Bu yıl Şubat ayında gösterilen bir film bütün sol çevrelerde tartışmalara, dergilerde ve gazetelerde eleştiri yazılarına konu oldu. Avrupa ülkelerinde başarılı bir edebiyat uyarlaması olmaktan öteye gidemeyen bu film Türkiye’de, edebiyat-sinema ilişkisi gibi tartışmaları aşarak politik ve tarihsel boyutlarda ele alındı.
Kapitalizmin yüzyılımızın başlarındaki görünümünü ve vahşi sömürüyü hatırlatmanın ne tür tartışmalar açacağını göstermek… Germinal filmi, yaşadığımız dönemde bunu sorma cesareti gösteren ender örneklerden biri oluşuyla dikkati çekti. Emile Zola’nın Fransa’da ikinci imparatorluk dönemindeki işçi hareketlerini anlattığı Germinal adlı romanından, Claude Berri’nin sinemaya aktardığı bu filmi, açtığı tartışmalarla birlikte ele almadan başarısı hakkında fikir sahibi olmamız olanaksız. Çünkü filmin yönetmeni, Zola’nın romanını çağımıza uyarlamaya kalkışmadan ve hiç bir utangaçlık göstermeden sadece “hatırlatmıştır”. Bu yazıda film üzerine yazılan eleştirilerden ve filmin Türkiye aydınlarına yaptığı çağrışımlardan yola çıkılarak oluşturulan, bir Germinal değerlendirmesi amaçlanıyor.
Film üzerine yazılan eleştiriler işçi sınıfının günümüzdeki konumu, kapitalizm, 19. yüzyıl marksizmine bakış, sendikalizm, anarşistler ve işçi sınıfına öncülük gibi konularda farklı yorumları içermektedir. Filmin ortak bir eksen etrafında tartışılmamış olması yazıların çok farklı konulara dağılması sonucunu doğuruyor. Aralarında ortak bir gündem bulunmayan yazarlar, daha çok kendi hayal dünyaları ve bilinçaltlarınm zorlanmasına dayanan eleştiriler yapmak durumunda kalmışlardır. Bu dağınıklık nedeniyle seçilen yazıları tek tek ele alıp üzerinde durmak gerekiyor.
MURAT BJEDUĞ:
“Ortodokslar neden Zola okumaz?”
Birikim Dergisine Germinal konusunda yazan Bjeduğ, filmi beğenmiş ve Zonguldak’ın hatırlanması için moral bir itki olmasını umuyor. Ancak yazarın filme yönelik kaygıları var.
Bjeduğ, sosyalistlerin Germinal’e önyargılı yaklaşacağını düşünmektedir. Yazısında, “ortodoks sol dergiler” de Germinal’e hiç yer verilmediğini ve bunun Zola’ya eleştirel bakan Engels geleneğinden kaynaklandığını belirtmiştir. Çünkü “68’li ağabeyler bu geleneğe uyarak, o yıllarda kendisine Tütün, Fabrika, Ana…gibi gerçekçi akımın örneklerini ve Balzac’ı önermişler Zola’yı ise adeta afaroz etmişlerdir”1 . Bjeduğ, bu geleneğin Germinal filminin de dışlanmasına yol açtığını söylüyor.
Bjeduğ’un bu tezi düşünülmeden atılmıştır. Çünkü sol görüşlü olan Evrensel Kültür ve Tavır dergilerinde, Özgür Gündem ve iktidar gazetelerinde eleştiriler çıktı. Bjeduğ bunları görmemiş olmalı. Üstelik bu dergilerin bazılarında, Zola’nın yazarlığı konusunda Engels’i kızdıracak kadar ileri gidilerek Germinal övülüyordu. Bu durumda Bjeduğ’un kaygıları pek yerinde değildir.
Ancak Engels geleneğine uyan sol kesimin Germinal’i nasıl karşılayacağını merak etmesi ilginçtir.
Bilindiği gibi Engels, Emile Zola’nm doğalcılığını, burjuva sınıftan kopamaması ve en önemlisi insan iradesini doğal akışın dışında tutması nedeniyle eleştirmektedir. Zola, kendisini Balzac gerçekçiliğinin mirasçısı sayar. Engels’e göre ise Balzac geçmişin, bugünün ve geleceğin bütün Zola’larmdan daha büyük bir gerçekçidir ve kendi sınıfı olan burjuvaziden kopmayı başarmıştır.
