Sosyalist Türkiye ülküsünü İDDİA ve İRADE ile taçlandıranlara SELAM OLSUN…
Teori ya da pratik, iktidar için mücadele sürecinin kimi kesitlerinde daha “merkezde bir önem” kazanabilir. Mücadele bütünlüğüne iktidar perspektifi ekseninde vakıf olunabildiği ölçüde, teori ya da pratiğin, önem kazanması sürecine niyet ve tercihler daha rahat katılabilir.
Tanımlanmış bir eksende mücadele bütünlüğünün içsel ya da dışsal nedenlerle kurulamadığı koşullarda, devrim için mücadeleyi en çok zorlayan konulardan birisi, devrimci teori ile pratik arasında diyalektik ilişkinin doğru olarak kurulması olmuştur. Bu “ikili” devrimci mücadelenin en gözde “ikili”sidir. Teori ve pratik arasında birbirine gereksinim özenle vurgulandıktan, sonra aralarında uyumun sağlanması siyasi faaliyetin temel sorunu olarak tanımlanır ve çözülmeye çalışılır.
Teori ile pratik arasında uyum zorlaması, birçok durumda, her ikisi arasındaki uyumlu ilişkinin siyaset dolayımında kurulması zorunluluğunu gölgeler. Böylelikle, zorlanan uyum üzerinden mücadele modelleri yaratılır ve sıkça da “usta”lara başvurulur. “Usta” onaylı modeller koltuk altına sıkıştırıldıktan sonra, her ikisine propaganda ve ajitasyon boyutunu katarak, siyaset yapmış olmanın hazzına ulaşmak çok da zor olmayacaktır. Siyaset, bu anlamda “dolayım argümanı” olmaktan çıkarak bir “sonuç” biçiminde devrimci mücadelede yerini alır.
Teori ve pratik arasında uyumun inşasında siyaset dolayımını yeterince gözetmemekten kaynaklanan bütünlük zaafları, bir taraftan güncel ve tarihsel analizleri güdük kılarken, diğer taraftan siyasal etkinliği kısırlaştırır, verimsizleştirir.
Siyaset üzerinden kurulan dolayımın ihmal edilmesinin yol açtığı bir diğer sorun ise, verili nesnelliğin yön verdiği doğrultuda, teorinin pratiğe, pratiğin teoriye uyumlulaştırılması, daha doğrusu, “uydurulması”nın beraberinde getirdiklerine ilişkindir.
Teori ve pratik arasında, siyaset dolayımında kurulan\\kurulamayan ilişkide iradi müdahalenin payının bir sınırı olacaktır. Söz konusu dolayım ne kadar gözetilmeden hareket edilirse edilsin, akan süreç, belirli bir siyasi hattın teori-pratik uyumlulaşmasını bir süreç içinde işletir. İradi boyutlarından bağımsız olarak bir siyasal hatta ilişkin “uyumlu” teori ve pratik iradi beceriksizlikler istisna kabul edilirse eni sonu hayata geçer. Zamanla o teori’ye yakışan bir pratik sergilenir hale gelinir, ya da verili pratik giderek teoriyi yeni kalıplara sokabilir. Tanımlanan sürece, iradi boyut ne kadar katılabilir ise, süreç bu kez daha az sancılı olur ve kalıcı kazanımların daha hızlı edinilmesini sağlar.
İfade edilenleri üç temel sol siyasal hat üzerinden irdeleyerek yol almaya çalışalım: Reformizm, Devrimci Demokrasi ve Sosyalist Hareket.
Söz konusu üç temel hat içinde hattın kendi akış kanalını oluşturması bağlamında, birinci ve üçüncünün kendinden menkul birikimleri ve değerleri vardır. Bu iki hattın, verili güçlerinin uzanımları, aynı zamanda ikincinin devrimcilik ve demokratlığını -yeniden birleştirmek üzere ayrıştırabilecektir. Reformist bir etkinliğin verili nesnellikten daha iyi beslenebildiği koşullarda, Devrimci Demokrasi’nin demokratlığı Sosyalist hareket’in güç kazanabildiği\\kazandığı bir nesnellikte, devrimciliği öne çıkabilecektir. Tabii ki, becerebilenler düzeyinde.
