Siyasi mücadelede “ihanet”in bir olasılık olarak hiçbir zaman devreden çıkmamasının siyaseti estetize edici bir özellik olduğu düşüncesi bana her zaman cazip geldi. Bu, sosyalist mücadelenin sıradanlaşmasının önündeki temel engelin hesaplaşmanın sürekliliği tarafından oluşturulduğu inancından kaynaklanıyor.
Burada, iyi yetişmiş bir sosyalistin, insan faktörü sözkonusu olduğunda güven-kuşku duygularının hassas dengesini yakalayabilmesi gerektiğini belirtmek mümkün. Siyasi terbiye ve kollektif bilinç güvene, gerçekçilik ve örgüt adamlığı kuşkuya çanak tutar.
İhanet, kişiliklerden arındıralım, ahlaksızlıkla eşgüdümlü gidenleri ayıralım; sosyalist mücadelenin zenginliğinden geliyor. Sosyalizm 19. yüzyıldan beri ve bütün versiyonlarıyla “birey”ler için çok çekici bir varolma hattı teşkil etti. Ve entelijensiya için bu hat, bir ana ırmak oldu, ırmağa katılanların kişisel belirlenimleri o kollektif devinim içerisinde elbette tümden yokolmadı.
Örgütlü mücadelenin en büyük erdemlerinden birisi bu kişisel belirlenimlere bir ortaklık içerisinde şekil vermektir. Ancak şekillendirmeyi bir fizik operasyondan ayıran iki nokta var:
Sosyalist mücadele kendine özgü pragmatizmi ile kendisine tabi olanlardan her zaman bir parça özgünlük talep eder, bu özgünlüklerin biraradalıklarıyla yaşamın her alanına müdahale etme olanaklarını geliştirir.
Ve sosyalist mücadelenin kendisi de, sabit bir bilgelik dozu, değişmeyen bir inanç düzeyi, doğrusal bir bağlanma temasına sahip değildir.
Bu nedenlerle sosyalizmin çekim gücü aynı zaman ve mekanda bireyleri farklı noktalarından yakalar, kendisi de değişik konjonktürlerde değişik sinyaller yayar.
İhanetin önemli bir kaynağı budur. Sosyalist militanların her daim ihanet olasılığı ile karşı karşıya kalmaları bu kapsayıcılığın mantıksal sonucudur.
Bir olasılık olarak ihanetin panzehiri içerisinde, sürekliliğin tek kaynağı olduğu için tarih bilincinin önemli bir yeri var. Özgürlük gerçekten de zorunluluğun kavranmasından başka bir şey olmadığı için, bu bilincin kendisinin sürekli kılınması, inancın ve kararlılığın da kalıcılaşması anlamına gelecektir.
Ama her sosyalistin nasıl kendine özgü bağlanmışlıkları belirlenimleri varsa, onların sürgit devam eden sınavlarında da temel silah, kendilerinde sürekli kıldıkları, kılmaları gereken “sosyalistlik onuru” olacaktır.
Bu onurun bir kural olarak tarih bilinciyle en azından uyumlu olması gerekiyor. Uyumun, ya da bu anlamda bir eksikliğin doğal sonucu ihanetin karanlık yüzüdür.
Böyle bir yüzden, bu yüzü artık söküp atamayacak olan birisinden söz etmek istiyorum.
Gorbaçov’un ihanetinden…
Önce ne kadar önemli, bir kez daha hatırlatmalı. Reel sosyalizmin uluslararası planda karşılaştığı ve çözülüşü hazırlayan sorunların Gorbaçov ile ilgili olduğuna elbette inanmıyorum. Ama daha önce de birkaç kez vurgulamaya çalıştım, sosyalizmde liderlik gerektiren dönemeçler, kuruluşun temeli atıldıkça daha seyrek ortaya çıkar. Gorbaçov böyle bir döneme doğdu, Sovyet sosyalizminin ve hatta bütün bir reel sosyalizm deneyiminin sorumluluğunun tek bir kişilik çerçevesinde cisimleşmesiydi bu. Sosyalizm geleneğinde gerçekten de bu türden olağanüstü güç bir dönemi bu denli büyük olanaklar ve krediyle karşılamaya aday olan birisine az rastlanmıştır.
