“Çağımız teknoloji çağı. Teknolojik devrimin yolaçtığı gelişmeler… Robotlar geliyor, işçiler gidiyor…” Bu beylik ifadelerin ideolojik bombardıman işlevleri dışında fazla bir içerikleri yok elbette. Teknolojik gelişme bu çağa özgü değil, kapitalizmin her döneminde, öncesinde bile vardı. Günümüzün teknolojik gelişmelerinin nelere yolaçtığını elbette kavramak gerekiyor. Ancak bunların işçi sınıfında yolaçacağı tahribata biraz özenli yaklaşmak gerekiyor. Sonuçta geleceğin sınıfı olma şerefi hiçbir şekilde burjuvazinin değil. Kapitalizmin asla otomasyonun mantıksal sonucuna erişmesi mümkün değil. Robotlar gelince asıl gidecek olan, üretimden gittikçe kopan sermayedir. Burjuvazinin işçi sınıfını üretimden koparması, ürettiklerinin değişim değerini yokedecek, kimse satın alamadığı için yine kendi sonu olacaktır. Burjuvazi, proleteryaya her anlamda muhtaç; ancak artık tersi sözkonusu değil. Bugün gelinen noktada proleteryaya, burjuvaziyi yarattığı ekolojik ve sosyal tahribatla birlikte temizlemek düşüyor.
Biyoteknoloji
“Yeni teknoloji”, bilişim teknolojisi ve mikroelektronik için kullanılıyor. Bize açabileceği yepyeni bir dünya olduğu her fırsatta vaazediliyor. Doğru elbette. Ancak bu dünyayla yeni teknolojinin sonuçları arasında ciddi farklar bulunuyor. Bu farklar, aynı zamanda burjuvazinin sonuna işaret ediyor. Üretici güçlerin gelişmesi, artık onu bir yük olarak taşıyor. Sermayeye gün geçtikçe gerek kalmıyor, hatta sık sık yolları tıkıyor. Afrika’daki açlığa rağmen, Avrupa’da tarım ürünlerine uygulanan sıkı kotalar sermayenin kendisini korumak için insanlığa ve üretime bu engeli, en çarpıcı örneklerden biri.
Teknoloji; Ne Verebilir, Ne Alıyor?
Yeni teknoloji tam anlamıyla sosyal bir ürün. Gerçekte tüm toplumun. Onun toplumsal denetiminin yolaçabilecekleri çok geniş. Bu güçlü aracın kapitalizm koşullarında bile açabileceği yeni kapılar umulabiliyor. Bugünkü gelişmeler, çalışma saatlerinde önemli düşüşleri ve çalışma koşullarının çok iyileştirilmesini getirebilir. Yeni teknolojinin ilk elden etkilediği önemli bir alan da iletişim. Bunun sonucu olarak gittikçe artan bir sosyalleşme, globalizasyon da beklenebilir. Dünyada çevre kirlenmesi, açlık sorunlarının çözümü için önemli adımlar atılabilir.
Oysa gerçekler çok farklı. Yeni teknoloji bir sorunlar yığını olarak gelişiyor. Çalışma koşullarının düzelmesine yatırım yapan pek yok. Aksine, işçiler arasındaki vasıflı-vasıfsız ayrımı gittikçe önemsenirken birincisini yoğun ve karmaşık bir çalışma temposu, ikincisini ise geçim kaygısı sarıp sarmalıyor. Üretimin doğasındaki kollektiflik, biçimsel olarak gittikçe bozuluyor, insanlar üretimde bile, birbirlerinden fiziksel olarak kopuyor yalnızlığa, atomizeliğe itiliyorlar. Yoğun çalışma düzenleri, gerginlik altında psikolojik meslek hastalıklarını yaygınlaştırıyor. Sosyalleşme umutları, yerini atomizasyon olgusuna terkediyor. Bunların yanısıra, yeni teknolojinin en önemli etkileri de istihdam düzenlerinde görülüyor.
Yeni Teknolojinin İşçilere Etkileri
Yeni teknolojilerden beklenen yeni yatırımlar, yeni “iş olanakları”, kapitalizmin bunalımı sonucu gerçekleşemedi. Aksine, işletmeler yeni teknolojiyi bir sert rekabet unsuru olarak kullanıyorlar. Yeni teknoloji emek üretkenliğini arttırdıkça, büyüyemeyen işletmeler aynı işgücüyle daha büyük işler yapamıyor, aynı işleri daha az işgücüyle yapmaya yöneliyorlar.
