Arap komünist ve işçi partilerinin ortak açıklaması (20.9.2001)
New York ve Washington’daki intihar saldırıları çeşitli kıta ve ülkelerde en ciddi şekilde kınandı. Bu saldırılar ABD’de korku, dehşet ve derin bir yılgınlık yaydıkları oranda, bu saldırının kurbanı olan binlerce masum can, ABD dışında da bir öfke ve kınama havası yarattı.
Fakat kınama; bu terörist eylem hakkındaki gerçeği, onun ABD politikasının acı bir sonucu olduğunu görmeyi reddetmek anlamına gelmez. Diğer yandan bu olay, adaletsizliğe, baskıya, sömürüye ve insanlara ve halklara karşı düşüncesizliğe, artan yoksulluk ve sefalete karşı tüm dünyada giderek yükselen öfke ve huzursuzluğun bir sonucudur. ABD yönetiminin bu olay karşısındaki tepkisi ve arkasından gelen eylemleri kafa karışıklıklığı, kibir ve mantıksızlık barındırıyor. Bunun yeni tip bir savaş olacağı, bu savaşta iyi ile kötünün çarpışacağı düşünüldü ve uzun dönemli haçlı savaşının zafere kadar süreceği sözü verildi. ABD hükümeti dünya devletlerini kendisinin yanında, teröre ve teröristlere kucak açan ülkelere karşı ittifaka katılmaya çağırdı. Bütün bunlar sorumlular henüz tam olarak belirlenmeden yapıldı. Dolayısıyla davranışı, intihar saldırısını, aynı politikalarını -yani dünyayı kontrol etme, tüm diğer ülkelere ABD çıkarlarını dayatma politikasını- sürdürmenin bir aracı olarak kullanarak tüm karşıtlarıyla hesaplaşmak gibi bir tavır oldu. ABD yönetimi açıkça felakete neden olan gerçek nedenleri, ulusları yoksullaştırma, zenginliklerini yağmalama, uluslararası meşruiyete sahip kurumları engelleme, Filistin halkının hakları pahasına İsrail’in yanlış politikalarını destekleme ve kendini beğenmişliğini, hegemonya kurma ve dışlama politikalarını görmezden geliyor. İşte şeytan ve ona karşı tepkilerin kaynağı burada yatıyor. Bunun en önemli örneği, ABD’ye yönelen saldırıları bahane ederek şantajlarını ve suç işlemeyi sürdüren Filistin halkına karşı saldırganlığını terörle mücadeleye katkı olarak sunan Ariel Şaron’dur.
Bu karmaşık durum, dünyadaki tüm dürüst insanların, ABD’nin amaçlarının reddedilmesi için çaba göstermesini ve Birleşmiş Milletler (BM) kapsamında bir uluslararası konferans düzenleme fikrini desteklemesini gerektiriyor. Bu toplantının çağrısı Suriye tarafından yapıldı ve Mısır ve diğer ülkeler tarafından benimsendi. Böyle bir konferans son olaylara, hatta daha önceki olaylara dayanarak uluslararası terörün kapsamlı bir tanımını yapmalı ve haklı direniş hareketleriyle terörün farkını netleştirmeli, terörle mücadelenin araç ve yöntemlerini belirlemelidir. Ancak ondan sonra teröre karşı bir uluslararası ittifak oluşturulabilir. Bu ittifak kesinlikle BM’nin kontrolünde olmalıdır.
ABD’nin bu saldırının sahiplerine tepki göstermenin ötesine geçme tehlikesi, Arapların uyanık olmalarını ve genelde Arapların, özelde de Filistin’in çıkarlarının korumasını gerektirir. Washington’ın şimdiki politikaları değişmediği; adaletsizlik saldırganlık ve egemenlik gaspı devam ettiği sürece hem ABD hem de dünya terör saldırılarına hedef olmaya devam edecektir. Ta ki halkların eşit olduğu, adil ve uyumlu, yeni bir dünya düzeni kurulana kadar.
