Geçtiğimiz aylar Türkiye’de siyasal ve ekonomik krizin giderek dizginlerinden boşandığı gelişmelere tanık oldu. Gidişat, Gelenek kitap dizisinin yaklaşık bir yıldır konu önceliklerinde birinci sırayı ısrarla “kriz”e vermesinin doğru bir tercih olduğunu da kanıtlar nitelikte. Bu sayımızda aynı çizgiyi sürdürüyoruz.
Türkiye solunda düzenin içine yuvarlandığı krizi devrimcileşme doğrultusunda değerlendirmek yerine geri perspektiflerine, uzlaşmacılığa malzeme haline getirmeye çalışanlar elbette var. Elinizdeki Gelenek’te çeşitli yazılarda eleştirilen bu girişimlerin ötesinde bir ortak oluşum Haziran ayı başında gündeme gelmiş bulunuyor. Sosyalist İktidar Partisi ile bir dizi sendika ve kitle örgütü, burjuvazinin emekçi sınıflara saldırısının 5 Nisan’dan bu yana kazandığı boyutlara karşı kitlesel, devrimci bir tepkiyi birlikte yükseltmek üzere yanyana geldiler. Bileşimi ve politikalarıyla, yaşanan diğer uzlaşmacı birlik ve platform çabalarının aşılmasına yönelik umut veren girişim “Bu Memleket Bizim” başlıklı bir çağrı yayınlamış ve bir eylemlilik dizisini başlatmış bulunuyor. Bu süreç, şu an için, Temmuz ayında İstanbul’da kitlesel bir “Uyarı” mitingini organize etmeyi hedeflemekte.
“Okurlarla”nın hemen ardından yer vereceğimiz metinlerin biri sözünü ettiğimiz Çağrı; diğeri ise imzaya açılan “Uyarı” metni. Bu kez “muhtıra”yı emekçiler ve sosyalistler verecek!
Geride bıraktığımız günlerde iki de yıldönümü geçirdik. Son yıllarda depolitizasyona duyduğu güvenle modernizm şovu yapan burjuvazimiz Nazım Hikmet’i bir aşk şairi olarak sahiplenmeyi de denedi. Komünist ve partili ozan Nazım’ı, Türkiye Cumhuriyeti’nin “vatandaşı” olarak değil, uluslararası işçi hareketinin değerlerinden biri olarak geleceğe taşıyoruz.
Diğer yıldönümü ise Türkiye proletaryasının rüşt ispatı 15-16 Haziran direnişi. Üzerinden 24 yıl geçen 15-16 Haziran, burjuvazinin yine sendikal bürokrasi ile ittifak halinde giriştiği bir saldırıya karşı işçi sınıfının kitlesel tepkisi anlamını taşıyordu. Türkiye proletaryasının karşı- devrimci saldırılar ve sendikal ihanetlerle yüzyüze bulunduğu 1994’te sınıfsal hafızada 15-16 Haziran’ın tazelenmesi gerekiyor.
Ve 20. yüzyılın onurlu komünist önderlerinden birini daha, Erick Honecker’i Mayıs sonunda yitirdik… Honecker dünya sosyalist sisteminin devrimci mücadelelerle kazanılmış kritik halkalarından birinde, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde yıllarca yöneticilik yapmıştı. İhanet ve karşı-devrimin ilk göz diktiği kazanımlarımızdan biri de Demokratik Almanya oldu. 1985-89, sosyalist sistemin çözülüşü, işçi sınıfının mücadele tarihinde ihanetle en fazla karşılaştığı dönem olsa gerek. Sosyalist Almanya’nın, çoğu sosyalist ülkede olduğu gibi o yıllardaki “renksiz” yönetici figürlerinden birini oluşturan Honecker, ihanet yıllarından 20. yüzyılın onurlu komünist önderlerinden biri olarak çıktı. Hainler, onu karşı-devrimin mahkemelerinden ikinci kez geçirdiler. Bir defa daha başı dimdik, örnek bir devrimci olarak çıktı; sosyalizmin dünya çapındaki zaferine inancını koruyarak… Honecker yoldaşı saygıyla ve aynı inançla anıyoruz.
Kitabımızın ilk materyali, Sosyalist İktidar Partisi’nin 13 – 14 Mayıs tarihlerinde toplanan Konferansı’nda hazırlanan “Türkiye ve Dünya Değerlendirmesi”. Değerlendirme, analitik içeriğinin ötesinde yüzlerce partili devrimcinin kollektif ürünü olması ve daha önemlisi, ülkemizde partili sosyalist mücadelenin önümüzdeki vadede oturacağı temelleri sunmasıyla oldukça kritik bir belge.
Sosyalist İktidar Partisi Siyasi Büro üyeleri Murat Salmaner, Halil Hacıalioğlu ve Kemal Okuyan, Gelenek’in kriz, sol hareket ve SİP konulu sorularını yanıtladılar. Bu söyleşiler Parti Konferansı belgesini de bütünler nitelikte.
