Sevgili yoldaşlar ve konuklar,
Dünya komünist ve işçi hareketinin değerli temsilcileri,
Yurtseverler,
Türkiye Komünist Partisi’nin 8. Kongre sürecini tamamlamamıza artık dakikalar kaldı.
Bu toplantımızın iki gün öncesinde değerli aydın Hrant Dink’i vuran kurşunlar 2007 yılına emperyalizmin vermek istediği rengi de belli etmiştir. Türkiye iki gün öncesine oranla bugün emperyalizme daha mahkumdur. Türkiye üzerindeki kuşatma daha kalınlaşmıştır. Türkiye kenarında gezdirildiği uçuruma biraz daha yaklaştırılmıştır.
Hrant Dink’in alçakça katledilişi 2007’yi kazanmak diye özetlediğimiz görevin ne denli acil, ne denli yakıcı olduğunun kanıtıdır.
Saldırının mekanizması hiç karmaşık değil arkadaşlar…
Emperyalizm, egemen işbirlikçileriyle birlikte, ülkemizin hafife alınması mümkün olmayan olanaklarını son noktasına kadar sömürmek kararlılığındadır. Türkiye’den bir muz cumhuriyeti imal edilmektedir. İç dinamikleri iktidarsızlaştırılmış, her an bir provokasyonla darbe vurulabilir bir ülkeden söz ediyoruz.
Muz cumhuriyeti haline gelmek yeterince büyük bir felakettir. Ancak aslında bu aşağılayıcı deyim de durumu anlatmaya yeterli değil.
Kardeşler,
Ülkemiz ABD emperyalizminin komutası altına sokulmuş ucuz asker gücü başı öne eğik bir köleler topluluğu, koca bir garnizon haline getirilmektedir. Bu garnizon emperyalizmin doğası gereği aynı zamanda rezil bir batakhane olmaktadır. Kimsenin kimseye güvenmediği, içinde yaşayanların insanlığın tüm değerlerine yabancılaştığı bir çürümüşlük… Herhangi bir dayanağı, iç dinamiği bırakılmamış bir çaresizler, mahkumlar ülkesi…
Nasıl bir yıl istediklerini belli ettiler dedim.
2007’de bizi bekleyen tehlikelerden biri, ya “aman ABD ile aramız bozulmasın” diyerek, ya da “milli çıkar” yalanıyla süslenmiş bir demagojiyle savaşa sokulmaktır.
2007’de bizi bekleyen tehlikelerden bir diğeri, çaresizler ülkesi haline gelmekte yeni kavşakların dönülmesi, örneğin tarım kesimindeki onmilyonlarca insanın üzerine koskoca bir çizik atılma noktasına gelmemizdir. Ya da Türkiye’de kamunun elinde kalan son tesislerin de özelleştirilip yağmalanmasıdır. Ya da yoksul halkımızın sağlık hizmetlerinden yoksun bırakılışında, çocuklarımızın eğitim hakkının gasp edilmesinde yeni merhalelerin geçilmesidir…
2007’de bütün bunların yapılabilmesi için Türkiye’nin boynuna geçirilmiş ilmik biraz daha sıkılabilir ve halkımız bir iç savaş tehdidini daha yakından hissedebilir.
2007’de bu tehlikeler karşısında emekçiler ve aydınlar parmaklarını kımıldatamasın diye egemen güçlerin yeni provokasyonları baskı mekanizmaları halkımızın üzerine çökebilir…
2007’de bu kuşatmaya teslim olmuş, kişiliksiz bir işbirlikçilik, seçimlerde yeni mevziler elde edebilir. Bir diğer tehlike de budur.
Arkadaşlar,
Kongre raporumuz kapitalist düzen açısından bir “akıl yitimi” saptaması yapıyor. Karşımızda duran, göstere göstere yaklaşan tehlikelerin toplumumuzda kabına sığmaz bir tepkiye neden olmaması akıl yitiminin tüm toplumu kapladığının kanıtı değil midir? Türkiye siyasetinde ilerici değerlerden, emekten, özgürlükten, adaletten yana olduğu varsayılan veya iddia edilen kesimlerin bu süreç karşısında elle tutulur bir çıkış tarif edemedikleri de bir gerçektir. Türkiye’de hala ABD emperyalizminin kendilerine nefes aldırdığını düşünen ve Kürt halkının özgürlüğü adına konuştuğunu iddia edenler var. Türkiye’de hala AB sürecinin getireceği özgürlüklerle daha yaşanır bir ortama kavuşma hayali kuran solcular var.
