Partimizde yaşanan birleşim krizi son gelişmelerle birlikte bizleri yeni bir yol ayrımına getirmiştir.
Son olarak 28 Temmuz’da mensuplar toplantısına sunulan deklerasyonla demokratik bir kongrenin yapılabilmesinin koşulları aranmış; hâlâ durumun iyileştirilebileceği umudunu az da olsa taşıdığımızı söylemiştik. Ne ki bu umut da artık tükenmiştir.
Parti yönetimine el koyan dar bir grup, partinin feshini ilan ettikten sonra birleşim yapacağını da beyan etmiş, böylece yıllar önce başlattıkları likidasyonu “meşru” bir şekilde bitirmeyi amaçlamışlardır.
1978 birleşiminin ardından, 12 Eylül faşizminin gelmesi ile yapılan yeni düzenlemelerle kendini üstün yetkilerle donatan MYK, en üst kurul olan GYK’ya atamalar yapacak kadar işi ileri götürerek kendi iradesi dışında hiçbir hukuk tanımamıştır.
Yıllarca 12 Eylül koşullarını bahane ederek, hiçbir üye hakkını tanımayan ve salt “merkeziyetçilikle” işlerini yürüten MYK devamlı birleşimden kaçarak sultasını daha da güçlendirmiştir.
’80’li yılların başından itibaren yapılan politikalardaki isabetsizlikler, düşünsel üretimin kısırlaşması üyelerin edilgen bir konuma sürüklenmesini getirmiştir. Örgütün askerileştirilmesi ve parti içi işleyiş mekanizmalarının bu normlara göre şekillendirilmesi, düşünsel ve politik üretimin “en iyi” merkez tarafından yapıldığı anlayışının sürekli vurgulanması, sonuçta, ortaya çıkan örgütsel ve düşünsel denetimin yokolmasını getirmiş; böylelikle partinin üst kademesini ele geçiren azınlığa tam bir sınırsız ve sorumsuz erk haline gelmesinin koşulları yaratılmıştır.
1983’te siyasal çıkış yapılabilecek olanakların belirdiği bir perspektif ne yazık ki değerlendirilememiştir. Oysa dar grup yönetimi, faşizmin gitmeyeceğini ve kitlelerin zoruyla gönderileceğini, ilk grevlerin damgasını TSİP’in taşıyacağı iddialarını öne sürerken, Kitle gazetesinde, 24 Ocak Kararları’nın çıkışsız olduğunu ve bu ekonominin iflas etmesi ile faşizmin de iflas edeceğini dile getirerek çelişkili bir politika sergiliyordu.
Yine gizlilik koşullarına en iyi uyum gösteren siyaset olduğuyla övünen dar grup yönetimi, üyelerin kurallara uyması yönünde gösterdiği hassasiyetin takipçisi olurken ve birçok üye kurallara uymadığı için dışarı atılırken, yönetim gevşekliği ve aymazlığı nedeniyle 1985’de operasyona yakalanıyordu. Parti bu büyük darbeyle dağılıyordu.
1985 operasyonu partinin dağılmasına hız vermiş, hasiphanede yaşanan olumsuzlukların yarattığı güvensizlikler yapımızı baştan aşağı etkilemiş, tevkifatın sorumlusu olan yönetim daha sonra bu olumsuzluk ve bunalımı tüm örgüt birimlerine fatura etmiştir.
İçerilerden çıkmalardan sonra, yayın hayatına sokulan dergilerle kimliksizleşme hız kazanmıştır.
Zorlamalarla örgütlenmeye yönelik başlatılan çalışmalar hâlâ bir potansiyelin olduğunu göstermiştir.
İşçi Gündemi gazetesinin sınıfa yönelik yayınları ve bürolarının açılması, “Türk-İş Değiştirilecektir” kampanyasının yarattığı yeniden politikleşme, yine yönetimin manevralarıyla yapılan değişiklikler ve atamalarla siyasetçiliğin yerine yayıncılığa dönülmüştür. Böylece az da olsa varolan potansiyel eylemden ve politikadan uzaklaştırılarak dağılma süreci yeniden başlatılmıştır.
Yayınlarla desteklenmiş örgütlenme ve yeniden ayağa kalkış yılları olabilecek 1987-1989 yılları dar grup yönetiminin likidasyon politikaları sonucu tekrar yokedilmiştir.
1980’li yılların ortalarından başlayan ve sonralarına doğru şiddetlenen sosyalist ülkelerdeki köklü değişimler ve dünyanın yeni biçimlenmeler alması sözkonusuyken, dar grup yönetimi bu konularda da cesur tartışmalara girmekten kaçmıştır. İdeolojik fukaralığı ile sorunun özünü arama ve tartışma yerine suçlama ya da sosyalizmin kendini suçlu göstermeye kadar varan çelişkiler yaşanmıştır. Yönetim eski alışkanlığı olan düşünsel üretim ve tartışma yerine derleme, özetleme yazılarını ideoloji olarak sunmuştur. Eskiden sosyalist sistem, dünya devrimci süreci diye Kitle dergisinin orta sayfalarında “akademi”nin kitapları özetlenirken, şimdi yine aynı mantıkla “yeni” hakkında düşünce üretememelerinden eskinin yeni sunumunu (kendi çıkarları bağlamında, genellemelerle ve didaktize bir üslupla) sunma yoluna gitmişlerdir.
Parti tüm gayretiyle kurumlaşmaya ve politikleşmeye yönelik istekliliğini öne çıkarırken yönetim, hep bu kurumları etkisiz hale getirmiş ve kendi aparatına, işlevine uygun yapıları titizlikle korumuştur.