Reformist bir siyasal etkinliğin “güç” kazandığı koşullara ait nesnel dinamikler az çok önsel olarak tanımlanabilir. Reformizmin “güç” kazanması, genel olarak, sol siyasete alıcı kitleler sunan toplumsal dinamiklerle örülü bir nesnelliği gerektirir. Verili düzenin Sol’culuğunu temsil eden Sosyal demokrasi’nin, şu ya da bu nedenle soğuramadığı hoşnutsuz kitleler söz konusu olduğunda Reformizm, düzen dışı Sol arayışların ilk durağı olur. Hoşnutsuzluk sistemi bütününde tehdit eden bir nitelik kazandığında, reformizm, bu tehdidin azaltılması anlamında düzen içine çekilmeye çalışılır ve Sosyal demokrasi’nin soğurucu fonksiyonunu yüklenir. Bu ilk durakta bekleyen kalabalığı artırmak artık reformist bir hareket için “beceri”yi gündeme getirir.
Reformizmin göreli olarak “güç” kazandığı farklı bir koşul ise, genel olarak Sol güçlere yönelik ağır baskı durumlarına ilişkindir. Böylesi durumlarda, Reformist hareket, Sol potansiyel barındıran kimi unsurlar için beklenilen değil, sığınılan bir durak niteliği kazanır. Sığınılan yerin sığınak olabilme niteliğini korumasını ise yine o hareketin “beceri” katsayısı belirleyecektir. Bu anlamlarda, Reformizm için “beceri” ancak ve ancak daha iyi bir yer edinme anlamında işlev görmektedir.
Devrimci demokrasi’nin “güç” kazanma koşulları, Sol’a açık bir nesnelliğin ötesinde farklı dinamikleri de zorunlu kılar. Eşitsiz gelişim dinamiklerinin o toprakları “yoğuruş” düzeyi Devrimci demokrasi’nin “güç” kazanımını büyük ölçüde belirleyecektir. Söz konusu düzey, verili olanakların ötesinde, o topraklardaki tarihsel bir birikimi de gündeme getirir. Verili koşulların Devrimci Demokrasi için “güç” kazanma nesnelliğine dönüşümü bu tür bir birikimin düzeyi ile ilişkilidir. Böylesi bir birikime sahip olunmayan topraklarda, Devrimci Demokrasi’nin kimi olanaklar yakalaması elbette mümkün ama umut olması mümkün olmayacaktır.
Sosyalist hareketin güç kazanma koşulları ise, daha çok bir “beceri”nin ürünüdür. İlk bakışta toplumsal dinamiklerin yerine bir iradenin konduğu izlenimi edinilebilir. Ancak, sorun zaten bu toplumsal dinamiklerin veri alındığı koşullarda ortaya çıkmaktadır. Aslında, Reformist ya da Devrimci demokrat bir etkinliğin sınırlarını da büyük ölçüde Sosyalist hareket’in, bu “beceri” düzeyi çizecektir. Sosyalist hareketin birikmiş hoşnutsuzluğun düzen dışı aranışlarına yönelik bir cazibe merkezi olabilmesi, büyük ölçüde becerebildiklerine bağlı olacaktır. Sosyalist hareket’in becermeden umudun adı olması pek de mümkün değildir. Sosyalist hareket için “beceri” vazgeçilmezdir.
Sosyalist hareket açısından beceriklilik söz konusu olduğunda, araç ve yöntem temel problematik olarak karşımıza çıkar. Her ikisi de, sosyalist hareketin biriktirebildiklerine ilişkin olarak yetkinlik düzeyine sahip olabilecektir. Biriktirilenlerin, yetkin araç ve yönteme tahvili yine siyaset dolayımı üzerinden mümkündür. Biriktirdiklerine haksızlık etmeden bu dolayımı kurabilenler için iktidar yolu açıktır.
Biriktirilenler hiç kuşku yok ki, “elde var bir” denilebilecek şeyler olmayacaktır. Siyasette, “elde var bir” denemez. Eldekileri bir, iki ya da daha çok yapacak, olan birikim sürecinin kesintisizliğidir. Birikim sürecinin kesintiye uğradığı koşullar, biriktirilenlerin bir kısmının erimesine, bir kısmının erozyona uğramasına, bir kısmının yitirilmesine yol açabilecektir. Hatta zamanla, birikime yabancılaşma bile söz konusu olabilir.
