Gelenek Sayı 24

BİR DAHA FENERSİZ YAKALANMAMAK İÇİN

Bugün Türkiye'nin egemen sınıfları, siyasal partileri aracılığı ile ekonomik toplumsal sistemi, onun işleyişini ve alınan kararları savunmak yerine, doğrudan doğruya devletin kendisini ve varlığını savunacak kadar geri bir konuma düşmüşlerdir. Ancak, bunun nedeni, hiç kuşkusuz sol hareketin verdiği güçlü mücadele sonucunda burjuvazinin siyasal partilerinin iyice deşifre edilmesi, gerçek yüzlerinin açığa çıkarılması değildir. Devleti, kendi sınırları içerisinde bir savunmaya zorlayan etkenin yalnızca bu olduğunu ileri sürmek, sol hareketin gücünü abartmak demektir.Temeldeki asıl etken, Türkiye burjuvazisinin ekonomik sosyal sorunlarının çözümsüzlüğüdür. Bu sorunlar öylesine ağır ve çözümsüzdür ki, ilgili misyonları yerine getirme durumundaki siyasi partilerin etkinlik ve inandırıcılıklarını kısa bir süre için de...

OKURLARLA

Bu kitabımız yerel seçimlerin yapılacağı ay yayımlanıyor. Seçimlere kısa bir süre kala sol hareketin daha önceki yıllara benzer bir tavır dağılımına sahip olduğu görülüyor. Yine düzen partilerinden oylarını esirgemeyenler var. Bu kesimlerin sosyalist bağımsız adaylara verdikleri kısmi destek, düzen partilerine oy aktaran bir genel politikanın "istisnası" olarak kaldıkça, pek de bir anlam taşımıyor. Bu kesimler içinde, 1989 Türkiye’sinde desteklenecek demokratlar listesini DYP'ye kadar genişletenlere artık söyleyecek bir şey yok. Bunlara oranla "bağımsız tavır", "kimlik" vb. sözcüklerini çok daha fazla telaffuz eden sosyal-demokratların bile ne denli demokratlıktan uzak kaldıklarını sık sık işleyen ama iş tutum beyanına geldiğinde SHP pusulalarını gösterenlerin konumu...

SINIF MÜCADELESİNİN ALANI VE ARACI OLARAK SEÇİMLER

Seçim atmosferine girilirken sorunlar ve sorunların politik çözüm önerileri karşısında, toplumda duyarlılıkların kabardığı bilinir. Alışılmış "klasik" anlamı içinde dahi olsa seçimler, "bir devri yönetim"in uygulamalarını savundukları, fiili eylemlerinin "hesabını verdikleri" geleceğe ilişkin hedeflerini, önerilerini ortaya koydukları bir platformdur. Varolan "muhalif"lerin kimliğine göre ve sorunların boyutu, bunların eleştirel düzeyi ve çözüm önerilerine, eylemlere bağlı olarak dinamik, canlı ve zengin bir konum arz edebilir. Seçim platformları, burjuva partilerinin düzen içi yarışlarında, politik söylemlerine, imajlarına farklılık kazandırabildikleri ölçüde, umutlarından yakalanmış işçi sınıfı ve emekçilerin bir dalyandan diğer dalyana aktıkları bir görünüm de kazanır. Seçimlerde sosyalizm almaşığının yoksun olduğu koşullarda dahi, toplumda bir kabarmanın,...

SOLUN TARİHİNE BAKARKEN

Türkiye solunun kendi geçmişine bakışı, ağırlıklı olarak, içinde bulunulan dönemin biriktirdiği kendine özgü tepkiselliklerin gölgesini taşımıştır. Türkiye solunun örgütlenme ve mücadele içinde yer alan kesiminin kendi tarihine "akademisyence" yönelmesi, kuşkusuz ne mümkün ne de kendi başına istenir bir durumdur. Yine de, aşağıda özetlemeye çalışacağımız nedenlerle, Türkiye solunun özellikle 1920-60 dönemine belki bir parça "üstten", daha doğrusu veri alınmış bir örgütçülük ve politika modelinin katı ölçütlerinden çok, genel düşünsel süreçlerin analizine ilişkin araçlarla yaklaşılmasının yararı olacaktır.Başka pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de örgütlü sosyalist hareket, 1917 Ekim Devrimi'nin ve hemen sonra Komintern'ce uygulanan bir "şekillendirme"nin ağırlığını taşır. Ancak batıda, özellikle...