Ürdün Komünist Partisi,
Suriye Komünist Partisi,
Irak Komünist Partisi,
Lübnan Komünist Partis,
Sudan Komünist Partisi,
Mısır Komünist Partisi,
Filistin Halkının Partisi,
TUDEH (İran)
Dünya haber merkezlerinden alınan bilgilere göre 11 Eylül’de New York, Washington ve Pensilvanya’da gerçekleştirilen terörist saldırılarda binlerce Amerikan vatandaşı hayatını kaybetmiş veya yaralanmıştır. Raporlara göre, ölü ve yaralı sayısının on bini bulabileceğini tahmin edilmektedir. İran Tudeh Partisi Amerikan halkının ve saldırılarda hayatını kay-beden masum insanların ailelerinin duygularını paylaşmaktadır.
60 yıllık tarihi boyunca İran Tudeh Partisi tekrar tekrar kör teröre karşı olduğunu, bu tür yöntemlerin asla savunulamayacağını ve haklı gösterilemeyeceğini ifade etmiştir. Binlerce masum insanın ölümü sadece, insanlığın karşı karşıya bulunduğu sayısız sorunu barışçı bir biçimde çözmek yerine, şiddeti ve askeri müdahaleleri yoğunlaştırmak isteyen güçlerin işine yarar.
İran Tudeh Partisi, Amerikan halkına karşı gerçekleştirilen bu terörist saldırıları kınar.
Aynı zamanda terörizmin mantıklı çözümünün kaçınılmaz olarak daha fazla insanın acı çekmesine neden olacak yıkıcı askeri maceralarda olmadığına da inanıyoruz.
Yapılması gereken bugün dünyanın, özellikle Orta ve Yakın Doğu’nun karşı karşıya olduğu problemlerin kaynağını aramak ve onu demokratik yollarla çözmektir.
Bangladeş Komünist Partisi
(Parti Genel Başkanı Manzurul Ahsan Han’ın açıklaması)
ABD’nin intikam duyguları dünyayı tehlikeye sokacaktır. Bush yönetiminin savaş histerisi ve şovenizmi, içinde ABD’de yaşayan Bangladeşlilerin de bulunduğu müslüman ve Arap toplumlarını, müslümanların çoğunlukta bulunduğu ülkeleri ve tüm üçüncü dünya ülkelerini tehlikeye atmaktadır. Bunun sonuçlarının sorumluluğu ABD yönetiminde olacaktır. Terörizm terörizmi doğuracaktır. ABD geçmişte Afganistan, Sudan ve Irak’ı bombalayarak teröristleri değil, sadece masum sivilleri öldürmüştür. ABD’de masum insanların hayatlarına malolan terörü kınarken Filistin, Vietnam ve 1971’deki bağımsızlık mücadelesi sırasında Bangladeş’teki insanlık dışı katliamları da kınıyoruz. Bangladeş’te Şeyh Mujik, Şili’de Allende, Kongo’da Lumumba ve yüzlerce lider ABD ve CIA tarafından desteklenen devlet terörüne kurban olmuştur ve bunlar da terör eylemlerini kışkırtmıştır.
ABD medyasının şu anki ana hedefi olan Talibanlar ve müslüman köktenciler, Afganistan’ın ilerici demokratik ve devrimci hükümetine karşı vahşi bir savaş gerçekleştirmeleri için ABD ve CIA tarafından eğitilmiş ve silah-landırılmışlardı.
Hint yarımadasında gerçekleşecek ABD askeri faaliyetleri ve saldırıları bölgedeki istikrar ve barış ortamını ortadan kaldıracaktır. ABD yönetimi saldırgan küresel politikasını gözden geçirmeli, intikam yerine dünya barışına katkıda bulunmalı, terörün kökünü kurutmak için diyalog ve mutabakat yolunu benimsemeli ve Birleşmiş Milletler kararlarına uy-malıdır.
Hindistan Komünist Partisi
(Marksist) – HKP(M)
HKP(M), ABD’de korkunç sayıda ölüme neden olan barbarca terörist saldırıları şiddetle kınadığını tekrar bildirir. Tüm dünya gibi kurbanların ailelerinin duygularını paylaşır.
