Edward Hallett Carr
Birikim Yayınları – 219 sayfa – 2007
Tarih, uzun vadede, ilerliyor. Sıçramalarla, kopuşlarla… Adlarına devrim diyoruz ama bu kopuşlara, devrimlere pek seyrek şahit oluyoruz. Tarihin işleyiş mekanizmasını anlayabilmek, aydınlık yarınlarımızı kuracak bilimimizi mükemmelleştirebilmek için bu kopuşları doğru kavramaya ihtiyacımız var. Kopuşlardan geride sürekliliği sağlayan öğelerin üzerinden atlamadan, süreklilik ve kopuş arasındaki ilişkiyi doğru kurarak… Marksizmin tarihin “mekanizmasını” anlamak yolunda çok önemli bir adım olduğunu biliyoruz. Marksizm, tarih bilimini yeniden, yepyeni enstrümanlarla kuruyor. Marksizmden uzaklaşarak tarihi anlamaya çalışanlar, entelektüel kapasiteleri ve yaratıcılıkları ne düzeyde olursa olsun tutarlı bir bütüne ulaşamıyorlar. Tarihi anlamanın yolu illa ki marksist olmaktan mı geçiyor? Carr, olmasa belki de evet diyebilirdik. Carr, Bolşevik Devrimi’ni bu kadar iyi anlatmasaydı, bu destanı tarihe bu kadar kalıcı biçimde kazımasaydı bunu söyleyebilirdik. Carr, bolşeviklerin bu hülyalı yürüyüşünü bilimsel bir zemine oturtarak, marksizme yakınsayan bir yöntemle, devrimin, Rusya’nın ve bunların kesişimindeki bolşevik geleneğin tarihindeki kopuşlara ve sürekliliklere dikkat çekerek, bir bilim insanı titizliğiyle ele almasaydı bunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirdik. Ama Carr var… Tarih metodolojisini tarih yazımına yediren bir tarihçi olarak Carr’ın oldukça üretken olduğunu görüyoruz. En önemli çalışmalarından bir tanesi geçtiğimiz aylarda Türkçe’de yayımlandı: “1917: Öncesi ve Sonrası”
Türkçe’ye otuz dokuz yıllık gecikme ile kazandırılan bu kitap Carr’ın Bolşevik Devrimi’ni hazırladığı dönemde kaleme aldığı makalelerden ve tebliğlerden oluşuyor. Kitabı oluşturan on bağımsız bölüm, Sovyet tarihini anlatırken tarih metodolojisi konusunda da ders niteliğinde. Carr, öncelikle dünya-tarihsel bir öneme sahip olan Bolşevik Devrimi’ni, ardından bu büyük deneyimdeki tarihsel kişilikleri inceliyor. Carr’ın gözlemleri zaman zaman, Trotskiy’e ve Hruşov’a iltimas geçse dahi, arkasındaki yöntemsel güçten olsa gerek, troçkizmin hazımsız eleştirileri ve suçlamaları ile kıyaslandığı zaman, kimileri kıymetsiz tarihsel ayrıntılar olarak görünse de önemlice bir bölümü “stalinist” okuyucu için bile yeniden ele alınması gereken uyarılar oluyor. Bolşevik Devrimi’nin olmasa bile III. Enternasyonal geleneğinin oluşmasında önemli paya sahip olan ve pek çok konuda ihtilafa düşseler de bolşeviklerle devrimci hülyalar konusunda çok ortak noktası bulunan Rosa Luxemburg ayrı bir bölümde ele alınıyor.
Bu arada iki bölüm Sovyetler’in iktisadî yapısı, iki bölüm de Sovyetler’in toplumsal yapısına ayrılmış durumda. İktisadî yapıya ilişkin bölümler de aslında Sovyet toplumsal yapısına ilişkin bölümlere eklenebilir. Zira Carr, hem sanayileşmeyi hem de kolektifleştirmeyi aynı zamanda siyasî ve toplumsal meseleler olarak yerli yerine oturtuyor. Bu esnada bu süreçlerin taşıdığı tarihsel sorunlara ve ürettiği güncel gerilimlere dikkat çekiyor. Sovyetler’de sosyalizmin inşasında en önemli dönemeç olan kolektivizasyon ve endüstrileşme sürecinin en temel karakteristikleri mercek altına alınıyor. Konuya ilişkin literatürde genelde parti içi mücadelenin gölgesinde anılan bu süreçler bütünlük içerisinde değerlendiriliyor. Toplumsal yapıya ilişkin makalelerin bir tanesinde artık olgun bir sosyalist toplum olmak yolunda mesafe kattetmiş olan Sovyetler Birliği’ndeki yöneten ve yönetilen ilişkileri ile Sovyetler’e dair geliştirilen “yeni yönetici sınıf” tezleri ve bu tezlerin o an için tarihsel zaafiyeti ele alınıyor. Toplumsal yapıya ilişkin diğer makale ise, özellikle Sovyetler’de işçi sınıfının durumu ve yapısına ilişkin ilginç ipuçları içeriyor ve çokça merak edilen bir konuyu Sovyetler Birliği’nde sendikaların durumu ve yapısı konularını inceliyor.
Burada söz etmeye değer bir diğer bölüm ise, Rus Edebiyatı üzerine daha fazla okunmalı dedirten “Ne Yapmalı” bölümü. Başlıktan yine doğrudan bolşevik hareketi ilgilendirdiği intibaını uyandırsa da esasen bahsedilen Çernişevski’nin “Çto Dyelat”ıdır. Çernişevski’nin “Nasıl Yapmalı”sının eleştirisini Plehanov’dan okuyanların bir de bu romanı ve bu romanı ortaya çıkaran Rus entelijansiyasının zengin atmosferini Carr’ın gözünden okumalarında sonsuz fayda olduğunu düşünüyoruz. Bundan sonra kendilerini Carr’ın Dostoyevski biyografisinde bulacaklarına emin olarak…