TKP Kongresi tablonun buraya kadar söylenenlerden ibaret olmadığını savunmuştur. Kongremizin sonunda rahatlıkla söyleyebiliriz, bu salona bakıp cesaretle, iddiayla söyleyebiliriz ki, Türkiye buraya kadar söylenenlerden ibaret değildir.
2007 halkımızı ve ülkemizi kuşatan karanlığın delinebileceği yıldır. 8. Kongre bu iddiayı kuvvetle ortaya koymuştur.
Türkiye Komünist Partisi olarak bu karanlığın zayıflıkları biliyoruz. Bu karanlıktan korkmuyoruz.
Türkiye Komünist Partisi olarak ülkemizdeki işbirlikçi, pazarlıkçı güçlerden korkmadığımız gibi solun bir kısmı dahil olmak üzere yaygın akıl karışıklığına bakıp moralimizi de bozmuyoruz.
8. Kongre diyor ki, biz kendimize güveniyoruz. 8. Kongre diyor ki, siyasetimize güveniyoruz. 8. Kongre diyor ki, yurtseverliğin gücüyle işçi sınıfını ayağa kaldırabileceğimize inanıyoruz.
Ve bütün bunları nasıl yapacağımızı da biliyoruz…
Sevgili dostlar, komünistler, yurtseverler,
Kongremizin bu son dakikalarında 2007’de neleri nasıl yapacağımıza dair birkaç kritik örnek vermekle yetineceğim.
Birinci nokta Amerika Birleşik Devletleri konusudur.
ABD Dışişleri Bakanlığı müsteşarının gelmesinden bir gün sonra dökülen kan manidardır. ABD ile ilişkilerin Türkiye’ye bedelinin ne olduğu bu çakışmayla bir kez daha görülmüştür. ABD-Türkiye ilişkilerinde ortada iki gerçek vardır. Aleni işbirlikçilerin emperyalizme hizmet telaşı ile pazarlıkçıların bu hizmeti milli çıkarlar kılıfına sokma gayretkeşliği gerçeklerden bir tanesidir.
İkinci “ülke gerçeği”, Türkiye toplumunun ABD’ye beslediği derin güvensizlik ve öfkedir. ABD yetkililerinin Türkiye’deki anti-amerikancılığın bir biçimde halledilmesi derdini ikide bir dile getirmeleri rastlantı değil. Üzerimize bir karanlığın çökmesini engelleyecek en önemli veri şu anda budur.
Türkiye Komünist Partisi bu veriye tutunmak, bu veriyi güçlendirmek, bu veriyi bir ham gerçeklikten çıkarıp bir siyasal kuvvete dönüştürmek durumundadır.
Bugünkü haliyle anti-amerikancılığın bir dizi handikapla yaralı olduğunu görmemek söz konusu olamaz. Ancak bu eksikli öfke anti-emperyalist mücadelenin topluma, emekçi halka kazınmasında kritik bir kalkış noktası oluşturmaktadır.
Sevgili arkadaşlar,
Biraz önce ilan edilen imza kampanyasının anlamı budur. Halkımızın anti-amerikancı sağduyusundan bir kitlesel siyasal kuvvet üreteceğiz.
Yarından tezi yok, Türkiye Komünist Partisi ABD emperyalizmine karşı tepkileri gerçek bir toplumsal mücadeleye dönüştürmek için harekete geçecek.
Yarım yüzyılı aşkın süredir ABD ile tesis edilen ilişkinin sonunun ne olduğu açıktır. Bu ilişki bağımsız bir ülke olarak Türkiye’nin varlığının reddidir. Bu ilişki onurlu bir halkın bencil, vurdumduymaz, yoz bir köleler kalabalığına dönüştürülmesi anlamına gelmektedir.
Türkiye Komünist Partisi ABD ile Türkiye kapitalizminin kurduğu tarihsel ilişkinin bütün boyutlarıyla sorgulanmasını halkımızın önüne koyacaktır.
ABD ve işbirlikçilerinin Türkiye’den defedilmesi bağımsızlık ve onurun biricik yoludur. Ya bu yola girilecektir ya da bu ülke bu halk fiilen yok olmaya gidecektir.