Bjeduğ, Engels’e ve geleneksel sola karşı olabilmek için, doğalcılığı gerçekçilikten üstün tutmaya çalışmaktadır. Yazısında, “doğalcılık, emekçi sınıfın sanat hareketi olarak başlamıştır. Buna rağmen doğalcılık ve Zola görmezden gelinmiş ve haksızlık edilmiştir. “2 diyor. Bjeduğ boşa harcanan bir çaba içindedir. Çünkü sanat tarihine bakıldığında gerçekçiliğin, işçi sınıfının mücadeleleri ile birlikte gelişen bir sanat akımı olarak yer almasıyla, doğalcılığın alanını doğrudan sınırladığı görülebilir. İşçi sınıfının doğal olmayan ilerlemelerinde doğalcılık daha da silikleşmiştir. Sosyalist mücadele, 20.yüzyıla girerken doğalcılığı aşmıştır.
Zola’nın kendi yolunda yürüyen onurlu kişiliği (Dreyfus’u savunuşu, Manet’nin ve izlenimcilerin destekçilerinden biri oluşu…) onun sanat anlayışının eleştirilmesini engellememelidir. Zola’yı Germinal filmi ile keşfedip onsuz geçen yıllara hayıflanmak bir nostaljiden öte ne olabilir?
Bjeduğ’un bir sorunu daha var: ” Zonguldak var, Zonguldak’lı maden işçisi var; ama Zola, Berri ve Germinal’imiz olmuyor bir türlü.”3 diye yakmıyor. Olmuyor diye bir şey yok; Türkiye’nin bugünkü kültür ortamında Zola doğalcılığı ile bir işçi filmi yapmak isterseniz, yaparsınız. Ancak bu esere burjuvazinin vereceği madalyaya da hazır olmalısınız. Çünkü böyle bir filmde -anarşist Suvarin’in rolü kime verilir bilmiyorum ama- işçi önderi Etienne’nin yerini Şemsi Denizer, sosyal demokrat Rasseneur’un yerini Sadun Aren vb. alacaktır. Oysa Türkiye’de “gerçek” bunlarla sınırlı değildir!
HALİL BERKTAY: “Sosyalleşmiş Kapitalizm”
Berktay’ın Toplumsal Tarih dergisinde çıkan yazısı, filmin uzun bir aynen anlatımı olsa da, “Germinal’i seyretmenin çelişkileri” gibi bir konuya değindiği için ilginçti.
Filme gittiği seansta Berktay, işçilerin direniş sahnelerini alkışlayan izleyicilere tanık olmuş. Berktay’ın “tarihsel saf tutuş reaksiyonu” dediği bu alkışlar, kendisini tedirgin etmiş ve şu soruları çağrıştırmış: “Birincisi, kapitalizm hala bu düzeyde mi ve ikincisi maden işçiliğinin en kötüsü sosyalist devlet karşısında yaşanmadı mı, örneğin Urallar bölgesinde?” 4 .
Berktay işçilerin alkışlanmasından rahatsızlık duymuştur. Çünkü bu sorular ona göre cevabı verilemeyen sorulardır ve filmi alkışlayan sosyalistler kendileriyle çelişmektedir.
Bu sorulara Germinal eleştirilerinde verilmiş bir cevap bulmak istersek îshak Alaton’un cevabı uygun olabilir. Sosyal demokrat olarak bilinen işadamı İshak Alaton, Sabah gazetesinde Germinal filmini eleştirirken şöyle yazmıştı:
“Zonguldak maden işçisi yüzyıl önceki Fransız maden işçisinden daha kötü şartlarda sömürülüyor”5 . Bu sözler Berktay’ın sorularının cevabını bir ölçüde veriyor: Birincisi, kapitalizm 19.yy Fransa’sı ile aynı düzeyde değildir. İkincisi, maden işçiliğinin en kötüsü daha yaşanmamıştır, Zonguldak Alaton’a satılırsa yaşanacak. Bilindiği gibi Alaton özelleştirilmesi durumunda, Zonguldak kömür ocaklarına taliptir. Germinal’deki sömürünün derecesi bu kapitalistin gözlerini kamaştırmış olmalı…
Ancak Berktay, Alaton’un verdiği bu cevabı görmek şöyle dursun, filmde kapitalizmin kalın ve kaba anlatıldığı düşüncesinde Alaton’la birleştiğini söylüyor. Bu iki adama göre bugün dünyada yaşanan kapitalizm, Germinal’de çizilenden daha kibar hatlara sahiptir!