Bu özel kesit, bir sosyalistten hain mi yaratmıştır?
Gorbaçov’a böyle bir onur vermek yanlısı değilim, kendisi bu özel kesitin hainidir!
Yukarıda değinmiştim, sosyalistlerin kendi belirlenimleri vardır. Hiç kuşku yok Gorbaçov’un da. Şimdi, ulaşabildiğim ipuçlarını da dikkate alarak yakalamaya çalışıyorum ve çok yüzeysel de olsa kimi sonuçlara ulaşmak mümkün oluyor.
Gorbaçov pek çok SBKP yöneticisi gibi bir sosyalistti. İhanetin ilk koşulu zaten bu. Ama sosyalizmin mücadeleyi üretmediği ve eksiğiyle fazlasıyla bir yaşam biçimi olmayı zorladığı bir dönemde kendisini bulan bir sosyalist. Sovyet toplumunun mücadele ruhunu ve somutluğunu yaşadığı son dönemeç olan savaşı derinliklerinde hissedememiş, bu anlamda kişiliği ve ruhuyla değil, görev bilinci ile kendisini işe koşmuş.
Gorbaçov birçok Sovyet yöneticisi gibi bir sosyalistti. Ama birçokları, gibi bir leninist hiçbir zaman olamadı. Sosyalizm onun için hep verili bir durum ve iyileştirilmesi gereken bir nesnellik anlamına geldi. Sovyet toplumunun bir dönem çokça gereksindiği bu tipoloji, onun aynı zamanda mezar kazıcısı olmayı da üstlendi. Büyük bir görev bilinciyle bu misyonun da hakkından geldiler!
Süreklilik hak getire. Bolşevik mirasın üzerinde kurulan siyasal sistemin elbette Gorbaçov gibilerine ihtiyacı vardı, ama bu duygusuz insanlar emir kulu teknokratlar olmalıydılar, parti kartlarını şerefli bir biçimde taşımaya devam ederler, hain mertebesine ulaşmazlardı.
İhanetin mantığı örneğimiz açısından son derece acımasızca işledi. Süreklilik kavramından uzak Gorbaçov, kendi misyonunu “idarecilik” olarak tanımlamaya başlar başlamaz tuzağa düştü. Sosyalist topluma bir işletmeci gözüyle bakma kolaycılığına kapıldı. Gençliğinden beri algıladığı tıkanıklıklara gereksiz bir soğukluk ve giderek düşmanlıkla bakmaya başladı.
İhanetin yasası burada çok keskin çalışır. Süreklilik ve geniş bir spektrumdan bakamamanın maliyetidir bu. Artık toplumsal çıkarlar, kollektif mülkiyet, sınıfsız sömürüsüz toplum projesi vs. yoktur, bir soyut rasyonalite hayranlığı vardır.
Gorbaçov’un karısı ile birlikte geleneksel Rus geriliğine bugün ve dün Sovyet toplumunda elbette izleri ve yansımaları olan Rus geriliğine tiksintiyle baktığına inanıyorum. Bu düşüklüğün nesnel özrü yoktur, geriliğin kavranması soylu duyguları da besleyebilir, Gorbaçov’un kişisel yetileri ve sosyalizmle zamanında kurduğu iletişim ancak bu kadarına, budalaca bir kapitalizm hayranlığına izin verdi.
Ve bu ihanet sürecini bütün dünya izledi, izlememesi gereken, bir biçimde etkili müdahale yollarını çalıştırması gereken sorumlu Sovyet komünistleri de… Onlar da çok şey yitirdiler. İhanetin mantığı, kollektif bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor.
Gorbaçov’un ihanetinin içeriğini artık hepimiz biliyoruz. Bizi artık sonuçlar ilgilendiriyor. Gorbaçov kendi sonucunu elde etmek üzere…
Garbaçov’un “son”ucu ise, uluslararası komünist harekete verdiği zararları sembolik de olsa karşılayacak nitelikte olmalıdır. Yalnız bir bedel olarak değil, yalnız bir geleneğin muzaffer taşıyıcılarının anısına değil, şarlatanca bir tutum ile ve sözde gerçekler adına pazarlamaya kalktığı Buharin’in, Zinovyev’in, diğerlerinin mutlaka tarihimizin bir parçası olan devrimci Trotskiy’in hakları için de…