Referandum, erken genel seçimler ve belki de yakın gelecekte yapılması muhtemel belediye seçimleri Türkiye gerçeklerinin üzerine bir sis perdesi gibi ustaca örtülüyor. Türkiye’nin gündemi üzerinde sosyalist solun hemen hiçbir objektif etkisi olmadan düzenin sadık siyasal güçlerince ve tamamıyla düzenin çizilen sınırları içinde belirleniyor. Bu sınırlar üzerine yapılan pazarlıklar sistemin daha bir sağlam hale getirilmesiyle sonuçlandırılıyor.
12 Eylül ile birlikte Türkiye’nin gündemine getirilen konularda sosyalistlerin tutumları iki ana odakta toplandı. Birincisi, Eylül rejiminden bir an önce çıkılmasını çalışmalarının ana eksenine yerleştiren odaklaşma. Kendi tabirleriyle “demokrasi güçleri” olarak adlandırmak da mümkün. Sistem tarafından ortaya konulan gündemin sınırlılıkları içinde tüm hareket serbestisini yitiren demokrasi güçleri güncelin dışına çıkamadılar. Çizdikleri perspektif Eylül rejiminin kalıcılaştırılamayacağını çok iyi gören düzenin sadık siyasal güçlerinin öngörüleriyle objektif bir paralelliğe düştü.
Anayasa oylamasının hemen akabinde kısıtlı, yasaklı, vetolu sözde bir seçim dönemi yaşandı. Demokrasi güçleri 12 Eylül’e karşı en iyi karşı çıkışın anti-MDP biçiminde formüle edilmesi gerektiğinde birleştiler. Oysa Sunalp’in ve partisinin toplumsal olarak hiçbir şeyi ifade etmediği ortaya çıktı. Demokrat sol hiç olana muhalefet etti. Sosyalizm hanesine yine hiçbir şey yazılamadı.
Düzen ANAP tarafından doğrudan temsil edilir olunca ve hiç de sürpriz olmayan biçimde bunun gerekleri yerine getirilmeye başlanınca demokrasi güçleri yine bu defa da düzene değil, yürütmeye muhalif olabildiklerini kanıtlama fırsatını yakaladılar ve elbette bunu kullandılar. ANAP dışındaki muhalefet güçlerine, radikal islamcısından sosyal demokrasiye uzanan bir yelpazede yer alan muhalefet güçlerine verilen “destek”, bu güçlerin yaratmaya çalıştığı demokrasi yanılsamasına yarar sağlamak dışında bir anlam kazanamadı.
Türkiye gündemine getirilen konularda beliren ikinci odak, bağımsız sosyalist tutumun, düzenin tümüne alternatif politikalar üretmenin üzerine inşa edilmesi gerektiği ve bu nedenle her şeyden önce ortaya konulan gündemin reddedilmesi ve olabildiğince sosyalist söylemin gündeme içerilmesi doğrultusunda çalışması olabileceğini öne sürdü. Bu politikalar Anayasa’ya hayır, seçimlerde düzenin çeşitli almaşıklarından hiçbirinin desteklenmemesi, bir aldatmacaya dönüştürülen referandumun boykot edilmesi biçiminde belirginleşti.
Elbette bu iki ana odak arasında farklı zamanlarda çeşitli kaymalar görüldü. Örneğin; gazete ilanlarıyla SHP’yi destekleyen kimi aydınlarımız referandumda sosyalist tutuma katılabildiler.
Elbette demokrasi gücü olmak konusunda kararlı olanlar “ara seçimlerden bu yana ne değişti ki biz SHP’yi desteklemeyelim” gibi gerçekte belli bir iç tutarlılığa sahip mantıkla bundan böyle de sosyalist tutuma uzak kalmaya niyetli olduklarını gösterdiler.