Türkiye işçi sınıfı ayakları üzerine dikilecekse, yeniden kişilik kazanacaksa, var ettiği ülkeye sahip çıkacaksa, emperyalizmin bu şekilde kökten sorgulanması biricik yoldur. ABD öldürerek, bombalayarak, provokasyonlar düzenleyerek yönetiyor. ABD’nin bu tarzına öfkelenenlere Amerika’dan korkmamayı öğretmeliyiz.
Önümüzde arkadaşlar, milyonlarca insanla bizi temas ettirecek, milyonların vicdanını kazanmamıza yardımcı olacak bir siyasal araç var. Bu araca iyi sahip çıkalım.
İkinci olarak; yakın gelecekte Türkiye siyasetini işgal edecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.
Türkiye Komünist Partisi bu tartışmada bitaraf değildir. Ama Türkiye Komünist Partisi, dinci ve gerici bir cumhurbaşkanı mı, laik ve devletçi bir cumhurbaşkanı mı taraflaşmasında taraf değildir.
Cumhurbaşkanlığı konusunda bu saflaşma büyük bir yalandır. Laisizmin son kalesi olarak Çankaya’nın düşmesinden bu denli dertleniliyorsa, dinci gericilerin ülkenin iki büyük kentini neredeyse 15 yıldır elde tutuyor olmaları sorun edilmiyor demektir!
Çankaya’ya bir AKP’linin çıkması her şeyin sonu olacak deniyorsa, aynı partinin hükümete, meclise egemen olması çok da önemli görünmüyor demektir!
Birileri Türkiye’de özelleştirmeleri şeriatçılar mı laikler mi yapsın sorusunun yanıtını çok önemli bulabilir. Birileri emperyalizme uşaklığa kimin imza atacağıyla yatıp kalkabilir. Bu birilerine söyleyecek sözümüz var. Bizim tarafımız işte bu sözdür.
Şeriatçılara karşı Çankaya’yı savunmaktan söz edenler, çocuklarımızın tarikatlara teslim edilmesini ya doğrudan organize etmişlerdir ya da buna göz yummuşlardır. Bizim sözümüz çocuklarımız adınadır.
Çankaya’yı son kale olarak görmek kalenin önceki sahiplerine sahip çıkıldığını gösterir. O halde o önceki sakinlerin hesabını vereceksiniz!
Çankaya darbeci katillere ev sahipliği yapmıştır ve Türkiye bununla hesaplaşmamıştır. Çankaya zenginleri sevdiğini ilan edenlere ev sahipliği yapmıştır ve Türkiye bununla hesaplaşmamıştır. Yağmacılar, hırsızlar, ahlaksızlar, Çankaya’da çektirilen aile fotoğraflarından taşmıştır ve Türkiye bununla hesaplaşmamıştır.
2007’de Cumhurbaşkanlığını mı tartışacağız? Peki kabul!
Ama o halde, Türkiye’nin uçurumun kenarına getiren ihanet yolunun Çankaya durağını da tartışacağız.
Türkiye Komünist Partisi, 8. Kongresinden sonra, hiç zaman yitirmeksizin, Cumhurbaşkanlığı gündemini emekçi halkımızın işbirlikçi, gerici, sömürücü düzenle hesaplaşma alanı haline dönüştürecektir.
Üçüncü örneğimiz ise hepinizin tahmin edeceği gibi seçimdir.
Türkiye Komünist Partisi 2007 seçimlerinden halkımız için bir kurtuluş çıkmayacağının farkındadır. Ancak bu 2007 seçimlerinin çok önemli olduğu gerçeğini zerre kadar değiştirmemektedir.
Yurtsever Cephe aleni işbirlikçilerle pazarlıkçı işbirlikçilerin kapışmasından ibaret bir seçime izin vermeyecektir. Bu iki düşman kardeşten ibaret bir seçim platformunun hiçbir önemi yoktur. Bu kardeşlerin her biri emperyalist senaryolarda yer kapma çabasında olacaktır ve emperyalizmin senaryoları bu iki seçeneği de kapsayacak esnekliğe sahiptir. Az önce aklı karışık ve yolu belirsiz Türk solcularından ve Kürt siyasetlerinden söz ettim. Akıl karışıklığı ve yol belirsizliği ile ya seçimden kaçarsınız ya da emperyalist senaryolarda size de rol düşmesini beklersiniz. Özetle bu kesimlerin tabloyu değiştirmeye niyetleri ve yetenekleri yok.
Tabloyu değiştirmek bizim işimiz.
