Gelenek Sayı 66

OKURLARLA

Merhaba…Yaz sıcaklarının bunaltıcı atmosferinde Türkiye, burjuva siyasetinin yeniden şekillenmesine sahne oluyor. Aynı bunaltıcı sıcaklarda, komünist hareket “emekçilere, aydınlara, yurtseverlere” bir çağrı yapıyor: Ülkenin komünist partisine katıl!Bütün bu “sıcak” gelişmeler, bizi yeni bir sayı çıkarmaktan alıkoymuyor. Aksine, daha bir şevkle; çağrımızı güçlendirmek için daha büyük bir motivasyonla bezenmiş görev bilinciyle çıkıyor Gelenek. Okurlarımızın benzer bir duygudaşlığı yaşadığına inanarak “iyi okumalar” diyoruz.Giriş yazımız, “Burjuva siyasetinden anlam çıkarmak”. Bu yazıda son "Ulusal Güvenlik" gerilimi üzerinden burjuva siyasetinin Türkiye'de restarasyon sürecinde kazandığı özgün karakter üzerinde duruluyor.Kemal Okuyan’ın “Sosyalizm mücadelesinin neresindeyiz” yazısı adından da anlaşılacağı gibi bir “muhasebe” içeriyor. Gelenek-Sosyalist İktidar Partisi çizgisinin, ne tür...

BURJUVA SİYASETİNDEN ANLAM ÇIKARMAK

Tamamlanma aşamasındayken bu yazının eksenini kaydırıcı bir gelişme yaşandı Türkiye’de. “Ulusal Güvenlik” konusunda Mesut Yılmaz’ın başlattığı tartışmanın önümüzdeki günlerde dallanıp budaklanarak sürmesi kaçınılmaz gözüküyor. Çünkü sorun bu tür gerilimlerde derhal geri çekilmesini bilen Mesut Yılmaz’ın kişisel tercihlerinden bağımsızlaşmış durumda. Yoksa kimse Mesut üzerinden bir tartışma yapacak, onun attığı taşın peşinden gidecek kadar saf değil.“Tartışma” burjuva siyaseti yeni bir mutabakat yakalayıncaya kadar sürecektir. Çünkü bir dizi başlıkta Türkiye’nin zamanı gerçekten kalmamıştır.Mesut Yılmaz’ın haklı olduğu tek konu budur.Ancak Mesut Yılmaz’ın bildiğini herkes bilmektedir. Türkiye’nin bu sonbaharda “Avrupa Birliği standartları” denilen başlıklarda göz boyayıcı bir takım adımlar atması için yürütülen çalışmaların karargahı ANAP...

SOSYALİZM MÜCADELESİNİN NERESİNDEYİZ?

Sosyalizm mücadelesinin neresindeyiz?..Yolun neresindeyiz?Ya da... Solda durum saptaması...Çok sık olmamak kaydıyla bu tür sorulara yanıt aramak, bu sorulardan hareketle toparlayıcı değerlendirmeler yapmak gerekiyor. Çünkü sosyalizm mücadelesi, sabit ağırlıklarla ve bozulmaması gereken bir denge halinde yürümüyor. Önceliklerle ihtiyaçların nesnel ve öznel faktörlerin etkisiyle sürekli yer değiştirdiği bir tarihe sahibiz. Bu tarihin bir iç "öykü"den, sınıf mücadelesinin nesnel akışına yaslanan bir bütünlüğe kavuşmasına giden yol, gerilimli ve iniş-çıkışlarla doludur. Bir başka deyişle, iddialı bir siyasi hareket "durum saptarken" sosyalizm mücadelesinin tarihsel yolculuğu ile mümkün olduğunca fazla temas noktası yakalamak durumundadır.Bunun bir "yazma" işlemi olmadığı açıktır. Söz konusu olan düpedüz siyasettir ve bir...

BU KRİZ NEDEN FARKLI?

Türkiye kapitalizmi bugüne kadar pek çok kriz yaşadı. ‘50’li yıllardan itibaren yaklaşık on yılda bir karşılaşılan iktisadi krizler, ‘90’lı yıllarla birlikte daha bir sıklaştı. Enflasyonun bir türlü düşmemesi gibi biri unutulmadan diğeri patlak veren krizler de Türkiye’nin “doğal gerçekleri” arasına girdi. Neredeyse, Türkiye’nin krizlere alışmış ya da “bağışıklık kazanmış” olduğundan söz etmek gerekecek.Ama yalnızca “neredeyse”. Belki de, Nasrettin Hoca’nın yemeden yaşamayı öğrenmek üzereyken ölen eşeği gibi...Bir tablo ve Türkiye ekonomisi (ya da bir tabloda Türkiye ekonomisi)Aşağıda, Türkiye’nin dış borçlarının son on yıldaki gelişimi ile ilgili bir tablo var. Söz konusu tablo, hem Türkiye ekonomisinin temel bir kriz dinamiğine işaret ediyor,...

KRİZ: BU DÜZENİN DİĞER ADI

Sermaye düzeni ve kriz, birbirinden ayrılamayacak bir ikili. İnsan emeğinin meta olarak alınıp satıldığı ve toplumsal refahın temelini oluşturan üretim araçlarının özel mülk sayıldığı bir rejimde bireylerin çıkarları ile toplumun çıkarlarının uyuşmasının imkanı yok çünkü. Burjuva iktisatçıları tarafından “Pazarın üretimi ve bölüşümü düzenleyici gizli eli” olarak lanse edilen bu düzen, geçtiğimiz on yılda görüldüğü üzere, hemen hiçbir rakibinin olmadığı bu dönemde eskisinden de daha fazla savaşlara, iç savaşlara, kitlesel açlık ve yoksulluğa ahlaksızlık ve çürümeye, krizlere yol açıyor. 1973 ve ‘78 petrol krizlerinden sonra içine girdiği krizleri bölgesel sarsıntılarla atlatmayı başaran dünya kapitalizmi, yürüttüğü kriz önleyici politikalarla, başedemeyeceği boyutlardaki büyük...