Bununla birlikte, bu kalleş saldırıya Bush yönetiminin yanıtı savaş ilanı olmuştur. Bush, belirsiz bazı ülkelere misilleme saldırıları gerçekleştirme tehdidini savurmuştur. ABD bu ilanla kendisine Birleşmiş Milletler (BM) Anayasası’nı çiğneme ve herhangi bir ülkenin egemenlik hakkını ihlal etme hakkını tanımaktadır. ABD yönetimi bu suçu ve faillerini araştırmak zorundadır. Ondan sonra yasalara uygun şekilde diğer ülkelerden ve uluslararası örgütlerden suçlunun yakalanması için yardım isteyebilir. Bunun yerine gerçekleştirilecek her tür tek taraflı askeri eylem ancak ve ancak masum canlara mal olacak, tehlikeli bir şiddet döngüsüne ve uluslararası gerginliğin tırmanmasına neden olacaktır. Bunları düşünmeyen BJP hükümeti, inanılmaz bir sorumsuzluk ve korkaklık sergilemiştir. ABD’nin onayını alma politikası doğrultusunda ve onun küçük ortağı gibi davranarak, Vajpayee hükümeti 11 Eylül saldırılarının hemen ardından, bir askeri operasyon gerçekleştirmeye karar vermesi durumunda ABD ile her türlü işbirliğine istekli olduğunu açıklamıştır.
BJP hükümeti, Afganistan’a karşı gerçekleştirilecek söz konusu askeri operasyon için Hindistan’ın lojistik desteğini, askeri ve altyapısal kaynaklarını ABD’ye çoktan sunmuştur.
İlk olarak 1991 yılında, Hindistan hükümeti ABD’nin Irak’a saldırıları sırasında yakıt ikmal olanaklarını ABD’nin kullanımına sunmayı önermişti. Böyle bir olayın, hem de daha geniş bir ölçekte tekrarlanmasına izin verilemez.
HKP(M) ve Hindistan’daki tüm demokratik güçler Afganistan’daki Taliban rejiminin niteliğini ve bu rejimin köktenci ve terörist eylemlere verdiği desteği bilmektedir. Fakat unutulmamalıdır ki, Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne ve Necibullah hükümetine karşı savaşan bu islamcı köktenci güçleri silahlandıran ve onlara finansman sağlayan ABD’nin kendisidir. Usame Bin Ladin bu işten fayda sağlamış ve CIA-ISI (Pakistan Gizli İstihbarat Örgütü) ortak projesinde aktif rol almıştır.
BJP hükümetinin yaptığı rahatsızlık verici başka açıklamalar da vardır. İçişleri bakanı ve diğer yetkililer ısrarla ABD ve İsrail’le stratejik ittifakı savunmaktadır. İsrail’in ABD’nin Ortadoğu’daki müttefiki ve ajanı olduğu ve ABD’nin bu devleti Filistin halkına ve Arap ülkelerine karşı saldırılarında cesaretlendirdiği gayet iyi bilinmektedir. BJP hükümetinin önerisi Hindistan’ın güvenliği açısından ciddi sorunlar yaratacaktır.
Hindistan hükümeti ABD’den gelen tüm yasal isteklere yanıt verebilir ve ABD’deki terörist saldırılarla ilgili olabilecek her tür bilgiyi sağlayabilir. Ama Hindistan’ı ABD’nin askeri operasyonlarına dahil etmek kabul edilemez ve tüm yurtsever Hintliler buna kesinlikle karşı koyacaktır.
Bush’un deklarasyonu üzerine
Başkan Bush ABD Kongresi’ndeki konuşmasında ABD’nin terörizme karşı küresel bir savaş gerçekleştireceğini açıkladı. Bu açıklamanın pek çok rahatsız edici yanı bulunmaktadır.
Hindistan ve dünyanın geri kalanı New York ve Washington’da 11 Eylül’de gerçekleştirilen terörist saldırıları kınamıştır. Dünya toplumu, bu saldırının sorumlularının bulunup yargı önüne getirilmesi ve cezalandırılması konusunda hemfikirdir. Bu; çok dikkatli bir araştırmayla sorumlular tespit edilerek ve BM ve diğer uluslararası kurumlar bu çabaya dahil edilerek yapılmalıdır.
“Şimdiye kadar gördüklerimize hiç benzemeyen” uzun bir kampanya ilanıyla Bush, ABD askeri aygıtının sadece Afganistan’a değil, dünyanın herhangi bir bölgesine, BM’nin terörizmi desteklediği veya teröristleri barındırdığını düşündüğü her yere saldıracağını açıklamış durumdadır. ABD kendine böyle bir hak biçemez, terörizmle nasıl savaşılacağını da belirleyemez.