SOLUN İNSANLARINDA SOLUN TARİHİ

Türkiye sol hareketinin 1960 öncesi, eskilerin deyişiyle oldukça "netameli" bir alandır.Buna ben de kızıyorum; ama daha çok etik gerekçelerle. Ön plandaki kişilere ve olgulara ilişkin acımasız yargılarda bulunmak kolaydır. Üstelik, acımasız niteliklerine karşın bu yargılarda mutlaka belirli doğruluk payları da bulunacaktır. "Anlayışlı" bir yaklaşımla bu tür yargıların acımasızlık dozajını azaltmak, en başta gençler için güç oluyor. Militan sol, kendi geçmişine daha çok idealize edilmiş ilkeler, katı ölçütler ışığında yaklaşıyor. Kendi verili formasyonu çerçevesinde elementer düzeyde bulduğu pek çok ölçütü bu tarihte göremeyince, içtenlikli ama toy bir inkar duygusuna kapılabiliyor.Zaman zaman, yukarıdakinin tersi de görülebiliyor. Sanırım Türkiye'de solun, öyle köksüz bir...

SOLUN GEÇMİŞİNDEN BİR KESİT: 1960-71

Sol hareketimizde 1960'ların ikinci yarısından itibaren, daha çok da 1970-80 arasında kullanılan bir kelime vardır: Kuyrukçuluk. Kastedilen çoğunlukla CHP'nin kuyruğuna takılmak oluyor. CHP solcularımız için ancak 1960 sonrasında kuyruğuna takılınabilecek hale geliyor; "ortanın solu" 1962'de doğuyor. Burada ayrıca kanıtlamaksızın, tek parti ve Demokrat Parti dönemlerinde kuyrukçuluğun değilse bile, kuyrukçuluk eleştirilerinin olmadığını, kimsenin kimseyi kuyrukçulukla eleştirmediğini belirtmek istiyorum. 1946 sonrasında solcularımız kendileri için oy istedikleri partiler kurabildiler. O dönem CHP henüz "desteklenebilir" bir parti değildi. TİP'nin 1960 öncesi sol partilerden bir farkı da "ortanın solu" ortaya çıktıktan, CHP sol bir görünüme büründükten sonra da kendisi için oy istemesidir. Yalnızca bu da...

TİP TARİHİNDEN KESİTLER – I

GirişGeçmiş geleceğe yön verir. Bu varsayımı doğrulamak, geçmişin eleştirisinden geçiyor. Sosyalist hareket nedense geçmişini büyük bir kıskançlıkla saklıyor. Bunu anlamak mümkün değil. Çünkü geçmişte yapılan hareketler, eleştiri süzgecinden geçmediği için bir sonraki dönemde tekrarlanıyor. Bu nedenle Türkiye Sosyalist Hareketi'nin tarihinin yazılması gerekiyor; hatalarıyla sevaplarıyla. Çünkü TİP hareketi 60 sonrası tüm sosyalist hareketin kaynağını oluşturuyor. Bunu inkar etmek mümkün değil. Artık yeni dönemin, geçmişin hatalarını tekrarlamaya tahammülü yok. Ancak bu konuda şimdiye kadar yazılanlar, Parti konusunda açıklama getirmekten öte kişiselliklerini kurtarmak amacını taşıyor.Örnek vermekte yarar var: M.Ali Aybar'ın üç ciltlik TİP tarihi var; kişiliğini ön plana çıkartıyor. Parti sorununu devamlı geri...