Teknolojinin yolaçtığı yeni işler olmakla birlikte, bunlar teknolojik gelişme ardından gerçekleşen işten çıkarmaları karşılamaktan çok uzaklar. Bu işten çıkartmalar, elbette salt teknolojik gelişme nedenine dayanmıyorlar. Ancak kapitalizmin teknolojik gelişmelere verebildiği yanıtların kısıtlarını sergiliyor. Tıkanan düzen, teknolojik gelişmeyi ne yapacağını şaşırıyor. “Nasıl yenir?” diye çevresinde dört dönüyor.
İşten çıkarılan ve işe alınan işçiler de oldukça farklı oluyor. İmalat sanayinde istihdam gittikçe kısılırken, buna karşı hizmet sektöründe bir şişme saptanabiliyor. Bunun sonuçları da çok yönlü. İşçi sınıfı içinde beyaz yakalıların ve düzensiz istihdamın ağırlığı gün geçtikçe artıyor. Bir yandan vasıfsız işçilerin istihdamı sürekli kısılırken, öte yandan özellikle yüksek öğrenimlilere gereksinim, az da olsa artıyor.
DİE’nün 1990 Hanehalkı İşgücü anketine göre, Türkiye’de haftada 40 saatin altında çalışan yaklaşık 3 milyon kişi var. Bu oranın arttığı, bununla birlikte böyle çalışanların gittikçe artan bir kısmının iş aradığı düşünülürse, bu gelişmeler de teknolojik gelişmenin getirdiği sorunlar olarak değerlendirilebilir. Özellikle bu tür çalışmalarda, “kadın işgücünün iş piyasasına çekilmesi” gibi amaçlarla artışa gidilmiş. AT’nda esnek istihdamdaki işçilerin % 85’i kadın. Bu oran, ülkemizde de yarıdan fazla. Bu tür çalışmanın, çalışanlara yönelik ayrımcılıklara (ırk cins vs) alan açması başlıbaşına bir sorun. Firmaların gün geçtikçe esnek istihdama yönelmesi burjuvazinin işgücünü manipülasyon yeteneğini arttırıyor.
Sendikasızlaşma:
Bu manipülasyonun bir diğer önemli boyutu da sendikalara yönelik. İşçiler, standart olmayan çalışma biçimleriyle birbirlerinden kopuyorlar. Bunun en uç örneği, özellikle Avrupa’da yaygınlaşan tele-çalışma. Herkesin evinde çalışması, insanların toplumsallıktan her boyutta kopmaları, tutuculaşan burjuvazinin büyük özlemi. Bunun kuşkusuz en önemli sonuçlarından biri de artan sendikasızlaşma. Yaptığı işe de yabancılaşan emekçi sendikadan kopuyor. Fransa’da 1990’da yayınlanan bir rapora göre sendikalı oranı yüzde 50 civarında. Hollanda’da 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yüzde 25’le en düşük sendikalı oranına varılmış İngiltere’de yüzde 53’ten yüzde 43’e İrlanda’da yüzde 55’ten yüzde 49’a İtalya’da yüzde 44’ten yüzde 36’ya inmiş 1 .
Özellikle esnek istihdam biçiminde çalışan işçiler her türlü iş güvencesinden yoksun bırakılıyor. Zaten standart işlerde çalışan işçilerde bile sendikasızlaştırma amacıyla işten çıkarmalar, günlük olağan olaylar arasına yerleştiler. Böyle bir durumda sendikanın lafı bile edilse kapının önüne konacakları açık. Sendikasızlaşma esnek istihdamın artışıyla hız kazanıyor.
Gelişmiş Kapitalist Ülkelerde Sendikal Tutum
Teknolojinin istihdama ve çalışma koşullarına etkisi, son yıllarda artan biçimde sendikaların gündemine girmektedir.