Konuşmanın hiçbir yerinde Bush, bir kere bile BM’den sözetmememiştir. Açıktır ki, bu küresel askeri operasyo-nun gerçekleştirilmesinde NATO’ya ve ABD’nin yakın müttefiklerine dayanmaktadır.
Böyle tek taraflı bir maceracılığın sonuçları hesap edilemez boyutlarda olacaktır.
HKP(M) Siyasi Bürosu BM Güvenlik Konseyi’nin derhal toplanmasını ve durumu değerlendirerek somut bir eylem planı çıkarmasını talep etmektedir. Hindistan hükümeti derhal böyle bir talepte bulunmalıdır.
ABD’ye üs sunmaya son verin
HKP(M) Siyasi Bürosu, Vajpayee hükümetinin ABD’nin herhangi bir askeri operasyonuna lojistik veya operasyonel destek vermemesi gerektiğini tekrar vurgular. ABD’nin Hindistan’dan herhangi bir istekte bulunmayacağı, Pakistan’ın lojistik desteğini artırmasını istediği kesinleştikten sonra bile, Vajpayee hükümeti askeri operasyonlara destek olmak için yanıp tutuşmaktadır.
Hükümet liderleri, Hindistan’ın askeri operasyon için her tür isteği değerlendireceklerini ifade etmişlerdir. Hindistan’ın Afganistan’a saldıran ABD uçaklarına “dönüş olanakları” sunmaya hazır olduğunu belirtmek için basın toplantıları yapılmıştır.
Vajpayee hükümetinin benimsediği konum Hindistan’ın prestiji ve egemenliğine zararlıdır.
Portekiz Komünist Partisi (12.9.2001)
1) Dünkü terörist saldırıları kınadığımızı tekrar belirtir ve ABD halkının acısını paylaşırken, dünyada giderek artan uluslararası gerilimin bariz tehlikelerine dikkat çekmeyi görevimiz addediyoruz.
2) Bush hükümetinin ve NATO üyesi ülkelerin hükümet başkanlarının açıklamaları terörizmle mücadele adı altında -ki terörizm bazı durumlarda ABD’nin müttefikleri ve kuklaları tarafından yönetilmektedir- uluslararası ilişkilerde, halkların haklarına ve ulusların egemenliğine düşman olan, keyfi ve saldırgan politikaları desteklemeye ve yükseltmeye dönük niyeti ortaya koymaktadır. Bu politikalar Birleşmiş Milletler (BM) Anayasası’na ve Uluslararası Hukuk’a aykırı olup, güç kullanımının kalıcılaşmasına, mali hakimiyete ve dünya ekonomik düzeninin adaletsizliğine dayanmakta ve dünyayı yeni bir silahlanma yarışına doğru taşımaktadır.
3) Terörizmin halihazırda gruplar ve devletler tarafından yapılmış olmasından bağımsız olarak kınanmasına bir de siyasi nedenlerle kınama eklemek gerekiyor. Bunun nedeni ABD yönetiminin bu saldırıyı halkların haklı mücadelelerinin gördüğü desteği ortadan kaldırmak için bahane olarak kullanmasıdır. Aynı zamanda ABD ve müttefikleri tarafından, BM kararlarına rağmen, ABD’nin dünyanın polisi ve efendisi rolünü meşrulaştırmak için işlenen suçların uzun listesinin ortaya çıkarılması (Irak’ta, Yugoslavya’da ve Filistin’deki saldırılarda ölen binlerce insanı hatırlayın) da gerekiyor.
4) Dünkü saldırıların siyasi, ideolojik ve askeri olarak sömürülmesi sonucu dünyanın dengesinin bozulması tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımız bugün, PKP dünya kamuoyunun güçlü ve kararlı bir şekilde seferber edilmesinin ve devlet ve hükümetlerin bu şiddet döngüsüne bir son vererek, uluslararası alanda şu anda yaşanmakta olan gerginliğe neden olan sorunların ve çatışmaların siyasi çözümü için çaba harcamalarının sağlanmasının zorunlu olduğunu düşünmektedir.