Sosyalist solda demokrasi güçlerinin politikalarıyla sosyalist tutum arasındaki farklılık son olarak referandumda belirginlik kazandı. Demokrasi güçleri çeşitli gerekçelerle yasaklı burjuva politikacılarının aktif siyasete dönebilmeleri doğrultusunda oy kullanılması gerektiğini açıkladılar. Gelenek‘te daha önce de yazdığımız gibi bu gerekçelerin çoğu gerçekte boykot ya da boş oyun gerekçeleri olarak daha yerli yerine oturabilirdi. Öne sürülen gerekçeler ve alınması gereken tavır arasındaki örtüşmezlik zaman zaman tebessüm uyandırıcı örnekler de verdi. Bazı aydınlar ve sanatçılar Cumhuriyet gazetesinin mini anketlerine “referandum bir aldatmacadır bu nedenle evet diyeceğim” veya “… tüm bunlara rağmen evet diyeceğim” gibi anlamlı yanıtlar verdiler.
Elbette referandumda evet’in daha ciddiye alınır gerekçeleri de öne sürüldü. En temel olarak, buna ANAP’ın iktidarına bir an önce son vermek biçiminde formüle edilen görüşü gösterebiliriz. Evet’in bu en temel dayanağının ne kadar geçerli olduğu referandumun hemen ertesinde belli oldu. 7 Eylül sabahı hiç kimse çıkan evet sonucuna rağmen ANAP’ın iktidar koltuğunun 5 Eylül’den daha az sağlam olduğunu öne sürebilecek durumda değildi. Ortaya çıkan sonuç referandumda sorunun Eylül-ANAP ittifakının “en geniş demokrasi güçleriyle” hesaplaşmasının ötesinde bir anlam taşıdığını en açık biçimde gösterdi.
Anlamlı bulunabilecek bir başka evet gerekçesi, böyle bir sonucun siyasi istikrarsızlık yaratacağ,ı bir rejim bunalımına yol açacağı dolayısıyla düzeni oturtma çabalarının boşa çıkacağına dayanıyordu. Yine 7 Eylül sabahı böyle olmayıp, tam da tersine hayır’ın fazla olması durumunda böyle bir gelişmenin daha muhtemel olacağı görüldü. Böylece evet’in kesin destekleyicileri de bir günde dayanaklarını kaybetmiş oldular.
Elbette klasikleşmiş gerekçelerle Sosyal Demokrasiyi destekleyenler çıkacak. Daha önce birçok kereler aynı amaçla yazdıkları yazıların tarihleri değiştirilerek yeniden basılabilir. Belki daha ileride bir seçimde bir an önce kurtarılması gereken parti ANAP değil, bir başka parti olabilir. O zaman bazı örneklerin de yerlerinin değiştirilmesi gerekli olacak!
Gerçekte, referandumda sosyalistlerin alması gereken tutum üzerine yapılan tartışmalarda doğru tavrın referandumu reddetmek anlamında boş oy kullanmak olduğunu savunanların kalkış noktaları ve bu tavra yönelik gerekçeleri farklı bir düzlemdeydi. Bağımsız sınıf tavrını geliştirmek, düzenin çizdiği sınırlar içerisinde politikasızlığa mahkum olmamak. Oysa referandumda çıkan sonuç bu ana çerçeve içersinde geliştirilen düşüncelerin de dışında, boş oyu yansızlık ve tercih yapamama olarak algılayabilecek kadar sosyalist düşünebilme yeteneğinden uzaklaşmış demokrasi güçlerinin kendi iç mantıklarıyla dahi doğru bir tavır geliştiremediklerini gösterdi.
Şimdi sol yeni bir gündemle, erken genel seçimlerle karşı karşıya. Gelenek‘in daha önceki kitaplarında, Eylül rejiminden solun özellikle bazı kesimlerinin politik olarak daha önce bulundukları konumdan daha da sağa yöneldiklerini söyledik. Örneklerini gösterdik. Bu seçimlerde de muhtemelen yeni örneklerini göreceğiz. ANAP dışında tüm muhalefet partilerine oy atılabilir savını ileri sürecekler için bundan böyle söylenebilecek fazla söz yok. Böylesine bir tutumun eleştirisi solun seçimlerde tutumuna yönelik bir yazının konusu dışına çıkıyor. Ancak, seçimlerde, sağda veya solda var olan genel eğilimleri ele alan bir yazının içinde yer alabilir.
