Kinimiz Dinimizdir. Türkçü Faşizm Üzerine Bir İnceleme.
Fatih Yaşlı
Tan Yayınevi, Ankara, Mayıs 2009
240 sayfa
Türkiye toplumu ve tarihi üzerine anlamlı eserler veren Türkiye solunun, sıra Türk sağının siyasi tarihine geldiğinde çok uzun bir süre sessiz kaldığı sık sık tekrarlanır. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni Türkiye’de milliyetçi ve İslamcı varyantlarıyla sağın esas olarak komünizme karşı mücadele ekseninde şekillenmiş olmasıdır. 1960’lı yıllara kadar büyük oranda siyasi iktidar talebinden uzaklaşmış Türk sağı, bu tarihten itibaren esas olarak anti-komünizm ekseninde bir soğuk savaş projesi olarak serpilip gelişmiştir. Bu da dış dinamiğin söz konusu hareketler üzerindeki etkisini ve belirleyiciliğini arttırmıştır.
Fakat bu gerçek, Türk sağının kendine özgü bir ideoloji ve hareket inşası sürecinden geçmediği şeklinde okunmamalıdır. Zira Türkiye’de her iki varyantıyla da sağın ideolojik kökenleri ve toplumsallaşma kanalları dikkatle incelenmeyi hak edecek kadar gelişkin olmuştur. Dahası, bugünkü Türkiye siyasetini ve toplumunu anlamamız açısından da Türk sağının kökenleri ve kanalları üzerinde durmak elzemdir.
Türkçü faşizmin tarihi ve unsurları
Çalışmalarını Türk sağının ideolojik ve örgütsel kökenleri üzerine yoğunlaştıran Fatih Yaşlı’nın “Kinimiz Dinimizdir” Türkçü Faşizm Üzerine Bir İnceleme isimli son çalışması, bu çerçevede Türk sağını anlamaya yönelik son dönemlerde artan çabalara anlamlı bir katkı sağlıyor. Esas olarak 1940’larda şekillenen Irkçı-Turancı akımın ideolojik dokusunu belirginleştirmeye çalışan Yaşlı, çalışmasını daha geniş bir tarihsel perspektif üzerine oturtuyor. Osmanlı döneminde Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkışı ile başlayan çalışma, Cumhuriyetin kuruluşunun ardından milliyetçiliğin aldığı özgül biçimin incelenmesi ile sürüyor. Bu tarihsel temel üzerinde; Yaşlı tarafından “Türkçü faşizm” olarak adlandırılması önerilen siyasi hareketin nasıl şekillendiği, ideolojisini hangi temeller üzerinde kurduğu ve söylemini hangi unsurların oluşturduğu ele alınıyor. Kitabın en hacimli kısmını oluşturan bu bölümde Türkçü faşist ideoloji, dönemin siyasal ve toplumsal gelişmeleri bağlamında analiz ediliyor.
Fatih Yaşlı’ya göre 1940’larda Irkçı-Turancılık olarak adlandırılan Türkçü faşizm, dönemin Avrupası’nda hâkim olan faşist ve nasyonal sosyalist hareketlerden büyük ölçüde beslenmiş durumda. Öjeni fikrinden anti-semitizme, köylücülükten kadın düşmanlığına ve tabii ki en önemlisi anti-komünizme varan bir çerçevede Avrupa menşeli akımla pek çok ortak noktaya sahip olan Türkçü faşizm, başına Türkçü sıfatı eklenmesini haklı çıkaracak şekilde tüm bu ideolojik unsurları özgül bir söylem içerisinde eklemliyor. Bu akımın ideologları, milliyetçilik anlayışlarını kan ve soy esasına dayandırıyorlar, biyolojik bir ırkçılığı savunuyorlar ve temel görevi ırkın saflığının bozulmasını engellemek olan bir devlet tasarlıyorlar. Ast-üst ilişkilerinin kesin bir şekilde tanımlandığı ve hiyerarşi dışı davranışların en sert şekilde cezalandırıldığı, askerlikle iç içe geçmiş bir emir-komuta toplumu tahayyül ediyorlar ve siyaseti, nüfusa, doğuma ve evliliğe doğrudan müdahale eden bir biyo-siyaset olarak yeniden kurguluyorlar. Türkçü faşizmin en belirgin unsurunu ise, ölüme ve savaşa tapınarak, barış fikrine, enternasyonalizme ve kozmopolitliğe, aydınlara, kadınsı olan şeylere ve tüm bunları kendi bünyesinde topladığına inanılan komünizme karşı duyduğu nefret oluşturuyor.