Üslerin kullanımı hakkında
PKP, hükümetin Lages Üssü’nü ABD’nin hazırlanmakta olduğu askeri operasyonları için açma kararına karşıdır. PKP, askeri operasyonların içeriğine ,hizmet edecekleri amaca ilişkin hiçbir somut bilgi alınmaksızın verildiğini düşündüğü bu iznin ülkenin ulusal onuru ve siyasi özerkliğiyle bağdaşmadığını düşünmektedir. Başbakan birkaç gün önce “hayali düşmanlara karşı savaş histerisi”nden sözetmiş, şimdi ise Lages Üssü’nü nasıl kullanılacağına ilişkin hiçbir garanti olmadan kullanıma açmıştır. Bu gergin ve ciddi konjonktürde Portekiz hükümetinin görevi, Portekiz’i çıkarlarıyla uyuşmayan bu projelerin dışında tutmak, bu şiddet sarmalının ve uluslararası güvenlik üzerindeki tehditlerin ortadan kalkmasına katkıda bulunmaktır.
Avustralya Komünist Partisi (15.9.2001)
Partimiz ABD’deki sivil hedeflere düzenlenen eşgüdümlü ve yıkıcı saldırılar karşısında yaşadığı şok ve dehşet duygularını ifade eder. Bu saldırıda yakınlarını ve sevdiklerini yitiren on binlerin üzüntüsünü paylaşıyoruz. En içten başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.
Bu korkunç eylemin sorumluları henüz belirlenmedi. Belirlenmeleri durumunda yapılması gereken yargı önüne çıkarılmalarıdır. Bununla birlikte bu olayı ırkçı ve dini hoşgörüsüzlüğü körüklemek ve destekliyor göründükleri en demokratik haklara saldırmak için kullanmak isteyen siyasiler var. Savaş sözleri ve “Amerika saldırı altında” ifadeleri ABD liderleri, NATO ve Avustralya başbakanı tarafından, ancak Bush-Blair-Howard hükümetlerinin politikalarına meydan okumaya cüret edecek tüm ülkelere karşı savaş hazırlığı olarak yorumlanabilecek kısıtlayıcı önlemleri meşrulaştırmak için kullanılıyor.
“Savaş”, “intikam”, “misilleme” ve diğer ülkelerde daha fazla masum insanın ölümü milyonlarca işsizin, evsizin, ölümcül hastalıklarla boğuşan, temiz su bulamayan veya eğitim olanaklarından yoksun milyonların sorunlarına çözüm getirmeyecek. Bütün bunlar ümitsiz terörist eylemlerle sonuçlanan yılgınlık ve umutsuzluğun sebepleridir.
New York ve Washington halkının başına gelenler Irak, Yugoslavya, Panama, Libya, Sudan, Somali, Vietnam, Kore ve ABD’nin bombalarına hedef olmuş tüm diğer ülkelerin halklarının başına gelenlerden pek az farklıdır. ABD’nin pek çok ülkeyi hedef alan şiddetinin uzun bir tarihi vardır.
Bazı ülkeleri askeri olarak işgal etmek, dünya ölçeğinde bir askeri üs ağı kurmak, askeri güçlerinin davranışları, ABD liderliğinin kibiri, kendini beğenmiş, ABD’ye karşı olan tüm ülkelere yönlendirilmiş düşmanlık ve öfke politikalarını besleyen üstün ırk yaklaşımı ABD’nin dış politikasını oluşturmaktadır.
Başkan Keneddy’nin ve kardeşinin öldürülmesinin sorumlularının Amerikalılar olduğu düşünülürse, medya ve Batılı siyasiler hiçbir kanıt elde etmeden suçluyu işaret etmekte oldukça aceleciydiler. 1995’te Oklahoma’daki hükümet binasını bombalayan aşırı sağcı bir ABD vatandaşı olan Timothy McVeigh idi. O olayda da, önce islami teröristler suçlanmıştı. Fidel Castro’ya defalarca suikast girişiminde bulunan ABD’nin kendi ajanlarıydı. ABD’nin başlattığı saldırıların listesi oldukça uzundur.
