Kimi zaman, belki fazla heyecandan, bir “kongre”den sözediliyordu. Kaçınılmaz “an” gelmişti. Bu kez “kurtuluş” yoktu. Düdüksüzlerle fırçacıların savaşı belki bir fanteziydi ama; bu bir gerçek…
Herkes kendi ekibini hazırlamış, köşe başlarına kendi adamlarını yerleştirmişti.
Evet Mihayil Gorbaçov ile Yegor Ligaçov, binlerce delegenin önünde kozlarını paylaşacaklardı.
Böyle hazırlanmıştı, kamuoyumuz 19. Parti Konferansı’na.
“Gorbaçov ile Ligaçov arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur”… Bunu söylemeyeceğim; görüş ayrılığı var, ya da yok…
“SBKP politik bürosu içerisinde glasnost-perestroyka dönemlerine göre tutucu, ya da değişimciler diye bir ayrım yoktur”… Bunu hiç söylemeyeceğim; böyle bir ayrım var, ya da yok…
Çeşitli konularda son derece önemli ve değişik tezlerin ileri sürüldüğü bir dönemde, eninde sonunda kimi varsayımlara dayalı görüş ayrıIıklarını veri almak mümkün değil.
Herhangi bir başka ülkede sosyalistlerin, SBKP içerisindeki tartışmalara organik olarak angaje olması hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu nedenle son derece güncel gözüken tartışmalar bile olabildiğince tarihsellik içerisine hapsedilmeli, bunun ötesinde bir fiziki konum belirlenmesine çalışılmamalıdır.
Bunu, SBKP yönetimi içerisinde görüş ayrılıkları olduğu için mi yazıyorum? Hiç ilgisi yok. Çok açık söylüyorum kişisel olarak SBKP’de politikbüro düzeyinde önemli görüş ayrılıkları olduğuna kesinlikle inanmıyorum.
Bu çok da önemli değil.
Önemli olan şudur: Gorbaçov dönüşümleri, daha önce Gelenek’de 6-7 yazıda vurgulandığı gibi, tarihsel gelişmenin belli bir evresine oturduğu, gelişkin sosyalist toplum için yapılacak yeni bir atılımı içerdiğinden “meşru”dur.
Partinin ideolojik önderliğinin güçlendirilmesi, yerel Sovyetlerin karar mekanizmalarındaki işlevlerinin arttırılması, toplumun hukuksal-ideolojik-siyasal açıdan canlandırılması, bireyin özgürce gelişiminin hızlandırılması, teknolojik yenilenme gibi Gorbaçov dönüşümlerini açıklayabilecek hedefler, kullanılan-kullanılacak araç ve yöntemlerden bağımsız olarak, meşru ve aynı zamanda zorunludurlar.
Kullanılacak araç ve yöntemlerin bu hedeflere genel olarak uyumlu olması elbette kaçınılmazdır. Ancak kaçınılmaz olan bir başka şey daha var: Sosyalist kuruluşta bir sürekliliğin içerisinde yalnızca soyutlama bazında bile olsa kimi dönemlerden sözedeceksek, bu dönemlerin herbirinde süreklilikten çok, spesifik döneme özgü olan araç ve yöntemler de varolacaktır.
Bunların herbirine dışarıdan angaje olunması diye bir sorunumuz yoktur. Bütün araç ve yöntemlere onay, ya da itiraz diye önceden herhangi bir ipotek altına girmemiz mümkün değildir.
Dışardan, kendilerini kimi politikalara tüm ayrıntılarıyla bağlayan, her söze “yeni” ile başlayan kişiliksiz solculara şaşırıyorum.
Tanrı bunları başka “yarın”lardan korusun…
Sosyalist mücadele ile sosyalizmin kendisinin bir ve aynı şeyler olmadığından çokça sözetmiştik. Sosyalist mücadele, yalnızca iktidar öncesinin değil, sosyalist kuruluşun da sorunudur. Bu mücadeleyi belirleyen en önemli faktörlerden birisi, siyasal “zor”dur.
Sosyal kuruluşun ilk dönemleri ile sosyalizm arasında elbette Bir Çin Seddi yok. Ancak bunlar bir ve aynı şeyler değil. Sovyetler Birliği, dünyanın önemli bir bölümünde, yani kapitalist ülkelerde, hatta kimi sosyalist ülkelerde, sosyalist mücadele yakıcılığını hissettirdiği sırada, elbette birçok sorunla beraber, sosyalizmi yaşamaktadır. Bugünkü dönüşümler biraz da bununla ilgilidir.
Sosyalizmi yaşamakta olan bir topluma, sosyalist mücadelenin tüm araçlannı benimsetmekte güçlük çekilecektir. Bu toplum beklentileri, hiç kuşku yok daha fazla olacaktır. Anlamak, bir yere kadar mümkün.
Ancak, sosyalist mücadelenin bütün yakıcılığını hissedenleri de anlamak gerekecektir. Bugün, sosyalizmi yaşamak ile sosyalist mücadelenin gerçekleri arasındaki açıklık bir veridir; bu açıklığın varlığı önemli olanaklar sağlamaktadır.
Ne var ki, bu açıklığın da bir diyalektiği vardır. Bu nedenle, nasıl 20’lerin, 30’ların kimi teorik açılımlarını eleştirebiliyorsak, nasıl genel tarihsel sürece sahip çıkarken, tek tek bazı araç ve yöntemlere ilişkin soru yöneltiyorsak, bugün de aynı sınır ve yaklaşımın içerisinde kalmak koşuluyla, hıristiyanlık propagandası yapan filmlere ödül verilmişse, sosyalist mücadelenin üzerini örtücü teorik çalışma veya birtakım anıt projelerine itiraz etmek mümkündür.
Açıklığın, mesafenin gerçekten bir diyalektiği vardır…