Bu topraklarda Sosyalist hareket haksızlık etmeme sorumluluğu taşıdığı neler biriktirmiştir? Öncelikle, yaşanmış tüm sınıf mücadelesi birikimini bir miras olarak tanımlayıp sahip çıkabilmeyi başarmıştır ve bu sahip çıkmayı siyasi pratiğinin her noktasında kendisine yakıştırmıştır. İllegalite-legalite ikilemine sıkışmadan siyaset yapılabileceğini, dosta düşmana göstermiştir. Sosyalizmin ideolojisi ile itibar yitirdiği, yaşam pratiği ile yenilgiye uğradığı koşullarda bile, sosyalizm için baş koymuş\\koyacak genç insan malzemesini mücadeleye kazandıracak araç ve yöntemleri hayata geçirmiştir. Her türden iç ve dış darbeye karşı yok olmamanın, hattını korumanın güvencelerine sahip olabilmiştir. Tüm bunlar sosyalist hareketin kalıcılaştırılması gereken kazanımlarıdır. Kalıcılaşma ise, kazanılanlara kıskançlıkla sahip çıkmanın yanında yeni kazanımlarla bütünleşme ve tüm bu kazanımların sonuç alıcı çıktılarına ulaşmak için çaba göstermeyi zorunlu kılar.
Sosyalist hareket politik üretim hattını, örgütsel değerleri ile daha fazla bütünleştirmek de durumundadır. Bütünleştirme hayata geçebildiği oranda politik üretimlerin ya da örgütsel değerlerin kendi içinde “sıkışma” tartışmaları da afakî kılınabilecektir.
Sosyalist hareket, siyaset yaparken, gereksinimlerini “dert”leri yapmalıdır. Gereksinimimiz ve bu açıdan derdimiz, şu ya da bu şekilde “temiz” siyaset yapmak değildir. Gereksinimizi karşılamayan her türden “temiz”lik “Sosyalistlik oynamak”tan başka bir anlama gelmeyecektir.Sosyalist hareketin gereksinimleri üzerinde yoğunlaşmış bir siyasal mesai, sosyalist kimliğe ne dozda devrimcilik katılıp katılmayacağı tartışmalarını sona erdirecektir. Aynı şekilde bu kadar devrimciliğin sosyalistlikten şu kadar götüreceği kompleksine kapılmaya da gerek kalmayacaktır.
Sosyalist hareketin gereksinimleri, güncel sorumluluklar bağlamında belirli noktalarda yoğunlaşmış durumdadır. Söz konusu noktaların en başında, Sosyalist hareketin Türkiye gündemi ile siyasi pratik üzerinden buluşması gelmektedir. İşçi sınıfı başta olmak üzere tüm emekçilere dönük yoğun saldırı nesnelliği, bu saldırıya karşı onurluca göğüs germe misyonunu giymiş sosyalistlere, devrimcilere hatta demokratlara yönelik saldırı boyutunun katılması çabalarıyla birlikte tam boy saldırı koşullarını ortaya çıkarmıştır. İşin belki de en tuhaf tarafı, düzeni tehdit edebilecek güce henüz ulaşılamadığı koşullarda bile, verili nesnelliğin, düzen dışına çekici olasılıklarına dönük bir korkunun ürünü saldırının varlığıdır. Burjuvazi, olasılıklardan bile korkmaktadır ama en çok da kendi beceriksizliğinin yol açabileceklerinden.
Sosyalist hareket, saldırı nesnelliğinin boyutlanmasına karşı, tüm güçlerini seferber edecek bir mesai içinde bulunmalıdır. Çok boyutluluk, verili güç oranında bir dağılma olasılığını her zaman gündemde tutacaktır. Gereksinimler üzerinden yoğunlaşma bu türden dağılma olasılıklarının esas güvencesi olacaktır.
Saldırının verili güç sınırları gözetilerek, ideolojik, siyasal ve teknik alanlarda sıkışması sosyalist hareket için güncel tehlikelerden birisidir. Reformizmin ve devrimci demokrasinin yakın gelecekte, bu türden bir daraltılmış alan mesaisi ile iştigal etmesi büyük bir olasılık olarak görünmektedir. Sosyalist hareket, her alanda bu saldırıyı göğüslemeyi içeren siyasal bir çıkış kotarmalıdır.
