Gelenek Sayı 80

DOĞU’DAN BATI’YA BİR YOL VAR MI?

“1789’a bütün milletçe ihtiyacımız var tarihte atlama olmaz; hepsi sırayla sahneye konulmalı. Canım küçük burjuvaları kıralın boyunduruğundan kurtarmalıyız ki cici karılarını kollarına katarak Eşitlik Meydanında Bağımsızlık Parkında ve Kardeşlik Aile Bahçesinde dolaştırabilsinler; bak sevgilim bizim için buralarda birtakım deliler kanlarını döktüler diye dedelerinden kalan kahramanlık mirasiyle gururlansınlar. Bu mirasın doğması için önce mülkiyet gerekli mülkiyet.”Oğuz Atay Tehlikeli OyunlarModern çağı yaratan ve sonrasında sürükleyen süreç olarak modernleşme hiç şüphesiz kapitalizmle doğrudan ilişkilidir. Kapitalist gelişme yalnızca birtakım maddi olgulardan hareketle gözlenebilen ekonomik ve siyasi bir süreç değildir.Toplumsal formasyonun tamamında ideolojik alan da dahil olmak üzere kökten değişikliklerle kendini gösteren kapitalistleşme süreci bir...

ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİĞİN TÜRKİYE’DEKİ TARİHİ

Merkeziyetçi devlet modellerinin ömürlerini tamamladıkları iddiası, günümüzün yaygın görüşüdür. Merkeziyetçilik ile birlikte anılmasında fayda gördüğüm merkezi planlama ise unutturulmaya çalışılırken, farklı siyasal akımlardan atılan çamurlardan da nasibini almaktadır. Saldırıların bu kadar pervasız olmasının nedeni, birbirleriyle ilişkili her iki yönetim modelinin sosyalist devlet uygulamaları ile birlikte anılmasıdır. Toplumsal ihtiyaçların eşit olarak sunulmaya çalışıldığı sosyalist devlet örgütlenmesinin iki temel olmazsa olmazıdır, “merkeziyetçilik” ve “merkezi planlama”. Ama sadece sosyalizme özgü olmamıştır. Emperyalist ülkelerin devlet örgütlenmelerinde merkeziyetçilik uygulamaları belirli dönemlerde bir zorunluluk olmuştur. Bir ülkenin siyasal birliğinin ve bütünlüğünün güçlü olmadığı veya uluslaşma çabalarının sürdüğü dönemlerde, merkezi güçlendirmek, merkez dışında kalan güçlerin ise etkinliklerini...

İKTİDAR VE DİYALEKTİK

İktidar ve diyalektik başlıkları tek başlarına çok anlamlı bilgiler vermezler. Bu başlıkları „sınıf iktidarına diyalektik materyalist açıdan bakış“ biçiminde sadeleştirmek, daha doğrusu somutlamak ve tarihselleştirmek gerekiyor. Bu işlem, sadece zihinsel bir tercihi değil, toplumsal ilişkiler içinde belirli bir konumlanışı, bir duruş noktasını ve bir perspektifi de ifade ediyor.Diyalektik kavrayışa dair bilgiler marksizmle ve modern çağla birlikte başlamıyor. Antik çağ felsefesinden, diğer deyişle felsefenin başlangıcından itibaren varlığın dönüşüm, hareket, karşıtlık, çelişki içeren doğasına dair sezgiler var. Kapitalizmle birlikte ortaya çıkan modern çağ ise, hareketin, dönüşümün daha keskin biçimde kavranmasının yolunu açtı. Belki de burjuva felsefesinin en yüksek noktası olan Hegel idealizmi,...

SEÇİME DOĞRU

Yerel seçimler yaklaştıkça en büyük metropol kentlerden küçük ölçekli yerleşimlere kadar memleket sathında proje yarışları hızlanıyor. Bu projelerin kapitalizmi derinleştirmeyi, sermayeyi, kâr motifini ve sömürü ilişkilerini toplumun her hücresine şırınga etmeyi öngören arı burjuva olanlarını bir kenara bırakalım. Bir de “toplumsal” içerikli ve söylemli olanlar var.Ancak daha baştan belirtmekte yarar var; bu iki kategoriyi birbirinden ayırmakta teorik ve pratik zorluklar bulunuyor. Örneğin sağcı bir belediyenin meta ilişkilerini yaygınlaştırma işlevini gören, dolayısıyla sermayeyi toplumsal yaşamın mahalle ve sokak kıvrımlarına kadar sokmaya aracılık eden bir projeyi, “halk böyle istiyor” diyerek, hizmetlerin tabana yakınlaşmasından söz ederek gerekçelendirmesi pekala mümkündür. Tersinden dünya görüşü solcu,...

