Elinizdeki kitapçığımız ağırlıklı olarak ideoloji tartışmalarını konu alıyor. “Siyaset Gündemi” sayfalarımızda, konuya son dönemde Türkiye’de yaşanan siyasal gelişmeler çerçevesinde yaklaşılmakta: Bu kolektif çalışmanın başlığı ortaya konulan temel soruya ilişkin ipucunu da veriyor: “İdeolojik Hegemonya mı Devlet Otoritesi mi?”
Gündem yazısını Metin Çulhaoğlu’nun “Gelenekten Geleceğe” köşesi izliyor. Çulhaoğlu son yıllarda Türkiye solunda tartışmasız bir doğru zannedilmeye başlanan, farklı eğilimlerin biraradalığının verimliliği düşüncesini ele alıyor. Çulhaoğlu “çoğulculuğun erdemi” fetişleştirmesine karşı, ilerletici bir teorik ve siyasi üretimin çerçevesi iyi çizilmiş bir problematik ortaklığını gerektirdiğini savunuyor.
Cemal Hekimoğlu’nun “Türkiye’den Dünyaya” bölümündeki kısa yazısı ise “Milliyetçi Şahlanışın Düşündürdükleri” başlığını taşıyor. Hekimoğlu, milliyetçiliğin bir ideolojik kimlik olarak Türkiye’de içine düştüğü zavallılığının bizi çok da fazla sevindirmemesi gerektiğine değiniyor.
Kitabımız yine M. Çulhaoğlu’nun bir çalışmasıyla sürüyor. Yazının başlığı, “Marksist Düşünce ve Siyasal Pratik: Yeni Bir Senteze Doğru“. Güncel olarak sosyalizme karşı yürütülen uluslararası saldırının temel ideolojik argümanlarından yola çıkan yazar, marksist düşüncedeki ideoloji üretim süreçlerine yönelik yaklaşımlara ilişkin kimi önermeler geliştiriyor. Bunlardan biri de, “ekonomik bilinç / siyasal bilinç ikiliğini, ekonomik bilinç / siyasal bilinç / sınıf bilinci / sosyalist bilinç dörtlüsüyle geçici olarak değiştirmek, sonra da bu dörtlüyü sınıf bilinci / sosyalist bilinç ikilisiyle sadeleştirmek.”
Marksist teorinin bir “reorganizasyon” yaşaması ihtiyacından daha önce Gelenek sayfalarında sık sık söz edilmişti. Çulhaoğlu arkadaşımızın yazısının bu ihtiyaç saptaması çerçevesinde ciddi bir önem taşıdığına inanıyoruz.
Ana konumuzdaki bir diğer çalışma Cemal Hekimoğlu’nun. Hekimoğlu, üç sayı önce başladığı “Sosyalist İdeolojiyi Anlarken” dizisine devam ediyor. Bu uzun yazısında sosyalist ideolojinin oluşum sürecini ele alan Hekimoğlu, diziyi Rus deneyimine ayırdığı bir bölümle tamamlayacak. Bu diziyi Türkiye’deki sosyalist propaganda yöntemlerine bir zemin oluşturması için de hazırladığını belirten Hekimoğlu, Gelenek‘te bu sorunu merkeze koyan çalışmalar yapılacağını da vurguluyor.
Dünya Armağan da yazısında, ideoloji tartışmasına sosyalist hareketin görev ve ihtiyaçları açısından yaklaşıyor. Yazının başlığı ise “Bir Silkinişin İlk Adımlarını Atarken…” Armağan’ın yazısı İşçi Partisi çalışmalarının hız kazanmakta olduğu bir dönemden geçmemiz dolayısıyla özel bir önem taşıyor.
Türkiye’de burjuvazinin denenmekte olduğu ideolojik yapılanmanın Türkiye solu metinde yarattığı etkilerin tartışılmasına Erhan Yazıcı da “İdeoloji ve Politika: Meşruiyet Sorunu Üzerine Notlar” ile devam ediyor. Yazıcı’nın çalışmasında irdelenen ana sorun, “herhangi bir konjonktürde sosyalist ideolojinin meşruluğu ile devrimci bir pratiğin meşruluğu arasındaki ilişki.”
Yaşadığımız ideolojik süreçlerin bir önemli boyutu da genel olarak kültür alanını kapsamakta. Dosyamızı bu yönden tamamlayıcı nitelikte iki çalışma sunuyoruz. İlki Emine Esin Bozoğlu’nun “Bir Adım İleri Üç Adım Sola…” başlıklı yazısı. Bozoğlu yaklaşık on yıla uzanan bir dönem için toplumumuzun kültürel panoramasını çizdikten sonra, güncel tartışmalardan yola çıkarak sanat-kültür ile politika arasındaki ilişkileri ele alıyor.
