Marksizm insanlık tarihindeki büyük bir dönüşümün, Marx’ın deyimiyle “tarih öncesi”nden komünizme doğru gerçekleşen devrimin teorik kavranışıdır. Bu teorik kavrayış, tarihsel bir özne olan işçi sınıfının mücadelesiyle birleşir ve örtüşür. Komünizm ve tarihsel materyalizm, tarihsel gerçekliğin ürettiği realist ideolojiler olarak Marksist toplum bilimsel incelemelerin zeminini oluşturur. Bu realist ideolojiler Marksizm’in teorik açıklayıcı gücünün ve geçerliliğinin kaynağıdır.Marksizm, komünizme doğru giden tarihsel devrimci sürecin ürünü olduğundan, bu yönde değişim eğilimi taşıyan mevcut toplumsal dünyayı bilimsel açıdan kavrayabilme olanağı sunar. Marksizm mevcut toplumsal dünyayı bilimsel açıdan kavramayı sağladığı için ve toplumsal dünya Marksizm’le kavranabildiği ölçüde bu dünyanın eğilimleri saptanabilir, geleceğe ilişkin sınanabilen devrimci projeksiyonlar...
İdeoloji kavramı hakkında yazılacak çok şey var elbette; ancak bir yazı bütün bunları kapsamaya yetmez. Burada amacım, ideoloji tartışmalarında önemli bir yere oturduğunu düşündüğüm “egemen ideoloji” kavramına değinmek ve bu tartışmalara belirli bir katkıda bulunmaya çalışmak.Bu tartışmalara aşağıdaki iki başlık altında katkı yapmayı deneyeceğim:Egemen ideoloji, egemen sınıfın ideolojisi midir? Yani ona özgü müdür, yoksa egemen ideolojilerin öncelikli belirleyeni kendisinden önceki toplumdan devraldığı miras mıdır? Eğer öyleyse bu miras nasıl bir döngüyle devrolur?İdeoloji egemenlik temelini nereden alır ve bu temele nasıl müdahale edilir? Daha açık ifade etmek gerekirse, egemen ideolojiyi değiştirmek için ona hangi açıdan, nasıl yaklaşmak gerekir?Birinci sorudan başlamak gerekirse,...
Bu yazının kaleme alındığı 2006’nın son günlerinde Türkiye siyasal gündemini bir seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi işgal ediyordu. Kendi payıma yeni yılın başladığı gibi sürüp gideceğine ve Çankaya eksenli bir tartışmanın birinci planda durmaya devam edeceğine inanmıyorum. Elbette cumhurbaşkanlığı seçiminin altı üstü bahar aylarında kapanacağını kastetmiyorum. Kim ne derse desin, Türkiye’de cumhurbaşkanlığı makamının siyasal önemi başbakanlığın gerisindedir ve sonuçta başbakanın belirleneceği milletvekili seçimleri dururken, 2007’nin en önemli olayının, en azından “hangisinin olmayacağı” şimdiden söylenebilir.Giriş yaklaşımımın, cumhurbaşkanlığını laik cumhuriyetin son kalelerinden en önemlisi sayan Kemalist çevrelerce paylaşılmasını beklemiyorum. Ancak bu çevrelerin, çok yakın tarihlere ait gerçeklerin etrafından dolanmadan kendi tezlerini tekrarlamalarının mümkün olmadığını...
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE “YABANCILAŞMA” VE YENİ KRİZ DİNAMİKLERİ
Yalı Mah. Karaağaç Sk. No: 14 Maltepe/İstanbul
posta@marksistmanifesto.com
Marksist Manifesto | Gelenekten Geleceğe