1 KASIMA DOĞRU
Genel olarak bakıldığında 1 Kasım erken genel seçimlerinde solda 4 eğilimin belirginlik kazandığı görülüyor.
1-SHP desteklenmelidir.
2-Seçimler boykot edilmelidir.
3-Bağımsız aday gösterilmeli, çıkan bağımsız sosyalist adaylar desteklenmeli, bunun dışında kalan yerlerde düzen partilerinin hiçbirine oy verilmemelidir.
4-Bağımsız adaylar çıkarsa desteklenmeli. Ancak diğer yerlerde SHP desteklenmeli.
Gelenek bağımsız adayların olmadığı yerlerde SHP veya bir başka sosyal demokrat partinin desteklenmesinin, en az doğrudan SHP’nin desteklenmesi kadar yanlış bir tutum olacağı kanısındadır. Böyle bir tutumun, bağımsız sosyalist kimlikle sosyalizmin propagandası ve kapitalist düzen dışında alternatiflerin gösterilmesi amacını, sosyal demokrasinin ve sosyalistlerin farklı sınıfların gerçek çıkarlarını savunan partiler olduğu, aynı zamanda sosyalist görevlerin başka sosyal güçlere devredilemeyeceği gerçeğini doğrudan SHP’yi desteklemek kadar ve belki de daha fazla gölgeleyeceğini düşünmek gerekir. Oysa tam da tersine sosyalistler bu seçim sürecini sosyal demokrasi ile aralarındaki farkı belirginleştirerek ve kitlelere ilettikleri mesajlarla bunu gerçekleyerek kullanmalıdırlar.
Burada, aynı zamanda bir farklılık da önem kazanmaktadır. Çıkacak bağımsız adaylar dışında SHP’nin desteklenmesi fiilen doğrudan SHP’nin desteklenmesinin ötesinde bir anlam taşımıyor. Çünkü böyle bir eğilimin sahipleri bağımsız adayların önerilmesi, propaganda çalışmalarına fiilen katılınılması süreçlerinde yer almayacaklarını da belirtmiş oluyorlar. Sosyalist güçlerin ortak olarak önerdikleri adayların da SHP’nin yanı sıra (belki biraz da gönülsüzce) desteklenmesi pek anlamlı olamıyor.
Geniş kitlelere sosyalizmin sesini ulaştırmak ve belki de daha önemlisi sosyalist solun belli bir dinamizme kavuşturulmasını sağlamak, ancak, kararlı, net ve belirgin tavırları genel ve kapsamlı taleplere dönüştürebilmekle mümkündür. Herhangi bir biçimde sosyal demokrasiden veya düzenin diğer sınıf partilerinden kalın çizgilerle ayrılmamış politikalara yönelmek, geniş kitlelerde ve işçi sınıfında sosyalizm imajının bu düzenin alternatifleriyle iç içe oluşmasına neden olacaktır 1980 öncesinde herhangi bir kasabada tam anlamıyla CHP’li olanlara komünist gözüyle bakılırdı. Bugün de SHP’lilere aynı biçimde bakılıyor. Sol, uyguladığı politikalarla bu imaja artık son vermelidir. Önerdiği perspektifler, ilettiği mesajlar artık belli bir sınır karışıklığına yol açmamalıdır.
Düzen dün ve bugün, tepkilerini sosyalizm ile ifade etmeye yönelebilecek kitleleri sosyal demokratik politikalarla düzen içinde eritebilmeyi becerirken ve hatta buna soldan destek bulabilirken, diğer yandan sosyal demokrasinin özellikle Türkiye’de kaçınılmaz olan başarısızlıkları sosyalistlere fatura edilebilmektedir. Sosyalistlerin sosyal demokratlarla “ortaklıkları” bugüne kadar “kâr benim zarar senin” hesabıyla yürümüştür. Ecevit’in 12 Eylül sonrasında sola karşı tavrı böyle bir mantığın ürünüdür. Sosyalistler kârıyla, zararıyla ancak kendi kimlikleriyle bağımsız ve örgütlü güçleriyle siyasal arenada yerlerini almalıdır.