Yurtseverler,
2007 seçimlerinde Türkiye halkının bu ülkede oynanan büyük oyunun parçası olmayan bir gücün biriktiğini görmesi çok önemlidir. Ülkemizin trajedisinin en önemli unsuru tam da bu noktada şekillenmektedir. Türkiye halkı “durumu bilmiyor” değildir. Türkiye halkı düzen partilerinin kendisini kurtaracağına inanıyor da değildir.
Türkiye halkı kurtuluştan umudu kesmiş haldedir!
O halde bugün Türkiye’de önümüzdeki acil adım, kurtuluşun mümkün olduğunu göstermektir. Türkiye halkı kurban bayramını çaresizlik içinde bekleyen bir koyun sürüsü mü olacaktır, adam gibi bir halk mı? Türkiye halkı korkular içinde sabahı bekleyen bir hasta mıdır, yoksa korkunun ecele faydası yok deyimini yaratan tam da bu halk mıdır?
Kurtuluşun mümkün olduğunu ise ancak biz sağlıklı bir biçimde gösterebiliriz.
Yalnızca Yurtsever Cephe anlaşılmaz dengelerden, iler tutar tarafı olmayan hesaplardan değil, halkın gücünden söz etmektedir.
Yalnızca Yurtsever Cephe şu veya bu güç odaklarından aldığı icazeti pazarlamaya uğraşmamakta, bunun yerine emekçileri harekete geçirmeye çalışmaktadır.
Yurtsever Cephe ve Türkiye Komünist Partisi düzenin rüzgarlarından yelkenini doldurma hayali görmeyecektir. Yalnızca biz kendi gücümüze dayanacağız. Ne kadar örgütlüysek, o kadar iş çıkartacağımızı biliyoruz. Bunun bir zayıflık değil avantaj olduğunu da biliyoruz. Çünkü bu ülkede herkes kitlelerden bucak bucak kaçarken, kalabalıklarla değil kapalı kapılar ardında siyaset yapmaya kalkarken, biz işimizi halkı örgütlemek olarak tanımlıyoruz…
Özetle Yurtsever Cephe’nin 2007 seçimlerinde bu ülkede halkı yok sayanların yanıldığını göstermesi mümkündür. Ve bunu gösterecek olan biricik güç Yurtsever Cephe’dir.
Bu sonuç, eğer elde edebilirsek 2007 seçimlerinden hangi partinin hükümet hangi partinin muhalefet olarak çıkacağından çok daha önemli olacaktır.
Çünkü, bizim alacağımız sonucun arkası gelecektir. Onlar çürümeyi, çöplüğü, karanlık bir geçmişi temsil edecekler. Biz aydınlık geleceği…
Hayata, siyasete geri dönüş işaretini alan bir halkı bu sarsak düzenin tutması mümkün olmayacaktır. Siyasete, örgütlenmeye yeniden ısınan bir işçi sınıfı zincirlerini kırmanın biricik yolunu kısa zamanda öğrenecektir.
İşimizi yaparsak gerisi gelecektir.
Kardeşler,
Zamanımız yok.
Biraz sonra 8. Kongremizi tamamlayacağız. Diliyorum ki, kongremiz hepimize enerji katmış olsun. İnanıyorum ki, kongremiz partinin kendine güvenini tazelemiş olsun. İnanıyorum ki, dostlarımız Türkiye Komünist Partisi’ni daha iyi tanımış, tanıdıkça daha fazla sevmiş olsun… Kongremizin en büyük kazanımlarından biri böyle bir enerjiyi ortaya çıkarmasıdır.
Kongreyi kapatacağız ve sonra hiç ara vermeksizin Türkiye’de emperyalizmle büyük bir hesaplaşmanın defterini açmak için işbaşı yapacağız. Cumhurbaşkanlığı seçimi parodisini düzenin çürüyüş tarihiyle bir diğer hesaplaşmaya çevirmek için çalışmaya koyulacağız. İşçi sınıfı saflarında yeni bir mücadele ve örgütlenme rüzgarı estirmek için bütün gücümüzle harekete geçeceğiz. Kürt kardeşlerimizi gerçek çıkarlarının bulunduğu yere emekçi halkımızın saflarına kazanmak için elimizden geleni ardımıza bırakmayacağız. 2007’yi böyle böyle kazanacağız.
8. Kongrenin özeti budur.
8. Kongre işbaşına demektedir.
Yoldaşlar,
Haydi iş başına.