İşçilerin Mücadelelerindeki Taleplerin Dünya Genelinde Dağılımı (%):2
1987 1988 1989 1990
1-6 7-12 1-6 7-12 1-6 7-12 1-6 7-12
Üc. art. 36.5 38.0 44.8 49.9 44.2 49.7 42.2 37.6
İstihdam 23.815.3 15.9 15.1 16.1 16.2 16.9 18.7
Sen. Hak. 9.3 12.3 8.1 8.9 7.6 5.8 6.7 4.4
ÇaLKoş. 6.8 8.4 6.3 5.8 7.4 7.7 6.5 14.1
ÇaLSaat. 3.4 3.5 5.0 3.1 5.2 3.0 5.3 5.6
Top. İş. Sö. 5.3 5.6 5.8 2.1 0.7 6.5 8.7 2.2
Öz. Karşı 3.4 2.8 0.9 0.8 1.0 0.2 1.9 1.2
Güvencesiz. 2..8 2..4
Sos. Hiz. 2.1 5.9 3.2 3.6 4.0 3.6
Dünya genelinde istihdam, çalışma koşulları ve çalışma saatleri üzerine talebin yükselmesinin yanısıra, teknolojinin etkilerinin daha çok hissedildiği ekonomilerde bunların önemi artmaktadır. Ayrıca, özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerde, esnek istihdama, çalışma koşul ve sürelerine ilişkin sendikal mücadeleler verilmektedir. Avrupa Topluluğu’nda part-time ve diğer esnek istihdam türlerine ilişkin yasal düzenlemelere gidilmesi, işçinin rızası dışında gerçekleşen eksik istihdama engel olunması, eksik istihdam önlenmeden yeni işçi alınmaması, her yeni istihdam olanağında eksik çalışanlara öncelik tanınması vb. talepler öne sürülmektedir. Bunlar, özellikle istihdam sorunu çevresinde kümelenmiştir. Sendikaların genel tavrı, makul çalışma koşulları sağlandıktan sonra çalışma saatlerinin düşürülmesi ve erken emeklilik gibi önlemlerle istihdamı arttırmaya yöneliktir.
Sendikal Tavır Nasıl Olmalı?
Teknolojinin gelişimiyle, işçilerin nitelikleri de gelişmektedir. Öncelikle rutin ve nitelik gerektirmeyen işlerin otomasyon sayesinde makinalarca üstlenmesi, bu işler yerine makinaların kullanımı gibi daha karmaşık işlere istihdam açılması, çağımızda bilişim teknolojisinin de gelişmesiyle özellikle hız kazanan bir eğilimdir. İşgücünün niteliği ve yeni teknolojinin gereksinmeleri, her işçinin birden fazla işi üstlenebilmesini getirmektedir. İşgücünün bu artan niteliği, üretimde öneminin artmasını, işgücünün bir “maliyet unsuru” olmaktan çıkıp, üretimin kaynağı olma özelliğini öne çıkarmaktadır. Sermayenin gereksizleşmesi ve üretimden kopması olumlu bir gelişme olmakla birlikte, bu noktada önemli bir sorun bizi beklemektedir.
İşgücünün kazandığı bu önem oranında kapitalistlerin bu önemi düşürme çabaları artmaktadır. Bu yolda önemli bir araç da, esnek istihdamın kullanılışıdır. Tüm dünyada artan bir hızla kullanılan esnek istihdam, şimdiden Japon işçi sınıfını bölmüş durumdadır. 3 Üretimde kullanılan belirli sayıda yüksek nitelikli işçinin yanısıra, işbölümünde özen gösterilerek yaratılan, “nitelikli işgücü gerektirmeyen işler” düzenli olmayan bir istihdama yönlendirilmektedir. Bunun sonucu, düzenli bir işi olan, niteliği yüksek bir yüzde 10 ve buna karşı maaşı düşük, yan işlerde çalıştırılan bir “alt tabaka”. Esnek istihdamın, işçi aristokrasisini canlandırmaya da yönelik bu atağı, önemsenmelidir.
İstihdam, kuşkusuz Türkiye işçi sınıfının en önemli yaşamsal sorunlarındandır. Bu konuda sendikal hareketin yöneleceği ilk alan, çalışma saatlerini düşürmek olacaktır. Çalışma süresinin, işçinin kendini yeniden üretebilmesinin yanısıra istihdamı etkileyen yönü de öne çıkmaktadır. Teknolojinin getirdiği yeni iş alanlarının stres dolu çalışma şekli de, bu talebin önemini arttıran bir etkendir.
Yine, bunun yanısıra, istihdamı arttıracak bir diğer talep emekliliğin daha erken gerçekleşmesidir. İşçinin çalışma koşullarının bir minimuma kavuşması da yine sınıfın tabakalara bölünmesini engelleyecek bir faktördür.
Sınıfı ve tüm toplumu derinden etkileyen dönüşümlere neden olabilen teknolojinin sendikal kontrolü, kapitalizmin vahşetini dizginleyecek önemli bir noktadır. Sendikaların bu konuda, en azından belli noktalarda müdahalelerini genişletmeleri gerekmektedir. Bu konuda kilit alanlar, yeni teknolojilerin seçimi, tasarımı ve yapılacak yatırımların kontrolüdür. Özellikle, bilişim teknolojisinden çokça yararlanan bankalar gibi işyerlerinde kullanılan donanımın yanısıra yazılımın da denetlenmesi, müdahalelerde bulunulması sendikalar açısından gittikçe önem kazanmaktadır.