel etkilerine bağlı olacaktır. Halihazırda işsizlik rakamları endişe verici seviyeyedir İç talebin kısılmasıyla birlikte, beyaz eşya, inşaat ve otomotiv sanayi dernekleri açıklamalarında üretim düşüşüne dikkat çektiler. İmalat sanayinde genelinde dövize bağlı sektörler küçülme gösteriyor. Kadınların yoğunlaştığı tekstil, giyim, yeme-içme, turizm, perakende gibi sektörler göreli daha az üretim daralması yaşarken, erkek işçilerin payının yüksek olduğu beyaz eşya, enerji, otomotiv ve inşaat sektörlerinin en belirgin etkilenenler arasında olması krizde iş kaybına öncelikle erkek işçilerin uğrayacağı izlenimini veriyor. Son olarak esnekleşme politikalarının bu dönemde hız kazanacağını beklemenin gerçekçi olacağını söyleyerek bitirelim.
Kaynakça
Degirmenci, S. ve İlkkaracan, İ. (2013). Economic crises and the added worker effect in the Turkish labor market. Levy Economics Institute, Working Paper No. 774
DİSK-AR (2018) DİSK-AR Eylül 2018 İşsizlik Raporu.
İzdes, Ö. (2013). Kriz ve İstihdam Politikaları Kıskacında Türkiye’de Kadın İstihdamı, İktisat Dergisi, Sayı 523:93-100.
Kaya-Bahçe, S. A. ve Memiş, E. (2013) Estimating the Impact of the 2008–09 Economic Crisis on Work Time in Turkey, Feminist Economics, Sayı: 19(3): 181-207.
Yücel, Y. (2013) Küresel Resesyonda Ekonomik Politikalar ve Farklı Refah Rejimlerinde Emek Piyasası Dönüşümleri, İktisat Dergisi, Sayı 523:31-40.