“Bolşevizasyon” olarak adlandırılan sürecin evrensel özünden sözedildiğinde, ilk söylenmesi gereken iktidar perspektifidir. Bolşevizasyon ve Leninist örgüt ile diğer işçi sınıfı kökenli eğilim ve örgütler arasında en önemli fark, ayrım budur.
Sosyalist hareket, gelişimi boyunca zamana ve toprağa göre değişen bir takım engelleri aşmak zorundadır. Bunun en “has” örneği olan Bolşevik deneyime gelmeden önce “öz”ü yakalamak üzere Polonya sosyalist hareketine kısaca değinmek istiyorum.
Rosa Luxemburg Polonya sosyalist hareketin ilk sorunlarını doğru tespit etti, üstüne yürüdü. İlk çalışması olan Polonya Sanayiinin Durumu adlı kitabında kapitalist üretim ilişkilerinin yaygınlığını ve belirleyiciliğini vurguladı, Marksizmin savunuculuğunu üstlendi. İkinci engel olarak, bu çalışmanın açtığı yoldan ilerleyerek işçi sınıfının çarlık rusyasından bağımsızlığın kazanılması için burjuvazinin yanında yer alması gerektiği yolundaki oldukça yaygın teze karşı çıktı. Düşmanın Polonya burjuvazi olduğunu tekrar tekrar söyledi ayrışma yaşandı; Luxemburg aforoz edildi.
Bu kısa değinmenin amacı sosyalist hareketin ayrışma sürecinde karşılaşabileceği sorunların, engellerin çeşitliliğini göstermekti. Ama ortak olan hep, işçi sınıfına burjuvazi dışında gösterilen “baş” düşmanların naylon düşman olduğunun ve esas hedefinin burjuvazi olduğunun gösterilmesi.1 Her yerde böyle: burjuvazi ile birlikte anti-feodal mücadele, burjuvazi ile birlikte anti-tekel mücadele, burjuvazi ile birlikte anti-faşist mücadele, demokrasi mücadelesi. Hep burjuvazi ile…
Şimdi Rus deneyimine geliyorum. “Kendilerine özgü” sosyalizmi bayrak yapan Narodnikler, Marx’ı değil kapitalizmi reddediyorlardı. Narodnizmin aşılması sırasında Marx’ı ve kapitalizmi aynı anda savunan Legal Marksist eğilim yaşama olanağı buldu. Ne Yapmalı, işbirliğinin sona erdiğini ilan etmesiyle Rus Sosyalist hareketinin Legal Marksizmi aşmasına da katkıda bulundu. Aşılması gerekenler bitmedi.
Örgüt teorisinin ekonomizm ve uvriyerizmi aşarken oluşturulmuş olması basit bir rastlantı mı ? Kesinlikle hayır.
1901-2 yılları, Rus Marksistleri tarafından sıranın birleşmeye geldiğinin düşünüldüğü dönemdi. Öyle ya; Narodnik ve Legal Marksist olmayan Marksist bir platform oluşmuştu. Lenin, Ne Yapmalı arifesinde bu birleştirme girişimi sırasında Rus sosyalist hareketinin aşması gereken yeni bir engel olarak ekonomizm ve uvriyerizmi teşhis etti. Bunun, aynı zamanda birleşmenin de engeli olduğunu Lenin, bu dönemde söylediği “birleşmeden önce ve birleşmemiz için önce sınırlarımızı netleştirmeliyiz” sözleri ile ifade etti.
Ne Yapmalı, çizdiği örgüt modeli, liberal burjuvaziye bakışı ve Jakoben ruhu nedeni ile bir yıl sonrasının sancılı ve “hesapta olmayan” kopuşunun zeminini oluşturmuştur. 1903’de 3. Kongrede bölünme gerçekleştiğinde birçok kişi “yazık” dedi, “gereksiz” olduğunu düşündü. İleriki yıllarda, çeşitli zamanlarda ve en ünlüsü Trotskiy olmak üzere değişik kişilerce girişilen birleştirme çabalarını bu ruh hali motive etmiştir.
Lenin, “bölünmede azınlığa hakaret unsuru yoktur” sözlerini sık sık tekrar etti, Martov ve Akselrod’a “yoldaş” diye hitap etmeyi sürdürdü. Sanki sınır açık gri ve koyu gri arasında çekilmişti.2
1903’ün Menşevikleri ile, 1917’nin karşı-devrimci Menşevikleri ve hatta 1905 “aşırı muhalif demokratik” Menşevikleri “aynı” değildir.