Özellikle bu ülkede, sosyal demokrasinin özgürlük ve demokrasi anlamına gelmediği, tam da tersine işçi sınıfı ve ezilen kitlelerin yoksulluğunun devam ettiği bir düzeni temsil ettiği bilinirken, aynı zamanda SHP destekçilerinin ileride olası bir sosyal demokrat iktidarın sonuçlarının hesabına da ortak olacağı bilinmelidir.
Seçimlerin tümüyle boykot edilmesi bağımsız sosyalist kimliğin kazanılması sürecinde ortaya çıkan olanakların değerlendirilmemesi anlamına gelecektir. Sosyalistlerin bu düzene alternatifleri vardır ve bu her fırsatta çeşitli biçimlerde gösterilmelidir.
Sosyalizm bir muhalefeti değil bir iktidarı anlatıyor. Bağımsız sosyalist kimliğin ortaya konması, bunun da ötesinde kazanılması sosyalizmin bir iktidar biçimi olduğunun gösterilmesinden geçiyor. Bu nedenle sosyalistlerin müzmin muhalifler olmadığının bilinmesi, geniş kitlelere bu düzenin dışında başka alternatifler var olduğunun gösterilmesi gerekiyor. Bu anlamlı hedefi göstermek için elbette bugüne ve bu toprağa basmak gerekiyor!
Gelenek kitap dizisinin önceki kitaplarında Türkiye solunun belli bir olgunluk dönemine hazırlandığını yazdık. Bunun pratik olarak somut ve anlamlı örneğini seçimler üzerine birleşik bir kampanya yürütme çalışmaları oluşturuyor. Bu çalışmaya katılan çevreler farklı anlayışlarına rağmen somut ve sınırlı belirli bir konuda, ezilen ve sömürülen kitlelerin düzen partilerinin ideolojik ve politik nüfuzuna terk edilemeyeceği gerçeğine dayanarak birleşik bir sosyalist propaganda kampanyasına omuz veriyorlar.
Gelenek
SEÇİMLERDE SOSYALİST TUTUM
Erken genel seçimleri Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halkı kendi siyasal partilerinden yoksun olarak karşılıyor. Seçimlere katılacak olan partilerin hiçbirinin işçi sınıfı ve halkımızın çıkarlarını temsil etme yeteneğine sahip olmadığını düşünüyoruz.
Ezilen sömürülen kitlelerin bu düzen partilerinin ideolojik ve siyasal nüfuzuna teslim edilmemeleri için mücadele vermek, tüm sosyalistlerin ve devrimcilerin acil görevi olarak gündemdedir. Seçim dönemini bu görevlerin yerine getirilmesinde önemli bir fırsat olarak değerlendiriyoruz.
Bunu sağlamanın ilk ve güncel adımının sosyalistlerin, kendi bağımsız kimlikleriyle seçim sürecine katılmaları olduğunu düşünüyoruz. Bu katılım, Türkiye sosyalist ve devrimci hareketinin kendi ideolojik ve siyasal bağımsızlığını kazanması sürecinin de bir parçası olarak görülmelidir.
Görev bağımsız sosyalist adaylar çerçevesinde yürütülecek etkin ve birleşik bir sosyalist propaganda kampanyasında somutlanmaktadır.
Aşağıda adları yer alan sosyalist yayınların seçimlerde izleyecekleri tutum, bağımsız sosyalist adayların desteklenmesidir; bu unsurların seçimlere katılmadığı bölgelerde ise hiçbir düzen partisinin doğrudan doğruya desteklenmemesi doğrultusunda olacaktır.
Tüm sosyalistleri, devrimcileri ve işçi sınıfımızı bu kampanyaya omuz vermeye ve bağımsız aday olmayı düşünenleri bizimle ilişkiye geçmeye çağırıyoruz.
GELENEK
İLK ADIM
İŞÇİLER ve TOPLUM
YENİ AŞAMA
YENİ ÖNCÜ
ZEMİN