Aynı konudaki ikinci çalışma, “Tarih’in Kültürü ve Kültürsüz Tarih” arkadaşımız Ali Mert’e ait. Mert kültür-sanat alanında yeni ve ileri bir kimliğin şekillenebilmesi için gerekli motivasyon ve gücün “tarih bilinci”nden alınması gerektiğini vurguluyor.
Kitabımız yurtdışından bir katkıyla sürüyor. İngiltere’de önemli bir marksist aydın ve Revolutionary Communist Group‘un (Devrimci Komünist Grup) yöneticisi olarak tanınan David Yaffe ile söyleşiyi Murad Akın gerçekleştirdi. Bu söyleşinin, İngiltere’de sınıf mücadelesinin seyri, sosyalist hareketin durumu, RCG’nin temsil ettiği hat konularında bilgilendirici bir işlev taşımasının yanı sıra, uluslararası hareketin bunalımı, çıkış yolları, kapitalizm ve kriz gibi bir dizi konu açısından değer taşıdığını düşünüyoruz.
Kitabımız Cemil Alp’in bir dünya panoraması ile devam ediyor. “Kertenkele’nin Kuyruğu” yazısında Alp; İngiltere, Amerika ve Almanya’daki toplumsal muhalefet hareketlerini gözden geçiriyor.
Tuncay Demiriz’in çalışması reel sosyalizmin çözülüşünü, daha doğrusu kendi deyimiyle “bunalımın geçmişteki kökenlerinden çok, çözülüşün önünü açan politikaların kökenlerini” irdeliyor. Demiriz’e göre, Hruşçov’ıın geliştirdiği ve Brejniyev’e aktardığı Stalin değerlendirmesinin Stalin’i aşamayışı, bu anlamda kritik bir yere sahip.
Bu sayımızda ikinci bir yurtdışı söyleşisi daha var: Renata Engelmann, Almanya PDS (Partei Demokratischen Sozialisten-Demokratik Sosyalist Parti) içindeki Komünist Platformun bir üyesi. Söyleşi birleşik Almanya’da işçi sınıfının ve marksistlerin durumu ile geleceğe ilişkin öngörüler hakkında önemli bilgiler sunuyor. Söyleşiyi Rabia Vardar gerçekleştirdi.
Gelenek‘in 39. kitabı bir Sosyalizm Programı bölümünü de içeriyor. Geçtiğimiz aylarda çeşitli sol yayınlarda çıkmış olan ve bu arada birine de, geçen kitabımızda yer verdiğimiz Sosyalizm Programı eleştirilerine yanıtlarımız var. Emek yazarı Kenan Kalyon’a Aydın Giritli “Daha Özenli Daha Efendice: K. Kalyon’a Yanıt” yazısında cevap veriyor.
Teori dergisinde yayınlanan eleştiriye ilişkin olarak Haluk Şilan’ın “Sosyalist Partinin ‘Yok’u… : Helvacıoğlu’na Yanıt” başlıklı çalışmasına yer veriyoruz.
Kurtuluş‘ta çıkan yazıyla Serdar Aydın tartışıyor: “Dolu Dizgin Menşevizme: Kurtuluş’a Yanıt“. Yavuz Utkan’ın “Kurtuluş’a Yorumsuz Birkaç Soru” yazısı ise Aydın’ınkine bir ek olarak okunabilir.
Bu sayımızdaki bir diğer polemik yazısı ise Hedef dergisinde Mayıs ayında net olarak sergilenen bir eğilimi konu alıyor. Burhan Oral’ın “Acele Etmemiz Gerekiyor! Hedef Dergisi İçin Notlar” başlıklı çalışmasında söz konusu derginin solun içine düştüğü kişiliksizleşme ve oto likidasyon sürecini meşrulaştırmasına karşı çıkıyor.
İki çalışma da sağlık konulu. Ayça Gürses’in yazısı “Dikkat: Kapitalizm Sağlığa Zararlıdır“… Süha Noyan ise daha daraltılmış bir alanda ABD’de sağlık sorunu, zenci sorunu ve sınıfsal çelişkiler bağlamında ele alıyor “ABD’de Sağlık: Irk mı Sınıf mı?“
Gelenek‘in 39. sayısında yazar kadromuza Ali Mert, Haluk Şilan, Süha Noyan ve Burhan Oral da katılmış oldular. Bu imzaları önümüzdeki sayılarda yeniden sayfalarımızda göreceğimizi umuyoruz.
Kitabımızı iki önemli belge ile kapatıyoruz. Birincisi Mayıs ayı başında Kore’nin Pyongyang kentinde gerçekleştirilen uluslararası toplantının sonunda, değişik ülkelerden 70 partinin imzasıyla yayınlanan “Pyongyang Bildirisi“. Aynı belgenin farklı bir çevirisi Teori dergisinde de yer aldı. Gelenek‘te yayınladığımız çeviri İngilizceden yapıldı ve Teori’deki versiyonla karşılaştırıldı.