Her üç alanda da sosyalist hareketin, yoğunlaşmış bir mesai ile besleneceği kanallar mevcuttur. Böylelikle, sorun, daha çok, her üç alandaki verili gediklerin hızlı, üretken ve sonuç alıcı\\getirici bir biçimde kapatılması olacaktır. Sosyalist hareketi ve onun militan kadrolarını, bugünden tezi yok, zorlu günler beklemektedir. Zorlu günlerin zorluğunun aşılması, bütünde bir zorlanmaktan çok, beceri ve yoğunlaşabilme yeteneği ile ilgili olacaktır. Daha çok çalışacağız, daha çok yorulacağız, daha çok üreteceğiz, daha çok özveride bulunacağız ve daha çok başaracağız.
Sosyalist hareketin gündeminde, her üç alanı içeren\\kesen siyasal mesainin bileşenlerini ete kemiğe büründürme görevi yer almalıdır. Ete kemiğe büründürülmesi gerekenleri şu başlıklarda sıralamak mümkün:
Bir; burjuvazinin her türden aracı kullanarak, vazgeçilmezliğini empoze etmeye çalıştığı özelleştirme konusunda, tam boy bir karşıtlığın ortaya konulmasından başka hiçbir almaşık düzeni tehdit eden, düzen dışı bir içerik taşımayacaktır. Söz konusu karşıtlık, sadece, özelleştirmeyi burjuvazi istediği için değil, siyasal olarak güçlenmenin kendini anlatmaktan da geçtiği için tam boy olma zorunluluğu vardır. Sosyalist hareket, özelleştirme karşıtlığını, kamulaştırma perspektifi ile memlekete ve insanına sahip çıkma perspektifi ile ifade etmektedir. Özelleştirmeye karşı duruş, aynı zamanda kendini anlatma ve sınıfa empozasyonu felç etmeyi içermelidir.
İki; faşist hareketin, Kürt ve Kürtlere sahip çıkanlara düşmanlığı ile bileylenmiş saldırısının, meşrulaştırılmasına karşı, meşrulaşmanın önündeki kendinden menkul kısıtların yanında, iradi etkinliklerle de müdahale edilmelidir. Bu nedenle, faşist saldırının bloke edilmesi, şiddetten kotarılamayacak olsa da, tek başına şiddet ile tanımlanmamalıdır. Her alanda, bu meşruiyet aranışı kırılmalıdır.
Üç; dinci hareketin kök saldığı mahallerde, sosyalist siyasal pratik verili açılma kanallarını, çıkış kanallarına gerçek anlamda dönüştürmelidir. Dinci pratiğin uyutucu\\kandırıcı siyasal pratiği mahallelerde teşhir edilmeli ve sınıf diriliğe davet edilmelidir. Mahallelerde, siyasal prestijin en önemli ayaklarından birisi de, yerelliklerde, faşist ve dinci baskıların bertaraf edilerek sınıfa güven verilmesi olacaktır.
Dört; bütünlüklü siyasal pratiğin ete kemiğe bürünmeye başlamasıyla, sosyalist hareketin, aydın ve sanatçılar bağlamında bir cazibe merkezi olması söz konusu olabilecektir. Burada altı çizilmesi gereken tek olgu, bu kesimlere dönük tanımlanmış bir çalışma yerine, bütünselliğin bu alanlarda bir çekim merkezi anlamı taşıması gerekliliğine dönük olmasıdır.
Beş; sosyalist hareket, verili örgütsel araçlarını ve bu araçlar üzerinden geliştirdiği pratiği siyasal açılımları ile yetkinleştirmeli, tahkim etmelidir.
Altı; Sosyalist hareket, kadrolarını, bu bütünlük içinde yakalamalı ve yetiştirmelidir.
Yedi ve sonuç; sosyalist hareket, önüne dizilmiş görevleri hem yüklenme hem başarma İDDİASI’na sahiptir. İddia’larından ne çekiniyor ne de korkuyor.
Sosyalist hareket, işçi sınıfının umudu olan İRADE’sinden de rahatsız değil.
İddia’mız ve İrade’mizden gocunmuyoruz. Tüm korkular gocunanlara….