Bush yönetimi varolan krizi Pentagon’un savaş bütçesinin artırılmasını, ABD halkının demokratik haklarının kısıtlanmasını ve ırkçı, islam karşıtı savaş hevesinin körüklenmesini meşrulaştımak için kullanıyor. Bu durum, BM kararlarıyla taban tabana zıt şekilde, Afganistan’ın ve belki diğer ülkelerin askeri olarak işgal edilmesini meşrulaştırmak için kullanılıyor. ABD bu yolla dünya hakimiyetini pekiştirmek amacındadır. Fakat unutulmamalıdır ki şiddet şiddeti doğurur.
Bu tehlikeli şartlarda tüm emek ve barış hareketlerini, tüm sol ve ilerici örgütleri bu ırkçılık ve savaş histerisine, demokratik hakların gaspına ve diğer ülkelere askeri saldırıların meşrulaştırılması girişimlerine karşı mücadeleye çağırıyoruz. BM Güvenlik Konseyi acil bir toplantı yapmalı ve hızla gelişen savaş durumunu kontrol altına almalıdır.
İşçilerin Dünyası Partisi
(Workers’ World Party – ABD)
11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi’-ne ve Pentagon’a yapılan kitlesel ve yıkıcı saldırılar bu ülkede ve tüm dünyada işçi sınıfına ve ilerici harekete karşı ciddi tehditler ortaya çıkarmıştır. ABD sermaye sınıfı ve bu sınıfın siyasi kurumları ancak ve ancak daha fazla acı ve ölümle sonuçlanabilecek savaşımsı bir yanıt vermeye hazırlanıyorlar.
Bu gibi kriz dönemlerinde işçiler büyük bir özveri ile hayat kurtarmak, yaralılara yardım etmek için, hayatın normale dönmesi için çalışırlar. Tıpkı doğal afetlerin ardından olduğu gibi, birçok milletten insanlar omuz omuza, hayran kalınacak bir işbirliği ve özenle çalışırlar. Bununla birlikte, ABD’de bu gibi bir durumda, olayları ve ardındaki sebepleri araştıracak, güncel durumu değerlendirecek ve bu doğrultuda kendi siyasi açılımlarını geliştirebilecek siyasi olarak bağımsız bir kitlesel işçi sınıfı hareketi bulunmamaktadır.
İşbirlikçi basın ve medya bile nereye gidebilecekleri, ne söyleyebilecekleri konusunda giderek daha fazla baskı altına alınmaktadır. Halk tamamen ve sadece hükümetin sağladığı bilgilere, değerlendirmelere ve eylem planına bağımlı hale getirilmiştir. Bu koşullar altında saldırıların arkasında hangi siyasi güçlerin bulunduğu konusunda sonuçlara varmak sorumsuzluk olur.
Yetkililer tarafından tarihte pek çok defalar, Maine savaş gemisinden ve Almanya’daki Reicshtag yangınına kadar, sahte açıklamalar uydurulmuş, bu şekilde halkın ülke dışındaki saldırıları desteklemesi sağlanmıştır. 1964’te bir ABD uçak gemisinin “uydurulmuş” olduğu sonradan anlaşılan bir saldırıya uğramasının ardından, Vietnam’a savaş açması için Johnson hükümetine açık çek veren Kongre kararının 98’e 2 oyla kabul edildiği hatırlanmalıdır. 12 Eylül’de ABD Senatosu Bush hükümetine, savaş açması ve Pentagon’a gereken fonların verilmesi konularında oy birliğiyle benzer bir yetki vermiştir. Herkes Pentagon’un ödeneğinin artırılacağının, bunun da bu ekonomik durgunlukta ancak işçilerin maaşlarından emeklilikleri için kesilen trilyonlarca dolarla oluşturulmuş olan Sosyal Güvenlik fonundan yapılabileceğinin farkına varmalıdır.
George W. Bush’tan başlayarak tüm ABD liderlerinin açıklamaları, hükümetin önceliğinin, bir yerleri bombalayarak “meydan okunamaz ABD hegemonyası” imajının restore edilmesi olduğunu açıkça göstermektedir. Buna hedef olacak ülkelerin zaten ABD saldırganlığından ve aşırı sömürüsünden muzdarip olan ve halkları ABD’ye karşı öfke dolu olan ülkeler olacağına şüphe yoktur.
