Emperyalizm ve savaş kavramlarının birbirlerinden ayrı düşünülemeyeceği, geçtiğimiz yüzyılın başında netlik kazanmıştı. Aradan geçen süre içinde, emperyalist-kapitalist sisteme son vermeden de savaşsız bir dünyaya ulaşılabileceğini (hatta ulaşıldığını) savunanlar oldu. Özellikle reel sosyalizmin çözülüşünden sonra, kapitalizmin nitelik değiştirdiği iddiaları daha bir yüksek sesle dile getirilmeye başladı. Ama “Soğuk Savaş”ın sona ermesinin üzerinden daha iki on yıl bile geçmemiş olmasına karşın, emperyalist-kapitalist sistemin savaşsız yapamadığı ve yapamayacağı defalarca kanıtlandı. Emperyalizm, 21. yüzyılın başında da insanlığa yönelik en büyük tehdit olmayı sürdürüyor.
Geçtiğimiz yüzyılın başında netlik kazanan, yalnızca emperyalist-kapitalist sistemin savaşsız yapamayacağı değildi. 20. yüzyılın başında saptananlar arasında, emperyalist saldırganlığın artışı ile emperyalist-kapitalist sistemin iç çelişkilerinin derinleşmesi arasındaki bağlantı da vardı. Asıl önemlisi, yine 20. yüzyılın başında bu çelişkilerde devrimci olanaklar görenler, bu olanaklardan 20. yüzyılın kaderini belirleyecek olan bir devrim çıkarmasını bildi.
Komünistlerin işi, kapitalizmin insanlığın başına sardığı belaları saptamak ya da bunlardan yakınmak değil, bu belaları insanlığın kurtuluşu için birer olanağa dönüştürmektir.
“Emperyalizm ve Savaş” başlığını taşıyan bu Gelenek’te yer alan yazılar da, asıl olarak, içinde bulunduğumuz dönemin devrimci olanaklarını ve bu olanaklarla bağlantılı görevleri tarif etme amacına yönelik.
Önümüzdeki sayımızda, emperyalizmin bir diğer yüzünü, Avrupa Birliği’ni, geniş kapsamlı bir şekilde değerlendireceğiz.
GELENEK