Germinal filmi afişleri ile Gebze işçi direnişinin fotoğraflarını yanyana koyup hangisi daha kaba diye düşünebilen bir aydın hayal edemiyorum. Germinal’i çekinmeksizin alkışlamak filmin başarısı bir yana sosyalizme olan inançla ilgili. Berktay’ın (sosyalleştirilmiş -vahşi olmayan- kapitalizm rüyaları gören ve bunu kapitalistlerin yapacağına inanmış bu eski solcunun) artık ne Gebze’deki direnişi hissedebilmesi ne de bu filmi alkışlayarak izleyebilmesi mümkündür. Türkiye’de sokakta saf tutuş reaksiyonları yaratmadığı sürece, Germinal gibi bir filmin sinema salonlarında çelişkiler içinde izlenmesi kaçınılmazdır.
NECATİ SÖNMEZ:
“Zola anarşistlere şematik bakmasa…”
Nokta’da yayınlanan yazısında Sönmez, Zola’nm “anarşistlere karşı haksızlığa varan şematik yaklaşımı” olduğunu söylüyor 6 .
Bir anarşist bu filmi eleştirseydi, büyük bir olasılıkla filmde/romanda anarşist Suvarin’e kendi dönemindeki politik gücünün ve ağırlığının dürüstçe verildiğini söylerdi. Çünkü sonuçta en radikal eylemlilik Suvarin’e kalıyordu. Türkiye’de anarşizmin kötü kaderi yeni blucin modelleri ile aynı muameleyi görmesidir. Her yerde giyilebilecek bir giysi gibi kullanılmaktadır, cahilliğe de yoksulluğa da örtü olmaktadır.
Sönmez’in sormak istediği aslında şudur: Bir anarşist işçilerin ölümü pahasına maden ocağını havaya uçurur mu? Bu soru Zola’nın Germinal’inde o dönemdeki cevabını buluyor. Ama Türkiye’de henüz anarşizmin ne olduğu tartışıldığı için Suvarin’in analizi de yapılamıyor.
ALİ ULVÎ UYANIK:
“Klasik Sosyal Demokrat Bakış”
Milliyet. Sanat’ta filmi tanıtan yazısında Uyanık, “film önemlidir” diyor. Çünkü “Batı demokrasilerinde, sosyal hakların ve insan gibi yaşama koşullarının hangi güç dönemlerden geçilerek elde edildiğinin altını çiziyor. Yani, hiçbir şey, hiçbir topluma “tepeden inme” verilmiyor.”7
Sosyal demokratlara ve kimi sosyalistlere göre, Türkiye’de de demokrasinin, insan haklarının gelişebilmesinin bir bedeli olacaktır. Bu görüşe göre, Zonguldak’ta, Gebze’de yaşanan işçilere karşı açık saldırılar “ulvi” demokrasi mücadelesinin kaçınılmaz bedelleridir. Sosyal demokratlar ve kimi sosyalistler yaşanan her türlü kıyımı da doğal karşılayabilirler. Bu insanlara göre işçi Maheu’nun askerlerce vurulması, kızı Catherine’nin göçükte boğulması, onu kurtarmaya çalışan erkek kardeşin grizu patlamasında ölmesi, her şey; açlık, işsizlik, bebek ölümü bile gereklidir…
Görüldüğü gibi Germinal’den bu sonuca ulaşanlar da çıkmıştır. Böyle düşünenler kapitalizm ile beraber tarihin çöp sepetine atılmalıdır.
BİLGESU ERENUS:
Uçan İşçi: Fransız uçar da Türk uçmaz mı?