Menşevizasyon da tıpkı Bolşevizasyon gibi, sıçramaları da içeren bir zaman diliminde yaşandı. 1903’te hem Menşevizm hem de Bolşevizm, yüzleri aynı noktaya dönük, aynı hat üzerinde bulunan sosyalistlerin şahsında somutlanan rijit bir görüntüden çok birer tayf durumdaydılar. Menşevizmin açık (gelişmeye açık) ucu sağ, Bolşevizminki soldu.
Sorulması gereken önemli bir soru da ayrışma ve netleşme ile ilgili olarak dinamiğin, başka bir deyişle motive edenin ne olduğu.
Ayrışmaların Dinamiği
Parametrelerin ilki seçilen mücadele biçimi olsa gerek. Trotskiy’in Iskra’nın mücadele biçimine ilişkin yaptığı gözlemin sosyalist hareketimizi etkilemesini diliyorum: “Iskra otokrasiden çok sosyalist hareketin diğer hizipleri ile mücadele ediyordu”. Ayrışma ve sosyalist hareketin gelişimi ile ilgili olarak daha önce Gelenek’te yer alan “yaratılarak doldurulan boşluk” tamlamasını hatırlatıyorum.
Bir diğer parametre sosyalist hareketin çeşitli bölümlerinin, siyasal yaşamın ve gelişmelerin sunduğu “sınav”larda farklı başarı düzeyleri göstermesidir. Althusser’in tavır alma olarak adlandırdığı olguyu bir mekanizma gibi düşünürsek, teorik platformda “yaratılarak doldurulan boşluklar’ın işaret ettiği ayrımlar, pratik olarak sözünü ettiğin “sınav” döneminde gerçekleşir, realize olur onaylanır. Bu, hem Bolşevizasyonu, hem de Menşevizasyonu açıklıyor.
Tabloyu tamamlamak ve buraya kadar yazılanların uzantılarını tespit etmek istiyorum. Siyasal yaşamın hareketliliği, toprağın verimliliği, ayrımların hem soyutlanması hem de somutlanması için gerekli zemini hazırlar.
Büyük Fransız Devrimi sırasında oluşan Jakoben-Jironden ayrışmasını uzaktan bile olsa çağrıştırabilecek bir ayrışma 1871-1905 “barışçı dönemi”nde Avrupa’da yaşanmadı. 1918-19 ve 1922- 23 yıllarında ise böyle bir ayrışmanın ipuçları görüldü. Pratiğin “marifetini göster bize!” dediği döneme Alman Sosyalist hareketi vaktinde ayrışarak aşmış olması gereken sorunların tümüyle birden aynı anda karşılaşarak girdi. Ayrışmayı, netleşmeyi “güç kaybı” “bölünme” olarak görmek gerekiyor; bu trajedide kaçınmanın başka yolu yok.
Jakoben-Jironden ayrışmasının, işçi sınıfı kökenli eğilimlere taşınmasına ilk itiraz, bu benzetme Lenin tarafından yapıldıktan sonra Luxemburg’dan gelmişti. Lenin Alman sosyal demokratlarının, Rus Sosyal demokratlarının yayınlarına duyduğu ilgiye teşekkür edip “anlaşılmadığı”nı söyledi.
Burjuva siyaset ve siyasetçileri ile sosyalist siyaset ve siyasetçi arasındaki farka, bazı ortak noktaların da bulunabileceği kaydı ile Gelenek’te daha önce değinilmişti. Bu ortak nokta eğer “iktidara oynama” ise, Jakoben-Jironden ayrışmasının sözünü ettiği alana taşınması gerçek anlamını buluyor. Jakoben- Jironden ayrışmasının merkezinde iktidar perspektifi yatıyor. Herhangi bir mekanda sosyalist hareketin böyle bir ayrışmayı yaşamamış olması ya gelişkinlik açısından daha düşük düzeyde ya da iktidar perspektifinin yokluğuna işaret ediyor.
Teorik platformda birbiri ile uyumlu tezlerle “yaratılarak doldurulan başlıklar”ın ışığında yaşanan süreci 1918-19 ve 1922-23’deki gibi ancak devrimci durumun “tek tek liderler”in3 şahsında bilince çıkartılmasından ibaret bir radikalizmden ayırmak, bu radikalizm “süreci”ni Bolşevizasyon olarak görmemek gerekiyor.