Bu saldırı gerçekleşirse savaş karşıtı güçlere ve ABD’nin saldıracağı uluslardan gelen göçmenlere karşı bir cadı avına girişilebilir. İlerici hareket, bu zor dönemlerde ilkelerine bağlı kalmalıdır. Gerçeği arama ve halka anlatma hakkı için mücadele etmeli, şovenizme ve savaş çığırtkanlığına kapılmamalıdır.
Militer, mali ve sınai kurumların temsilcilerinin bir çözümü yoktur. Savundukları sistem, tüm dünyaya sefalet ve istikrarsızlık yaydığı için onlar durumu ancak daha da kötüleştirebilirler.
Hareket her ulus, din ve cinsiyetten işçiler arasında bir sınıf dayanışması oluşturma programını hayata geçirmelidir.
Etnik baskılara, ırkçılığa ve her tür yobazlığa karşı mücadele etmeye devam etmelidir.
Gerici ABD vizyonuna, çılgın ve tehlikeli füze kalkanlarına, toplumun militarizasyonuna, işçi sınıfının yöneteceği, gerçekten insani, demokratik, adil ve eşit bir dünya için mücadeleyle karşı durmalıdır.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP)
Afganistan’a yapılacak herhangi bir saldırının başarısızlıkla sonuçlanacağı şimdiden bellidir. Çünkü islami terörün kendine has bir karakteri vardır ve bu şekilde islami terörle mücadele edilemez. Amerika’nın kendisinin de bildiği gibi islami terörün bugünkü hale gelmesinin sorumlusu kendisidir. Afganistan’a yapılacak herhangi bir saldırı sırasında eski SSCB topraklarının kullanılması sonucunda bu durum Rusya ve BDT ülkeleri için pek hayırlı olmayacaktır. Bunun sebebi ise Amerika’nın bir kere girdiği bir ülkenin topraklarından kolay kolay çıkmayacak olmasıdır. Bu da BDT’nin sonu olacaktır. Amerika’ya mutlaka yardım edilmesi gerekiyorsa bu sadece istihbarat alışverişi çerçevesinde kalmalıdır, başka türlü hiç bir destek verilmemelidir.
Küba Hükümeti
ABD halkını hedef alan vahşi ve korkunç terörist eylemin dünyada yarattığı şokun etkisiyle, nefret ve kibirle donatılmış bazı çevreler terörizmin ve bugün dünyayı etkisi altına alan aşırı gerilimlerin tam kaynağında bulunan eski yöntem ve öğretileri tekrar canlandırma gibi şeytani bir işi görev edinmiş durumdalar.
Önerilebilecek tek şeyin sükunet ve cesaretle terörizme ve diğer trajedilere, evrensel bir uzlaşma ile kesin bir çözüm aramak olduğu bu zamanda, ABD’deki etkin liderler, İkinci Dünya Savaşı’nın öngünlerinden beri duyulmamış, intikam ve öfke dolu, kaba bir dil tutturdular.
Her dürüst insanın onların istediği şeyin gerçekten adalet mi olduğu, yoksa bu acı verici ve korkunç trajediyi, dünya halklarını dünyanın en güçlü ülkesinin diktatörlüğüne sokmak üzere kendi yöntemlerini, üstünlüklerini ve önceliklerini dayatmak için mi kullandıkları sorusunu sormaya hakkı vardır.
Bazı üst düzey yetkililer açıkça ABD kurumları ve yetkililerinin, bu en iğrenç suçluları kullanmalarını bile gerektirse herhangi birini öldürebilmelerini sağlamak üzere tüm sınırlamaların kaldırılması gerektiğini ifade etmiştirler. Böyle bir ayrıcalık, geçmişte ABD liderleri tarafından Patricio Lumumba gibi yurtseverleri ortadan kaldırmak ve yüzbinlerce insanı öldüren, milyonlarcasını işken-ceden geçirip kaybeden darbe ve ka-saplıklar organize etmek için kullanılmıştı.
