Yayına başladığı 1986 Kasımı’ndan bugüne Gelenek’in önemli bir misyonu sırtladığını düşünüyoruz. Belki de bir çizgi üstünde döneme göre farklılaşan yenilenen birden fazla misyondan söz etmek daha yerinde olacak…
91. sayımızda ve 20. yaşımızda bu tarihe dönüp bakmak istedik. Kemal Okuyan’la röportaj ve Metin Çulhaoğlu’nun çalışması buna dönük.
* * *
Gelenek’in ilk sayısı hazırlanırken Ekim Devrimi 69 yaşına basıyordu. 1917 Ekim Devriminin en önemli yapı taşlarından biri olduğu Marksist-Leninist “gelenek”, dünyada ve Türkiye’de ideolojik ve politik bir saldırı altındaydı ve eski sahiplenicileri tarafından bir dizi coğrafyada ya terk ediliyor ya da bilinçli olarak aşındırılmaya çalışılıyordu.
Marksizm-Leninizmin bir gelenek sayılmasının alternatifi terk edenler için bellidir; aşındırmayı iş edinenler ise Marksizm-Leninizmi en azından belirli bir zaman ve mekan dilimine hapsetmeyi uygun görüyorlardı.
Gelenek bu ucuz ama popüler saldırının karşısına hiç de elverişli olmayan koşullarda dikildi. Ekim Devriminin zaferine ev sahipliği yapan ülke Gelenek’in ilk yıllarında dramatik bir ihanet ve çözülüşe sahne olacaktı.
Türkiye’de ise sol adına 12 Eylül basıncından o yıllardan geriye kalan sivil toplumculuğun çeşitli türevleriydi esas olarak.
Sorunun kendisi, yani Marksizm-Leninizmin evrenselliği ve güncelliği zaten zorlu bir konuydu ve Gelenek yanıtı sahip çıktığı gelenekte sık rastlanan kuru kalıplarla vermeyi de kabul etmiyor, evrensel ve güncel geçerliliğin olsa olsa yaratıcılığı dokularında barındıran bir dünya görüşünün özelliği olabileceğini biliyordu…
Ve üstelik geleneği savunmaya, daha doğrusu yaratıcı bir biçimde yeniden üretmeye kalkışan bu hareketin ve onun yayın organının arkasında organik anlamıyla sürdürücüsü/mirasçısı olduğu bir tarih bulunmuyordu. Arkamızda solun ana yapılarının yenilgilerinin, iflaslarının ve halen devam etmekte olan tasfiye süreçlerinin doluştuğu bir karanlık vardı.
Gelenek geride yüzeydeki yıkıntıların altında mevcut olduğunu bildiği güçlü damarlarla buluşacaktı; ama önce bu damarların güncellenmesi, yeniden tanımlanması gerekiyordu…
Misyonun veya misyonların çizgisi böyle görüldüğünde, bu yirmi yılın bir yayıncılık pratiği olarak yargılanması da eksik kalacaktır. Gelenek bir teorik yayın organıdır; ama bütünsel bir değerlendirme o günlerden bugünün TKP’sine yaşanan evrimi topluca ele almakla mümkün olabilir.
Gelenek‘in başarı ölçütü, üstünden yıllar geçtikçe eskimeyen yazıların sayısından değil, bu yayın organını ve teorik üretimi var eden hareketin siyasi kazanımlarından türetilebilir.
Saldırı koşullarında şekillenen bir hattın, ne denli sağlam ve çarpıcı iddialara sahip olursa olsun, savunmacı bir karakter (de) taşımaması mümkün değildir. Gelenek de “bitti-gitti” veya “şimdi zamanı mı canım” denen bir tarihin savunusunu üstlenmişti.
20 yıl sonra başka birçok verinin yanı sıra bu da değişmiştir. Bugün ve uzunca bir süredir Gelenek’in değerlendirilmesinde devreye sokulmayı hak eden kriterler, savunma yeteneğimizde değil, ileriye yürüyüşümüzde aranmalıdır.
Kazanımlarımızı abartmıyoruz; ama bu değişim bile yirmi yılın iyimser bir muhasebesine hakkımız olduğunu söylemek için yeterli dayanak değil midir?
* * *
Ekim Devrimi’nin 89. yılındayız. İşçi sınıfının ve insanlığın kurtuluşuna 1917 Kasımı’nda açılan yola yaratıcı ve devrimci katkılarla yaklaşılabileceğini savunmaya devam ediyoruz.
Gelenek‘in kolektivitesi 1990 yazında, ihanet ve çözülüşün sosyalist ülkeleri artık şiddetle sarstığı bir konjonktürde “Ekim’e sahip çıkma” çağrısında bulunmuştu.
Ekim Devrimi’nin 89. yıldönümünü, o dönemin Siyaset gazetesinin yanı sıra Gelenek’in 30. sayısında da yayınlanan bu metinle kutlamak istedik…