Erenus, Özgür Gündem gazetesinde çıkan eleştirisine roman-film karşılaştırması yaparak başlamış. Filmi oldukça başarısız, romanından yüzlerce yıl geri, uzlaşmacı ve ürkek buluyor. Erenus’a göre Zola romanda kapitalizmi cezalandırmış, işçi inisiyatifini tartışmış, film ise sendikalizmin övgüsü üzerine kurulmuş ve sendika da uzlaşmayı önermiştir 8 .
Erenus’un başka eleştirmenlerde rastlayamadım dediği bu gözlemi oldukça şaşırtıcıdır. Çünkü, Germinal filmi üzerinde uzlaşılan neredeyse tek konu, onun çok iyi bir aktarım olduğuydu. Üstelik izleyenler onun bu inanılmaz başarısını romanın doğalcı yapısına bağlamaya çalıştılar. Filmde anlatılan politik bütün eğilimler romanda da bulunmaktadır. Zola ve Berri objektiflerini işçilere uzatmışlardır ve hepsi bu. Erenus gibi bir sanatçının bu benzerliği görmemesi akla iki şeyi getiriyor: Sinema karşıtı bir yazar olması nedeniyle sinema adına bu umut veren örneği de görmezden gelmiştir ya da bazı sinema karşıtları gibi filmi görmeden eleştirmiştir.
Uçan Fransız ise Erenus’un uçakta tanıştığı, tatilden dönen bir işçi. Bu işçi Kazakistan ve Romanya’da ucuz tatil ve alışveriş peşindedir. Erenus,, Fransız işçi ile Zonguldak işçilerini karşılaştırıyor: “Fransız, diğer ülkelerdeki işçi kardeşlerinin zararına tatil özgürlüğü kazanmış ve yalnızca bunun üzerine titreyen bir uçan işçidir, Zonguldak işçisi ise yeşeren bir tohumdur”9 diyor. Bu düşünceye katılmamak mümkün değil; Türkiye’de işçi sınıfı, son on beş yıl içinde çeşitli uçma denemelerinde bulunduysa da, ayakları her geçen gün yere daha sağlam basmaktadır.
SADUN CAN:
Engels ve Lukacs geleneği ışığında Germinal
Tavır dergisinde Germinal’i değerlendiren Can, Lukacs’ın Zola’ya bakışından yola çıkıyor. “Zola’nın yaşamı boyunca sosyalist düşünceye adım adım yaklaşan, ancak düşüncelerini bilimsel bir çözümlemeye oturtamayan ve Lukacs’ın deyişiyle toplumculuğun özünü anlayamayan bir yazar olduğunu” 10 belirtiyor.
Can, romanın yazıldığı yıllarda Fransa düşünüldüğünde, romanın iyi bir “doğalcı” betimleme olduğunu, Berri’nin bu malzemeyi ve güçlü anlatımı filmde başarıyla kullandığını kabul ediyor. “Çünkü o yıllar, işçi sınıfı hareketinin sınıf örgütlülüklerini oluşturmaya başladığı, ancak iktidar perspektifini henüz yaratamadığı ve dolayısıyla kendiliğindenciliğin, anarşizmin sürece damgasını vurduğu yıllardır” 11 .
Ve Can’ın Germinal’den çıkardığı dersler: “…emekçilerin örgütlü gücü ile birleşmiş karşı şiddetinin vazgeçilmez ve ertelenmez bir gerçek olarak kavranması ve bu gücü iktidar alternatifi bir sürecin parçası haline getirilmesi gerektiği”, “Tohumun mutlak yeşereceği; tıpkı Marks’ın muhteşem imkansız dediği Paris Komünü’nün Germinal’den yeşermesi gibi.” 12 .
Germinal’i alkışlamaktan utanan ya da onda sadece demokrasi mücadelesi görenlere bu satırlar gösterilebilir.