Buraya kadar anlatılanlar hep ayrışma-netleşme temaları çevresinde döndü. Türkiye’de bilebildiğim kadarı ile 5-6 baskısı çıkan Ne Yapmalı’dan yalnızca “örgütün ne gerekli şey” olduğunun öğrenilmesine artık engel olmak gerekiyor.
Bundan başka Türkiye sosyalist hareketi olgunluk dönemine giriyor; kimi ayrışmalar henüz tamamlanmamış olsa da belli ölçülerde yaşanıyor.
Bolşevizasyon gibi Menşevizasyon da şekilleniyor. Ne Yapmalı’nın güncelliği biraz da buradan geliyor. Şimdi Ne Yapmalı’nın görünen yüzünün görünmeyen yönlerine bakalım.
19. Yüzyıl Sonunda Durum
Marx ve Engels’in örgüt teorisi konusunda sağlam bir çizgi oluşturamadıkları daha önce işlendi. 19. yy sonu ve 20. yy başı 1895 önsözünün “Tepeden inme eylemler kapanmış, tabandan gelenler dönemi başlamıştır” tespitinin etkisinin doruğunda olduğu bir dönemdi. Lenin’in sonradan “yanlışlıklarla dolu dönem” olarak nitelediği,4 Engels zamanında başlayan oy sayma eğiliminin kemikleştiği Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin legal dönemi ancak 1914’te Luxemburg’un ağzından5 pratiğin dayatılması sonucunda kapanmıştı. Alman sosyal demokratları 1895-1914 legal döneminde iken Rus toprağı nasıldı? Sorunun yanıtı, elinizdeki kitapta başka bir yazıda daha ayrıntılı işleniyor; ben burası için gerektiği ölçüde özetleyerek sürdürüyorum.
Petro 1 ve Katerina yenilikçi “despot aydın”lar olarak merkantilist kapitalizmi Rusya’ya sokmaya çalıştılar. Başarısızlıkları yenilik hareketlerinin devletin dışına kaymasına neden oldu. Ortaya Raznoçintsi’ler çıktı. “Entelijensiya” en yetkin haline Rusya’da kavuştu. Demokrat nitelikli köylü hareketi siyasal yaşamı hareketlendiriyor, toprağın verimliliğini dışa vuruyordu. Lenin, her devrimci durumun devrime yol açmayabileceğine dair örnek vermek gerektiğinden kendi topraklarından hiç zorlanmadan biri 1859-61 diğeri 1879-80 olmak üzere iki örnek bulabiliyordu. (Savaş ve Sosyalizm Sol yay. s.115) 1901-02’de Güney Rusya’daki köylü ayaklanmaları daha yakın tarihin örneği olarak sayılabilir. Bu toprağın insanları nasıldır?
Narodnikler “iktidar” diyordu. Devrimcilikleri ve kahramanlıkları biliniyor. Lenin Narodnaya Volya geleneğinden geldikleri şeklindeki suçlamaların “gurur verici” (Ne Yapmalı s.167) olması gerektiğini söylüyordu. Eklenmesi gereken bir iki nokta daha var. Marx’ın, kendi teorik çerçevesini zorlayarak Rus devrimcilerine yüklediği misyonun etkisi, en ünlüleri Plehanov ve Kautsky olmak üzere dönemin diğer Marksistleri üzerinde gözlemlenebilir. Bir dönemin Almanyası için söylenen “Alman’ın kurtuluşu Dünyanın kurtuluşudur” sözleri devrimin merkezinin doğuya ve Rusya’ya kaymış olduğunun çok erken tarihlerde (1902) tespit edilmesi ile birlikt, artık Rusya için düşünülür olmuştu. İktidarın yoğun olarak düşünüldüğü bu atmosferde artık şaşırtıcı olmamal, Jakoben-Jironden türü bir ayrışma Lenin’den önce bile şekillenmeye başlamıştı. Plehanov Halkın İradesi’nde iki zıt eğilimi, biri Jakoben (Blanquist) diğeri Anayasacı (Meşruti) olarak tespit etmiştir. Dikkati çeken bir nokta da Jakobenizm ile Blanquizmin bir dönem sürekli birlikte anılmalarıdır. Blanqui’nin iktidar tutkusu ve yaşamının örgütler kurmakla geçtiği biliniyor. Sınıf hareketiyle yakınlaşmasını engelleyen ideolojik-politik hattını bir yana ayırırsak, bu iki nitelik geleceğe ilişkin ipuçlarını vermekteydi.