Küba, liderlerine karşı düzenlen-meye çalışılan yüzlerce suikast pla-nını kınamış ve bıkıp yorulmaksızın sorumluların ve çok sayıda yurttaşımızı hedef alan sayısız terör eyleminin cezalandırılmasını talep etmiştir. ABD Senatosu’nun kendisi, Küba’ya karşı gerçekleştirilen cinayetin hiçbir türünü dışarıda bırakmayan çeşitli yöntemlerle yapılan eylemleri araştırmış ve ortaya çıkarmıştır.
Dünya yüce Amerikan halkına tek bir ağızdan desteğini ve en içten üzüntülerini, bu duygular gezegenimize kaos ve kanlı eylemler yayacak öğretileri canlandırsın diye göstermemiştir. Bir devlet, yasal prosedürleri, hukuk mahkemelerini, hatta kanıt gösterme gereğini bile hiçe sayarak, dünyanın herhangi bir yerinde sorgusuz sualsiz cinayet işleme hakkı istemektedir. Bu durum terörizmin kendisi kadar ciddidir ve onun en aşağılık tezahürlerinden biridir. Böyle bir politika, ulusların birarada bulunmalarının ve barışın bütün yasal dayanaklarını ortadan kaldıracak, barbarca ve hiç medeni olmayan bir eyleme yol açacaktır.
Tüm bu durumun yarattığı panik ve kafa karışıklığı arasında ve bu tür prosedürleri uluslararası ilişkilere dahil etmenin büyük önemi olmasına rağmen, çeşitli ülkelerin siyasi liderleri -birkaç istisna ile- bu ifadelerde ima edilen faşist ve terörist eğilimlere ses çıkarmamışlardır.
Bunun ilk sonuçlarından biri, farklı ülke ve dinlerden insanlara karşı ortaya çıkan yabancı düşmanlığı ve terör eylemleridir.
Terörizm kesinlikle iğrenç ve ahlaka aykırı olduğu halde, ABD halkı terörle mücadele bahanesiyle, diğer insanların serin kanlılıkla, yasalara aykırı bir şekilde, kanıt olmadan cezalandırarılmasına veya temel eşitlik ve adalet ilkelerini hiçe sayarak öldürülmelerine arka çıkamaz. Bu tür yöntemler nefreti körükler ve gezegenimizi orman kanunlarına geri götürür, ABD’nin ününü karalar, prestijini zedeler.
Küba ilk andan itibaren bugünün dünyasında hiçbir sorunun kuvvet kullanımıyla çözülemeyeceğini, terörizmle mücadele etmek için bir bilinçlilik ve bunu ve türümüzün devamını tehlikeye atan diğer bela ve trajedileri kesinlikle yokedebilecek evrensel bir birlik inşa etmek gerektiğini söylemektedir.
Savaş davulları umulmadık derecede gürültülü çaldığı ve dünyayı kaçınılmaz kanlı sona taşır gibi göründükleri halde henüz her şey bitmedi.
Afganistan’da ulema, temel kararlar almak için toplanıyor. Hali hazırda, topraklarında yaşayanların suçluluğunun gerçekten kanıtlanması durumunda adaletin uygulanmasına karşı çıkmayacaklarını söylemiş durumdalar. Sadece kanıt ve sürecin adil ve eşit olacağının garantisini istiyorlar. Bu garantiyi onlara uluslararası toplumun tam desteğiyle Birleşmiş Milletler verebilirdi.
ABD liderlerinin iddia ettikleri gibi böyle kanıtlar varsa ve dini liderlerin, kendi hayatlarıyla savunacaklarının bilindiği derin inançlarını çiğne-meleri istenmezse savaşa bir alternatif olabilir. Ahlaki olarak sorgulanamayacak olan bu istekleri dikkate alınacak olursa halklarını boş yere kurban etmeyeceklerdir. Aslında kan akıtılmayabilir ve bu, terörizmin ve cezasız suçların olmadığı bir dünyaya ilk adım olabilir. Barış ve adalet için gerçek bir dünya birliği oluşturulabilir. Bu gerçekleşirse Amerikan halkı çok büyük bir prestij ve saygınlık kazanacaktır.
Küba böyle bir çözümü kesinlikle destekleyecektir. Fakat bunun için çok az zaman kalmıştır. Bu kadar temel, basit ve kolay bir adımı atmamak bunu adil olmayan bir savaş haline getirecektir.