İkinci belge aynı zamanda uluslararası bir çağrı niteliği taşıyor. Bir imzacı, ülkemizde İşçi Partisi çalışmalarının organı olarak Şubat ayından beri yayınlanmakta olan İktidar gazetesi. Diğeri ise, bu sayıda bir söyleşi yaptığımız David Yaffe’nin, yöneticileri arasında bulunduğu Revolutionary Communist Group‘un yayın organı Fight Racism! Fight Imperialism! (Irkçılığa Karşı Savaş! Empenyalizme Karşı Savaş!). İktidar ve Fight Racism! Fight Imperialism!, birlikte marksist-leninist ilkelerinde kararlılıkla direnen dünya komünistlerine, bugün için uygun ve gerçekçi bir uluslararası ilişki biçimi olarak bir “iletişim ağı” oluşturmayı öneriyorlar. Gelenek olarak kendimizi bu çağrının sahipçisi sayıyoruz. Bu doğrultuda yürütülecek uluslararası temaslara önümüzdeki dönemde her türlü katkıyı koyacağız.
Yeri gelmişken içinde bulunduğumuz açık devrimci parti hazırlıkları hakkında kısa bir bilgi aktarmak istiyoruz. Önümüzdeki yaz ayları İşçi Partisi kuruluş çalışmaları açısından bir sıçramaya sahne olacak. 1992 sonbaharına artık “partileşmenin bir proje olarak olgunlaştırılması”ndan öte, “partinin kendi meşru kimliğiyle ve kendi organlaşmalarının oluşumuyla” girebileceğimizi umut ediyoruz ve öngörüyoruz. Bu doğrultuda gündemimizde Haziran ayı içinde kamuoyuna sunulacak bir deklarasyon ve önümüzdeki aylarda geçekleştirilecek bir geniş toplantı organizasyonu var.
Geçen sayımızda kimi yazılardaki teknik nedenlerden kaynaklanan birkaç yanlış okuyucularımızın gözünden kaçmamıştır. Bunlardan biri C. Hekimoğlu arkadaşımızın “Lenin’in Düşüncesi…” çalışmasında dipnot numaralandırmasındaki karışıklık… Bundan daha önemli olan ve yazıların içeriğini ilgilendiren diğer düzeltmeleri aşağıda sunuyoruz.
“SBP Programı Ne Kadar Marksist” başlıklı E. Yazıcı imzalı yazıda,
(1) s.35 2. sütun 2. paragraf son satır
“Ancak bu tartışmanın vardığı yer reformizm ya da post-Marksizm de olabilir. Gerekli titizlik gösterilmediğinde Marksizm dışı bir alana kayma ihtimali oldukça yüksektir”;
(2) s.35 2. sütun 4. paragraftaki dipnot
“Ancak bu eksikliği bir panelde Sıtkı Coşkun giderdi ve ‘devletle rekabet’ etmekten söz etti. Piyasa fetişleşince serbest piyasa kurallarını politikaya taşımak kaçınılmaz oluyor”;
(3) s.31 1. sütun 3. paragraf
“Kendilerine liberal diyenlerle sosyalist diyen liberaller bu yeni ortak sorunsal etrafında kümelenmişlerdir. Elbette ortak sorunsala bir de ortak slogan gerekiyor; öyleyse ‘yaşasın liberal sosyalizm’ ” biçiminde,
“Ütopyalar -II” başlıklı ve yine E. Yazıcı imzalı yazıda ise,
(1) s.68’de düşen 4. paragraf
“Daha doğru bir ifadeyle kimi zaman daralıp kimi zaman genişleyebilen bu sınırın zaman zaman içinde zaman zaman da dışında yer alan öğelerin varlığı göz ardı edilmiştir. Mekanizma aşağı yukarı şöyle işler: Sınır daraldığında diğer öğeler tarafından açtığı boşluk doldurulur; genişlediğinde diğerlerini içine alır veya verili o tarihsel anda hapsedip sıkıştırır. Ya da tam tersi olur. İdeolojileri bir epifenomen olmaktan çıkarıp nesnel bir karakter kazanmalarına yol açan mekanizma özet olarak böyle işler.”;
(2) burada verilen dipnot
“Burada oldukça soyut ve kapalı ele alındığını düşündüğüm bu konunun teori\\ideoloji ve politika alanlarına ilişkin uzantıları başka bir yazıyı gereksiniyor”;
(3) s.70 3. paragraf
“İlkinde hem ulusal bir felsefe hem de ulusal bir politika olabilmişken, ikincisinde ulusal bir politikayı gerçekleştirebilme umudu çok zayıf olduğu için ancak eleştirel bir felsefe olabilmiştir” biçiminde olacaktı.
Arkadaşlarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz.
İki ay sonra yine doyurucu bir içerikle sizlerle buluşmayı diliyoruz.