Alman sosyal demokratları 1871-1904 barışçı döneminin içinde yer alan 1895-1914 legalite ortamında iken, Rusya ve insanları böyleydi. Ne Yapmalı böyle bir dönem ve böyle bir toprakta yazıldı.
Katkıları
Yeni bir toplum düşüncesine bağlanmak varolan düzenden kopabilmeyi gerektirir. İşçi sınıfının böyle bir kopuşu gerçekleştirmesi için bu projeden haberdar olması yetmiyor; siyasetin yasaları var, ideoloji var. Düzenden önce aydınlar kopabiliyor. Bu aydınlar sosyalizme, sosyalizm kitlelerin talebi olduğu için yönelmiyorlar. Bu durum siyasal örgütlerin, toplumsal sınıfların dolaysız temsilcisi olduğu şeklinde görüşe kaynaklık eden “altyapı üstyapıyı belirler, her sınıf kendi temsilcisini yaratır” düşüncesinin bu alan için sorgulanması gerektiğini gösteriyor.
“Yeni bir toplum düşüncesine bağlanmak varolan düzenden kopabilmeyi gerektiriyor” Tersi de doğru: Varolan düzenden kopabilmek için yeni bir toplum düşüncesine bağlanmak gerekiyor. Burjuva sosyologların “anomi”, “kaos” olarak adlandırdıkları dönemler, düzenden kitlesel kopuş potansiyelinin yüksek olduğu dönemlerdir. Kitleler böyle bir dönemde yeni toplum projesi ile tanışıp buna bağlanmadan düzenden kopamazlar.6 Leninist örgütün sosyalist hareketin gelişimini gözetmesinin en önemli nedeni “o” gün geldiğinde iktidarı olabildiğince gür bir sesle telaffuz edebilmektir; yapılan çalışmaların tümü önce liderleri sonra kitleleri devrimci duruma hazırlamaktır: “Yığınları yeni bir devrimci bunalıma hazırlamalıyız” (Anarşizm ve Anarko-Sendikalizm Sol yay. s.274) 1909 tarihini taşıyor.Bir yıl önce “proletarya, savaşa girmek için kendi çıkarına uygun bir anı”, örgütlenmesinin ve sosyalist bilincinin yüksek olduğu bir anı bekler denilmişti. (a.g.e., s: 274) 1915 tarihli bir çok metinde benzeri bulunabilecek bir pasaj: “Hazırlık döneminde (…) bir ‘iktidar’ mücadelesine burjuvaziyi yıkma mücadelesine başlayan proleter örgütlerine doğru korkmadan yürüyebiliriz ve yürümeliyiz” (Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky, Bilim ve Sosyalizm Yay. s.54) Bu satırlar Ekim 17’den iki buçuk yıl önce yazılıyor. Lenin “proleter aygıtlar kurmaktan” söz ediyor.
RSDİP’in 1898’de kurulduğu (ilk kongresini yaptığı) biliniyor. 1902’de, kuruluşundan 4 yıl sonra Lenin “partinin sadece oluşum sürecinde” olmasından, “özelliklerinin daha yeni yeni belirmeye başlaması” ve “devrimci düşüncenin öteki eğilimleri ile henüz hesaplaşmanın” yaşanmamış olmasından sözediyor. İleriki yıllarda zaman zaman sözünü ettiği “çekirdek”in oluşması süreci aynı zamanda sosyalist hareketin ayrışma süreci oluyor. 4. Duma arifesinde (Temmuz 1912) Lenin artık “çekirdek”ten sözedebiliyor (Kitle İçinde Parti Çalışması, Ser yay. s.100). Bu, Ne Yapmalı’da öngördüğü “sürekliliği sağlayan istikrarlı önderler örgütü”dür. (a.g.e. s.153). Artık Alman Sosyal Demokrat Partisine “karşılaşılan her bunalımda küçük bir grup (örneğin bizim Merkez Komitemiz küçük bir gruptur) geniş yığınları devrim yönüne kaydırabilseydi çok iyi olurdu” biçiminde öğütte bulunabilmesine neden olan “küçük grup” vardır. (İşçi Sınıfı Partisi Üzerine Sol yay. s.328) 1917 Nisanında Lenin’in inançla vurguladığı “Bolşevizmin en iyi yandaşları” 1917 öncesi ve sonrasında ortaya çıkan, ama devrime yol açamayan devrimci durumlar ile Ekim arasındaki en önemli farkı oluşturuyor.