“KÜRESEL” EMPERYALİZM DÖNEMİNDE ENTEGRASYON VE BAĞIMLILIK

Cumhuriyet tarihi boyunca yalnızca iki dönemde bir çeşit “kalkınma ideolojisi”nin Türkiye’nin geleceğine ilişkin tartışmaların odağına oturduğuna tanık olmaktayız. Bu dönemlerden ilki 1930’la 1939 arasıdır; ikincisiyse pek tabii 1960-1971 dönemidir. Kanımca, bu iki dönem dışında Türkiye burjuvazisinin “kalkınma” vurgusu, bir demagoji olmanın ötesinde anlam taşımamıştır. Birinci dönemin kalkınma ideolojisi, büyük oranda Kadro Hareketi tarafından şekillendirilirken, ikinci dönemin bu bağlamda öne çıkan öznesi ise, Yön Hareketi olmuştur.İlginç olan, dönemler arasında olduğu kadar, bu iki hareket -Kadro ve Yön- arasında da pek çok benzerliğin olması. Her iki hareketin içinde geliştikleri dönemlere ilişkin yorumlarındaki ortaklık, Türkiye solunun daha geniş bir kesimine de sirayet etmiş...

TÜRKİYE İNSANINA DAİR

Türkiye insanı için söylenmiş “özlü sözler” vardır. Bende bunlardan sadece iki tanesi aklımda yer etmiştir. İlki, Türkiye insanının yüzde 60’ının aptal olduğuna dair olanıdır. Bir diğeri ise; Türkiye insanının mücadele etmeyi değil, mücadele edenleri sevdiğine yönelik değerlendirmedir.Her iki saptamadaki vurgu sözgelimi İngilizlerin soğukluğuna ya da Fransızların romantikliğine işaret eden bir yaklaşımın sonucu değildir. Bir tür tepkiyi belki de çaresizliği hatta ilişkili olarak sınırları ifade etmektedir. Açıkça bu ülkenin insanından “özel bir şey çıkmaz” sonucuna taşımaktadır.Öte yandan Türkiye’yi (dolayısıyla insanını) devrime daha yakın olanlar kategorisine sokmakta hiçbir beis görülmez. Eşitsiz gelişim dinamikleriyle bu denli yoğrulmuş toplumsal-siyasal yaşamı bu denli “yüklü” ve...

EMPERYALİZM TARİHİNDE KIBRIS, KIBRIS TARİHİNDE EMPERYALİZM

"Kıbrıs hususundaki görüşler kişinin sahip olduğu bilince ilgi ve duyarlılığa göre değişebilmektedir: Kıbrıs antropologlara göre 9000-10000 yıllık insanlık tarihine sahip bir Ada; askeri stratejistlere göre 'Akdeniz ve Ortadoğu için kaybedilmemesi gereken bir üs'; Türk-Yunan politikacıları ve karar vericileri için bir 'ulusal mesele'; Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum milliyetçilerine göre 'Anavatanlara Enosis-Taksim' yoluyla ilhakı şart olan bir toprak parçası; Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum sosyalistlere göre 'Anavatan'; kendilerini Kıbrıslı sayanlara göre 'birarada yaşamaya mecbur olunan bir vatan'; Avrupa-merkezcilere göre 'bir arada yaşaması mümkün olmayan iki azgelişmiş toplum' vb..." HASGÜLER Mehmet, Kıbrıs’ta Enosis ve Taksim politikalarının sonu, İletişim yay., İstanbul, 2000, s.53 [HASGÜLER...

KIBRIS TÜRKLERİ VE NAZIM HİKMET

Kıbrıs adasında yaşayan Türkler uzaktan da olsa ünlü Türk şairi Nazım Hikmet’in şiirlerini okuyup takdir etmişler, onun siyasal mücadelesini izleyip desteklemişlerdi. Örneğin Lefkoşa’da 1945 ile 1947 yılları arasında 15 sayısı yayımlanan aylık fikir ve sanat dergisi “Dünya”nın Kasım 1945 tarihli 5. sayısında çıkan ve Lefkoşa Türk Lisesi’nin edebiyatçı öğretmenlerinden Nazif Süleyman Ebeoğlu tarafından kaleme alınan “Yarının Türk Şiirinin İki Büyük Müjdecisi: Nazım Hikmet Ran-Necip Fazıl Kısakürek” başlıklı yazıda şöyle denmekteydi:“Nazım Hikmet Ran’la Necip Fazıl Kısakürek’in yarınki beşeri ve büyük Türk şiirinin iki büyük müjdecisi olduğunu söylerken, hiç mübalağa yapmadığıma yüzde beşyüz eminim. Nazım ve Necip son devir şiirimizin belki de...

Sayıdaki Konular

Hoşgeldiniz!

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Kayıt Ol!

Kayıt olmak için aşağıdaki bilgileri eksiksiz doldurun.

*Kullanıcı Sözleşmesi'ni ve Gizlilik Politikası'nı okuduğumu, anladığımı ve kabul ettiğimi beyan ederim. Kullanıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası.

Şifrenizi geri alın

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi veya okuyucu adınızı giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Oluştur