Beceriksizlik, çıkarcılık, dirençsizlik, eylemsizlik, gevşeklik, gerilik, hafiflik, ikiyüzlülük işbirlikçilik, inançsızlık, kuru gürültücülük, korkaklık, kariyerizm, kültürsüzlük, sahte pehlivanlık, sahtekarlık, sorumsuzluk, sefillik, uşaklık, ukalâlık…
Ve daha nicesi. Bunlar PKK’nın bir bütün olarak Türk solunu tanımlamak için kullandığı sıfatlardan yalnızca bir bölümü. Toplumsal Kurtuluş dergisinin 3. sayısında yer verilen üç sayfalık bir yazıda, bu ve benzeri sıfatlarla Türk solunun bünyesel özellikleri anlatılıyor. Yazı, gene Türk sosyalistlerine ilişkin olarak şu saptama ile bitiyor: “Bu tipin, dünyanın en beceriksiz ,uşak, demagog ve karmakarışık bir tipi olduğu, bir enkaz yığını olarak ortada durduğu açıktır.”
Yazının başına Toplumsal Kurtuluş tarafından sunulan bir “sunuş” var. Bu sunuşta şöyle bir gerekçe de yer alıyor: “Türkiye sosyalistlerinin eleştiriye açık ve dayanıklı olduğuna inanıyoruz. Sağlıklı tartışma ve büyüme amacıyla PKK eleştirisini yayınlıyoruz.”
Eleştiriye ve “dünyanın en…” ile başlayan tanımlamalara göre, Türk solunun Guiness’in rekorlar kitabına girmesi gerekiyor. Ancak burada tartışmak istediğimiz söz konusu eleştirinin içeriği değil. Yalnızca “sunuş” yazısının oldukça şaşırtıcı olduğunu belirtmek zorundayız.
Bugüne dek çıkan sayılarının içeriğine bakıldığında Toplumsal Kurtuluş‘un pek çok konuda titiz davranmaya çalıştığı görülüyor. Örneğin dergi, demokrasicilik tutkusunun geriletici etkilerini kavrayabiliyor ve demokrasiciliği aşılmış buluyor. Avrupa Komünizminin mümkün olduğunca uzak durulması gereken bir hastalık kaynağı olduğunu söylüyor. Caz müziği de yozluk kaynağı olarak bir kenara atılıyor. Hepsi güzel de, bu denli titiz bir dergi katıksız milliyetçi konumdan yapılan aşağılamaları “sağlıklı tartışma ve büyüme” açısından neden gerekli görüyor, bunu anlayamadık. Yoksa, her şey aşılıyor da bir tek milliyetçilik mi aşılamıyor?
Bazı olasılıklar akla geliyor. Örneğin Toplumsal Kurtuluş Türkiye aydınının “mazoşizmini” en kısa yoldan ve kendisiyle kanıtlamak için küfür dinlemek isteyemez mi? Olabilir. Ancak aydın mazoşizminin bu hastalıklı boyutlara vardığına inanmak çok zor.
Daha gerçekçi olasılıklar da düşünülebilir. Aynı dergi 3. sayısında sol harekette “plebyen bir kopuş” öngörüyor. Bu durumda belki de Latife Tekin, Ahmet Altan ve benzerlerinin Türk soluna yönelttiği küfürler plebyen ağızlardan ve daha gırtlaktan zenginleştirildiğinde Toplumsal Kurtuluş burada “plebyen kopuş” nüveleri görüyor ve mutlu oluyor. Ama gene de küfür romanlarına “hayır” diyenler plebyen küfürlere “evet” diyerek bir yıl içinde politika değiştirmiş oluyorlar.
Belki de, bunların hiçbiri değil. Belki de, Türkiye solunun konjonktürel duyarlık noktalarına göre ayarlanmış “sivrilme” stratejileri bir dönem küfür romanlarına savaş açılmasını dayattıktan sonra bu kez de plebyen küfürlere sayfa açılmasını gerekli kılıyor. Neden olmasın?
Politikada her şey oluyor.
Bir yıl önce küfür romanlarına hayır, bir yıl sonra plebyen küfürlere evet. Bir yıl önce paralı ilanlarla SHP destekçiliği, bir yıl sonra “sosyalizmin bağımsız sesi” şampiyonluğu.
Toplumsal Kurtuluş‘un kimi konularda sergilemeye çalıştığı titizliği her alanda göstermesini diliyoruz. Ayrıca Toplumsal Kurtuluş yazarlarının sözünü ettiğimiz türde küfürler sonrasında “yağmur yağıyor” rahatlığı sergilemeyecek ölçüde kişilikli olduğuna inanmak istiyoruz.