Söz konusu ideolojinin Türkiye solu tarafından pek de okunma zahmetine girilmeyen metinleri arasında girdiği bu yolculuğun ardından Fatih Yaşlı, Türkçü faşizmin nasıl örgütlü bir harekete dönüştüğü ve MHP’ye düşünsel olarak neler devrettiği üzerinde duruyor. Kısa bir MHP tarihi olarak da okunabilecek bu bölümden sonra, Türkiye’de faşizmin günümüzdeki imkânlarını sorgulayan ve kitabın belki de en çarpıcı kısmını oluşturan sonuç bölümü geliyor.
Türkçü faşizmin geleceği
Yaşlı’nın da belirttiği gibi Türkçü faşist ideolojinin pek çok unsuru, geçmişten bugüne, özellikle de “milli teyakkuz halleri”nde ifadesini bulan dönemlerde, ülkücü/faşist hareketin bilinçaltının şekillenmesinde büyük bir etkiye sahip. Kürt sorununun ve Türkiye’nin emperyalizme eklemlenme sürecinin yarattığı gerilimlerin her an bu tür bir “milli teyakkuz hali”ne dönüşme potansiyeli taşıdığı 2000’ler Türkiyesi’nde faşizmin güçlü bir imkân olarak var olduğunu savunan Yaşlı, güncel siyasi gelişmeler ve metinler üzerinden ufuk açıcı bir çözümleme yapıyor. Türkçü faşizmin, ırkçı, şiddet yanlısı ve irredantist dilinin geçmişte hiç olmadığı kadar popülerlik kazanması ve tarihinde ilk defa geniş kitlelerle buluşmasının yaratacağı tehlikelere dikkat çeken Fatih Yaşlı, kitabını Türk ve Kürt milliyetçiliklerini etkisizleştirebilecek yeni bir yurtseverlik ve yurttaşlık nosyonuna duyulan ihtiyacı vurgulayarak sonlandırıyor.
Fatih Yaşlı’nın kitabında dile getirdiği temel tezler ışığında bakıldığında bugün MHP’nin, AKP eliyle yürütülen ikinci cumhuriyet projesinin selameti için adeta bir koltuk değneği olarak hizmet verdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. MHP attığı her adımı bu projenin sıkıntıya girmemesini gözeterek kurguluyor ve bu ölçüde liberal-muhafazakâr ittifaktan alkış topluyor. “Devlet Bahçeli’nin gençleri sokaktan uzak tutması” olarak da tarif edilen bu sürecin aslında daha geniş kapsamlı bir projenin emniyet sübabı olarak çalıştığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla şu anda Türkiye’de faşist hareketin geleceği büyük oranda bu daha geniş projenin seyrine bağlanmış durumda. AKP iktidarında somutlaşan liberal-muhafazakâr ittifakın, başta Kürt sorununun “çözümü” olmak üzere, ikinci cumhuriyetin daha da sağlam bir biçimde oturması için atacağı adımlarda MHP’ye ne gibi yeni görevler düşeceğini kestirmek zor görünüyor. Fakat kesin olan şey şu ki, Aydemir Güler’in yazılarında sıkça ifade ettiği gibi, sürecin Türkiye’nin daha fazla kanla sulanması yoluyla ilerletilmesi küçümsenmeyecek bir ihtimal. Yalnızca fiziki olarak değil, ideolojik olarak da kanla sulama işinin önemli oranda MHP’ye havale edileceğini unutmamak gerekiyor. Bu açıdan Türkiye’de faşist hareketin hem yaydığı ideolojik salgı hem de toplumsallaşma kanalları üzerinde daha fazla düşünmeye ve üretmeye ihtiyacımız var. Fatih Yaşlı’nın faşist ideolojinin analizine odaklanan kitabı, bu ihtiyacı karşılamaya yönelik bir adım olarak okunmalı ve arkası mutlaka faşist hareketin toplumsallaşma kanallarına odaklanan çalışmalarla getirilmeli.