Çekirdek sürekliliği sağlayan önderler örgütü, küçük grup ve nihayet Bolşevizmin en iyi yandaşları. Böyle bir gelişim çizgisi öngören Leninist örgüt, devrimci atılış anları dışında yığın partisi olamaz. 1905 günlerinde Lenin “Partimiz şimdi birden yığın partisi oluyor, şimdi açık örgüte ansızın geçiş dönemi yaşıyoruz, şimdi bize kaçınılmaz olarak Marksist açıdan doğru olmayan kişiler gelecektir (…) Bizim midemiz sağlamdır (…) Biz bu doğru olmayan kişileri sindireceğiz” diyor. “Mide sağlamlığı”nı sağlayan, diğer “hizip”lerle yıllardır yürütülen mücadele, yaşanan ayrışmalar ve “Bolşevizmin en iyi yandaşları”dır.
Leninist örgütün içinde bunlar var; ya dışında…
Ekonomizm ve Uvriyerizm
Ekonomik mücadele, iktidar mücadelesi olmayan mücadele biçimlerinden birisidir. Bu yönüyle Leninizme dışsaldır. Lenin Ne Yapmalı’da ekonomizme “rubleye kopek atmak”, “çalışan yığınların eylemini yükseltmek”, “elle tutulur sonuçlar vaadeden çalışmalar” türü tamlamalar uygun görerek eleştiriyor: “Bizim işlediğimiz en büyük günah siyasal ve örgütsel görevlerimiz,i her günkü mücadelenin kısa vadeli ‘elle tutulur’ ‘somut’ çıkarları düzeyine indirmemizdir (Ne Yapmalı s.132).
Uvriyerizm ile ilgili olarak “yığınların en geri katının anlayış düzeyine inmeyi” hedefleyenlere “deva bulmaz amatörler” diyor. “Hareketin tabandan gelmeyişi kötü bir şeydir” yakarışının “aptallara yaraşır bir derinlik taşıdığını” söylüyor.
Ekonomizm ve uvriyerizm ile ilgili olarak sözü daha fazla dolandırmak istemiyorum; buraya kadar yazılanların mantıksal sonucu bu. Leninist örgütün kitleye gösterdiği titizlik, onu olduğu gibi dönüştürmeden kabul etmemek olarak dışa vuruluyor.
Ne Yapmalı’nın merkezinde ayrışma ve örgüt duruyor. Türkiye sosyalist hareketinin ayrışmanın neresinde olduğunu ve önündeki aşması gereken engellerin ne olduğu sorusunu kısaca cevaplayarak bitirmek istiyorum.
Mücadele Biçimleri Kataloğu
Fiili olarak “kesintili” tarihe rağmen 1951’e kadar TKP’nin yeri ve anlamı vardı. 60’la başlayan süreçte TKP, MDD-SD tartışmasının dışında kaldı. 1973’te bir anlamda “yeniden” kurulunca dönemin Avrupa’sında önemli bir yaygınlığa ulaşan ileri demokratik düzen yöneliminin de etkisi ile MDD’yi UDC somutluğunda kendi diline tercüme etti. 1968’den itibaren telaffuz edilmeyen başlanan faşizm 71 sonrası gündemi ağırlıkla doldurmaya başladı. Sosyalist devrimin önündeki engellerden biri olarak ileri sürülen feodal kalıntıların varlığı iddiası teorik platformda değil 15-16 Haziran ve 12 Mart ile aşıldı. İlki işçi sınıfının ve kapitalizmin gelişkinliğini göstermesine, ikincisi ise III. Enternasyonal imzalı “faşizme karşı mücadelenin tabanı olabildiğince geniş olmalıdır” tezine hazırladığı zemin ile anti- feodal mücadelenin yerini sessizce anti-faşist mücadeleye bırakmasını sağladılar. 74 affı ile gelen özgürlük dalgasına mavi umut dalgası da eklenince kitle tabanı geniş anti-faşist mücadele sulandı ve yerini gene sessizce demokrasi ve anti-tekel mücadeleye bıraktı. 78 “sollar”ın tasfiye yılı oldu. 80 öncesi ve sonrası geleneksel solun “ana yapılarını” sağa itti. 80 sonrasında anti-tekel mücadele gene sessizce geri çekilmiş görünüyor.