Yönetimin bu akıl almaz sorumsuzluğu ve kendi için örgütü kullanmasına karşın çeşitli tepkiler ve karşı koyuşlar olmuştur. İlk toplu çıkış 9 GYK üyesinin yurtdışında yayınladıkları iki deklerasyondur. Dar grup yönetimi hemen bu 9 kişi hakkında olmadık suçlama ve karalamalarla kampanya yürütmüş, partinin eski ve en yetkili kişisi bile deklerasyonu “ciddiye almadığını” açıklamıştır.
Daha sonra Türkiye’de icra’dan kopan 3 kişi ortak bir deklerasyon yayınlamıştır. “Eğilim” olarak ortaya çıkanlara karşı da kampanya başlatılmış, bizzat en yetkili birinci adam eğilimi “husumet cephesi”, “bunlarla tartışılmaz”, “siyah bir leke” olduğu yolunda yazılı demeçler verilmiş ve karalama kampanyası sürdürülmüştür.
Oysa her iki deklerasyonun da içeriği politikasızlığın giderilmesi, antidemokratik uygulamaların kaldırılması ve muhasebeli bir birleşimin yapılmasıydı.
Partide birleşim isteminin artması karşısında zorlanan yönetim muhasebeyi içermeyen bir sempozyumla birleşimin içeriğini boşaltma yolunu tutmuştur.
Ne ki örgüt kitlesinin ezici bir çoğunluğunun muhasebeli birleşim istemesi karşısında yeni manevralara girilmiştir.
Birincisi, GYK tarafından seçilen birleşim komisyonu bir yönetmelik hazırlamış, ama bu yönetmelik hiçe sayılarak, komisyon dağıtılarak yönetim kendisi bir yönetmelik hazırlayarak birleşim sürecini yine kendinin istediği raya sokmuştur.
İkincisi, dar grup yönetiminin kaçtığı muhasebeli birleşim, yönetmelikle alt komisyona indirgenmiştir.
Üçüncüsü, yerel birimlerin yerel muhasebe ve yerel rapor alışverişi kaldırılmış, yerel muhasebe temsilci seçimine indirgenmiştir.
Dördüncüsü, Faaliyet Raporu’nun süreç içinde yine bilinen bahanelerle tartışılması ortadan kaldırılmıştır.
Sonuçta şimdiye kadar birleşimden kaçan yönetim, yine çoğunluğun kararını hiçe sayarak kendisinin belirlediği, birleşimle ilgisi olmayan bir düzenlemeye gitmiştir.
Zaten Tartışma dergisinin çıkmasıyla birleşimin birinci gündem haline gelmesi ve odağın bu platforma kaydığı süreçte önce sosyalistlerin oluşturacakları “yeni birleşik partiye” özgür bireyler olarak gidilmesi gerektiği söylenmiş ve daha sonra Genel Sekreterlik titrinden vazgeçtiğini söyleyen Yusufoğlu, “birliğe giderken partilerin kendilerini fesh etmeleri” gerektiğini ilan etmiştir. Zaman geçirmeden birleşim iradesinde olan feshi gerçekleştirmeye başlamışlardır. Birleşim olmadan parti kurumları, (yayınlanan fesih kararı uyarınca) birer birer ortadan kaldırılmışlardır. Geriye sadece fesihin onanması kalmıştır.
Sonuncusu yapıldığı ilan olunan mensuplar toplantısında, yapı içinde farklı düşünen ve fikirsel arayışlar içinde olan ama partinin sağlıklı, muhasebeli bir birleşiminden yana olan “Kongreciler Platformu”nun bir deklerasyonu sunulmuştur. Açıklamamızın başında da belirttiğimiz gibi bu deklerasyonumuz da kulak arkası edilmiştir.
Dar grup yönetimi, sergilediği hoşgörüsüz, itici ve gelişmeleri kendi tekelinde sayan tavrıyla bugünkü olumsuzluğun yaratıcısı olmuştur. Alçakgönüllü olmayan, hiçbir zaman özeleştirel bir tavır göstermeyen ve özeleştiriyi zayıflık olarak algılayan hırçın bir karakter sergilemiştir.
Artık bütün olanaklar denenmiştir.
TSİP; birleşimini yapmadan likidasyoncuların kendilerini kurtarma ve birlik partisine kaçma operasyonuyla karşı karşıyadır.
Şu anda bu dar grup yönetimiyle parti içinde bir olabilmenin koşulları ortadan kalkmıştır.
Öyleyse bu olumsuzluğun bundan sonraki birlikteliklere ve yapılanmalara taşınmasını önlemek için hareketimizin asli bileşimini yapma sorumluluğu ile karşı karşıyayız demektir. Bu sorumluluk aynı zamanda sorunlarımızı kaynağında çözme becerisini göstermek anlamına da geliyor.
TSİP 16 yılın değerlendirme ve muhasebesini yapmadan, sağlıklı bir birleşimi gerçekleştirmeden tarihçilere ve sosyalizmin geleceğine hiçbir özelliğini taşıyamayacaktır.
Partimize sahip çıkma ve 16 yıllık onurunu ve değerlerini yeniye taşımak misyonuyla karşı karşıyayız.
Partiyi likide ederek birleşimden kaçan yönetim, aparatıyla yeni oluşan birlik partisinde (bildiği tek yol olan el koyma yöntemiyle) şimdiden kendini sağlama almaya çalışmakta ve hiç hakkı olmadığı halde bunu TSİP mirasını kullanarak yapmaktadır. Partimizin birleşimini yapmadan mirasımıza sahip çıkamayız.
Önümüzdeki görev gerçek ve demokratik birleşimimizin yapılması için partimize sahip çıkılmasıdır.