MURAT BEŞER: Zola burjuvaziye karşı dimdik ayakta…
İktidar gazetesinde Germinal’i değerlendiren Beşer, yazısının büyük bölümünü Zola’ya ayırmış. Bugünden bakıldığında ele aldığı konular, dile getiriş tarzı ve sonuçlandırması itibariyle Zola’nın olduğundan daha devrimci tarif edilebileceğini belirtiyor. “Buna rağmen Zola, Fransız devriminin geleneklerine ihanet etmeyen, egemenlerin onu sonuna dek koruyacağına inanacak kadar naif, burjuva ilerleyişine yürekten inanan birisidir. Fakat sadece bu haliyle günümüze monte edilse bile burjuvazinin karşısında tüm yürekliliğiyle ayakları üzerinde dimdik durmaktadır.”13
Bu sözler Zola konusunda kimilerinin merak ettiği geleneksel sol bakışı anlatıyor.
Aynı şey filmin yönetmeni Berri için de geçerli. “Tıpkı Zola gibi naif olan Berri, bir maden işçisi olan babasına atfen yaptığı Germinal’in ardından Zola’nın eseri hakkında şunları söylüyor: Sorunlar hala geçerliliğini koruyor. Ve daha uzun zaman koruyacak kanısındayım.” 14
ZEYNEP ALDOĞAN: İşçi kadınlar mücadelede en önde
Evrensel Kültür dergisinde yazdığı yazıda Aldoğan, genel olarak romanı ele alıyor olsa da filmdeki çarpıcı iki sahne üzerine yazdıkları ilginçtir.
Bunlardan birisi kadın işçilerin davranışları ile ilgili olan. Hatırlanacağı gibi filmde eylem anında taşkınlıklara da tanık olunmuş, kadınlar ahlaksız bakkalı, cinsel organlarını keserek öldürmüşlerdi. Film boyunca izlenen, kadın işçilerde daha saldırgan, daha kararlı ve taşkın bir eylemlilik olduğuydu. Direnişi bozup madene inen Catherine’e, annesinin parçalarcasına saldırması unutulmaz bir sahnedir. Aldoğan, diğer yazarlardan farklı olarak bunu hissetmiştir.
Aldoğan’nın gözüne çarpan diğer sahne ise, devrimci Etienne ile burjuva mühendis Negrel’in (Etienne göçükten kurtarıldığı anda) kucaklaşması sahnesidir. Bu sahnenin insanda bulantı hissi yarattığı belirtilmeli. Negrel bütünüyle ahlaksızlığı, kaypaklığı ve duyarsızlığı simgeleyen bir karakterdir. Etienne’nin onu soğukça ama çaresiz kucaklaması Zola’nm ütopyasının bir ürünü sayılabilir.
“İki sınıfı ta içlerinde yatan derin insancıllığın heyecanında buluşturma ütopyası. ..”15 Aldoğan, Zola’ya eleştirel bakması sayesinde benzer pek çok sahnede hissedilen bu eğilimi (yaşlı işçi Bonnemort’un boğduğu burjuva genç kızın masumluğu… vb.) yakalamıştır.
Sonuç olarak bu film tartışmasının, Türkiye solunda yaşanan gündem dağınıklığına bir gösterge olarak ele alınması mümkün. Sosyalistler ortak gündemler yaratıp tartışmanın ve ülkenin gündemini etkilemenin yolunu bulmak zorundalar. Bu film bir sosyaliste yakışan açılımlar ve ölçülerle ele alınmayı hak ediyordu. Bu tür ciddi eleştirilerin yalnızca örgütlü sosyalistlerin yayınlarında yer alması tesadüf değildir. Ülkemizin sorunlarının çözümü aynı ciddiyetin eseri olacaktır.
Dipnotlar ve Kaynak
- Bjeduğ Murat. Birikim, Nisan 1994
- Bjeduğ, age.
- Bjeduğ, age.
- Berktay Halil. Germinal’de Geçmiş ve Bugün, Toplumsal Tarih, Mart 1994,
- Alaton İshak. Sabah, 15.2.1994
- Sönmez Necati. Nokta, 13-19 Şubat 1994
- Uyanık Ali Ulvi. Milliyet Sanat, Şubat 1994
- Erenus Bilgesu. Özgür Ülke, 15.4.1994
- Erenus, age.
- Can Sadun. Tavır, Şubat/Mart/Nisan 1994, s.31,
- Can, age.
- Can, age.
- Beşer Murat. İktidar, 19/25 Şubat 1994
- Beşer, age
- Aldoğan Zeynep. Evrensel Kültür, Nisan 1994