TEK ÜLKEDE SOSYALİZM VE EŞİTSİZ GELİŞME

19. yüzyılda Rusya, Rus aydınları için "büyük ve kutsal bir ana", Marx ve Engels için ise olsa olsa Avrupa'da düzenin jandarması ya da gericiliğin bir numaralı kalesiydi. Yine de tarihin bir cilvesi olarak ilk sosyalist ülke olma şerefi, "şu köylü" Rusya'nın oldu.Kapitalizmin gelişme dinamikleri hakkında soyut ve evrensel bir model geliştiren Marx, Rusya söz konusu olduğunda bir parantez açma gereğini hissediyor ve geliştirdiği şemaların her ülke özeline "motamot" uygulanamayacağını, her ülkenin kendi gelişimi çerçevesinde ele alınması gerektiğini vurguluyordu. Rusya içerdiği "birikmiş" toplumsal çelişkileriyle Avrupa'da bir huzursuzluk kaynağı olabilir, özellikle 1871 Komün yenilgisinden sonra belli bir dengeye ulaşmış bulunan Avrupa'yı hareketlendirebilirdi....

SOSYALİST HAREKETTE HALKÇILIK TARTIŞMASI

Türkiye siyasi tarihine baktığımızda hemen her iktidarın veya iktidara talip olan siyasi yapıların, farklı içerikle de olsa halkçılık ideolojisini ve söylemini kendi ideolojik çerçevelerinin dışında tutmadığını görebiliriz. Hatta halkçılığı, bir siyasal ideoloji şeklinde açıkça formüle etme zorunluluğu bile duymuşlardır diyebiliriz. Böyle bir sahiplenişte de dolaysız olarak bizzat sahiplenenin Türkiye nesnelliğini yorumlamadaki yöntemine ve temsilcisi olduğu sınıfsal çıkarlara bağlı olmuştur. Bu yüzden de halkçılık kavramı, her örgüt ve siyasal yapının ağzında ayrı bir form kazanmıştır. Hatta aynı siyaset, halkçılığı farklı zamanlarda farklı yorumlayabilmiştir. Böylece tüm cumhuriyet tarihine yayılan ve en önemli ideolojik ögelerden biri olan halkçılığın, bugün için kavram kargaşası yaratabilecek...

BİR ZAMANLAR POLİTİKA

Türk solunun "yenilikçi" kanadının içinde, biri örgütsel bütünlüğe, diğeri tepkici bireylere dayanan iki yorum giderek şekilleniyor. Tüm kişiliksizleşmeye, örgütsel liberalizme, iddiasızlığa rağmen TBKP, bir örgüt kimliğiyle politika üretme niyetini koruyor. Diğer taraftan Baydar'ın açılışını yaptığı, Teber'in destek verdiği ve son olarak Gönül Dinçer'in doruğa yükselttiği niyetlerde ise, böyle bir kollektivitenin "k"sı yok. Fark da aslında bundan ibaret.Bu süreç bir yönüyle de bir siyaset yasasının yeniden doğrulanışı: Her politika uç yorumcularını da yaratır. Geleneksel solda liberaleşmenin uç yorumu, kimi bireylerdeki toptan inkarcılık, örgüt düşmanlığı, kötümserlik ve sorumsuzlukla kendini belli ediyor. Bu yazı "uç yorumculuğun", Dinçer'in imzasını taşıyan son örneğini ("Zor İş...

Sayıdaki Yazarlar

    Hoşgeldiniz!

    Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

    Kayıt Ol!

    Kayıt olmak için aşağıdaki bilgileri eksiksiz doldurun.

    *Kullanıcı Sözleşmesi'ni ve Gizlilik Politikası'nı okuduğumu, anladığımı ve kabul ettiğimi beyan ederim. Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası.

    Şifrenizi geri alın

    Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi veya okuyucu adınızı giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

    Oluştur