Hareketli toprağımız “mücadele biçim ve hedeflerini” hiç rahat bırakmadı, bırakmıyor; sürekli değiştiriyor. Artık mücadele biçim ve hedefleri katalogunu tükettik. Bu katalogun, bugün teorik platformda mahkum edilip gerçekten yok edilmesini sağlama sorumluluğu önümüzde duruyor. Aksi halde, kapıdan kovulanın, bu gibi konularda, pencereyi, bacayı zorlamasını beklemek gerekiyor.
Biçim ve hedeflerin bu kadar sık ve neredeyse gerekçe gösterilmeksizin değiştirilmesinin sağlıklı kadroda “anomi” türü bir etki yapması beklenir. Kadro her birleşmeyi, ayrışmayı, mücadele biçimlerinin hesabını sormalıdır. Demek yeni tipolojide bir de “hesap sormama meziyeti” aranıyor. Gerçekten üzücü.
İki soru ile bitirmek istiyorum: 1902’den 1988’e neler “demode” oldu? Devlet ? Hayır, aynı sınıfsal özünü hala koruyor. Üstelik deneyimli, kendisini tahkim etmiş, ideolojiyi daha ustaca kullanan bir devlet aygıtı bugünkü. Sınıflar? Sınıflar da demode olmazlar; ya gelişirler ya da yok olurlar. Cevabını bulamadığım bu soruyu olduğu gibi bırakıyorum.
Diğer soruya geliyorum: Bunca yıl sonra devrimci duruma, gözlerini iktidara dikmiş “tek tek liderler” ile mi, yoksa yıllardır ayrımların üstüne yürümüş, önündeki engelleri tespit ederek aşmış sosyalist hareketin gelişme düzeyini en iyi temsil eden güçlü bir öznellik ile mi girilmeli?
Dipnotlar ve Kaynak
- Legal Marksistlerin işbirliği sosyal demokratların işçi sınıfına, çıkarlarının burjuvazininki ile taban tabana zıt olduğunu gösterme hakkında direnmeleri ile son buluyor. (Lenin, Ne Yapmalı, Sol yay., s.26)
- Bu koşullar altında, ilk bakışta “önemsiz” gibi görünen bir yanılgı en kötü sonuçlara yol açabilir ve ancak burnunun ötesini göremeyenler, hizip tartışmalarını ve görüş ayrılıkları arasındaki en keskin farklılıkları zamansız ya da gereksiz sayabilir, Rus Sosyal Demokrasisinin yazgıcı gelecek birçok yıllar boyunca şu ya da bu “ayrılığın” güçlenmesine bağlıdır.” (Ne Yapmalı, s.35)
- Nisan Tezleri, s.201, sol yay. Lenin bir Alman devrimcisini şöyle konuşturur: “Belki de yüzde bir şansla bir ayaklanma girişiminde bulunduk”. Bu soyut devrimci Lenin’in düşüncesini dile getiriyor.
- Burjuva Demokrasisi Proleter Demokrasisi içinde, “Diktatörlük Sorunun Tarihine Katkı”, Sol yay., s.296
- “Kendimizi güçlü sanırken, savaş öncesinde aldığımız dört milyon oy ile böbürlenip dururken, daha ilk sınavda gücümüz iskambil kağıtları ile kurulan bir ev gibi nasıl da yıkılıverdi.” (Rosa Luxemburg; Spartakistler Ne İstiyor, Belge yay., s.107)
- “Her insan nasıl gözükürse onu kolaylıkla görür de hemen kimse gerçekte ne olduğunu keşfetmez; görüşü kuvvetli olan bu az sayıdaki insanlar ise devletin çoğunu meydana getiren halktan aksi fikirde olduklarını söylemeye cesaret edemezler. Halk görünüşe daima aldanır, az sayıda olanların önemi halk neye dayanacağını bilmeyince ortaya çıkar” (Machiavelli, Hükümdar, Remzi Kit., s.69-70) Gramsci’nin Modern Prens’indeki çıkış noktası bu olsa gerek.