Son sayılarımızda Gelenek’in kriz analizlerine önemli katkılar içeren yazılarına yer verdiğimiz Nadir Koraltan’ın çalışması “Ekonomiden Siyasete Kriz Süreci” başlığını taşıyor. Koraltan, yaşanan krizin iktisat düzlemindeki evrimini ve siyasal süreçlerle arasındaki bağlantıları tartışıyor.
Türkiye’de sosyalist analiz adına burjuva iktisadının yöntem ve kavramlarının gelişigüzel kullanıldığı bir ortam yaşıyoruz. Akın Dalman’ın yazısı böylesi bir ortamda marksist kriz çözümlemesinin Türkiye güncelliğinde yeniden üretilmesi doğrultusunda bir katkı niteliği taşıyor.
Dünya Armağan ve Ayça Gürses arkadaşlarımızın ilk bölümünü yayınladığımız ortak çalışmaları, öncü örgüt – sınıf ilişkilerini güncel kriz çerçevesinde irdeliyor. Armağan ve Gürses, öncülük misyon ve pratiğinin toplumsal kriz koşullarında kazanacağı ek anlamlar üzerinde dururlarken, krizin kendiliğinden kitlesel bir devrimcileşmeye yol açmasını bekleyen yaklaşımların tersine, tam da kriz ortamının devrimci öncü örgütü öne çıkartacak bir nesnellik oluşturduğunu savunuyorlar.
Devrim Tez arkadaşımızın çalışması, “Politik Etkinlik ve Örgütlü Taşıyıcılık üzerine”, sosyalist siyasal müdahalenin örgütsel ayağı üzerinde duruyor. Politika düzlemi ile örgütsel karşılıkları arasındaki denklik makalenin anahtar argümanlarından biri.
Ali E.Oğuz, “devlet” olgusunun Türkiye kapitalizminin güçlü ideolojik silahlarından biri olarak da işlev görmesinin tarihsel arka planını ve bu işlevin kriz koşullarında yaşamakta olduğu ciddi yıpranmayı tartışıyor.
Halil Sağlam ise Türkiye solunun bugünkü panoramasını çizmeyi denediği yazısında, özellikle kriz dönemini “zararsız atlatma” politikası güdenleri, “ölmemek için olmamayı” seçenleri resmediyor. Elbette Türkiye solunun, bilinçli tercihleriyle devrimci geleceğe uzanan ögeleriyle birlikte…
Sol hareket üzerine bir diğer çalışma da Kamil Efe imzalı. Efe, solun “büyük teori” arayışı, “birlikçilik” gibi saplantılarının apolitizmin görüngüleri olduğunu savunuyor.
Türkiye işçi sınıfının tarihinde önemli ve çok eksikli bir yer tutan, bugün ise sınıfı tasallutu altında tutan sendika bürokrasisinin bir parçası olan DİSK, Nevzat Levent Taşçı’nın yazısının konusunu oluşturuyor.
Gelenek’in ileriki sayılarında çalışmalarını izlemeyi umduğumuz marksist araştırmacı ve yazar Orhan İyiler’e, kitap dizimizdeki ilk yazısı dolayısıyla “hoşgeldin” diyoruz. İyiler’in makalesi bir açık mektup: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e. Demirel’i bilemeyiz ama, sizlerin ilgisini çekeceğine eminiz.
Geçtiğimiz ay yayın hayatına başlayan Sosyalist Politika “politik” gündemini Gelenek’e endekslemişe benziyor. Seviyesiz kimi yazılar dışında önemsenmesi gereken bir konu, adı geçen derginin Gelenek yazarlarına “devrimci durum” başlığı altında yönelttiği suçlamalar. İbrahim Şeker bu konuya kısaca değiniyor.
Okurlarla sayfalarını bir anons ile kapatmak istiyoruz. Şubat 1994’ten beri yayınlanan haftalık İktidar gazetesi yayınına son verdi. İktidar gazetesinin yüklendiği ideolojik, siyasal, örgütleyici görevlerin başka araçlar tarafından giderek üstlenilmesi bu kararın birincil gerekçesi. Temmuz ayı içinde aylık Sosyalist İktidar dergisi bu yeni araçların bir tanesi olacak. SİP’in devrimci pratiği yerel yayıncılık alanında Türkiye’ye yeni bir geleneği taşımaya ve yerleştirmeye aday görünüyor: Gelenek’in içinde tanıtımlarına rastlayacağınız SİP örgütlerinin yayın organları, İktidar gazetesinin örgütleyici misyonunu okuruyla dolayımsız bir temas içinde daha işlevsel olarak devralıyor. Önümüzdeki aylarda yine doyurucu bir içerikle buluşmak dileğiyle…