YERELLEŞTİRME YA DA İKTİDARIN GÖRÜNMEZ ELİ

Dünya kapitalizminin genel yönelimi ve Türkiye’deki güncel gelişmeler, sosyalizmin “eski” bir sorununu yeni bağlamı içinde ele almayı gerektiriyor.Kapitalizmin 70’li yıllarda gündeme gelen, 80’li yıllarda belirgin bir yönelim ve 90’lı yıllarda da toplu bir taarruz niteliği kazanan “yeniden yapılanma” sürecinin temel çizgileri artık belirgindir.Devletin sermaye birikimine ve sermayenin dünya pazarı üzerindeki hareketine yön verdiği, kurallar ve kimi zaman sınırlar koyarak sermayenin kendiliğinden hareketinin yol açacağı toplumsal bakımdan yıkıcı sonuçları “sosyal devlet”le, “ulusal kalkınmacılık”la dengelediği dönem kapanmıştır. Artık sermayenin hareketini sınırlayan kural ve engeller kaldırılmakta, sermaye ve piyasa tümüyle serbestleştirilmekte, kamu işletmeleri özelleştirilmekte üretim ve yönetim alanları daha önce mutlaka uyulması gereken...

TAŞRA POLİTİKALARINDAN YEREL YÖNETİMLERE

Osmanlı, Konstantinopolis’i payitaht kıldıktan sonra içinden geçip geldiği Anadolu’yu hep “arka bahçe” olarak değerlendirirken gözünü Avrupa’ya dikmişti. Arka bahçe Anadolu’dan bakıldığında da durum farklı görülmüyordu. Anadolu’dan bakıldığında payitaht olarak tanımlanan İstanbul, taşı toprağı altın; payitahttan bakıldığında Anadolu, “taşra” idi. Bu çerçevede Anadolu’da, İstanbul için bir yandan güzellemeler düzülüp diğer yandan türkülerle ağıtlar yakılır, beddualara konu olurken aynı zamanda “taşra” sözcüğü kavram olarak bu görüşler çerçevesinde anlam kazanıp sözlüklere geçti: Taşra, bir ülkenin başkenti ya da en önemli kentleri dışındaki toprakların bütünü; İstanbul dışı kent. Konu bu çerçevede sürdürülürse yolumuz, Yakup Kadri’nin “Yaban” romanındaki köylülüğe, oradan da 50’li yıllardan itibaren yorganını...

TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDE KENT

Sınıf mücadelesinin bir sonucu da bu mücadelenin devletin yapısını ve işlevlerini büyük ölçüde etkilemesi ise, kapitalizmin, kentleri yeniden yapılandırıyor olması da, sermaye sınıfının çıkarlarından bağımsız ele alınamaz.Lefebvre ve Poulanzas’ın ifade ettiği gibi:“Modern kent çelişen çıkarların en önemli çatışma alanlarından biridir. Bu mücadeleler sadece kentsel mekanda değil, aynı zamanda kent mekanı üzerine de verilmektedir. Kent mekanı bu mücadelelere sahne ve konu olurken çatışmada yer alan toplumsal sınıflar bilinçli ya da bilinçsiz, mekanı yeniden üretir ve dönüştürür. Bu bağlamda kentte ve kent üzerine verilen mücadeleler de iktidar odağında yer alır. Mekanı denetleyebilmenin kendisi bir iktidar mücadelesini gerektirdiği gibi, her iktidar mücadelesinin de...

KENTLERİN BİRİKEN SIKINTISI:GÖÇ KENTLEŞME VE ENFORMEL SEKTÖR

“Ne kırlarda direnen çiçeklerNe kentlerde devleşen öfkelerHenüz elveda demediler”Kapitalizmin 20.yüzyılın son çeyreğine adım atmasından günümüze kadar olan dönemde enformel sektörün ve yarattığı üretim ilişkilerinin kendi ağırlığını ekonomik, sosyal ve sınıfsal alanlarda iyiden iyiye hissettirdiği biliniyor. Bu yazı da, temelde bu sorundan hareketle kurgulandı.Cevabını arayacağımız sorum şu: Enformel sektör faaliyetleri arasında geniş yer tutan küçük ölçekli üretimin yaygınlaşmasının altında belirli kültürel etmenler de yatmakta mıdır? Biz, işçi sınıfı üyelerinin kır ve kent arasındaki devinim sürecinde taşıdıkları ve yeniden ürettikleri kültür normlarının, kapitalist ekonominin yeni ihtiyaçlarına yanıt bulunmasında belirli bir zemin sağladığını düşünüyoruz. Konunun özünü Türkiye bağlamında ifade edecek olursak: Türkiye’deki küçük...

Hoşgeldiniz!

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Kayıt Ol!

Kayıt olmak için aşağıdaki bilgileri eksiksiz doldurun.

*Kullanıcı Sözleşmesi'ni ve Gizlilik Politikası'nı okuduğumu, anladığımı ve kabul ettiğimi beyan ederim. Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası.

Şifrenizi geri alın

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi veya okuyucu adınızı giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Oluştur